15 Mart 2013
Sayı: KB 2013/11

 Kızıl Bayrak'tan
Devrimci baharın yüklediği güncel sorumluluklar
PYD gerici muhalefetle anlaştı
Newroz piroz be!
4. Yargı Paketi açıklandı!
18. yılında Gazi Katliamı lanetlendi
DİSK Olağanüstü Genel Kurula gidiyor
Demiryolları özelleştirme kıskacında
Özelleştirme yasasını püskürtebilecek gücümüz var!
Sınıf hareketinden
Daiyang-SK grevi üzerine
İşçilerin birliği halkların kardeşliği için Sınıfa Karşı Sınıf Kurultayları’na hazırlanıyoruz!

Kürt Sorunu Üzerine
Konferanslar... / 2
Kürt açılımının sınırları - H. Fırat

Newroz’da
mücadele alanlarına!
25 yıldan bu yana
Halepçe’nin anıları taze
Devrimci Kadın Kurultayı tebliğlerinden... / 5
8 Mart’ın ardından
8 Mart eylemlerinden
Üçlü gerici cephe
Irak’ta da işbaşında!
Dünyanın sokaklarında grev ve direnişler
Sınav gündemli çalışma ve görevlerimiz
Ankara Üniversitesi’nde
ücretsiz yemek
Seyit, Necati ve Ethem’i saygıyla anıyoruz
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Son reform aldatmacası...

4. Yargı Paketi açıklandı!

 

Türk sermaye devletinin yargısının nasıl bir adalet içerdiğini gösteren pek çok örnek bulunmaktadır. Öyle bir adalettir ki bu; hak aramak suçtur, puşi takmak suçtur, halay çekmek suçtur vb. Hak ve özgürlüklerin korunmasına dair hiçbir kaygının güdülmediği yasalar çıkmaktadır. AKP hükümetinin, yaptığı her hak gaspını demokrasi sosuna bulandırarak topluma sunma konusunda bir hayli başarısı bulunmaktadır. Hak ve özgürlükler bir bir gasp edilirken bunların adı “demokratikleşme” masallarıyla birlikte anılır. Ancak gerçekte biliriz ki onbinlerce devrimci, siyasi tutsak hapishanelerdedir, öğrencilerden, avukatlara, akademisyenlerden sendikacılara her muhalif kesim yargı terörüyle susturulmaktadır.

İşte yine demokratikleşme sosuna bandırılmış yeni bir “yargı reformu” karşımızdadır. Adına “İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” denmesi nedeniyle 4. Yargı Paketi’nin “düşünce ve ifade özgürlüğü” önündeki engelleri kaldıracağı yönünde beklentiler yayılmıştı.

Oysa Adalet Bakanı Sadullah Ergin, yapılan düzenlemeleri, AİHM kararları doğrultusunda sistemi düzeltmek amacıyla hazırladıklarını açıktan ifade etmiş, düşünce ve ifade özgürlüğü önündeki engelleri kaldırmak niyetinde olmadıklarını açıkça söylemişti. Avrupa Konseyi’nin 47 üye ülkesi arasında hakkında AİHM tarafından en çok ihlal kararı verilen ikinci ülke Türkiye’dir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Türkiye aleyhine verdiği ihlal kararlarını gidermeyi hedefleyen 4. Yargı Paketi, AB Genişleme Komiseri Stefan Füle, tarafından da memnuniyetle karşılanarak, Türkiye’de temel haklara saygı açısından “çok önemli bir gelişme” olacağını belirtti. Zaten bu bile, bu paketten işçiler ve ezilenler açısından demokratik hiçbir yasanın çıkmayacağını göstermektedir.

