15 Mart 2013
Sayı: KB 2013/11

 Kızıl Bayrak'tan
Devrimci baharın yüklediği güncel sorumluluklar
PYD gerici muhalefetle anlaştı
Newroz piroz be!
4. Yargı Paketi açıklandı!
18. yılında Gazi Katliamı lanetlendi
DİSK Olağanüstü Genel Kurula gidiyor
Demiryolları özelleştirme kıskacında
Özelleştirme yasasını püskürtebilecek gücümüz var!
Sınıf hareketinden
Daiyang-SK grevi üzerine
İşçilerin birliği halkların kardeşliği için Sınıfa Karşı Sınıf Kurultayları’na hazırlanıyoruz!

Kürt Sorunu Üzerine
Konferanslar... / 2
Kürt açılımının sınırları - H. Fırat

Newroz’da
mücadele alanlarına!
25 yıldan bu yana
Halepçe’nin anıları taze
Devrimci Kadın Kurultayı tebliğlerinden... / 5
8 Mart’ın ardından
8 Mart eylemlerinden
Üçlü gerici cephe
Irak’ta da işbaşında!
Dünyanın sokaklarında grev ve direnişler
Sınav gündemli çalışma ve görevlerimiz
Ankara Üniversitesi’nde
ücretsiz yemek
Seyit, Necati ve Ethem’i saygıyla anıyoruz
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Daiyang-SK grevi üzerine...

Sınıf hareketi önüne dikilen
reformist engeller aşılmalıdır!

 

Çorlu Avrupa Serbest Bölgesi’nde kurulu bulunan Daiyang-SK Metal Fabrikası 14 Kasım 2012 tarihinden beri grevde. Daiyang grevinin bölge açısından önemi büyük, zira burası yüzbinlerce işçinin çalıştığı büyük bir işçi havzası. Salt Çorlu ASB değil, Çerkezköy, Lüleburgaz, Kapaklı da içiçe geçmiş yoğunluklu işçi bölgeleri.

Daiyang-SK Metal Fabrikası’nda yaşananlar bölge genelinde yaşanan ağır çalışma ve sömürü koşullarından bağımsız değildir. Dolayısıyla, burada güçlü bir mücadeleyi örgütlemek, bölgede hem sendikal hem de hak mücadelesi planında kalıcı mevzilerin yaratılmasının önünü açabilirdi. Oysa DİSK Birleşik Metal-İş öncülüğünde dört aydır grevde olan Daiyang işçilerinin mücadele isteği ve enerjisi sistematik müdahalelerle eritilmiş, gelinen aşamada ise grev bitme noktasına getirilmiştir. Bu dağılmanın başlıca sorumlusu sendikaya egemen uzlaşmacı-icazetçi anlayıştır.

Gençlerin ağırlıkta olduğu Daiyang’da, işçilerin neredeyse tamamı ilk kez böyle pratik bir süreçten geçiyor. Sınıf bilinci zayıf, pratik deneyimi yetersiz olan işçiler, buna rağmen “grev oylaması”nda ezici bir çoğunlukla mücadeleden yana tutum alabilmişlerdir.

Grev sendika tarafından iki ay boyunca suskunluk içinde sürdürüldü. Ancak tabanın zorlamasıyla altmışlı günlerden sonra Avrupa Serbest Bölgesi’ne iki kez yürüyüş yapıldı ve kolluk güçlerinin saldırısına maruz kalındı. Bu iki eylem grevin kamuoyuna duyurulmasında önemli bir rol oynadı. Mücadelenin bu zeminde ileriye taşınması gerekirken, sendika, Çorlu merkezde açlık grevi eylemini dayattı.

Uzlaşmacı sendikal anlayış, açlık grevi ile hem işçileri pasif bir bekleyişe itmiş hem de grevi Avrupa Serbest Bölgesi’nden koparmıştır. Oysa ASB’de gerçekleştirilen iki eylem diğer işçiler tarafından sempatiyle karşılanmış, ASB patronlarına korku salmıştır. Nitekim ASB’de bulunan birçok fabrikada işçilere 100-150 TL zam yapılmıştır.

