15 Mart 2013
Sayı: KB 2013/11

 Kızıl Bayrak'tan
Devrimci baharın yüklediği güncel sorumluluklar
PYD gerici muhalefetle anlaştı
Newroz piroz be!
4. Yargı Paketi açıklandı!
18. yılında Gazi Katliamı lanetlendi
DİSK Olağanüstü Genel Kurula gidiyor
Demiryolları özelleştirme kıskacında
Özelleştirme yasasını püskürtebilecek gücümüz var!
Sınıf hareketinden
Daiyang-SK grevi üzerine
İşçilerin birliği halkların kardeşliği için Sınıfa Karşı Sınıf Kurultayları’na hazırlanıyoruz!

Kürt Sorunu Üzerine
Konferanslar... / 2
Kürt açılımının sınırları - H. Fırat

Newroz’da
mücadele alanlarına!
25 yıldan bu yana
Halepçe’nin anıları taze
Devrimci Kadın Kurultayı tebliğlerinden... / 5
8 Mart’ın ardından
8 Mart eylemlerinden
Üçlü gerici cephe
Irak’ta da işbaşında!
Dünyanın sokaklarında grev ve direnişler
Sınav gündemli çalışma ve görevlerimiz
Ankara Üniversitesi’nde
ücretsiz yemek
Seyit, Necati ve Ethem’i saygıyla anıyoruz
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

8 Mart’ın ardından...

 

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, geçtiğimiz hafta içerisinde dünyada ve Türkiye’de çeşitli eylem ve etkinliklerle kutlandı. On binlerce işçi ve emekçi dünyanın dört bir yanında 8 Mart vesilesiyle mücadele taleplerini dillendirmek için alanlara indi.

8 Martlar’ın günümüze kadar işçi sınıfı ve emekçiler tarafından bir mücadele günü olarak ele alınması ve kutlanmasından doğal başka bir şey olamaz. Zira 8 Mart işçi sınıfının mücadele tarihine ait bir gündür, çıkışı ve gelişimi sınıfsal bir öz taşımaktadır. “8 Mart kapitalizmde de ezilen bir cins olarak kalan kadının özgürlük ve eşitlik arayışını ve mücadelesini sembolize etmektedir ve onun tarihi uluslararası işçi hareketi ve sosyalizmin tarihi ile sıkı sıkıya bağlantılıdır. En ufak bir abartmaya düşmeksizin söylenmelidir ki, bugünün dünyasında kadının sahip bulunduğu tüm medeni, politik ve sosyal haklar, tümüyle, uluslararası işçi sınıfı hareketi ve ona önderlik eden sosyalizm mücadelesinin ürünüdürler.”(SY Kızıl Bayrak Sayı: 49, 9 Mart 2002) Özetle 8 Martlar; çıkışından günümüze kadar işçi sınıfının ve emekçi kadınların sermaye sınıfı ile hesaplaşmak için alanlara indiği bir kavga günü olarak şekillenmiştir.

İşte burjuvaziyi rahatsız eden de 8 Mart’ın bu sınıfsal ve tarihsel içeriğidir. On yıllardır 8 Martlar’ın yasaklanmasının, bunun yetmediği yerde uygulanan azgın devlet terörünün gerisinde burjuvazinin bu kaygıları yer almaktadır. 8 Mart’ın tarihsel ve sınıfsal kimliğinin törpülenerek içinin boşaltılmasına dönük operasyonların gerisinde de burjuvazinin aynı sınıfsal kaygıları yatmaktadır. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün, “Dünya Kadınlar Günü’ne” dönüştürülerek hediye gününe indirgenmeye çalışılması, ya da sınıfsal ayrımlar ortadan kaldırılarak “sadece kadın cinsinin” bir araya geldiği karnavallara çevrilmek istenmesi de burjuvazinin 8 Mart üzerinde yapmak istediği tahribatın bir başka alanını oluşturmaktadır.

Bu bilinen sürecin gerisinde ise burjuvazi adına bir sınıf tutumu, dünya görüşü ve ideolojisi yer almaktadır. Yıllardır 8 Mart’ın tarihsel ve sınıfsal özünün karartılmasına dönük gündeme gelen her türlü manevra bu açıdan ideolojiktir ve asla biçimsel olarak ele alınmamalıdır.

8 Mart ayrışmasının anlamı

12 Eylül yenilgisinin ardından solun büyük bir kesimini kapsayan tasfiyeci rüzgar siyasal yaşamın her alanında kendi sonuçlarını da üretti. Dünün devrimcisi bir dizi parti ve örgütün bu tasfiyeci sürecin ardından bir bir liberal-reformist örgütlere dönüşürken bu aynı dönüşüm süreci kendisini tüm temel siyasal sorunlar üzerinden de ortaya koydu.

