16 Mart 2018
Sayı: KB 2018/11

Savaşa ve işgale karşı işçilerin birliği, halkların kardeşliği!
Kadına ve çocuğa yönelik istismara karşı mücadele
Dünden bugüne tek tip kıyafet
Sermaye devletinin “çılgın” yıkım projeleri
Şeker fabrikalarının özelleştirilmesi mutlaka engellenmeli!
Berkin Elvan katledilişinin 4. yıl dönümünde anıldı
MİB MYK Mart Ayı Toplantısı Sonuçları
Metalde kıyımlar başladı!
Sağlık çalışanları tükeniyor, intihar ediyor, şiddete uğruyor
Ortadoğu, Türkiye ve Kürt sorunu - I - H. Fırat
Alman ve Türk sermaye devletleri arasındaki kirli pazarlıklar üzerine
Almanya’da büyüyen yoksulluk ve yabancı düşmanlığı
İnsan ve kadın olmanın ağır yükünü omuzlayan Olga Lyubatoviç
Karanlığa inat, 8 Mart’a kadınların öfke ve tepkisi damgasını vurdu!
Kızıl fularlı kadınlar yürüyor
Sermayenin gözünden mesleki eğitim
İstanbul direnişi yol ayrımında…
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kadına ve çocuğa yönelik istismara karşı mücadele

Öyle bir düzende yaşıyoruz ki toplumsal çürüme ve yozlaşma giderek artıyor. Bunun en büyük bedelini ise kadın ve çocuklar ödüyor. AKP dönemi ile birlikte bu çürüme ve yozlaşmanın ne denli arttığı rakamlara da yansıyor. Günümüz Türkiye’sinde her dört çocuktan biri istismara uğruyor. Çocuk istismarı vakaları son 10 yılda %700, kadına yönelik şiddet ise AKP dönemiyle birlikte %1400 arttı.

Kadınları ve çocukları hedef alan taciz, tecavüz ve cinayetlerin AKP döneminde daha önce görülmemiş düzeylere çıkması tesadüf değildir elbette. Kapitalizm gibi sömürüye dayalı bir sistemde kadınlar zaten ezilen cins olmaktan gelen sorunlarla boğuşurken, bir de buna toplumun dinsel gericilik temelinde yeniden yapılandırılmak istenmesinin neden olduğu sorunlar eklenmektedir. Toplum bir yandan kapitalizmin kültürel yozlaşmasına uğramakta, diğer yandan da AKP ile birlikte artan dinsel gericiliğin ve bağnazlığın gerici dayatmalarına maruz kalmaktadır. Sonuçta öncelikle kadın ve çocukları etkileyen şiddet ve istismar vakalarında patlama yaşanmaktadır.

6 yaşındaki çocuklar evlenebilir” diyeninden “annenin dizinden tahrik olunur” diyenine kadar neler duymadık ki? Tacizcilere ve tecavüzcülere “iyi hal” indirimi veren mahkemelerinden 45 çocuğun cinsel istismara uğradığı Ensar Vakfı’nda çocuklara değil, bu gerici kuruma sahip çıkan AKP’lilere kadar neler görmedik ki?

Gördük ki onların, çocukları korumak gibi bir dertleri ve niyetleri yoktur. Öyle bir dertleri olsaydı çocuk istismarlarının araştırılması yönündeki önerge bizzat AKP milletvekillerinin oylarıyla reddedilir miydi? Ya da çocuk istismarını meşrulaştıran, tecavüzcüleri koruyan istismar yasa önergesi için uğraşırlar mıydı?

İstismar ve şiddettin bu denli tırmanmasına karşı işçi ve emekçilerden gelen tepkiler arttıkça, onlar da kendilerini aklama ve gelecek tepkileri yatıştırma derdine düşüyorlar. Bir yandan tırmanan istismar ve şiddet vakaları karşısında “medyanın abarttığını” söylüyor, “cinsel istismar davalarına gizlilik esası” getirmek istiyorlar. Diğer yandan kadına ve çocuğa yönelik şiddeti ve istismarı “normalleştirmeye” yönelik açıklamalar yapıyor, şiddetin ve istismarın önünü açan uygulamalara imza atıyorlar.

