2 Eylül 2016
Sayı: KB 2016/33

Sermaye devleti içeride ve dışarıda saldırganlığı tırmandırıyor
Hepsi emekçilere karşıdır!
“Fırat Kalkanı” neye hizmet, kime kısmet?
Osmanlı torunlarından “demokrasi dersleri”
OHAL fırsatçılığı kime yarıyor?
Hurşit Külter’den hala haber alınamıyor
Ford Otosan’da Koç-Türk Metal oyunları
Greif işçisi; patron-sendika işbirliğine karşı uyanık ol!
Yeni metal fırtınaları ve daha güçlü bir MİB için ileri!
Ortak olan soruna temelden farklı yaklaşımlar
Ekim Devrimi deneyimi ışığında devrim ve demokrasi sorunları - V.İ.Lenin
“Göçmen çocuklar cinsel istismara maruz kalıyor”
Kolombiya’da barış: Latin Amerika’nın bir damarı daha kesildi
Kolombiya hükümeti FARC ile “barıştı”
Türkiye’de mülteci kamplarında neler oluyor?
“Meslek liselileri gelişmiş ülkeler gibi sömüreceğiz”
“Yeni dönemde devrimci savaşa hazırlık için ileri!”
Sermaye düzeni ve dinci-gerici çeteler
Emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin yüreklerine korku salmaya devam ediyor!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Milli Birlik” mi?

Hepsi emekçilere karşıdır!

 

Tribünlere hitap ederken “kanlı/bıçaklı” düşmanlar gibi birbirine saldıran sermaye partilerinin şefleri 15 Temmuz’dan sonra ‘milli birlik’ adına tam bir uyum içinde çalışmaya başladılar. Aralarında birçok konuda farklar olduğu, birbirlerinden hazzetmedikleri bir gerçek. Örneğin T. Erdoğan’ın CHP şefi K. Kılıçdaroğlu’nu hedef alan hücumları, “içten gelen kin kusma”nın dışavurumuydu. Hal böyleyken bu “mutabakat” neyin nesi?

“Birleştirici Kıble” sermayeye hizmettir

Faşist parti MHP ile şefi D. Bahçeli 14 yıldan beri AKP’nin koltuk değnekliği misyonunu üstlendikleri için hizaya gelmekte zorluk çekmediler. 7 Haziran hezimetinden sonra AKP’nin ırkçı/şoven söyleme ağırlık vermiş olması ayrıca işlerini kolaylaştırdı. Zorlanan taraf CHP ile lideri K. Kılıçdaroğlu oldu. Zira laikliği, Kemalizm’i savunma iddiasında olanların, laikliğin son kırıntılarını ortadan kaldırdığı bir dönemde AKP’nin kuyruğuna takılmayı en azından parti tabanına anlatmaları kolay değil. Ancak bu zorluğa rağmen CHP, T. Erdoğan’ın etrafında oluşturulan koalisyona nazlanmadan katıldı.

Bazı çevrelerde hayal kırıklığı yaratan bu koalisyonun kolayca oluşturulmasının sırrı, her üç partinin “sermayeye hizmet söz konusu ise gerisi teferruattır” amentüsünde birleşmelerinde yatıyor. Biri çeteleşmiş, biri gırtlağına kadar yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet batığına saplanmış iki dinci kliğin eline kalan rejimin çöküş noktasına varması, ‘milli mutabakat’ı zorunlu kıldı. Kapitalizmin sömürü, yağma ve zorbalık çarkının istikrarlı dönüşü uğruna “fedakarlık” yapan CHP, “ilkeleri”ni bir yana bırakıp T. Erdoğan’ın ardında saf tutma bahtsızlığını kendine reva görebildi. Geçerken belirtelim ki, CHP’ye umut bağlayanların koalisyona eklendi diye K. Kılıçdaroğlu’na kızmaları anlaşılır olsa da bir düzen partisinden dinci-faşizme karşı mücadelede yer almasını beklemek abesle iştigaldir.

