8 Mart 2013
Sayı: KB 2013/10

 Kızıl Bayrak'tan
İmralı tutanaklarının yankıları üzerine
Suriye’de yıkıcı savaş tırmandırılıyor!
Gazi ve Ümraniye katliamı!
Polis yeni terör araçlarıyla donatılıyor
Karadağ cinayet davası çürümüş burjuva hukukun aynasıdır!
Türkiye’nin ilk 100 zengin patronu açıklandı
SGBP mücadele için neyi bekliyor!
4+4+4 saldırısı AKP’yi kesmedi
Ağzınızın tadını bozmaya, huzurunuzu kaçırmaya kararlıyız!
MİB MYK Mart Ayı Toplantısı

Kürt Sorunu Üzerine
Konferanslar... / 1
Devletin Kürt açılımı - H. Fırat

Güç Birliği Platformu
Alman emperyalizminden özgürlük ve demokrasi dileniyor! - K. Ali
İşçi bir kadının “Merkel’e açık mektup”a itirazı var - Z. Rençber
Hugo Chavez deneyimi
Hugo Chavez: Sosyalizm kavgasında yaşamaya devam edecek!
Devrimci Kadın Kurultayı tebliğleri... / 4 Kadınların örgütlenme ve
mücadele sorunu!
Emeğin ve emekçinin dostu, sınıf mücadelesinde ortaya çıkar!
“Beyazıt Meydanı’ndaki ölü”
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Suriye’de yıkıcı savaş tırmandırılıyor!

 

Suriye’de başlayan çatışmaların üzerinden iki yıl geçti. Buna karşın emperyalistler güdümündeki gerici muhalefet, Baas yönetimini yıkma gücünden halen çok uzak. Emperyalistlerin ve karşı-devrimci üçlünün (Türkiye, Katar, Suudi Arabistan) çok yönlü desteğine, Çeçenistan dahil 28 ülkeden kökten dinci katillerin Suriye’de toplanmasına rağmen iki yılda varılan nokta bu…

Demokratik taleplerle başlayan kitle hareketinin gerici muhalefet eliyle hedefinden saptırılması ve iktidar savaşının bir aracına dönüştürülmesi, halkın Baas yönetimine verdiği desteği arttırdı. Şam’da Amerikan kuklası dinci bir rejim kurmak isteyen muhalefetin selefileri de savaşa dahil etmesi ise, Suriye’yi cehenneme çevirdi ve iki ateş arasında kalan halkın önemli bir kesiminin muhalefetten uzaklaşmasını sağladı. Yıkıcı savaş dairesinin taraflar için bir çıkış yolu sağlamadığının kabulü üzerine “siyasi çözüm” tartışmalarının gündeme gelmesi, Baas yönetimini yıkma umutlarının zayıfladığının da göstergesi kabul ediliyor.

Baas yönetiminin uluslararası alanda muhatap alınması, ABD güdümünde oluşturulan ve “Suriye Devrimci ve Muhalif Güçler Koalisyonu” adıyla anılan gerici muhalefetin saldırgan üsluba geri dönmesine yol açtı. Bu güçlerle paralel hareket eden Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) çapulcuları ile kökten dinci çeteler ise, saldırıları yoğunlaştırmaya başladılar. Elbette emperyalistlerle karşı-devrimci üçlünün onay ve desteğiyle...

Savaşı yayma çabasının halkın ödediği faturayı daha da kabartmak başka bir sonuç yaratmadığını belirtmek gerekiyor. Zira birçok saldırı girişimi, belli bir süre sonra Baas yönetimi ordusunun karşı saldırısıyla karşılanıyor ve üstünlük halen yönetimde.

Emperyalistler savaş ateşini körüklüyor

“Suriye halkının dostları” adı altında, İtalya’nın başkenti Roma’da toplanan gerici güçler, Suriye’yi enkaza çeviren ve onbinlerin ölümüne yol açan yıkıcı savaşı sona erdirmeyi değil, tersine, savaş ateşini daha de körüklemeye karar verdiler. AKP iktidarı adına Ahmet Davutoğlu’nun katıldığı toplantıdan, kuralsız savaşın bir tarafı olan ÖSO’nu daha ağır silahlarla donatma kararı çıktı.

ABD, İngiltere ve AB emperyalistleri, tiksinti verici bir ikiyüzlülükle, Suriye halkını ölümden korumak söylemi eşliğinde, savaşın daha da yıkıcı bir hal almasını sağlayacak ağır silahların da Suriye’ye sevk edilmesine karar verdiler. Bu karar, emperyalistler için esas olanın sefil çıkarlar olduğu, ülkelerin yıkıma uğratılması veya halkların kıyımının onları ilgilendirmediğinin yeni bir kanıtı olmuştur.