Örneğin cinsel istismar suçlarını 12 yaş altı ve üstü olmak üzere kademelendirmek istiyorlar. Çocuk istismarına 12 yaş sınırı getirerek, çocuk evliliği ile kamufle edilen istismarların önünü bile bile açıyorlar. Bunu da “rızası olduğu’ söylemiyle meşrulaştırmaya çalışıyorlar.

İstismarcıyı cezalandırma” adı altında ise “kimyasal hadım” uygulaması öneriyorlar. Sorunlar yaşanmadan engelleme gibi bir çabası olmayan AKP gericiliği, istismar suçunun toplumsal boyutunu bilerek göz ardı ediyor, yok sayıyor. Mensup oldukları sermaye düzeninde yargısından, Diyanetine, eğitim kurumlarından, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na tüm kurumlarıyla ürettikleri gerici politikalarla istismar ve şiddetin artmasındaki rolleri görülmesin istiyorlar.

Sonuçta AKP Türkiye’sinde son bir yılda 400 çocuk istismara uğrarken, 16 bin çocuk, evlilik kisvesi altında hamile bırakıldı. İşte AKP gericiliğinin övünülesi tablosu budur. İşte kapitalizm gerçeği budur.

Bu nedenle diyoruz ki, kadına ve çocuğa yönelik şiddet ve istismarla gerçek bir mücadele, bu sorunlara neden olan koşulların kaynağı olan kapitalist sömürü düzeni hedef alınmadıkça başarılı olamayacaktır. Bu gerçeği unutmadan bugünden örgütlü bir şekilde kadına ve çocuğa yönelik istismara ve şiddete karşı mücadele etmek gerekmektedir.

 

 

 

 

Terör” demagojisiyle, Efrîn’de Kürt soykırımı yapılıyor

 

Türk sermaye devleti Efrîn’i işgal saldırısını 20 Ocak’tan beri sürdürüyor. Bunu, Kuzey Kürdistan’da sürdürdüğü kirli savaşta olduğu gibi, “terör” demagojisiyle yapıyor. Yaptıkları bu demagojiye kendileri de inanıyor olmalılar ki saldırı başında, -özellikle iç politika malzemesi olarak- “bir haftada Efrîn’i teröristlerden arındırırız” türünden hamasi nutuklar atabildiler.

Son günlerde Efrîn kent merkezine girildiği gibi açıklamaları var TSK’nın. Ama kendi ifadeleriyle “teröristlerden arındırarak” değil, Kürt halkını katlederek Efrîn’e giriyorlar.

Kürt halkı kazanımlarına sahip çıkıyor

The Independent’ın Ortadoğu muhabiri Patrick Cockburn, 8 Mart’taki yazısında, şu gözlemini dile getirdi: “Türkiye’nin sadece Efrîn’i değil, Kürtlerin 2015’ten bu yana ABD desteğiyle aldığı, Suriye topraklarının yüzde 25’ine denk düşen toprakları da ortadan kaldırmak istediğini düşünüyorlar. Bazıları, yenilginin, çoğunluğu oluşturdukları bölgeler arasında geleneksel olarak öne çıkan Efrîn’deki Kürtlerin etnik temizliği anlamına geleceğine inanıyor.”

Türk sermaye devletinin niyeti tam da böyle. Bu niyetin yaşam bulup bulmaması, hegemonya savaşı veren emperyalistlerin Suriye’ye dair politikalarının seyrine bağlı. Emperyalistler Suriye ve Efrîn üzerine sürekli birbirini çürüten açıklamalar yaptığından, şimdiden politikalarının ne olacağı üzerine bir şey söylemek oldukça güç.

