16 Mart 2018
Sayı: KB 2018/11

Savaşa ve işgale karşı işçilerin birliği, halkların kardeşliği!
Kadına ve çocuğa yönelik istismara karşı mücadele
Dünden bugüne tek tip kıyafet
Sermaye devletinin “çılgın” yıkım projeleri
Şeker fabrikalarının özelleştirilmesi mutlaka engellenmeli!
Berkin Elvan katledilişinin 4. yıl dönümünde anıldı
MİB MYK Mart Ayı Toplantısı Sonuçları
Metalde kıyımlar başladı!
Sağlık çalışanları tükeniyor, intihar ediyor, şiddete uğruyor
Ortadoğu, Türkiye ve Kürt sorunu - I - H. Fırat
Alman ve Türk sermaye devletleri arasındaki kirli pazarlıklar üzerine
Almanya’da büyüyen yoksulluk ve yabancı düşmanlığı
İnsan ve kadın olmanın ağır yükünü omuzlayan Olga Lyubatoviç
Karanlığa inat, 8 Mart’a kadınların öfke ve tepkisi damgasını vurdu!
Kızıl fularlı kadınlar yürüyor
Sermayenin gözünden mesleki eğitim
İstanbul direnişi yol ayrımında…
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Dünden bugüne tek tip kıyafet

 

Toplumsal tarihimizde öyle özel olaylar vardır ki her gündeme geldiğinde sadece o günleri yaşayanlarda değil, toplumsal belleği güçlü olan herkeste büyük tepkiler yaratır. Zira bu olaylar toplumsal bellekte derin izler bırakmıştır. Hapishanelerde bu dönemde yeniden gündemde olan tek tip kıyafet saldırısı işte böyle bir özelliğe sahiptir.

OHAL’in fırsat bilinmesiyle yeniden gündeme getirilen tek tip elbise dayatmasının ilk hedefi elbette devrimci-yurtsever tutsaklardır. Fakat tutsaklara yönelik bu saldırıyla asıl hedeflenen, “dikensiz bir gül bahçesi” yaratmaktır. Tek tip kıyafeti bir işkence yöntemi olarak, “tredman” veya “ıslah” politikası olarak hayata geçirme gayretlerinin örnekleri sadece yaşadığımız coğrafyayla sınırlı değil. Zaten Erdoğan da ilham kaynağı olarak Amerikan emperyalizminin Guantanamo örneğini göstermiştir.

Geçmişten bugüne “tek tip elbise”

Tek tip elbise” uygulamasının geçmişi, 1700’lerin İngiltere’sine kadar gidiyor. 19. yüzyılın ikinci yarısında ise sistematik bir hal almıştır. Sömürgeci İngiltere (“üzerinde güneş batmayan” imparatorluk) bu uygulamayı Avustralya’dan Asya’ya birçok İngiliz sömürgesinde hayata geçirmiştir. O tarihlerde tutsaklara giydirilen tek tip elbisenin ayırt edici özelliği, üzerinde hangi ülkeye ait olduklarını gösteren işaret ve sembollerin olmasıydı. Bu uygulama Amerika ve Avrupa’nın diğer ülkelerinde de hayata geçirilmiştir. O dönemi anlatan filmler ve tanıklık eden resimlerde görüleceği üzere, Amerika’da tutsaklara giydirilen tek tip hapishane kıyafeti siyah beyaz çizgili idi.

Britanya İmparatorluğu’nun sömürgesi olan Hindistan’da tutsaklara, İngiltere’den ithal edilen ürünler giydirilmekteydi ve bu ulusal onuru kırma amaçlı da yapılıyordu. Hindistan bağımsızlığını kazandıktan sonra tek tip kıyafet uygulaması farklı bir biçimde devam etti. Hapishane kıyafetlerinde ulusal kimlik yansıtılmaya başlandı.

