2 Eylül 2016
Sayı: KB 2016/33

Sermaye devleti içeride ve dışarıda saldırganlığı tırmandırıyor
Hepsi emekçilere karşıdır!
“Fırat Kalkanı” neye hizmet, kime kısmet?
Osmanlı torunlarından “demokrasi dersleri”
OHAL fırsatçılığı kime yarıyor?
Hurşit Külter’den hala haber alınamıyor
Ford Otosan’da Koç-Türk Metal oyunları
Greif işçisi; patron-sendika işbirliğine karşı uyanık ol!
Yeni metal fırtınaları ve daha güçlü bir MİB için ileri!
Ortak olan soruna temelden farklı yaklaşımlar
Ekim Devrimi deneyimi ışığında devrim ve demokrasi sorunları - V.İ.Lenin
“Göçmen çocuklar cinsel istismara maruz kalıyor”
Kolombiya’da barış: Latin Amerika’nın bir damarı daha kesildi
Kolombiya hükümeti FARC ile “barıştı”
Türkiye’de mülteci kamplarında neler oluyor?
“Meslek liselileri gelişmiş ülkeler gibi sömüreceğiz”
“Yeni dönemde devrimci savaşa hazırlık için ileri!”
Sermaye düzeni ve dinci-gerici çeteler
Emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin yüreklerine korku salmaya devam ediyor!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Hurşit Külter’den hala haber alınamıyor

 

27 Mayıs’ta gözaltına alınan Hurşit Külter’den hala haber alınamıyor. Aradan 100 güne yakın bir zaman geçmesine rağmen, ailesinin girişimleri hep sonuçsuz kaldı. Nereye başvursalar “Bu isimde biri gözaltına alınmamıştır” cevabıyla karşılaştılar.

Hurşit Külter’in gözaltına alınmasından yaklaşık bir ay sonra, avukatlar, sivil toplum kuruluşları ve ailesinin verdiği dilekçeler, “alanımıza girmiyor” denilerek İçişleri Bakanlığı tarafından reddedildi. İçişleri Bakanlığı red cevabında şunları söylemişti: “3 Haziran 2016 tarihli dilekçenizle birlikte aynı konu içerikli gönderilen 43 imzalanmış dilekçe Genel Müdürlüğümüzce incelenmiş olup, bahse konu dilekçeniz ve 43 dilekçe de dahil olmak üzere konusu itibariyle kurumumuz görev alanına girmediği anlaşıldığından ilişikte tarafına iade edilmiştir.”

İçişleri Bakanlığı’nın Şırnak’ta gerçekleştirilen gözaltında kaybı “alanımıza girmiyor” diyerek araştırmayı reddetmesi, Külter’in gözaltında kaybedilmesinin bir devlet kararı olduğunu gösteriyor.

Verilen bütün “biz gözaltına almadık” cevaplarına rağmen, Hurşit Külter’i gözaltında iken gören tanıklar da ortaya çıktı. Görgü tanıklığı yapanların aktardığı bilgilere göre, Külter 27 Mayıs akşamı özel harekatçılar tarafından alındıktan sonra Shortland diye tabir edilen zırhlı araca bindirilerek, Şırnak Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı Gümüştepe Özel Harekat Şube Müdürlüğü’ne götürülmüştü. Burada 7 gün boyunca işkencede tutulan Külter’in daha sonra 23. Jandarma Sınır Tümen Komutanlığı’na götürüldüğü haberleri basına yansıdı.

Yine Milli Savunma Bakanı Fikri Işık, İçişleri Bakanlığı’nın bir mülkiye müfettişini konuyu araştırması için görevlendirdiğini söylemişti. Ancak bu müfettiş de tanıklarla ve bizzat polis beyanıyla gözaltına alındığı sabit olan Hurşit Külter’i hâlâ “bulmuş” değil.

Devletin kurduğu komisyon kayıpları “bulmadı”

Sermaye devletinin kamuoyu baskısı sonucu ya da imajını düzeltmek için yaptığı gözaltında kayıp “araştırmaları” hep sonuçsuz kaldı. Tayyip Erdoğan başbakanlık döneminde Cumartesi Anneleri ile görüşmüş, mecliste komisyon kurulmuş ama hiçbir sonuç alınmamıştı. Hatta komisyon 2004 yılında gözaltında kaybedildiği polis tutanakları gibi belgelerle sabit olan Tolga Baykal Ceylan için “gözaltında kaybedilmediği anlaşılmaktadır, ancak ailesi ve arkadaşlarıyla görüşmediği için adli bir kayıp vakası olarak değerlendirilmelidir” gibi bir karar da vermişti. Kayıpların bulunması için adım atılmadığı gibi, yeni gözaltında kayıplar da Hurşit Külter örneğiyle başlamış oldu.

Gözaltında kaybetme uygulaması elbette Kürt illerindeki katliam saldırılarından bağımsız değil. Bir yandan Kürt siyasetçiler tutuklanırken, belediyelere kayyım atanırken, görünen o ki ‘90’larda kaldığı iddia edilen gözaltında kaybetme uygulaması da yeniden devreye sokuldu. Darbe girişiminin ardından çıkarılan OHAL’le birlikte artan gözaltı süresi, rutinleşen işkence ve keyfiyetle birlikte böylesi uygulamaların önü açılmak isteniyor.

Yeni gözaltında kayıplar yaşanmaması için bugün Hurşit Külter’in akıbetini sormak, gözaltında kaybedilenlerin bulunmasını istemek ve bu talepler üzerinden mücadeleyi büyütmek gerekiyor.

