10 Haziran 2016
Sayı: KB 2016/22

Sosyalizm günceldir!
Asgari ücret eriyor!
Kıdem tazminatında sona doğru…
Kıdem Tazminatı Fonu “taşerona kadro müjdesi” ile raflardan indiriliyor
Bizim için her son yeni bir başlangıçtır!
Tekstil TİS’lerinde ihanet sözleşmesi
AVON’da direniş devam ediyor
DEV TEKSTİL Haziran Ayı GMYK Sonuç Bildirgesi
Soyguna yasal düzenleme
CHP “emek”i harcayıp oy arttırma peşinde!
15-16 Haziran büyük işçi direnişine dair - 2
15-16 Haziran’dan Metal Fırtınası’na kadın işçiler!
15-16 Haziran Direnişi’nin yıldönümü öncesi işçiler buluştu
Suriye’de savaştan çıkış arayışları ve farklı hesaplar
Ermeni Soykırımı ve emperyalist pragmatizm
Essen’de İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği Festivali
Dünyadan işçi, emekçi ve gençlik eylemleri
Geleceğiz ve değişecek dünya!
Sistem seri olarak katleder, örgütlülük yaşatır!
Hurşit Külter kaybedilmek isteniyor!
Metin Koşkan’ın anısına…
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi'ne dair - 2

İşçi sınıfının onuru, burjuvazinin kâbusu: 15-16 Haziran

Z. Kaya

 

1960-1970 arasında özellikle DİSK’in kuruluşu ve beraberinde işçi eylemlerinin politik bir muhteva kazanarak işgal vs. eylem biçimleri ile burjuvazinin ayakları altındaki toprağı sarsması sonucu işçi hareketine dönük saldırıların da dozajı arttırıldı. Ortalığa salınan faşist çetelerin, grev kırıcıların, devletin polisinin ve jandarmasının yeterli olmadığı yerde sahneye daha kapsamlı saldırılar kondu.

274 ve 275 sayılı kanunlarda yapılmak istenen değişiklik, işte bu sebeple salt kendi başına DİSK’i hedef alarak onu kapatmaya dönük değildi. Toplamda işçi sınıfının burjuva ideolojisinden ve hegemonyasından sıyrılarak bağımsız örgütlenmesinin önüne geçmek adına DİSK’te somutlanan, ancak işçi sınıfını hedef alan topyekün bir saldırı idi. Zira 15-16 Haziran Direnişi’ne DİSK üyesi işçilerden ziyade Türk-iş üyesi işçilerin de katılmış olması, işçi sınıfının saldırının kapsamını görerek direnişe geçtiğini göstermektedir.

274 ve 275 sayılı yasalarda yapılması planlanan değişikliklere ilk tepkiler

Söz konusu yasalarda yapılacak değişiklik öncesinde toplumun çeşitli katmanlarından aydınlar, hukukçular, öğretim üyeleri, yabancı sendikalar, milletvekilleri taslağa karşı çeşitli yasal uyarılarda bulundular. Fiilen DİSK’i kapatmayı amaçlayan, tüm sendikaları Türk-İş himayesine sokan, grev ve toplu sözleşme hakkını budayan değişikliklerin anayasaya aykırı olduğu tezi, tüm yasal uyarıların ana teması olarak işlendi. Ancak taslak mecliste ve senatoda yıldırım hızıyla onaylandı.

DİSK bürokratları ve TİP yasal başvurulardan medet umar ve CHP’nin peşinden koşarken, fabrikalarda kurulan “anayasal direniş komiteleri” çalışmalarına başlamış idi. 274 sayılı kanunda yapılması önerilen değişikliklerin CHP’li senatörlerce verilen sözlere rağmen onaylanmış olmasının arkasından, tabanın yaptığı basınç ile toplantılar düzenleyen DİSK yönetimi direnişe geçeceklerini “ilan” etti.

Bir dizi toplantının ardından 14 Haziran 1970 günü Merter sitesindeki Lastik-İş binasında DİSK’e bağlı sendikaların yöneticileri ile işyerleri temsilcilerinin bir araya geldiği yaklaşık 600-700 işçinin toplandığı toplantı, 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi'ne giden yoldaki son durak oldu. 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi'nin ardından sendika binasının polislerce basıldığı sırada sendika binasında bulunan toplantının ses kayıtlarında yer alan ifadeler işçilerin saldırıya ve kendi sınıfsal duruşlarına nasıl baktığını da belgelemektedir. Her ne kadar davanın seyri düşünüldüğünde işçiler yasal olarak ses kayıtlarındaki ifadeleri delil olarak kabul etmeseler de burada birkaç alıntıya yer vereceğiz.