Bu sürecin 8 Martlar’a yansıması ise gecikmedi. Devrimle yollarını çoktan ayıran ve feministlerle kol kola giren liberal-reformist sol, düzenle kurdukları çok yönlü bağların dolaysız bir sonucu olarak burjuvazinin 8 Mart’ın içini boşaltmaya dönük politikalarının da dolgu malzemesine dönüştü. “Erkeksiz 8 Mart”ların gündeme gelmesi ve gerçekte 8 Mart’ın devrimcilerden arındırılmasına dönük hesapların giderek somut dayatmalara dönüşmesi bu aynı yıllara denk düşmektedir. Liberal-reformist sol adına bunun kendisi, 8 Mart’ın tarihsel ve sınıfsal içeriğine gölge düşürmek kadar yaratılan devrimci geleneğe de sırt çevirmek anlamına gelmektedir.

Bundan 9 yıl önce başta sınıf devrimcileri olmak üzere devrimci ve ilerici güçler, 8 Mart’ın tarihsel, sınıfsal ve devrimci özüne sahip çıkarak 8 Mart’ın mücadele tarihine gölge düşüren, liberal-reformist ve feminist çevrelerden yollarını ayırdılar. Devrimci 8 Mart Platformları’nda yan yana gelen devrimci-ilerici güçler 2000’li yılların başından itibaren 8 Martlar’ı ayrı alanlarda örgütlüyorlar. “Komünistler daha en baştan bu gerici oportünist eğilimin karşısına çıktılar ve kadın sorununa marksist yaklaşım üzerinden bu burjuva reformist çabanın içyüzünü teşhir ettiler. Bu çaba devrimci hareketin öteki bazı çevrelerinden destek gördü ve böylece 8 Mart kutlamalarındaki kaçınılmaz ayrışma gündeme geldi. Bir yanda 8 Mart’ı emekçi ve devrimci içeriği ve gelenekleri ile ele alan Devrimci 8 Mart Platformu, öte yanda onu salt bir kadın eylemine indirgeyen, böylece emekçi ve devrimci karakterinden arındırarak içini boşaltan reformist feminist cephe.” (Ekim, Sayı:252, Mayıs 2008)

Buraya kadar anlatılanlardan anlaşılacağı üzere, yaşanan ayrışma esasen sınıfsal bir temele dayanmaktadır. Dolayısıyla biçimsel değil tersine “ideolojiktir, ilkeseldir”. Bir tarafta burjuva ideolojisinin farklı tezahürleri olan liberal-reformist ve feminist çevreler, öte yanda devrimci ve ilerici güçler. Ayrışmanın anlamı ve önemi de buradan gelmektedir ve sınıf devrimcileri bu nedenle 9 yıldır bu sürece fazlasıyla önem vermektedir.

Kopanlar kapılanlar

Fakat süreç içerisinde solda derinleşen tasfiyeci sürükleniş ve devrimci iddialarda yaşanan erozyon, Devrimci 8 Mart Platformu bileşeni kimi çevreler üzerinde de sonuçlarını üretti. Dün 8 Mart’ın devrimci özüne sahip çıkma iddiası ile platformda yer alan kimi yapılar bugün doğrudan ya da utanarak liberal sol cenahın içerisinde kendilerine yer açmaya çalışıyorlar. Bunu son üç yıl üzerinden ele aldığımızda, Devrimci 8 Mart Platformu’nda daha önce yer alan DHF, Partizan ve kimi çevreleri üzerinden rahatlıkla görebiliriz.

Bu yaşanan gelişmeler elbette 8 Martlarla sınırlanamaz. Tersine, yıllardır 8 Mart süreçlerinde karşılaştığımız tutarsız yaklaşımların gerisinde, solda yaşanan yeni “tasfiyeci sürükleniş” yer almaktadır. Sınıf devrimcileri olarak bunun altını bugüne kadar hep kalınca çizdik ve gerek yer aldığımız platformlarda gerekse genel siyasal mücadele içerisinde bu türden anlayışlarla kesintisiz bir ideolojik mücadele yürüttük. Devrimci 8 Mart Platformu’nu hemen her yıl reformist sol çevrelerle ve feministlerle yan yana getirmeye çalışan, esasta ilkesel olan ayrışmayı deforme etmek için elinden geleni yapan bu çevreler, gelinen yerde bir bir platformdan kopmuş bulunuyorlar.