 

 

 

 

Master plan”a OHAL imkanı

 

Türk sermaye devletinin, Kürt halkına yönelik kirli savaşının bir parçası olarak bölgedeki asimilasyon politikalarına hizmet edecek yasal düzenlemeleri hâlâ gündeminde bulunuyor. Daha önce “master plan” olarak duyurulan, bölgenin “yeniden inşası” adı altında Kürt halkı üzerindeki ablukayı ağırlaştırmayı hedef alan uygulamalarda sona gelinmişti. Geçtiğimiz haftalarda meclis genel kurulundaki görüşmelerde torba yasa olarak yürürlüğe konacakken iptal edilen maddeler, OHAL’le Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) olarak hayata geçirilmek isteniyor.

Sermaye devletinin “darbe girişimi” ile ayyuka çıkan krizini devleti tahkim etmeye dönük çok yönlü politikalarla aşmaya çalışan AKP hükümeti, Kürt halkına karşı kirli savaşını, imha ve asimilasyon politikalarını da OHAL kılıfıyla hayata geçirme peşinde. Bu durum sermaye hükümetinin Kürt halkını hedef alan politikalarında geri adım atmaktan uzak olduğunu bir kez daha ortaya serdi.

Torba yasadan çıkarılan; belediyelere kayyım atamalarının yasalaşmasını, belediye mülklerine el konmasını, Şırnak ve Hakkari illerinin Cizre ve Yüksekova olarak değiştirilip il merkezlerinin taşınmasını öngören maddelerin kanun hükmünde kararnamelerle hayata geçirilmeye çalışıldığı basına yansıdı.

Anayasa Mahkemesi’ne itiraz vb. yollarla söz konusu uygulamaların düzen içi “engeller” ile karşılaşmasını istemeyen sermaye hükümeti, OHAL vesilesiyle bu maddeleri oldubittiye getirmek istiyor.

Mecliste “uzlaşmacı” gözükerek ortak önergeyle iptal edilen kararların bu şekilde bir kurnazlıkla hayata geçirilmeye çalışılması, sermaye devletinin ikiyüzlülüğünü bir kez daha gözler önüne sermiş oldu.

 

 

 

 

Kürt basınına baskılar sürüyor

 

Sermaye devletinin Kürt basınına y nelik baskıları devam ediyor. Kürtçe günlük yayın yapan Azadiya Welat gaze-tesinin Diyarbakır’daki merkez bürosu 28 Ağustos’ta polis tarafından basıldı.

Bağlar İlçesi’ndeki gazete bürosuna gelen polisler, “Binaya gelen ve giden-lerin çok olduğu” ve “Burada örgütsel toplantı” yapıldığı yönünde kendilerine ihbar yapıldığını söyleyerek büroda ara-ma yapmaya başladı. Baskın sırasında büroda olan 28 gazete çalışanının telefon-larına ve kimliklerine el konuldu. Arama işlemlerinin ardından polis 25 kişiyi gözaltına aldı.

Dicle Haber Ajansı (DİHA) Kürtçe servisi editörü Mehmet Ali Ertaş da 30 Ağustos günü gözaltına alındı.

Özgür Gazeteciler Cemiyeti’nin (ÖGC), Azadiya Welat’a yönelik baskınla-rı protesto etmek için gazetenin Diyarbakır’da bulunan merkezinde yaptığı basın toplantısından dönen Ertaş, bina çıkışın-da polisler tarafından kimlik kontrolüne tabi tutuldu. Ertaş daha sonra gözaltına alınarak zırhlı araçla Diyarbakır İl Emniyet Müdürlü-ğü’ne götürüldü. Ertaş kısa bir süre sonra serbest bırakıldı.

ÖZGÜR GÜNDEM YAYIN DANIŞMA KURULU ÜYESI TUTUKLANDI

Kapatılan Özgür Gündem gazetesine yönelik soruşturma kapsamında gözaltı-na alınan gazetenin Yayın Danışma Ku-rulu üyesi Necmiye Alpay, 31 Ağustos’ta nöbetçi mahkeme tarafından tutuklana-rak Bakırköy Kadın Hapishanesi’ne gön-derildi.

Nöbetçi İstanbul 8. Sulh Ceza Hakimliği’ne çıkarılan Alpay hakkında “örgüt üyeliği” iddiasıyla tutuklama kararı verilirken, tutuklama kararında şu ifadeler yer aldı:

Şüpheliye yüklenen suç için kanun-da öngörülen cezanın miktarı, soruşturma dosyası içerisinde yer alan suça konu gazetedeki yayınlar ve yazılar ile şüphelinin gazete içerisindeki konumu, şüphelinin üzerine atılı suçun kanun maddesinde belirtilen hürriyeti bağlayıcı cezanın alt ve üst sınırlarına göre ileride yapılacak yargılama sonucunda verile-bilecek muhtemel ceza miktarı nazara alındığında şüphelinin serbest kalması halinde kaçacağı, nitekim silahlı terör örgütü mensuplarının fırsat bulduklarında yasal ve gayri yasal yollarla kaçtıklarının daha önceden soruşturma dosyaları içeriklerinden anlaşılmış olması, delil top-lama işlemlerinin halen devam etmesi nedenleriyle, delilleri karartacağı gibi soruşturmaya konu eylemleri yeniden gerçekleştirebilecekleri yolunda hakimliğimizde kuvvetli şüphe uyanmıştır...”

 
§