Silahların kökten dinci çetelerin eline geçmemesi gerektiği yönündeki açıklamalar ise, demagojiden başka bir şey ifade etmiyor. Zira ÖSO ile kökten dinci çeteler arasında işbirliği olduğu kimse için bir sır değil. Yani ÖSO’yu silahlandırmak ile Al Nusra cephesinin tetikçilerini silahlandırmak özünde aynıdır. Hal böyleyken ABD ile AB şeflerinin kökten dinci çetelere silah göndermiyoruz söyleminin hiçbir inandırıcılığı bulunmuyor.

Karşı-devrimci üçlünün hezeyanları

Roma toplantısının hemen ardından Ortadoğu gezisine çıkan ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Türkiye ve Körfez şeyhlerini de ziyaret ederek, savaşı tırmandırma planlarını karşı-devrimci üçlünün şefleriyle görüştü. Ortak yapılan açıklamalarda, Suriye muhalefetine, Baas yönetimini devirebilmesi için gerekli olan mali, askeri, siyasi, diplomatik desteğin sağlanacağı belirtildi.

İki yıldır Baas yönetimini ha yıktık ha yıkacağız beklentisi içinde olan karşı-devrimci üçlünün yaşadığı hayal kırıklığı, tehlikeli bir hal almaya başladı. Baas yönetimine ve kişi olarak Beşar Esad’a kin güden bu üçlü, tam bir hezeyan içinde, savaşı körüklemeye başladı. Körfez şeyhlerinin mali desteği ile alınan silahlar Türkiye üzerinden Suriye’ye taşınırken, sınırlarını boydan boya silahlı çetelere açan Amerikancı AKP iktidarı, “Halep vilayetinin idari yönetimi” için, işbirlikçilerine Antep’te seçim yaptırdı.

Baas yönetimine alternatif bir yönetimin oluşmaya başladığı görüntüsü vermeye çalışan seçimler, maskaralıktan başka bir şey değildir. Seçimin Antep’te yapılması bile, ortada “özgürleştirilmiş kent” diye bir şey olmadığını gösteriyor. Oysa kentler için idari yönetim seçmek veya paralel bir hükümet kurmaktan söz eden güdümlü muhalefetin tümüyle denetim altına aldığı tek bir kent merkezi bile bulunmuyor.

Karşı-devrimci üçlünün hezeyanlarını tehlikeli kılan, Suriye’nin yıkımı pahasına da olsa Esad’ın kellesini istemeleridir. Bu üçlünün güdümü veya desteği ile hareket eden silahlı çeteler de, savaşı tırmandırma girişimlerini yoğunlaştırdılar. Baas yönetiminin baki kalma ihtimalinin yüksek olması Türkiye-Katar-Suudi Arabistan rejimlerinin şeflerini tedirgin ediyor.

Suriye Sanayi Odası, savaş kışkırtıcılarının başını çeken Tayyip Erdoğan hakkında, Halep’teki fabrikaların yağmalanmasındaki rolünden dolayı, uluslararası mahkemelerde dava açtı. ABD/İsrail ikilisi nezdinde rüştünü ispatlamaya çalışan Katar Emiri, Baas yönetiminin işbaşında kalmasından ölümcül bir korku duyuyor. Zira Esad’ın defterini düremese, bunun kendisine ağır bir faturaya dönüşeceğini biliyor. Ortaçağ kalıntısı Suudi rejimi ise, hem kökten dincilerden korkmaya başladı hem Esad’ın saf dışı edilmesini istiyor. Bu şeriatçı rejim, Şam’da dinci-Amerikancı bir yönetim görme isteğiyle yanıp tutuşuyor. Bu rejimin ikilemi, Suudi krallığında farklı eğilimlerin daha görünür olmasını sağladı. Bununla birlikte, savaşı tırmandırma eğilimi ağır basıyor. Nitekim ortaçağ kalıntısı rejim, devam eden silah sevkiyatını finanse ettiğini artık gizlemiyor.

Karşı-devrimci üçlünün bu hezeyan halinin yarattığı kabarık faturayı, yazık ki, Suriye halkları ödemektedir.