Kürt sorununun girdiği son “çözüm süreci”ne katkısı olacağı beklentisi yayılan 4. Yargı Paketi’yle, özellikle Kürt hareketinde de bir beklenti yaratılmıştı. Ancak pakette, KCK tutuklularının tahliyesini sağlayabilecek hiçbir düzenleme yer almıyor. Dahası, paketle, Terörle Mücadele Kanunu’na yeni suç ve cezaların girmesi ve bazı resimleri taşımak dahi suç haline getirildi.

4. Yargı Paketi’nde neler var?

Meclise sunulan tasarıda, hak ve özgürlükler açısından eleştiri alan hiçbir konuda bir değişim görülmemektedir. Pakette özetle şunlar yer almaktadır...

Pakette, Türk Ceza Kanunu’nun “örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına faaliyet” suçunu düzenleyen 220/6. maddesine ilişkin düzenleme ve “örgüt üyeliği” suçunda da yeni bir düzenleme yer almamıştır. Tasarının 5. maddesinde daha çok basın yayın hakkına dair, bu anlamda haberleşme hakkına dair TMK’nın 6. maddesinde değişiklik yapılmış, esasen sadece ceza miktarının üst sınırında azalmaya gidilmiştir. Dolayısıyla “yasa dışı örgütle” ilgili yayınlanan bir haber veya açıklama halen yargı kıskacında durmaktadır. Buna göre, “terör örgütlerinin” açıklamasını, bildirisini yayınlamak ya da örgütün propagandasını yapmak suç olmayacaktır, ancak “cebir, şiddet veya tehdit içeren yöntemlerini meşru gösteren veya öven ya da bu yöntemlere başvurmayı” teşvik ediyorsa cezalandırılacaktır. Tasarıda “örgütün amacının propagandası” suç olmaktan çıkarılacaktır denilmektedir. Ancak bu, sadece propaganda suçuna ilişkin yasa uygulayıcılarının keyfi yorumlarını kısmen sınırlandırmaktadır.

Paket yeni cezalar da getiriyor. Halen toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasındaki bazı fiillere “propaganda” suçundan ceza verilirken, toplantı ve gösteri dışında da bu fiiller cezalandırılacaktır. Buna göre örgüte ait amblem, resim veya işaretleri asanlar, taşıyanlar, slogan atanlar, ses cihazları ile yayın yapanlar, örgüte ait amblem veya işaretlerin üzerinde bulunduğu üniforma giyenlere 1-5 yıl arası hapis verilecektir. Bu düzenlemeyle internetteki ve sosyal medyadaki birçok paylaşıma da “propaganda” cezası verilebilecektir. Ayrıca “örgüte ait resim” tanımı getirilerek bu tür resimleri taşıyanlara da ceza verilecek. Örgütü çağrıştıran resimlerin bulunduğu giysiler bile üniforma sayılarak ceza verilecek.

Hakkında dava açılmayan tutukluların, tutukluluk haline ilişkin 30 günde bir karar verilirken şüpheli veya avukatı dinlenilecek. Tutuklama kararlarında savcının görüşü şüpheliye bildirilecek. Dava açıldıktan sonra duruşma dışında yapılan tahliye taleplerinde ise savcı, şüpheli veya avukatın görüşü alınmak zorunda olmayacak. Yakalama veya tutuklama işlemine karşı başvuru imkânlarından yararlandırılmayanlara tazminat ödenecek. Haksız gözaltı ve tutukluluk süresi başka bir hükümlülüğünden indirilenler de tazminat alabilecek.

AİHM, takipsizlik kararının, etkin soruşturma yapılmadan verildiğine karar verirse, 3 ay içinde talep edilmesi halinde yeniden soruşturma açılabilecektir. Ancak AİHM’in bundan önceki kararları için bu söz konusu olmayacaktır. Bu yüzden Hrant Dink cinayeti ile diğer işkence ve faili meçhullerle ilgili kamu görevlileri hakkında yeniden soruşturma açılamayacak.

İşkence suçunda zamanaşımı olmayacağı belirtilmektedir. Ancak yargının çoğu işkence davasında işlettiği “eziyet ya da kamu görevlilerinin kasten yaralaması” suçlarında zamanaşımı olacaktır.