“…Benim evimde bekleyen iki yaşındaki çocuğum, ‘baba sen şimdi gittiğin yerden bana ne getiriyorsun’ diye soracaktır. Ben de ‘evladım, ben şimdi bir şey getirmeyeceğim, sana ileride işçi olduğun zaman daha büyük haklar getireceğim’ diye söyleyeceğim.” (Gislavet Lastik Fabrikası baş temsilcisi)

Bugün alacağımız savaşın kararı bizden sonra gelecek işçi sınıfını yaşatmamız için yapacağımız bir savaştır. Arkadaşlar, biz Türk Demir Döküm olarak bu savaşa her zaman hazırız.” (Türk Döküm adına bir işçi)

Ben bin beş yüz işçinin çalıştığı Türk Demir Döküm fabrikası işçilerinin temsilcisiyim. … Biz fikrimizi kararımızı kendimiz vermeliyiz. Ne genel başkan, ne genel başkan vekili, devrimci sendikalar tabandan idare edildiği için kararı tabandan veriliyor. Burada kardeşlerim kararı bizler vermeliyiz. Bizler demir döküm işçileri olarak karar verdik ant içtik. … Bizim namusumuz gibi korumak istediğimiz sendikaları kapatmak isteyenler kapatabilirler, ama bizim kafamızdaki bilgileri asla kapatamayacaklar.”

Merter sitesinde konuşan işçiler ait oldukları sınıfa dönük bu saldırıya karşı kanlarının son damlasına kadar savaşacaklarını ilan eden konuşmalar yapmanın yanı sıra ertesi günden (15 Haziran) itibaren şalterleri indirerek yürüyüşe geçme, yürüyüş sırasında gözaltına alınan işçileri gerekirse karakol, valilik basma gibi eylemler de içinde olmak üzere geri alma, toplu ulaşımdan ücretsiz olarak yararlanma, eyleme aileleri de katma gibi kararlar aldılar.

15 Haziran 1970

İlk gün, alınan karar doğrultusunda direnişe geçildi. Yürüyüşlere toplamda 70 bin işçi katıldı. İstanbul, Gebze ve Kocaeli’de gerçekleşen yürüyüşlerde işçiler “Anayasaya aykırı kanun çıkaranlar işçi düşmanıdır!”, “Anayasa ve sendika özgürlüğünü alanlara derslerini vereceğiz!”, “Kanunlar geri alınıncaya kadar direneceğiz!” şiarlı pankartlar taşıdılar. Topkapı yönüne yürüyüşe geçen işçiler polisle karşılaşınca ve iki işçi gözaltına alınınca işçiler Eyüp polis karakolu önünde protesto gösterisi düzenledi ve iki işçiyi geri alarak yürüyüşlerine devam ettiler.

15 Haziran 1970’te direnişe 113 işyerinden işçiler katıldı. Çoğunlukla DİSK’e bağlı sendikalara üye işçilerin yanı sıra Türk-İş üyesi işçiler de direnişin ilk gününde yer aldılar. Türk-İş’te örgütlü EAS, Mutlu, Koruma-Tarım İlaçları, Chrysler ve Cibali Tekel Kutu fabrikaları direnişe geçtiler.

16 Haziran 1970

İkinci gün yürüyüşlerin kapsamı daha da genişledi. Yürüyüşe 150 bine yakın işçi katıldı. İstanbul’da yürüyüşe geçen işçilerin birleşmesini ve şehir merkezine ulaşmasını engellemek için köprüler açıldı, yürüyüş kollarının önü polis ve asker barikatları ile kesildi. Ancak tüm önlemlere karşın işçiler çatışarak barikatları aştı ve yürüyüşe devam etti. Gebze’de bulunan işyerlerindeki işçiler ise 10 bin kişilik bir yürüyüş kolu oluşturarak Ankara Asfaltı üzerinde yürüyüşe geçtiler. İzmit’te ise barikatları aşarak ilerleyen yürüyüş, gözaltına alınan işçiler geri alınarak devam etti. Burada işçilerin pankartlarında “Savaş başladı!”, “Bütün kininiz işçilere mi?”, “Yaşasın işçi sınıfı!”, “Zincirlerimizden başka kaybedecek bir şeyimiz yok!”, “Tüm gericiler ve faşizm kahrolsun!” yazıyordu.

16 Haziran 1970’te barikatlarda yaşanan çatışmalarda üç işçi katledildi, onlarca işçi ağır yararlandı. İlk günden farklı olarak ikinci gün direnişe çoğunlukla Türk-İş üyesi işçiler de katıldı. Direniş tüm görkemi ile devam ederken DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler, radyodan yaptığı konuşmayla direnişin bitirilmesini isteyerek, direnişin militan karakterini karaladı ve üç işçiyi katleden orduyu “gözbebeğimiz şerefli Türk ordusu” ilan etti.

Direnişin sonrasında dava tutanaklarında ihanetlerini belgeleyen dönemin DİSK Genel sekreteri Kemal Sülker: “Girişilen tahripkâr eylemle bir ilgimiz olmadığını İçişleri Bakanı’na söyledik. Ve kesinlikle de bu tahripkâr olayları tasvip etmediğimizi bildirdik. Ayrıca da işçilere de radyoda bir uyarma yaparak kötü cereyanlara alet olmamalarını istedik” diye anlatacaktı.