Kürt halkı Efrîn’de direnirken, Türk sermaye devletinin toplam olarak Batı Kürdistan’ı hedeflemesini göz önünde bulunduruyor. Kaldı ki saldırı sadece Efrîn’le sınırlı kalsa bile kazanımına, ülkesine sahip çıkıyor Kürt halkı.

Terör” demagojisine inanmak ahmaklığı

Karadan silahlı çatışma TSK ve taşeronu ÖSO çetesi ile YPG arasında yaşanıyor. TSK ve ÖSO çetelerinin karadan yol alırlarken sivilleri katlettikleri görüntülerle ispatlı. Saldırının başında -deyim yerindeyse- bir, iki hafta bir adım bile ilerleyemediler. Hava saldırıları ilk önceleri YPG güçlerinin olabileceğini düşündükleri yerlere yönelikti. Kürt halkı hava saldırılarının çok geçmeden kendilerine yöneleceğini biliyordu. Buna rağmen topraklarını bırakıp kaçmadı. Yerleşim yerlerine yönelik hava saldırısı olduğunda bile kaçmadı, örgütlü bir şekilde Efrîn kent merkezine çekildi. Şimdi TSK Efrîn kent merkezini uçaklarıyla bombalıyor.

Saldırı 53. günündeyken Efrîn Kantonu Sağlık Konseyi’nin yaptığı açıklamada, saldırılarda 35’i çocuk, 29’u kadın 232 sivilin katledildiği, 90’ı çocuk, 100’ü kadın 668 sivilin de yaralandığı belirtilmişti.

Tüm gerçeklere ve bu tabloya rağmen kendisi bölgedeki en azılı “terör” aygıtlarından olan sermaye devleti “terör” demagojisini utanmazca sürdürüyor. Bu utanmazlığın boyutunu anlamak için, bir de Kürt Kızılay’ının (Heyva Sor) saldırının 52. gününde paylaştığı şu bilgilere bakılabilir:

Siviller topraklarını terk etmeleri için bilinçli bir şekilde hedef alındı, köylerinden çıkmak zorunda kaldı ve hepsi Efrîn merkeze göç etti. Efrîn merkezde 700 bini aşkın sivil var. Bir hafta önce şehrin tek içme suyu tesisi TSK ve ÖSO gruplarının ellerine geçti ve Efrîn’in suyu kesildi; Efrînliler su ihtiyacını kentteki kuyulardan sağlamaya çalışıyor. Kuyular ihtiyacı karşılamıyor ve kuyu suları temiz de değil, ileride sağlık sorunları baş gösterebilir. Efrîn’in dünyaya açılan tek kapısı olan Halep-Efrîn yolu hedef alındığı için bu yol üzerinden Efrînlilere gelen yardımlar kesildi. Hastanelerde ilaç giderek tükeniyor, gıda da tükenmek üzere. Kentteki mazot da tükeniyor; son altı yıldır Suriye devleti Efrîn’e elektrik vermiyordu, kentteki elektrik ihtiyacı jeneratörlerle sağlanıyordu. Mazotun tükenmesiyle tümden elektrik de kesilecek. O zaman fırınlar, hastaneler çalışamayacak duruma gelecek. Efrîn’deki iki baz istasyonu vuruldu, bu da iletişimin yani Efrînlilerin dünya ile bağının kopması demek.”

Yukarıdaki rakamlar ve veriler yansıdığında, Efrîn kent merkezi henüz bombalanmıyordu. Efrîn kent merkezine yönelik hava saldırılarıyla sivil halkın katledileceğini, “terör” demagojisine hâlâ inanan ahmaklar bile düşünebilir.

Son hava saldırıları daha net gösteriyor ki Türk sermaye devleti Kürt soykırımı ısrarından kolay kolay vazgeçmeyecektir.

H. Ortakçı


 
§