Grevin yaratacağı olanaklar reformist-icazetçi sendikal anlayış tarafından heba edilmiştir. Oysa Daiyang’da kazanılacak mevzi sadece bu fabrikanın işçileri değil, tüm bölge işçileri açısından önem taşıyordu. Ancak Çorlu merkezde kurulan iğreti bir açlık grevi çadırı ile direnişi ileriye taşımanın önü kesilmiştir. Kendi başına açlık grevi çadırının dahi grevin sembolü olduğu düşünülebilir. Fakat açlık grevi ancak eylemlerle güçlendirilerek gerçek işlevini yerine getirebilir. Örneğin yürüyüşlerle desteklenebilir, geniş işçi ve emekçi yığınlar grevi sahiplenmeye çağrılabilir, vb... Açlık grevi, 5 işçiyle 5’er günlük dönüşümlü şekilde yapılmaktadır. Geriye kalan 105 işçi bunaltıcı bir atalete itilmiş, oyalayıcı yöntemlerle mücadele istekleri köreltilmiştir.

Bir diğer zayıflık, grev sürecinin komitelere dayanmamış olmasıdır. Her ne kadar bir “grev komitesi” varsa da, bu komite bir süre sonra işlevsiz hale gelmiştir. Oysa bir grevin can damarı komiteye dayalı bir örgütlülüktür.

Sorunların en tahrip edici olanı ise, sendikanın işçilere mali açıdan sahip çıkmamasıdır. Genel kurullarını beş yıldızlı otellerde yapanlar, Daiyang grevine kaynak aktarmaktan kaçınmışlardır. İşçiler yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayamayacak duruma gelmişler, buna rağmen sendika son derece umursamaz davranmıştır. İşçiler sorunu sürekli gündeme getirseler de, Birleşik Metal-İş yönetimi, “MESS toplu iş sözleşmesi sürecinde olası bir grev sürecine kaynak aktarılacağı” bahanesine sığınmıştır. Oysa önceliğin “olası” bir greve değil fiilen devam eden greve tanınması gerektiği yeterince açık olmalıdır.

Özetle bu süreç göz göre göre heba edilmiştir. Bunun sorumluluğunu, genel merkezden şubesine kadar, pasif ve icazetçi hattın savunucuları taşımaktadır.

DİSK de grevi sahiplenmemiştir

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu da icazetçi-uzlaşmacı anlayışa uygun hareket etmiştir. Sınıf hareketi açısından önemli bir grev DİSK tarafından da sahiplenilmemiştir. Bunun nedenlerinden biri Birleşik Metal-İş Genel Merkezi ile DİSK yönetimi arasındaki çatışmadır. DİSK’in 46. yıl etkinliğini Çorlu’da gerçekleştirmiş olması bu gerçekliği değiştirmemektedir. DİSK’in 46. yıl yürüyüşünün bir yasak savma olduğu, gerek katılım, gerekse de meydanda sergilenen pratik üzerinden açıkça görülmüştür. DİSK Genel Başkanı Erol Ekici’nin konuşmasının ardından eylem bitirilmiş, kitle dağıtılmış ve ardından Birleşik Metal-İş Genel Başkanı Daiyang işçilerine seslenmiştir. Kendi aralarındaki çatışma üzerinden sergilenen tutum tam bir sorumsuzluk örneğidir.

Birleşik Metal-İş’in pasif ve geri tutumu

Birleşik Metal-İş yönetimi Daiyang pratiği ile bir kez daha sınıfta kalmıştır. Trakya Şubesi de, Daiyang grevini yasal süreçlere hapseden, işçilerin eylem iradesini kıran, bıktırıcı oyalamalarla dağılmayı kolaylaştıran bir tutum içinde olmuştur. Grevi farklı eylem biçimlerini içeren bir süreç olarak işletmek yerine işçilerin eylemli süreçlere yönelmesini engellemeye çalışmıştır. ASB’de gerçekleşen çatışmalı iki eylemde, “herkes hapis cezası alacak” diyerek, işçileri korkutmayı hedefleyen utanç verici bir tutum sergilemiştir.