Askeri ve sivil idari yargı davalarında, dava açılırken talep edilen tazminat miktarı, kesin karar verilinceye kadar artırılabilecektir. İdari yargı davaları, AİHM’in mahkumiyet vermesi halinde yeniden görülecektir. Özellikle “TSK’dan ihraç edilenler, Genelkurmay uygulama ve emirlerinden mağdur olanlar, haksız yere terfi ettirilmeyenler veya sicili hukuksuzca bozulanlar” açısından bir değişim olacaktır. Esasında bu da yine dinci-gerici AKP çizgisinin ihtiyaçlarına göre bir değişimdir. Zamanında irtica vb. nedeniyle uzaklaştırılan askerler geri dönebilecektir.

Suçu veya suçluyu övme suçu için “kamu düzeni açısından açık ve yakın tehlike” şartı getirilirken, “Halkı askerlikten soğutma” suçu yerine “Askerleri firara sevk edecek veya askerlik yapacakları vazgeçirecek” açıklamalara ceza verilecektir. Ancak düzenleme, vicdani retçileri hala suçlu göstermektedir.

Dava giderlerini ödemekte güçlü çekenler “taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması” halinde adli yardımdan yararlanacaklar. Talebi reddedilen kişi “ödeme gücündeki azalmaya” dayanarak tekrar talepte bulunulabilecektir. Davayı kaybetmesi halinde giderleri geri ödemesinin mağduriyetine neden olacağı anlaşılırsa, borcu tamamen veya kısmen silinecektir.

*

4. Yargı Paketi’nde özetle hak ve özgürlükleri güvenceye alan hiçbir madde yoktur. Türk devleti 4. Yargı Paketi’yle işe yarar hiçbir adım atmamıştır. Her düzenleme diğer düzenlemelerle çelişmekte, değişik yasalarda aynı suça ilişkin birden fazla tanım yapılmakta, tanımlar muğlak olmakta ve yasa uygulayıcılarının kendi siyasi ve ideolojik görüşleri doğrultusunda yoruma açıktır. Özcesi dinci-gerici AKP çizgisinde suç tespiti ve ceza tayinine yol açmaktadır. Sonuçta bir kez daha teyit edilmiştir ki, sermaye devletinin yasalarında adalet yoktur!

Hak ve özgürlükler örgütlü mücadeleyle kazanılır!

Biliyoruz ki hak ve özgürlükler burjuva demokrasisinde biçimsel koruma altındadır. Yargı paketinde kimi hak ve özgürlüklerin önü açılsaydı dahi uygulamada işçi, emekçiler ve ezilen halklar açısından bunun bir geçerliliği olamayacağını biliyoruz. Çünkü yargı egemen sınıfın, burjuvazinin, çıkarına göre düzenlenmektedir. Bundan dolayı mevcut yargıya göre, Roboski’de üzerlerine bomba atılan insanlar suçludur, atanlar değil... Panzer tarafından ezilen ya da polis kurşunuyla ölen ya da karakollarda işkenceye maruz kalanlar suçludur yapanlar değil... Çevreyi katledenler değil de dereler özgür aksın, nükleere hayır diyenler suçludur... Sendikalaşan işçi suçludur, sendikalaştığı için işten atan patronlar değil... İş cinayetinde ölenler suçludur... İşçi, öğrenci, kamu emekçisi fark etmez hakkını arayan suçludur bu ülkede. Bundan dolayı hak ve özgürlükler hiçbir zaman yargı paketleriyle gelmeyecektir. Her zaman olduğu gibi örgütlü mücadeleyle, sokakta, eylem alanlarında söke söke alınacaktır. Bunun için tutulması gereken yol fiili-meşru mücadele yoluyla, her alanda sermaye sınıfına karşı mücadeleyi büyütmektir.