Kaçak Saray despotuna biat

Irkçılıkla soslanmış dinci gericiliğin büyük şefi T. Erdoğan’ın liderliğinde oluşturulan koalisyon sermaye kodamanlarının ortak talebidir aynı zamanda. Sistemin sırtında bir kambura dönüşmesine rağmen kaçak sarayın despotuna alternatif üretmekte aciz kalan sistem, “T. Erdoğan’la bir süre daha yola devam” kararı aldı. Verili koşullarda kriz içinde debelenen rejimi rahatlatmak ancak “büyük koalisyon” ile mümkün olabilirdi. Bu ise zaten birlikte çalışan AKP-MHP ikilisine CHP’nin de eklenmesini gerektiriyordu. “Misyon bilinci”yle hareket eden K. Kılıçdaroğlu koalisyonda yerini alarak fiilen AKP şefine biat etmiş de oldu. Nitekim bu “hüsnü niyet”i takdir eden dinciler, kerhen de olsa K. Kılıçdaroğlu’na teşekkür ettiler.

Burjuva parlamentonun 7 Haziran’dan beri devre dışı bırakılmış olması, AKP’nin yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet skandalları, “FETÖ” ile 11 yıl devam eden suç ortaklığı, OHAL ilanı, artan faşist baskılar, sosyal yıkım saldırılarının artması, torba yasalar, özelleştirme yağmasının her tür yasa ve kuraldan muaf tutulması vb… Tüm bunlar ‘milli birlik’ adına tartışma konusu olmaktan çıkarıldı. Şu aşamada T. Erdoğan’a biat ve burjuvazinin isteklerinin OHAL yasalarından da güç alınarak eksiksiz yerine getirilmesi esastır.

“Ortak hedef”leri işçi sınıfıyla emekçilerdir

Düzen partilerinin ‘milli birlik’ söylemine eşlik eden icraatlar, bu koalisyonun hem içte hem dışta daha saldırgan politikaların icrası için çalışacağını gözler önüne seriyor. Bu arada ırkçı-dinciliğin yaygınlaştırılması programı da parça parça uygulanıyor. Yani sermayeye hizmette sınır tanımayan AKP, aynı zamanda kendi ilkel-gerici hedeflerine doğru (nutuklarda M. Kemal’e atıflar yapmayı ihmal etmeden) adım adım yürüyor.

Hem Türk burjuvazisi hem emperyalist tekeller için teşvikler, vergi afları/muafiyetleri, yağmalanacak fonlar, bedelsiz arazi kullanımı gibi adımlar atmaya hazırlanan dinci iktidar, öte yandan işçi sınıfının elinde kalan son hak kırıntılarını gasp edeceğini küstahça ilan ediyor. Torba yasalarla OHAL yasalarına dayanarak işçi sınıfına tam köleliği dayatmaya çalışan AKP iktidarı, bu arada emperyalistlerin onayı ile hem Kürt halkına hem komşu halklara karşı saldırganlığı, cihatçı katillerle birlikte Suriye topraklarını işgal etme noktasına vardırdı.

Düzen partilerinin koalisyonu tüm bu kepazeliklere karşı çıkmayı değil, destek olmayı zorunlu kılıyor. Nitekim MHP bir yana, sosyal demokrat olma iddiasındaki CHP’den de söz konusu icraatlara karşı kayda değer tek bir itiraz yükseltilmiyor. Yani düzen partileri sermayeye hizmette de emekçilere saldırganlıkta da sağlam bir koalisyon oluşturmuş durumdalar…

Emekçilere gerekli olan “Birleşik Mücadele”dir

“Milli Birlik” sayesinde elleri serbest kalan AKP’nin saldırganlıkta sınır tanımayacağı attığı adımlardan da anlaşılıyor. Zorunlu emeklilik sigortasının dayatılması, kıdem tazminatının gaspı için yapılan hazırlıklar, işe iade davası açma hakkının ortadan kaldırılacağına dair vaatler, OHAL gerekçesiyle mücadele eden işçileri hedef alan pervasız polis saldırıları vb… Görüldüğü üzere burjuvazi ile iktidar aygıtının “yol haritası” bellidir.

Bu yozlaşmış zorbalar, eğer ilerici-devrimci güçler, işçi sınıfı ve emekçilerin birleşik direnişiyle karşılaşmazlarsa, acımasız saldırılarına devam edecekler. Dolayısıyla bu saldırının hedefindeki tüm güçlerin birleşik, kitlesel, militan bir direniş hattı oluşturmaları özel bir önem taşıyor. Süreç kritiktir, o halde saldırıyı püskürtmek için tüm güçler, imkanlar, araçlar bu direniş hattının oluşturulması için seferber edilmelidir.


 
§