21 Temmuz 2017
Sayı: KB 2017/28

Dikta rejimine karşı mücadeleyi yükseltelim!
Sırada tek tip elbise var
Basın özgürlüğü üzerine
AKP iktidarının büyüyen korkusu
Erdoğan’ın ağzından malumun ilanı
Sömürüye ve OHAL’e karşı sınıfın birliği ve dayanışması
Resmi işsizlik rakamları ve karartılamayan gerçekler!
İşsizlik Sigortası Fonu sermayenin hedefinde
Yazaki’de direniş üç haftayı geride bıraktı
Emekçilerin direnişi sürüyor: OHAL işçi ve emekçilere karşı ilan edildi!
“Bir kişi de olsa direniş devam edecek!”
SIO Automotive’de taşeron güvenlik işçilerinin direnişi üzerine
Uğur Konfeksiyon saldırılarına kadın düşmanlığını da ekledi!
Kızışan hegemonya kavgası ve Almanya-Fransa ekseninin savaş hazırlıkları
Mesleki eğitim ve mücadele semineri
Bakırköy’de rant projesi: 17 bin ağaç katledilebilir!
Yaşasın direniş, yaşasın zafer!
Kavganın partili şairi Vaptsarov
Gerçek özne
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Gerçek özne

 

Öyküde yer, mekan ve bazı konular kurgu, ama özü tümüyle gerçek.

Ortadoğu’da bir ülkede devrimci partinin çıkardığı kolektif gazeteden sorumlu yoldaş Cemil, A şehrinden B şehrine gitmiş, yoldaşları Basil ve Hafız’la “uygun” bir evde toplanmışlardı. Sabah başladıkları toplantıyı hiç ara vermeden öğleye dek sürdürmüşlerdi. Hem toplantı performansları düşmüş, hem de acıkmışlardı. Toplantıya ara verdiler. Akşamdan Hafız’la Basil’in hazırladığı yemeği yemeye başladılar. Cemil ağzındaki lokmayı yuttuktan sonra merakla yoldaşlarına sordu.

“Burada X fabrikasında işçilerin direnişi ne aşamada?”

Hafız’la Basil’in yüzünde doygun bir gülümseme oluştu soruyu duyunca. Hafız yanıtladı Cemil’i.

“Direniş kazanımla bitti, partimiz bu kazanım üzerine bir bildiri yazıp B şehrindeki bütün işçi mahallelerine dağıttı.” Cemil’in yüzü yemeğin acısından kıpkırmızıydı. Hafız’ın yanıtını duyunca kireç gibi beyazlaştı.

“Direniş kazanımla bitti ha! Parti bildiri dağıttı ha! Yoldaşlar ben söylediğiniz partinin kolektif gazetesinden, yani olması gerektiği biçimde söyleyeyim gazetemizden geliyorum. Ve gazetemizin direnişin kazanımla bittiğinden haberi yok. Elinize sağlık bildiri dağıtmışsınız B şehrine. En azından bildiriyi dahi bize gönderseydiniz, sadece B şehrine değil, ülkeye duyaracaktık kazanımı.”

Basil, Cemil’in eleştirisini duymamış gibi yeni bir şey söyledi.

“İyi de yoldaş, Y fabrikasında da direniş var. Gazeteye haberini gönderdik ama çıkmadı.” Cemil çantasından gazetelerinin son sayısından bir öncekini çıkardı. Gazetenin sayfalarını çevirdi. Bir haberi öne çıkaracak şekilde gazeteyi katladı Basil’e uzattı. Basil haberi yüksek sesle okudu.

“Y fabrikasında direniş başladı.” Basil utancından ne yapacağını şaşırdı.

“Yoldaşlar, sizdeki eksiklik gazetemizi ihmal etmek gibi masum bir eksiklik değil. Sizdeki eksikliğin adı, mücadelenin öznesi olma misyonundan uzaklaşmak. Ya da hiç sahip olmamak. Hanginize sorsam, gazetenin kolektif örgütleyici olduğunu söylersiniz. İyi de sizin sadece şimdi anlattıklarınızda bile gazetemizi özne olarak görmemek var. Yalnız gazetemizi değil, beraberinde kendimizi gerçek özne olarak görmemek var. Belki gizli özne. Dil bilgisinde gizli öznenin bir yeri var, ama mücadelede nesne olmak anlamına geliyor.” Cemil bunları öfkeyle söylemişti. Doğru şeyleri yanlış bir ses tonuyla söylediğini fark edip sesini “düzelterek” konuşmaya devam etti.