Irkçı-siyonist rejim de devrede

Suriye’nin tahrip edilmesini keyifle izleyen siyonist şefler, yakın zamana kadar olaylara doğrudan müdahale etmeme politikası izlediler. Ancak bir süre önce, silahlı çetelerin hedefinde olan Şam yakınlarındaki bir bilimsel araştırma merkezini bombalayarak, kirli ellerini Suriye’nin içine uzattılar.

Siyonist şefler, Baas yönetiminin yıkılması gerektiğini defalarca vaaz ettiler, fakat çatışma alanında görünmediler. Geçen haftalarda silahlı çetelere mensup yaralıların İsrail hastanelerinde tedavi edildikleri ilk defa açıklanmıştı. Şimdi ise, tam da Roma toplantısının ardından, İsrail işgali altındaki Golan Tepeleri bölgesinde silahlı çetelerin mevzilendiği açıklandı.

Silahlı çetelerin İsrail ordusunun denetlediği alanlarda mevzilenmesi, siyonist rejimin çatışmalarda doğrudan bir taraf haline geldiğine işaret ediyor. ABD güdümündeki muhalefetin içine düştüğü rezil durumu ortaya koyan İsrail’le işbirliği, dinci-gericiliğin emperyalist/siyonist güçlere hizmet ettiğini bir kez daha kanıtlamıştır. Bununla birlikte gerici muhalefet-siyonizm işbirliğinin savaşta daha da kanlı sahnelerine yaşanmasına yol açma ihtimali de yüksektir.

Savaşı Irak’a taşıma girişimleri...

Roma toplantısının ardından yaşanan bir diğer önemli gelişme, yıkıcı savaşı Irak’a taşıma girişimleridir. Irak’ta tedavi olduktan sonra Suriye’ye dönüş yolundaki askerlere pusu kuran silahlı çetelerin 50’ye yakınını Irak topraklarında katletmesi, savaşı komşu ülkelere yayma girişimlerinin vardığı boyutu ortaya koyuyor. Aynı saldırıda 9 Irak askerinin katledilmesi ve ertesi gün yine bir Irak askerinin, çetelerin keskin nişancıları tarafından katledilmesi, gerici cephenin savaşı Irak topraklarına taşıma konusundaki ısrarını gösteriyor.

Bilindiği üzere Irak yönetimi, Suriye’ye dış müdahale yapılmasına karşı çıkmış, kapılarını silahlı çetelere kapalı tutmuştur. Irak’taki Nuri El Maliki başkanlığındaki yönetimin karşı-devrimci üçlü, ama özellikle AKP iktidarı ile belli gerilimler yaşaması da, savaşı Irak’a taşıma girişiminin kimler tarafından cesaretlendirildiğini anlamayı kolaylaştırıyor.

Gerici muhalefetin savaşta ısrarı yıkım ve kıyım getiriyor

İki yıldır güdümlü muhalefete ve arkasındaki güçlere karşı ayakta durabilen Baas yönetiminin verili koşullarda iktidardan çekilmesi olası görünmüyor. Aslında emperyalistlerle işbirlikçileri de bu gerçeğin farkına vardılar, ama buna rağmen savaşı tırmandırıyorlar. Yıkıcı savaşı sürdürme ısrarı, gelinen yerde, Suriye’nin tahrip edilip ortaçağ karanlığına sürüklenmesini isteyen emperyalist/siyonist güçlere hizmet etmekten başka bir işe yaramıyor.

Bu durumu bildiği halde, gerici muhalefetin savaşı tırmandırma girişimleri, emperyalistlerin kucağında oturan bu soysuzların, halkın çıkarlarına ne kadar yabancı olduklarını gözler önüne seriyor. Bu duruş, “Baas yönetiminin zorbalığına karşı mücadele ediyoruz” söyleminin temelden yoksunluğunun da ispatıdır.

Suriye’deki olayların seyri, emekçilerin başlattığı bir kitle hareketinin ilerici-devrimci önderlikten yoksun kaldığı koşullarda, nasıl da karşıtına dönüşebildiğini göstermiştir.

 

 

 

 

Emperyalist şeften “işbirliği” mesajı

 

ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin Türkiye ziyareti Ahmet Davutoğlu ile yaptığı görüşme ile başladı. Görüşmede ilgi çekici nokta ise Davutoğlu Türkçe konuştuğu sırada Kerry’nin kulaklığını takmıyor olmasına rağmen dinliyor görüntüsü vermesiydi. Davutoğlu’nun uyarısı üzerine Kerry kulaklığını takarak dinliyor görüntüsünü sürdürdü. Belli ki uşağın söyleyecekleri efendiyi pek de ilgilendirmiyor...