Öte yandan yerel şube üzerine dedikodular yayılmış, bu çürütücü bir ortamın oluşmasına zemin hazırlamış, dahası grevci işçiler de bu zemine çekilmeye çalışılmıştır. Sadece Trakya Şube yönetimi değil, genel merkez de bu konuda tam bir sorumsuzlukla hareket etmiştir.

Gelinen son nokta ise Çalışma Bakanı’nın ziyareti nedeniyle grev çadırını, rica üzerine bir günlüğüne kaldırmak olmuştur.

TKP’nin oynadığı uğursuz rol!

Dayiang grevinin başarısızlığa uğramasının önemli nedenlerinden biri de TKP’nin sergilediği tutumlardır. TKP birçok işçi direnişinde oynadığı uğursuz rolünü burada da oynamış, grevin en geri noktaya çekilmesine önemli bir katkı sunmuştur. TKP bunu hem parti olarak hem de Birleşik Metal-İş Genel Merkezi ve bazı şubelerdeki uzantıları üzerinden yapmıştır.

TKP tarafından grev aşamasında sendikanın Trakya Şube Başkanı ile ilgili olarak yoğun şekilde anti-propaganda yapılmasının gerisinde sendika içerisindeki uzantılarına koltuk hazırlama çabası olduğu, Trakya’da hemen herkes tarafından bilinmektedir. Trakya Şube Başkanı’nı kuşkusuz savunacak değiliz. Ancak bu karalama çalışması, işçinin geri düzeyi de düşünüldüğünde, zamanla sendika düşmanlığına dönüşmüştür. Böylece işçileri sendikadan, dolayısıyla mücadeleden koparan TKP’nin derdi, kafa-kol ilişkilerine yaslanarak işçileri partiye üye yapmak ve sendika içerisindeki TKP uzantılarına gelecek genel kurul için koltuk hazırlama çabası olmuştur.

TKP’nin büyük reklamlar eşliğinde yaptığı gıda yardımı tek “olumlu” pratiğidir! Oysa işçilerin maddi sıkıntılarını çözebilmesi grevin başarıyla ilerlemesinden, dolayısıyla meşru bir mücadele hattını örmekten geçmektedir. Fakat TKP’nin böyle bir sorunu olmadığı için, “gıda yardımı” üzerinden işçileri etkilemeye, üye yapmaya çalışmıştır.

Sınıf devrimcilerine saldırılar

TKP’liler başlangıçta şube başkanı ile çatışmalarından dolayı, işçileri sendikaya düşmanlaştıran bir tutum sergilediler. Sınıf devrimcilerinin greve müdahalesi karşısında ise bir anda sendika savunucusu kesiliverdiler. “Sendikamız demokratik bir yapıya sahiptir” sözlerini sıklıkla kullanmaya başladılar. “Ne yaparsanız sendika çatısı altında yapın” propagandasını işçiler arasında yaymaya çalışarak, arsızlıkta sınır tanımadıklarını gösterdiler.

Elbette sınıf devrimcileri olarak, sendika yönetiminin olumsuz pratiklerine net bir tutumla karşı çıkarken, yanı sıra, işçilerin kendi özgüçleri ve iradeleri doğrultusunda sendikaya sahip çıkmaları gerektiğini sıklıkla vurguluyorduk. Mecalini yitirmiş sendikal anlayışa karşı inisiyatifi ellerine almalarını ve yönetimi önlerine katarak eylemli bir süreci örgütlemeleri için pratik adımlar atmalarını sağlamaya çalışıyorduk. Fakat her seferinde TKP’yi sürece ket vuran tavrıyla karşımızda gördük. Kimi zaman TKP’nin Birleşik Metal-İş Genel Merkezi içerisindeki uzantıları, kimi zaman da Trakya Şube içerisindeki uzantıları üzerinden...