Bu kopuş, bu yılki 8 Mart sürecinde de devam etti. Toplam 8 Mart tablosuna bakıldığında ideolojik ve sınıfsal kimliği tutarsız kimi çevreler de soluğu liberal solun ya da feminist çevrelerin yanında aldılar. Bu açıdan henüz 2008 Mayısı’nda kaleme alınan şu değerlendirme, esas olarak bugünün tablosunu da güncel olarak yansıtmaktadır:

Bu iki temel platformun bağdaşmazlığı ve devrimciler cephesinde devrimci anlayış ve ilkelere dayalı olarak karşı platformun teşhiri, kuyrukçu bazı ara akımları bir dönem için sallantılı bir tavra itti. İçlerinden bazıları bir kereliğine de olsa Devrimci 8 Mart Platformu içinde yer almak zorunda bile kaldılar. Fakat bu çok sürmedi, bu yıl pek az istisna ile herkes yerli yerini buldu. Reformist akımlardan bir tek TKP hariç tüm ötekiler feminist platformda bir araya geldiler. Kuyrukçu oportünizm de son ve kesin kararını ortaya koyarak yeniden bu cepheye döndü. Üstelik bu ayrım noktalarını belirgin biçimde aydınlatan son yılların tüm tartışmalarına rağmen böyle oldu. Demek ki herkes safını bilerek isteyerek seçmiş oldu. Bu yıl oluşan ayrışma tablosu, işte bu nedenle paha biçilmez değerdir.” (Ekim, Sayı: 252, Mayıs 2008)

8 Mart ayrışması günceldir

Devrimci 8 Mart Platformları’nın gündeme geliş koşulları ve siyasal gerekçeleri yerli yerinde durmakta, yaşanan ayrışmanın ideolojik ve ilkesel mahiyeti tüm önemini hala daha korumaktadır. Zira burjuvazinin 8 Mart’ın tarihsel, sınıfsal ve devrimci içeriğini boşaltmaya dönük çabası, dahası liberal-reformist solun burjuvazinin bu çabasını kolaylaştıran pratiği yerli yerinde durmaktadır. Hatta solun verili tablosu üzerinden denilebilir ki; bu uğursuz misyonları düne nazaran çok daha güçlenmiş durumdadır.

Düne kadar bir şekliyle platformda yer alan, fakat başından beri tutarsız bir çizgi izleyen çevreler, bugün kopuşlarını platformu eleştirerek gerekçelendirmeye çalışıyorlar. Dün ilkesel ve ideolojik ayrımları her vesileyle silikleştirmeye çalışanlar, bugün platformun ilkesel ve politik zeminini tartışmaya kalkıyorlar. Onlara diyecek tek sözümüz şudur: 9 yıl önce yaşanan ayrışma hala daha günceldir. Aradan geçen zaman dilimi içerisinde değişen şey ise başta Partizan ve DHF olmak üzere bu çevrelerin erozyona uğramış bulunan devrimci iddialarıdır. 9 yıl önce kurulan birlikteliğin ideolojik etkisi ve gücü ile platforma katılan kimi tutarsız çevrelerin platformdan kopuşlarını ise olağan görmek gerekir.

Dayatmacı tutumlar platformun işleyişini zedelemektedir

Bu yılki Devrimci 8 Mart Platformları üzerinden özellikle İstanbul’da yaşananlar ise ayrıca değerlendirmeyi gerektirmektedir. Zira İstanbul merkezli yaşanan gelişmeler bu türden platformlar açısından belirleyici bir öneme sahiptir.

İstanbul Devrimci 8 Mart süreci üzerinden öne çıkan en temel olgu, sürecin örgütlenmesinde yaşanan gecikmedir. Platformun örgütlediği 8 Mart mitingi neredeyse son bir haftaya kadar belirsizliğe mahkum edilmiştir. Bunun gerisinde ise kimi çevrelerin temelsiz tartışmalarla platforma zaman kaybettirmesi kadar Halk Cephesi’nin başından beri kendini dayatan tutumları yer almaktadır.

Zira tüm gecikmişliğine rağmen henüz daha erken denilebilecek bir tarihte miting alanı üzerinden bir karara varılmış, fakat Halk Cephesi yine toplantı sürecinde altına imza attığı bu kararı dahi boşa çıkararak sürecin uzamasına vesile olmuştur. Bu türden dayatmacı tutumlar sürecin örgütlenmesinin neredeyse her adımında karşımıza çıkmış ve zaten sınırlı olan zaman böylelikle heba edilmiştir.

