2 Eylül 2016
Sayı: KB 2016/33

Sermaye devleti içeride ve dışarıda saldırganlığı tırmandırıyor
Hepsi emekçilere karşıdır!
“Fırat Kalkanı” neye hizmet, kime kısmet?
Osmanlı torunlarından “demokrasi dersleri”
OHAL fırsatçılığı kime yarıyor?
Hurşit Külter’den hala haber alınamıyor
Ford Otosan’da Koç-Türk Metal oyunları
Greif işçisi; patron-sendika işbirliğine karşı uyanık ol!
Yeni metal fırtınaları ve daha güçlü bir MİB için ileri!
Ortak olan soruna temelden farklı yaklaşımlar
Ekim Devrimi deneyimi ışığında devrim ve demokrasi sorunları - V.İ.Lenin
“Göçmen çocuklar cinsel istismara maruz kalıyor”
Kolombiya’da barış: Latin Amerika’nın bir damarı daha kesildi
Kolombiya hükümeti FARC ile “barıştı”
Türkiye’de mülteci kamplarında neler oluyor?
“Meslek liselileri gelişmiş ülkeler gibi sömüreceğiz”
“Yeni dönemde devrimci savaşa hazırlık için ileri!”
Sermaye düzeni ve dinci-gerici çeteler
Emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin yüreklerine korku salmaya devam ediyor!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Türkiye’de mülteci kamplarında neler oluyor?

 

Suriye’de iç savaşın başlamasından bu yana milyonlarca insan göç etti. Bir kısmı Avrupa yollarında yaşamını yitirdi, bir kısmının halen buralarda yaşadığı dram devam ediyor. Türkiye’nin her bir kentinde Suriye’li sığınmacıların sefalet içinde yaşadığına tanık oluyoruz. Kuşkusuz, Suriye’li üst-orta sınıflar açısından bir sorun yok ve onlar düzenlerini Türkiye’de ya da başka ülkelerde çoktan kurmuş bulunuyorlar. Ancak asıl zorluğu Suriye’li yoksul emekçiler çekiyor.

Türkiye’nin bir dizi kentine yayılan Suriye’li emekçiler dışında, mülteci kamplarında çoğunluğu Suriyeli olmak üzere 1 milyonu aşkın sığınmacı kadın bulunuyor. Kamplarda en ağır faturayı ise, kadınlar ve çocuklar ödüyor. 9 aylık bebeklerin bile tecavüze uğradığı kamplarda kadınlar tecavüze uğruyor, fuhuşa zorlanıyor, ikinci eş olarak zorla Türkiyelilerle evlendiriliyor.

Cihatçı çetelerin cirit attığı, bizzat devlet eliyle örgütlendiği, her türlü kirli işin döndüğü kamplarda, kadınlar ve çocuklar için insani bir gelecek söz konusu değildir. Son bir kaç aylık gelişmeler de bu açıdan ciddi kaygılar uyandırmaktadır. Suriye’deki kirli savaşın bir sonucu olarak, ölümden kaçarak sefalete boyun eğen emekçiler, bizzat devletin güvencesi altında olması gerekirken, 9 aylık bir bebeğe tecavüz ediliyor, bunu haber yapanlar tehditlerin hedefi oluyor. Aynı devlet, “güvenliğini sağlamakla yükümlü olduğu” insanların kaldığı kamplarda cihatçı çeteleri eğitiyor. Böylesi bir tabloda insan hakları kurumlarından yansıdığı kadarıyla, yaşadığı dramı anlatmaya girişen kadınlar, sınır dışı edilmekle tehdit ediliyor.

Bölgedeki savaş ve saldırganlık politikaları, Ortadoğu halklarına çok yönlü yıkımı beraberinde getirmiştir. Yıllardır süren iç savaş ve çatışma ortamı, on binlerce insanın yaşamına malolurken, milyonlarca insan ise yerinden-yurdundan göç etmiş ve sefalet içinde yaşama mahkum olmuş durumda. Egemen güçler, Suriye’yi parça parça dizayn etmeye çalışırken, bölge halkları ise, öncelikle kadınlar ve çocuklar olmak üzere çok ağır bir yıkım ile karşı karşıyalar.