Sendikanın Trakya Şubesi’nde gelecek genel kurulda koltuk kapma hesaplarıyla hareket eden TKP, her türlü düzenbazlığı, burjuva siyasetine özgü davranışları kendine iş edindi. Bu yetmiyormuş gibi, grevci işçileri de bu bataklığın içerisine çekmek için didinip durdu. Oysa sınıf devrimcileri olarak bizler, grev sürecinde tıkanmanın yaşandığı bir süreçte, bunun aşılması için tabana dayalı eylemli bir hattın örgütlenmesi doğrultusunda önemli bir mesafe katetmiştik.

Grev bir dağılmayla yüz yüzeydi. İşçiler yenilgi ruh halini yaşıyorlardı. Greve katılan işçilerin sayısı oldukça düşmüştü. Böylesi bir süreçte bir işgal eyleminin örgütlenebileceği, bu eylemin geride duran işçileri harekete geçirebileceği düşüncesiyle işçi arkadaşlarla yoğun görüşmeler yapıyorduk. Bir işgal komitesi kurmuştuk. Bu komite eyleme katılabilecek işçilerle görüşmeler gerçekleştirdi. Olumlu bir hava vardı. Bütün hazırlıklarımızı yaptığımız bir anda, bir kez daha karşımızda TKP çıktı.

İşgal eylemimizi paylaştığımız bir işçi, bunu iyiniyetle, bir TKP yöneticisine aktarmıştı. Bunun ardından, ortalıkta pek görünmeyen TKP’liler yeniden sahneye çıktılar. Bunu bir sır olarak saklayıp eylemi desteklemeleri gerekirken, uluorta konuşarak etrafa yayma yolunu tuttular. Bununla da yetinmediler, işgal eylemini engellemek için ellerinden geleni yaptılar.

Sendikanın Trakya Şubesi’nde görevli olan TKP’li şahıs sendikanın genel merkezini arayarak durumu anlatmış, ertesi gün genel merkezden bir yönetici gelerek işçilerle işgal gündemli bir toplantı yapmıştır.

Sendikada görevli aynı TKP’li, işçilerle tek tek görüşerek, işgal eyleminin “hapis cezası” ile sonuçlanacağını özellikle vurgulamış, eyleme katılmamaları için onları ikna etmeye çalışmıştır. İşçilerin geri yanlarına yaslanarak, onların korkularına seslenerek bölge açısından etkili olabilecek bir eylemi sabote etmeye çalışmıştır.

Her seferinde sınıf devrimcileri hedef gösterilerek, “onlarla görüşmeyin, onlar tehlikeli insanlar, onlarla görüşürseniz 25 yıl hapis yatarsınız” denilerek, işçilerin geri yanlarına seslenilmiştir.

Dahası var. Sınıf devrimcilerinin de yoğun çabalarının olduğu “Daiyang-SK Metal Greviyle Dayanışma Platformu” özel hedef seçilmiş, ilk kurulduğu andan itibaren çalışmaları baltalanmaya çalışılmış, işçilerin gözünden düşürülmek istenmiştir. İşçilere “size sormadan platform kuruldu, tepkinizi gösterin” bayağılığı sergilenebilmiştir. Oysa sınıf devrimcileri daha platform kurulmadan, sendikanın yanı sıra grevci işçilerin de platformda yer almaları gerektiğini vurgulamışlardır. Platform toplantılarına düzenli olarak grevci işçiler adına katılım olduğu halde, TKP bu söylemlerle işçileri platforma karşı kışkırtabilmiştir.

