15 Mart 2013
Sayı: KB 2013/11

 Kızıl Bayrak'tan
Devrimci baharın yüklediği güncel sorumluluklar
PYD gerici muhalefetle anlaştı
Newroz piroz be!
4. Yargı Paketi açıklandı!
18. yılında Gazi Katliamı lanetlendi
DİSK Olağanüstü Genel Kurula gidiyor
Demiryolları özelleştirme kıskacında
Özelleştirme yasasını püskürtebilecek gücümüz var!
Sınıf hareketinden
Daiyang-SK grevi üzerine
İşçilerin birliği halkların kardeşliği için Sınıfa Karşı Sınıf Kurultayları’na hazırlanıyoruz!

Kürt Sorunu Üzerine
Konferanslar... / 2
Kürt açılımının sınırları - H. Fırat

Newroz’da
mücadele alanlarına!
25 yıldan bu yana
Halepçe’nin anıları taze
Devrimci Kadın Kurultayı tebliğlerinden... / 5
8 Mart’ın ardından
8 Mart eylemlerinden
Üçlü gerici cephe
Irak’ta da işbaşında!
Dünyanın sokaklarında grev ve direnişler
Sınav gündemli çalışma ve görevlerimiz
Ankara Üniversitesi’nde
ücretsiz yemek
Seyit, Necati ve Ethem’i saygıyla anıyoruz
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Emekçi bir kadından haykırış...

“Korkularımızı yenelim!”

 

Ben 24 yaşında üç çocuklu emekçi bir kadınım. Sizlere kendi yaşadıklarımı anlatmak istiyorum. Aslında uzun bir süredir böyle bir yazı yazmak istiyordum. Çünkü etrafımdaki bir çok kadın hem evliliklerinde hem de çalışma yaşamlarında kötü koşullardalar, baskı görüyorlar, şiddete uğruyorlar. Korktukları için ses çıkaramıyorlar. Onları gördükçe ve kendi yaşadıklarımı düşündükçe insanlara seslenmeyi bir ihtiyaç olarak gördüm.

Küçük yaşta evlendim. Kalabalık bir aileye girdim. Ben aleviyim ama eşim ve ailesi Kürt. Bizim adetlerimiz ile onların adetleri çok farklıydı. Küçük yaşta evlendiğim için korku çok fazlaydı bende. Ailemin de bu yönlü desteği yoktu. Ben onlar ne derse bunu yapıyordum. İki odalı bir evde 15 kişi birlikte yaşıyorduk. Evde bir köle gibiydim. Çocuk yaşta olduğum için ve kadın olduğum için daha fazla ezildim ve köle gibi yaşadım. Sabahtan geceye kadar onlara hizmet ediyordum. Çamaşır, bulaşık yemek her türlü ihtiyaçlarını ben karşılıyordum. Dışarı çıkmama izin vermiyorlardı. Bir insan, gelin olarak değil aldıkları köle gibi görüyorlardı beni. Zorla başımı kapattılar, tüm sosyal yaşantımı ve özgürlüğümü elimden aldılar. Eşim aslında benim yanımda yer alıyordu ama aile baskısı altında o da bana baskı uyguluyordu.

Bu yaşadığım zulüm sürecinde İşçi Kültür Evi’ndeki arkadaşlarla tanıştım. İlk başta kötü olarak gördüm onları, içlerine girmek istemedim. Aslında onları bana kötü tanıttılar. Ama içlerine girmeyi istedim. Uzun bir süre gidip geldim. Onların yanına gidip geldikçe anladım ki onlar bize anlatılan gibi değiller. Bana ve çocuklarıma sahip çıktılar. Sahip çıkmanın ötesinde onların yanında gücümü, insanlığımı fark ettim. Emekçilerin onları tanımalarını isterim çünkü bize hep kötü anlatıldılar. Yakından tanıdıkça istediğimiz sürece bir çok şeyi değiştirebileceğimizi gördüm. İlk önce kendi yaşantımızda değiştirdiklerimi anlatmak istiyorum. İlk olarak kalabalık aileden ayrılıp kendimiz eve çıktık, eşim ve çocuklarımla birlikte. Kalabalık aile yapılarında bunu başarabilmek zordur. Yavaş yavaş onların beni kullandıklarını ve benim istediğim yaşamın daha farklı olduğunu fark ettim. Yaşam anlamında araya mesafe koydum. Kendime dair ise ilk zamanlar pantolon bile giyemezdim. Gücümü fark ettikten sonra ilk olarak istediğim tarzda giyindim ve başımdaki örtüyü attım. Bu benim için ve aynı zamanda onlara kabul ettirebilmek anlamında çok önemliydi. Çünkü başımdaki örtüyü isteyerek takmıyordum. Ben gücümü farkedip başımı dik tuttuktan sonra eşim de saygı duymaya başladı ve benim yanımda oldu.