Yaşanan zaman kaybı işin sadece bir tarafıdır. Zira daha da önemlisi ilkesel olandır. Sınıf devrimcileri olarak içerisinde yer aldığımız platformlarda “kendisini dayatan” tutumları ilkesel olarak hiçbir biçimde kabul etmedik. Bu türden tutum ve yaklaşımları cepheden mahkum ettik. Platformlarda karşımıza çıkan dayatmacı yaklaşımların var olan birlikteliklerin zeminini tahrip etmekten başkaca bir işe yaramadığını döne döne hatırlattık. Bu vesileyle bir kez daha altını çizmek gerekirse; Halk Cephesi’nin 8 Mart sürecinde sergilediği dayatmacı tutum ve yaklaşımlar kabul edilemez. Bu tutum birlikte hareket etmenin ruhuna ve gereklerine aykırıdır.

Bu tarz dayatmacı tutumlar ortaya konan ortak politik tavrı ayrıca zayıflatmaktadır. Son 8 Mart deneyimi bunu tüm açıklığıyla bir kez daha gözler önüne sermektedir. Zira kendisini dayatan tutumlar ortak iradeyi yıpratmış, platformun politik gücünü ve etkisini zayıflatan bir etkene dönmüştür.

8 Mart kızıldır kızıl kalacak!

Bu topraklarda on yıllardır uygulanan baskı ve zorbalığa, içinin boşaltılmasına dönük türlü manipülasyonlara rağmen 8 Mart’ın tarihsel, sınıfsal ve devrimci mahiyeti karartılamadıysa, bunda devrimci ve ilerici güçlerin payı büyüktür. Zira bugüne kadar başta sınıf devrimcileri olmak üzere devrimci-ilerici güçler, işçi sınıfı ve emekçiler, yani 8 Mart’ın gerçek sahipleri kızıl 8 Martlar’ı tarihsel ve sınıfsal özüne uygun bir şekilde örgütlemek için türlü bedeller ödeyerek her türlü çabayı ortaya koydular.

Bundan sonra da ne liberal-reformist çevreler, ne de sermaye düzeninin türlü ayak oyunları 8 Martlar’a gölge düşüremeyecektir. Sınıf devrimcileri tek başlarına da olsa 8 Mart’ın kızıl ruhunu ve devrimci özünü geleceğe taşıyacaklardır. 8 Martlar, dün olduğu gibi bugün ve yarın da işçi sınıfının tarihsel mücadelesindeki kızıl yerini koruyacaktır.

 

 

 

 

Devrimci 8 Mart mitinglerle kutlandı...

“8 Mart kızıldır, kızıl kalacak!”

 

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, çeşitli illerde yapılan devrimci 8 Mart mitingleri ile kutlandı.

İstanbul

Kadıköy Numune Hastanesi önünde buluşan Devrimci 8 Mart Platformu bileşenleri ve destekçi güçler kortejler halinde Kadıköy İskele Meydanı’na yürüdüler. Yürüyüş kolunda en önde Devrimci 8 Mart Platformu pankartı bir erkek ve bir kadın tarafından taşınırken ardından devrimci ilerici güçler kendi pankartlarıyla sıralandılar.

Yürüyüşe sınıf devrimcileri “Emperyalist savaşa, kapitalist sömürüye, karşı özgürlük, eşitlik, sosyalizm! / BDSP” pankartı ile katıldı. Kortejin en önünde komünist kadın önderlerin flamaları taşınırken kortej genelinde kızıl flamalar ve 8 Mart gündemli taleplerin yer aldığı Türkçe-Kürtçe dövizler taşındı. Kortej coşkusu ve kitleselliği ile dikkat çekti.

Kamu emekçileri ise KESK’e yönelik baskı ve operasyonları gündemleştirdiler.

Yürüyüşün sonunda kortejler arama noktalarından geçerken KESK korteji tüm kitle tarafından “KESK’li tutsaklar onurumuzdur!” sloganı ile karşılandı.

Miting programında ilk olarak Devrimci 8 Mart Platformu adına ortak açıklama Dilan Balcı tarafından okundu.

Mitingde ÇHD adına konuşan İstanbul Şube yöneticilerinden Gülvin Aydın’ın ardından KESK adına SES üyesi Ebru Erbulan ise çocuklarıyla çıktığı kürsüde bir konuşma yaptı.

Adalılar müzik grubunun dintesinin ardından direnişçe kadınlar konuşma yaptı. İTO-Teknopark işçileri ve İnşaat Mühendisleri Odası’nda direnen Cansel Malatyalı “Direnen işçiler onurumuzdur!” sloganı eşliğinde sahneye çıktı.

Miting Grup Yorum’un ezgileriyle son buldu.