“Gazetemizi mücadelemizin öznesi haline getirmeliyiz. Bizim hedefimiz B şehrinde sesimizi duyurmakla darlaşmamalı. Hedefimiz devrim yapmak. Devrim yapma misyonuyla davrandığımızda, B şehrine yine bildiri dağıtırdık, ama bu kazanımı daha çok işçiye ulaştırmaya, duyurmaya çalışmalıydık. Bunun aracı da gazetemiz. Öte yandan Basil yoldaş Y fabrikasındaki direniş gazetemizde çıkmasaydı, burada eleştirilecek tek başına gazetede çalışan yoldaşlar değil, biz, hepimiz olurduk. Gazetede çalışan yoldaşlar eleştiri mızrağının sivri ucuyla eleştirilse bile, bu onları yargılamak için değil, bizi geliştirmek için yapılmalı. Geçmişe birilerini yargılayan hakim gibi değil, geçmişteki eksiklerimizi gidermek için bakmalıyız. Basil yoldaş böyle bakarsak Y fabrikasındaki direniş neden yayınlamadınız diye sormaz, bu direnişi yayınlayalım diye yoldaşları uyarırdın. Ki yayınlanmış. Ama toplam olarak eksiklerimiz de oluyor. Hem de fazlasıyla. Bunlar toplam olarak, devrimin öznesi olma misyonundaki eksikliğimiz oluyor. Örneğin X fabrikasındaki direnişin kazanımla bittiğini gazetemizde duyurmamak öncelikle sizin, ama asıl olarak partimizin bir eksikliği oluyor. Her yoldaş eksiklerimize böyle bakmalı. Eksikliğimizi giderme yolunu bulmalıyız.”

Cemil daha da konuşacaktı ama yoldaşları kıpkırmızı olmuştu. Yemek yemeyi bahane edip, konuşmasını bitirdi.

Toplantı bittiğinde yoldaşlar vedalaşırken birbirlerine sabahkinden çok daha sıkı sarılıp ayrıldılar.

H. Ortakçı

 

 

 

 

 

Bitmedi daha sürüyor o kavga!

 

İyi ki silahlanmışız acılara karşı

Türküsüz çıkmamışız yollara

Ekmekten ve gömlekten önce

Aşk

Ve sevinç doldurmuşuz koynumuza

İyi ki koparmamışız çiçekleri

Sevgiyi öfkesiz takmışız yakamıza”

24 Temmuz 2002’de 49 yaşındayken akciğer kanseri nedeniyle aramızdan ayrıldı Adnan Yücel. Eserleriyle ölümsüzler kervanına katıldı. 15 sene de geçse aradan hâlâ şiirleri dilden dile dolaşıyor. Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek mücadeleye devam edenlerin ağızlarında türkü türkü söylenmeye devam ediyor.

1953 Elazığ Karakoçan doğumlu, bir işçi ailesi içinde dünyaya gözlerini açan Adnan Yücel’in çocukluğu yoksulluklar içinde geçmiştir. İlk ve ortaöğrenimini burada tamamladıktan sonra yükseköğrenimini yapmak için memleketinden ayrılan Yücel Diyarbakır Eğitim Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü ile Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesi Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü’nü bitirdi. Bir süre çeşitli ortaöğrenim kurumlarında öğretmenlik yaptıktan sonra 1987 yılından yaşamını yitirene kadar Çukurova Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalıştı.

İlk şiir kitabı olan “Kavgalara Söylenen Sevda” kitabında kendisi de dahil olmak üzere milyonlarca yoksul çocuğun yaşadığı acıları dile getirdi. On yaşında büyürse insan/ Alınterini yerse damla damla/ Ve on beşinde/ Çekerse elli beş yaşın çilesini/ Böyle olur işte/ İsyan bıçağı yapar/ Saplar kahpeliklere sesini. Şiirleriyle bir yandan milyonlarca işçi ve emekçinin acılarını anlatırken bir yandan da bu acılar karşısında direniş ve mücadele diyenlerin sesi oldu. Dünyanın neresinde olursa olsun direnenlerin türküsünü yazdı. Prometeus’tan Spartaküs’e, Bruno’dan Che Guevara’ya, Kawa’dan bizlere dek uzanan bir köprü oldu. Zulme karşı direnenlerin kardeşlik köprüsüydü bu ve en güçlü bağ idi direnenleri birbirine bağlayan.

Ey her şey bitti diyenler

Korkunun sofrasında yılgınlık yiyenler.

Ne kırlarda direnen çiçekler

Ne kentlerde devleşen öfkeler

Henüz elveda demediler.”

1970’lerde yükselen devrimci hareketlilik karşısında bir dalgakıran işlevi gören ve zulmün bu topraklarda doruk noktasına ulaştığı 1980 darbesinin ardından dahi şiirleriyle umut oldu bizlere. Yılgınlığın, ihanetin, karamsarlığın kol gezdiği her şeye saldırırken, direnişin ve kavganın şiirlerini yazmaya devam etti. Şiirlerinde kavga oldu sevgili, sevda oldu davaya ve devrime bağlılık. Kürt halkının kimliksizleştirilmeye, dilinin ve kültürünün yok edilmeye çalışıldığı bir dönemde bedenini Kürt halkının özgürlük mücadelesine adayan ve ölümsüzleşen Dörtler’in, Kemal’lerin destanını yazdı. Yukarıdaki dizeleriyle işkencenin, zulmün, acının insanlığın gelecek güzel günlere olan inancını ve mücadelesini engelleyemeyeceğini, er ya da geç direnenlerin kazanacağını yazdı.

Yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek sürecek kavganın şairi Adnan Yücel’in anısı önünde bir kez daha saygıyla eğiliyor, son sözü de ona bırakıyoruz:

Aşksız ve paramparçaydı yaşam

bir inancın yüceliğinde buldum seni

bir kavganın güzelliğinde sevdim.

bitmedi daha sürüyor o kavga

ve sürecek

yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!”

D. Yalım


 
§