Bu arada, sahiplenen olmamakla birlikte, bir skandala da imza atılmıştır. Sendikada bulunan, dayanışma platformunun dayanışma etkinliği için çıkardığı bin afiş ortadan kaybolmuş, daha doğrusu yokedilmiştir. Sendika başkanı afişlerin kurumlara dağıtıldığını açıklamış, kurumlar araştırılmış ve böyle bir dağıtımın olmadığı anlaşılmıştır. Bu araştırma sırasında, sendika baştemsilcisine sobada yakması için yüzlerce afişin verildiği ortaya çıkmıştır.

Tüm bu rezilliklere başvuranlarla toplanıp konuştuğumuzda, kuşkusuz hepsini reddettiler. TKP’nin ahlakından ve ilkelerinden dem vurdular. Ertesi gün karşılarına muhatap bir işçiyi çıkardığımızda ise, bir gün önce söylediklerini inkâr ettiler.

TKP’nin çizgisi, ilkeleleri ve ahlak anlayışı sayesinde Dayiang grevi bugünkü noktaya gelmiştir. Bizler TKP’nin bu tutumunun başka örnekleriyle de yüzyüze kaldık. TEKEL işçilerinin Ankara’daki 78 günlük direnişinde de devrimcilerin kurduğu platforma saldırmışlardı. TEKEL işçilerinin, Tek Gıda-İş Sendikası’nın ihaneti ve işçileri çadırlara hapsetme pratiği karşısında devrimcilerin koyduğu inisiyatifi özel bir bildiri çıkararak bloke etmeye çalışan yine aynı TKP olmuştu. Bildirilerinde, “Karar verelim, dar gruplarla hareket ederek mi kazanacağız, ilk günden beri omuz omuza mücadele ettiğimiz tüm işçi kardeşlerimizle birliğimizi koruyarak mı?” diyebilen, mücadeleyi ileriye taşımak isteyen işçilerin önüne dikilen aynı pespaye reformist-icazetçi anlayıştır. Tek Gıda-İş Sendikası’nı düştüğü bataklıktan kurtarmış, TEKEL işçisiyle ilgili Danıştay kararını zafer nidalarıyla karşılamışlardır!

Çünkü işçi sınıfının militan mücadeleye yönelmesi, düzenin icazet alanına boylu boyunca uzananların en büyük korkusudur. Onların sorunu elbette işçi sınıfının devrimci mücadelesini geliştirmek değil, işçilerin çıkış arayışlarını yasalcı-reformist çizgiye hapsetmektir. Onun içindir ki, mücadeleyi ileriye taşımaya çalışan, bunun için büyük bir emek harcayan sınıf devrimcilerine burjuvazinin söylemleriyle saldırmakta, açıkça devrimci düşmanlığı yapmaktadırlar. İşgal eylemi yaparsanız hepinizi içeri atarlar, sınıf devrimcileriyle hareket ederseniz 25 yıl içerde kalırsınız türünden, işçileri korkutup militan bir mücadeleden ve devrimcilerden uzaklaştırmayı hedefleyen kirli propagandalar, reformist-yasalcı çizginin ötesinde bir siyasi çürümeyi anlatmaktadır.

Elbette TKP’nin legalist-reformist bir parti olarak sınıfın mücadelesini en geri bir çizgide tutma çabası, üye sayısını artırma ve sendika koltuğu kapma dışında bir kaygısının olmaması anlaşılırdır. Anlaşılır olmayan, bu nedenle de “çürüme” nitelemesini kullanmamıza yol açan, bu uğurda başvurdukları burjuva ayak oyunları, kirli yol ve yöntemlerdir. Düzenin kullandığı silahları kullanmakta, düzen gericiliğinin söylemlerini tam bir arsızlıkla işçilerin önüne sürebilmektedirler.