Ankara

Kolej Meydanı’nda başlayan eylemde platform bileşenleri alanda kendi pankart ve flamalarıyla yerlerini aldılar. En önde “Kadına yönelik şiddete, baskıya, gericiliğe, cinsel, ulusal, sınıfsal sömürüye, devlet terörüne, emperyalist savaş ve saldırganlığa karşı mücadeleye!” şiarlı ortak pankart taşındı.

Komünistler eyleme “Sömürüye, eşitsizliğe, gericiliğe karşı örgütlü mücadeleye!” pankartı ve çeşitli şarların olduğu dövizlerle katıldılar.

Ziya Gökalp Caddesi’nin trafiğe kapatıldığı yürüyüşün ardından Sakarya Caddesi’ne ulaşan eylem bileşenleri burada bir program gerçekleştirdiler. Saygı duruşunun ardından Devrimci 8 Mart Platformu adına yapılan basın açıklamasında kadınların yaşadığı baskı ve eşitsizlik, güncel sorunlar ve dinci-gerici AKP hükümetinin kadın düşmanı politikaları ve söylemleri üzerinden değerlendirildi.

TAYAD’lı bir ananın yaptığı konuşmanın ardından Mamak İşçi Kültür Evi Müzik Topluluğu’nun seslendirdiği ezgi ve halaylarla devam eden eylem kürsüden okunan “Ekmek ve Gül” şiiriyle son buldu.

İzmir

Karşıyaka İzban’da toplanmaya başlayan kitle, sloganlar ve halaylar eşliğinde kortej düzenini aldı. Kortejin en önünde “Kadın erkek elele örgütlü mücadeleye!” şiarlı pankart taşındı.

Komünistler de “Emperyalist savaşa, kapitalist sömürüye, eşitsizliğe, şiddete, kadın cinayetlerine karşı özgürlük, eşitlik, sosyalizm!” şiarlı BDSP pankartının önünde üzerinde devrimci kadın önderlerin ve Ölüm Orucu Şehidi Hatice Yürekli’nin portrelerinin olduğu “Vardık, varız, varolacağız!” şiarlı pankartlar taşıdı. Kızıl renklerin hakim olduğu coşkulu BDSP korteji, disiplinli ve canlı duruşuyla, yürüyüş boyunca ilgi çekti.

Karşıyaka İş Bankası önünde yapılan mitingde tarih boyunca direnen kadınlar selamlanarak, devrimci kadın önderler şahsında saygı duruşuna geçildi. Saygı duruşunun ardından, devrimci 8 Mart bileşenleri tarafından hazırlanan basın açıklaması okundu.

Açıklamayı İzmir Hareket Tiyatrosu’nun hazırladığı, “Minyatür Krallık” adlı oyun izledi.

Oyunun arkasından Grup Günışığı’nın çaldığı ezgilerle, halaylar ve sloganlar eşliğinde miting programı devam etti. Son olarak Çav Bella hep bir ağızdan okundu.

Adana

BDSP ve Halk Cepheli kadınlar tarafından oluşturulan Devrimci 8 Mart Platformu tarafından İnönü Parkı’nda yapılan açıklamada, 8 Mart’ın tarihsel ve sınıfsal özüne sahip çıkmak için bir araya gelindiği vurgulanarak, 8 Mart’ın işçi ve emekçi kadınların mücadelesinin simgesi olduğu belirtildi.

Açıklama, sömürüye, köleliğe, eşitsizliğe ve geleceksizliğe, emperyalist savaş ve saldırganlığa, evde, işte, sokakta şiddete, yoksulluğa ve işsizliğe karşı kadın-erkek omuz omuza örgütlü mücadeleyi yükseltme çağrısıyla son buldu.

Kayseri

BDSP’nin yanısıra bir çok emek örgütü ve ilerici siyasi yapının içinde yer aldığı Kayseri’de Emek ve Demokrasi Platformu’nun çağrısıyla bir araya gelen kitle, Sivas Caddesi’nde kortej oluşturarak, Kayseri Meydanı’na yürüdü. Emek ve Demokrasi Platformu adına yapılan basın açıklamasında şunlar söylendi: Kayseri’de işçi kadınlar eşit işe eşitsiz ücret alıyorlar. Kölece çalışma koşulları karşısında aldıkları ücretler onları yoksulluk ve sefalet sınırına o kadar yakınlaştırdığı halde, daha çok, daha çok çalışmalarını istiyor kan emiciler. Sömürü çarkları arasında alın terleri ve emekleriyle birlikte, umutları, gelecekleri ve çocuk yaşta bedenleri de öğütülür. Kadın olmak, daha vahşi ve katmerleşen sömürü demektir onlar için.”