Bugün Türkiye’nin fiilen dahil olduğu bu kirli savaşa karşı çıkmak, aynı zamanda Türkiye’de başta mülteci kamplarında yaşayan kadın ve çocukların uğradıkları her türlü insanlık dışı muamaleye karşı durmak, işçi-emekçilerin ve kadınların güncel bir sorumluluğudur.

 

 

 

 

Ev kadınlarına “sigorta” yalanı!

 

Boyalı basının işçi sınıfı gibi kadınlar için verdiği her “müjde”li haberin ardında mutlaka sermaye iktidarının bir hesabı çıkar karşımıza... Geçtiğimiz günlerde ise, “ev kadınlarının sigortalanması ve ev hizmetlerinde çalışan kadınların sigortalanması” için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın çalışmalar başlattığı yansıdı basına. Kadınların iş gücü istihdamına katılamaması yakınmaları eşliğinde bir dizi önlemden bahsedildi. Kadın istihdamında öne çıkan sektörlerin belirlenmesi, ev eksenli çalışanların sigortalı olmaya “özendirilmesi” (kamu spotları, reklamlar vb), çocuk sahibi olan kadınlara kimi “destekler” sunulması vb... Böylelikle kadınların istihdam büroları ile ilişkilendirilerek meslek edindirme programlarıyla işgücüne katılması, aynı zamanda ev kadınlarının isteğe bağlı sigorta primlerinin teşvik edilmesi amaçlandığı iddia ediliyor.

Kadınların iş gücüne katılımını “önemseyen” açıklamalarının gerisinde yine sermaye sınıfının çıkarları yatıyor.

Öncelikle, Özel İstihdam Büroları, İŞKUR’un meslek edindirme programları, kadınların ucuz iş gücü olarak esnek çalışmasını öngörüyor. Daha önce defalarca dile getirdiğimiz gibi, çalışma yaşamında esnekliği temel biçim haline getirmek isteyenler, kadınların emek gücünü hoyratça sömürmek, esnekliği kadın emeği üzerinden meşrulaştırmak istiyorlar. Son süreçte kiralık işçiliğin bir başka uygulaması olan İŞKUR’un meslek edindirme programları adı altında kuralsızca sömürmenin nasıl yaygınlaştığına tanık oluyoruz.

İkincisi, ifade edildiği üzere, ev eksenli çalışanların sigortalı olması için “özendirilmelerine” değil, buna ilişkin yasal tedbirlere, cezai yaptırımlara ihtiyaç var. Bunlar hayata geçmedikten sonra, gerisindeki “özendirmeler”, “reklamlar”, “spotlar”ın hiçbir işlevi sözkonusu olamaz.

Üçüncüsü, çocuk sahibi olan kadınlara “destekler”. Bu söylemlerin sahteliği ise artık tümüyle günyüzüne çıkmış durumda. Çocuk sahibi olan kadınlara çocuk başına birkaç yüz TL, ya da küçük altınlarla “destek” olunmaz. Asıl olması gereken kadınların istihdama katılmasının önündeki engellerin kaldırılması, çocuk vb. yükümlülüklerin bizzat devlet tarafından karşılanması, ücretsiz kreş ve yurtlar konusunda sorumluluğun devlet ve sermayede olmasıdır. Ancak söz konusu “tedbirlerin” içinde “kreş ve çocuk bakımı” sorumluluğunun adı bile geçmiyor.

Dördüncüsü ise “ev kadınlarının sigortalanması.” Yazıyı ilk okuduğunuzda devletin ev kadınlarını da “sosyal güvence” kapsamına almayı düşündüğünü sanıyorsunuz. Ancak daha dikkatli bakıldığında, “isteğe bağlı sigortalılık” ile kadınların kendi primlerini kendilerinin ödeyeceğini anlıyorsunuz. Dahası bu yeni bir durum değil, isteğe bağlı sigortalılık zaten daha önceden de vardı. Anlaşılan sermaye hükümeti, bütçe açıklarını kapatmak için her imkanı değerlendiriyor. “isteğe bağlı” sigortanın ödenmesinde devletin sorumluluğu ise “teşvik etmek” oluyor.

Kadınların iş gücüne katılımı, ev eksenli çalışan kadınlara sigorta, ev kadınlarına sigorta vb... Tüm bu söylemlerin hepsi aynı kapıya çıkıyor. Sermaye devleti üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmiyor ve en temel haklar üzerinden dahi emekçilerin kanını emmenin hesabını yapıyor!

Kızıl Bayrak okuru

 
§