Bu sürede aile tarafında benimle kimse konuşmadı, gelip gitmediler. Yalnızlaştırmaya çalıştılar. Ama ben yalnız değildim. Bu sürede kitap okudum, gazete okudum, İşçi Kültür Evi’ne gidip geldim. Kendimi ifade edebildiğim, değer verildiğim ve değer gördüğüm bir ortamdaydım. Bu yüzden onlara yenilmedim, yalnızlaşmadım. Ve işte ondan sonra beni kabullendiler, gelip gitmeye başladılar. İstediklerimi yapabildiğim için bu onlarda bir korku yarattı. Bu korkuya rağmen hala bir yandan da baskı uyguluyorlar, başımı kapatmam için. Ben de yenilmiyorum. Biliyorum ki bunları yaşayan tek kadın ben değilim. Birçok kadın Kürt, Türk fark etmez küçük yaşta zorla ya da isteyerek evlenip aynı sorunlarla yüz yüze kalıyor. Buradan kadınlara seslenmek istiyorum. Hiçbir zaman korkmayın, korkunuzu yenin. Baskılar altında kalmayın, baskılara yenik düşmeyin. İnsan korkularını yendiğinde gücünü farkına varıyor. O zulüm koşullarında yaşamaya gücümüz varsa eğer zulüm ortamını değiştirmeye de gücümüz var sadece farkına varalım.

Emekçiler aslında her yerde eziliyor. Evde, fabrikada, işyerinde, sokakta her yerde ve herkeste aynı baskı ve korku var. Bizler korkularımızı yenelim, birlikte hareket edelim ancak gücümüzün o zaman farkına varır, yaşamdan zevk alır ve değiştirebiliriz. Yaşasın örgütlü mücadelemiz.

Emekçi bir kadın

 

 

 

 

Yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü!

 

Ve bir kızıl 8 Mart daha!

Ulusal, sınıfsal, cinsel, kimliksel sömürülere karşı susmuyor alanlara koşuyoruz. Kadın-erkek el ele mücadeleye diye haykırıyoruz. Çünkü bizim asıl sorunumuz sistemin ta kendisidir biliyoruz. Ve devrimci ruhumuzla alanlara gidiyor omuz omuza halay çekip bayrağımızı dalgalandırıyoruz. Bizler 8 Mart’ı devrimci temellerden uzaklaştırmadan alanlarda taleplerimizi haykırıyoruz.

Tarlalarda, evde, fabrikalarda ki yorgunluğumuz alanlara koşmamıza engel değil tamda bugün bu yorgunluğa, sömürüye karşı haykırış günümüzdür. Kapitalizmin vahşi sömürüsüne karşı İnsanca yaşamı talep etme günüdür.

Bizim bedenimiz üzerine tahakküm kuranlara karşı öfkemizi gösterme günüdür!

Bizleri prangalarla bağlamaya çalışan bu vahşi sisteme karşı baş kaldırış günüdür!

Bizler Ayşelerik , Fatmalarık, Güllülerik, Hatcelerik 8 Martta tüm emekçi kadınlara selam ederik!

Mersin’den tüm emekçi kadınların haykırışlarına selam olsun!

Yaşasın devrimci 8 Mart Dünya emekçi kadınlar günü!

Yaşasın kadın ve erkeğin el ele örgütlü mücadelesi!

Mersin Üniversitesi’nden K. Karabalık