16 Haziran 1970 gecesi sıkıyönetim ilan edildi. İşçiler, 17 Haziran günü fabrikaları askeri birliklerce çevrili olarak iş başı yaptı. Ancak iş yavaşlatma, durdurma gibi eylemlerle direnişlerini sürdürdüler.

Burjuvazinin korkulu kâbusu; Bolşevik ihtilal provası

15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi işçi sınıfı açısından “yaşamsal” olduğu kadar burjuvazi için de bir o kadar “hayati” bir muhtevaya sahiptir. Dönemin burjuva kalemşorlarının kalemlerinden dökülen satırlar burjuvazinin bu büyük direnişten ne denli korktuğunu ve işçi sınıfına ne denli kin bilediğini göstermesi açısından ibret vericidir. “Kanlı Bolşevik ihtilal provası” naralarından “kurtarıcı” sıkıyönetim idaresinin eteklerini öpmeye varan şarlatanlıklara dek uzanan bu ibret verici belgelerden birkaç alıntı paylaşacağız.

Solcu DİSK’in tahrik ettiği işçiler ayaklanmış kendilerinden olmayanları da sürükleyerek bir ihtilal denemesi yapmışlardır…. Yapılan tecavüzlerin, tahriklerin ise haddi, hesabı yoktur. Kaç milyon çalışma saati kaybedilmiştir? Bunun zararı ne kadar tutmuştur? O gün felce uğrayan iktisadi hayatımız için bu saldırganlığın zararı ne kadar olmuştur? Bunun hesabı yoktur! İstanbul’dan Babıali’ye hücum edilmiştir. Çapulcular devleti zapt etmek istemişlerdir. Yıllardan beri böyle bir günü bekleyenlerin bu rejimi yıkmak için bir «muvakkat hükümet kurmak» istemediklerini iddia edebilir misiniz? Onun için bütün gönlümle; «sıkıyönetim idaresini, onun başında bulunan Birinci Ordu kumandanımız Orgeneral Sayın Kemal Atalay, hoş geldiniz, başımızda yeriniz var. Allah yardımcınız olsun!» diyorum.” (Sedat Ağralı, Son Havadis Gazetesi, 18.06.1970)

Hala geçen 16 Haziran Salı gününün tesiri altındayım… Kim bu menfi eller… Bir anda ortalığı yakıp yıkan, memleket millet huzurunu kaçıran lanetlenmiş kimseler? … Bu vahim hadiselerde suçlu malum Moskova ve onun memleketimizde beşinci kolu vazifesini gören kimseler. Ama sadece bunlar mı? Ankaralı en tüccar ve sanayicilerimizden Sayın Vehbi Koç ve Isparta’nın muteber kimselerinden olan Sayın Şevket Demirel diğer fabrika veya şirketlerinin isimlerini bilmediğim için sizlere hitap ediyorum:

-Hiç şüphem yok ki, işçilerimizin ücretlerini, yemeklerini, hatta doktor ve ilaç paralarını eksiksiz ve yüksünmeden veriyorsunuzdur. Lakin işçilerimizin manevi cephesini hiç düşündünüz mü? Onlar yalnız sizin işçileriniz değil, manevi evlatlarınız. Sizin fabrikalar dâhil, ben eminim ki hiçbir fabrikada mescit yok. Cuma namazı için kırda bayırdaki fabrikadan işçi Cumaya nereye gider? İşçilerimize vaaz dinletmek lazım değil mi? Mescit yok da konferans salonu mu var? Birkaç ayda bir muhterem Şule Yüksel Şenler’in ve muhterem Zeynep Müntena Polat’ın konferanslarını dinletmek hiç aklınıza gelmedi mi?.... Ya beyler, başta Komünizmle Mücadele Derneği, basın, yani sağ basın, işçi kardeşlerimizle kafi derecede alakadar oluyor musunuz? Kâfi derecede değil, hiç alakadar olmuyorsunuz. Mesela bu kadar ağır bir tepkiye vesile olan kanunu açıklayan, anlatan bir yazı çıkmış mıdır gazetelerimizde? İtiraf edeyim ki benim böyle bir kanundan haberim bile yoktu. … Yazık yazık fabrikalar muhitini tamamıyla boş bırakmışız, şeytanlar top oynuyor içinde.” (Münevver Ayaşlı, Babıalide Sabah Gazetesi, 25.06.1970)

Burjuvazinin sözcüleri direnişi karalamaya ve sıkıyönetime sadakatlerini bildirmeye devam ederken burjuvazi sendikal bürokrasinin ihanetini arkasına alarak büyük işçi kıyımlarına ve tutuklama saldırılarına girişti.

(Devam edecek…)

Kaynakça:

- İşçi Sınıfı Sendikalar ve 15-16 Haziran, Turgan Arınır-Sırrı Öztürk, Sorun Yayınları

- Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi - Cilt 7

 
§