Güney Afrika’da, ırkçı Apartheid rejiminde tutsaklara ırksal bir sınıflandırmaya göre, bir aşağılama ve damgalama yöntemi olarak kıyafetler giydiriliyordu. Siyahi mahpusların kıyafetleri, diğer mahpusların uzun pantolonlarından farklı olarak kısa pantolon idi.

Ancak tek tip kıyafetin en çok hatırlandığı yer, yakın tarih olması ve yarattığı trajediler nedeniyle Hitler faşizminin toplama kampları ve hapishaneleridir. Bu dönemde insanlar siyasi, dini, etnik, cinsel kimliklerine ve “suçlu” olup olmadıklarına göre işaretlenmişlerdir.

Tek tip elbiseye karşı dünya tarihindeki en çok bilinen direniş ise (tek tip elbise dışında başka işkence ve teslim alma politikalarına karşı olduğu için Yunanistan devrimcilerinin, Vietnam Saygon zindanlarındaki devrimci tutsakların sergiledikleri efsanevi direnişi dışta tutarsak) IRA tutsaklarının direnişidir. Hücre saldırısı ve tek elbise dayatması her gündeme geldiğinde bu direnişin özellikle hatırlanmasının, ülkemizde ve dünyanın başka yerlerindeki zindan direnişlerine ilham vermesinin nedeni budur. 1970’li yıllarda İrlandalı devrimci tutsaklar tecrit ve tek tip elbise saldırısına karşı büyük bir direniş göstermişlerdi.

Diğer taraftan Amerika, Kanada, Çek Cumhuriyeti, İngiltere, Kazakistan ve Çin’de, keza Almanya’da bazı hapishaneler için tek tip kıyafet yasası hâlâ yürürlükte ve uygulanmaktadır.

Türkiye’de tek tip elbise uygulaması

Yaşadığımız topraklarda çok bilinmese de tutuklulara yönelik tek tip kıyafet uygulaması ilk olarak Osmanlı İmparatorluğu döneminde, 1902 yılında, “hapishanelerde düzeni sağlamak, mahpusların silah temin edememesi, firari mahpusların kolay yakalanabilmesi” gerekçesiyle gündeme geldi. 1916 yılında da resmi hale getirildi. Ancak mali koşulların yeterli olmaması nedeniyle bu niyetten vazgeçildi.

Cumhuriyetin kuruluşunun ardından “tek tip kıyafet” projesi 1950’li yıllarda yeniden güncellendi. Bu yönde çalışmalar başlamasına rağmen uygulanamadı. En elverişli koşulların oluşması beklendi. Yani 12 Eylül...

12 Eylül askeri faşist cuntası, siyasi tutsaklara tek tip kıyafeti zorla giydirmeye çalıştı. Devrimci tutsaklar başta olmak üzere siyasi nedenle hapsedilenler; saçları asker gibi kesme, ‘hazırol’da bekleme, askeri marş okuma vb. dayatmaların yanı sıra, tabutluklara-hücrelere atılma, tek tip elbise giymeye zorlandı. Tek tip elbise uygulaması 12 Eylül 1980 darbesi sonrası başlayıp, 1989’a dek çeşitli aralıklarla gündeme getirilmeye devam etti.

Tek tip elbise dayatmasını uygulamak için tutsakların giysilerine işkenceyle el konulmuş, kendilerine zorla tek tip elbise giydirilmek istenmiş, bunu kabul etmeyen tutsaklar işkenceye ve baskıya uğramıştır. Tutsakları tek tip elbiseye zorlamak için mahkemeye gitme, revire çıkma, avukat-ziyaretçi vb. görüşlerini yapma, havalandırmayı kullanma gibi haklar tek tip elbise koşuluna bağlı tutulmuştur.