Daiyang süreci reformist-icazetçi anlayışın devrimci bir sınıf hareketinin geliştirilmesinin önünde nasıl bir engel olduğunu bir kez daha çarpıcı bir biçimde ortaya koymuştur. Bu anlayışın tüm savunucuları, sınıf hareketi ileriye doğru bir adım atmaya çalıştığı, mücadele yasal sınırları zorlamaya başladığı andan itibaren işçilerin önüne dikilmekte, böylece hem sendika bürokrasisinin hem de düzenin yardımına koşmaktadırlar.

Trakya’dan sınıf devrimcileri

 

 

 

 

İnşaat işçileri örgütleniyor!

 

Bizler inşaatlarda, en ağır çalışma koşulları altında alın teri döken inşaat işçileri bir araya geldik. Yaşadığımız hak gasplarına, kölece çalışma koşullarına, iş cinayetlerine, geleceksizliğe ve güvencesizliğe karşı sesimizi daha gür çıkarabilmek için örgütleniyoruz!

Kardeşler!

Ağır çalışma koşulları altında günde 12 saatin üzerinde çalışıyoruz. Sigortalarımız ya yapılmıyor ya da sık sık çıkış gösterilerek primlerimiz yatırılmıyor. Emeklilik için “hak kazanmak” bile bu koşullar altında imkânsız hale getiriliyor. Çoğumuz ailelerimizi memleketlerimizde bırakarak geldiği bu şehirde yıllarca bu koşullarda çalışıyor, buna rağmen başımızı sokacak bir ev alabilecek bir birikim dahi yapamıyoruz.

Baret ve ayakkabı sınırında ele alınan iş güvenliği önlemleri, işçi sağlığını hiçbir şekilde gözetmeden uygulanıyor. Kaldığımız koğuşlar bir insanın yaşayabileceği koşulların çok altında. Kış koşullarında çadırlarda kalıyor ya da konteynırlarda kalsak bile sağlıksız bir biçimde yaşamaya zorlanıyoruz. Geçtiğimiz yıl, Esenyurt’ta bir alışveriş merkezi inşaatında, kaldıkları çadırın yanması sonucu ölüme terk edilen inşaat işçileri bu ülkede inşaat işçilerine reva görülen kaderi göstermiştir. Yaşanan iş cinayeti sonrasında patronlara dönük hiçbir yaptırım uygulanmazken, cinayete kurban giden işçiler çabuk unutulmuş, inşaatı tamamlanan alışveriş merkezi şaşalı kutlama törenleri ile açılmıştı.

Bu koşullar altında çok düşük ücretlere çalıştığımız halde bir de ücretlerimizi alamıyor, patronların iki dudağı arasında geçim sıkıntısı yaşıyoruz. Yakın zamanda ücretlerini alamayan Teknopark İnşaatı işçileri de en basit ücret sorununun dahi mücadele etmeden kazanılamayacağını göstermiştir.

En temel hak ve ihtiyaçlarımızın dahi yok sayıldığı, adeta orman kanunlarının geçerli olduğu inşaat sektöründe yok olup gitmemek için birlikte hareket etmek dışında bir şansımız bulunmuyor. Biz de bu sebeple, sesimize ses gücümüze güç katmak için yan yana geldik. OSB-İMES İşçileri Derneği’nde İnşaat İşçileri Komisyonu’nu kurarak, bundan sonra yaşadığımız sorunlara karşı birlikte mücadele edeceğiz!

Bu koşullar altında çalışan tüm inşaat işçisi kardeşlerimize çağrımız; dil, din, ırk gözetmeksizin bir çatı altında bir araya gelerek içinde bulunduğumuz cendereyi birlikte yıkmaktır!

İşçilerin birliği patronları yenecek!

Yaşasın işçilerin birliği, halkların kardeşliği!

Bijî bratîya gelan, yekitiya karkeran!”

OSB-İMES İşçileri Derneği İnşaat İşçileri Komisyonu

İletişim: OSB-İMES İşçileri Derneği
(İnönü Mah., Serkan Sok., No: 3
Sancaktepe / İstanbul)

TEL: (0 216) 621 25 22 – (0 531) 889 32 35