Çeşitli genelgelerle farklı zamanlarda gündeme getirilen bu saldırıya karşı Diyarbakır’da, Metris’te, Mamak’ta, Sağmalcılar’da ve daha pek çok hapishanede direniş gösterilmiş, açlık grevleri ve ölüm orucu eylemleriyle yanıt verilmiştir. Her seferinde devrimci tutsaklar bu saldırıya dişe diş bir mücadeleyle karşı koymuşlardır. Tek tip elbiseyi giymeyi kabul etmeyen tutsaklar mahkemelere iç çamaşırlarıyla çıkmış ya da duruşmalarda elbiseyi yırtmışlardır.

Diyarbakır Askeri Cezaevi’nde askeri uygulamaların, işkencelerin ve tek tip kıyafet dayatmasının son bulması için 14 Temmuz 1982 tarihinde 4 Kürt yurtsever tutsak ölüm orucu eyleminde ölümsüzleşmiştir. 11 Nisan 1984’te Metris’te gerçekleşen ölüm orucu eylemi ise 75 gün sürmüş, 4 devrimci tutsak ölümsüzleşmiştir.

Ölüm oruçları ve sergilenen farklı direnişler tek tip elbise dayatmalarını geriletse de bu dayatma 1987’ye kadar sürmüştür. O zamana dek sıkıyönetim askeri cezaevi idarelerince uygulatılan tek tip elbise dayatması 17 Ağustos 1987’de cezaevleri tüzüğünde yapılan bir değişiklikle, “idarece verilen elbiseleri giymeleri zorunludur” şeklinde değiştirilmiştir. Bu hamleye karşı yine pek çok hapishanede direniş yükseltilmiş, açlık grevleri gerçekleşmiş, dışarıda da büyük tepkiler örgütlenmiştir.

Tutsakların ve yakınlarının direniş kararlılığı sonucunda dönemin ANAP hükümetinin Adalet Bakanı Oltan Sungurlu tek tip elbise zorunluluğunu içeren cezaevleri tüzüğünün kaldırılacağını 22 Şubat 1988’de açıklamıştır. Ancak 1 Ağustos 1988’de, ANAP’ın değişen Adalet Bakanı Mehmet Topaç eliyle tek tip elbise ve diğer işkence uygulamaları geri getirilmiştir. Bu saldırı tekrar devrimci tutsakların direnişleri ve pek çok hapishanede gerçekleştirilen açlık grevi ve ölüm orucu eylemleriyle karşılanmıştır.

Süren direniş dışarıdan gelen tepkilerle birleşmiş, hukuki olarak da iptal davaları açılmış, 29 Nisan 1989’da Bakanlar Kurulu, “1 Ağustos 1988 Genelgesi”nin cezaevlerinde tek tip elbise zorunluluğunu getiren “zorunluluk” hükmünü değiştirerek, tek tip uygulamasına son vermiştir. Temmuz 1989’da da Danıştay oy çokluğuyla tek tip elbise uygulamasının kaldırılması kararı almıştır.

Bir irade savaşı konusu haline gelen tek tip elbise dayatması 2003 yılında AKP tarafından yine gündeme getirilmiştir. İçinde ‘tek tip elbise’ düzenlemesinin de yer aldığı “Ceza ve Tedbirlerin İnfazı Hakkında Kanun Tasarısı” hazırlanmış, gerekçe olarak da “Herkesin kendi zevkine göre elbise giymesi hükümlüler arasında disiplinin bozulmasına yol açabilir ve firarları kolaylaştırabilir” denilmişti. Gelen tepkiler üzerine taslakta yer alan “tek tip kıyafet” uygulaması kaldırılmıştı.

***

Bir kez daha sermaye sınıfı bir başka demir yumruğu ile devrimci tutsakları teslim alabileceğini sanmaktadır. “Görev emri” AKP’ye verilmiştir. Her gündeme geldiğinde bu saldırı can bedelli nasıl püskürtülmüşse, bugün de aynı bilinç ve kararlılıkla direnileceği yeterince açıktır. Devrimci iradenin teslim alınamayacağını hem Türkiye hem de dünya tarihindeki yaşanmışlıklar defalarca doğrulamıştır.


 
§