Uşak ve şeften samimi açıklamalar

Ankara Palas Devlet Konukevi’nde biraraya gelen John Kerry ve Ahmet Davutoğlu görüşmenin ardından ortak basın toplantısı düzenledi. İlk olarak konuşan Ahmet Davutoğlu Türkiye ve ABD arasındaki ikili ilişkilerin “mükemmel” olduğunu ve arada güçlü bir ittifak ilişkisi bulunduğunu söyledi.

Toplantıyı da değerlendiren Davutoğlu NATO, Afganistan ve Suriye ile ilgili konuların konuşulduğunu ifade etti. Ayrıca Ortadoğu’ya barış gelmesinin ABD ve Türkiye’nin ortak perspektifi içinde olduğunu belirtti.

Davutoğlu’nun ardından söz alan Kerry ise ABD’nin NATO müttefiki olan Türkiye’nin yanında olacağını ve PKK’ye karşı işbirliği yapacağını söyledi. Toplantının önemli bir gündeminin de Suriye olduğunu söyleyen Kerry, Türkiye’ye gösterdiği “liderlik ve kararlılık”tan dolayı teşekkür etti. Türkiye’nin taşeronluğunu öven Kerry, Suriye’ye yönelik de bildik karalamaları yineledi.

Erdoğan’ın Siyonizm demagojisi de gündeme geldi

Erdoğan’ın siyonizmin insanlık suçu olduğuna dair sözleri de basın toplantısında gündeme geldi. Erdoğan’ın sözleri ile ilgili bir soru soran gazeteciye önce Davutoğlu yanıt verdi. Davutoğlu kendilerinin hiçbir ülkeye düşmanca davranmadığını ancak İsrail’in düşmanca davrandığını söyledi.

Kerry ise Başbakanla aynı fikirde olmadığını söyleyerek şöyle dedi: “Bu sözlerle aynı fikirde değiliz, bu fikre karşı çıkıyoruz. Farklı bakış açılarımız var. Ben bu konuyla ilgili olarak 2 yıldır çalışıyorum. Elbette bu açıklamanın ardından bu biraz daha karmaşıklaşacaktır. Ben bu konuyu açık açık dile getirdim. Başbakan’a da bunları söyleyeceğim. Yapılan açıklamalar bizim neye inandığımızı gösteriyor.”  

Çarşamba günü gerçekleşen Medeniyetler İttifakı forumunda söz alan Erdoğan, “one minute” benzeri bir şov yaparak siyonizmin insanlık suçu olduğuna dair şu sözleri söylemişti: “Tıpkı siyonizm, antisemitizm gibi, tıpkı faşizm gibi İslamofobiyanın da bir insanlık suçu olarak görülmesi kaçınılmaz hal almıştır.”

Erdoğan’ın bu sözleri İsrail Başbakanı Bünyamin Netanyahu’nun basın ofisinden yapılan bir açıklamayla kınanmış, ABD ve AB de açıklamayı kınayan açıklamalarda bulunmuştu.

 

 

 

 

BDSP’lilere gözaltı terörü

 

Devlet terörünün son hedefi sınıf devrimcileri oldu. 6 Mart sabah saatlerinde 3 devrimci polis tarafından GBT bahanesiyle çevrildi ve yaka-paça gözaltına alındı. Görgü tanıklarının ifadeleri sonucu öğrenilen gözaltının gerekçesinin ise “polise mukavemet” olduğu bildirildi.

Kartal Merkez Karakolu’na götürülen devrimciler akşam saatlerine kadar burada tutuldu. Akşam saatlerinde savcılığa çıkarılan sınıf devrimcileri verdikleri ifadenin ardından serbest bırakıldı.

BDSP’den eylem

Sınıf devrimcilerinin halen daha karakolda tutulduğu saat 19.00 sıralarında Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu da Kartal’da bir eylem yaparak gözaltıların serbest bırakılması talebini yükseltti.

Citi Bank önünde “Gözaltılar serbest bırakılsın! Devrimci faaliyet engellenmez!” şiarlı BDSP imzalı ozalitin açılmasıyla başlayan eylemde gözaltı, tutuklama terörünün ve baskıların devrimci faaliyeti engelleyemeyeceği belirtildi.

Citi Bank önünden başlayan yürüyüşte Bankalar Caddesi’nden ve çay bahçelerinden geçilerek Bankalar Caddesi’nin girişine gelindi. Burada BDSP adına yapılan açıklamada gözaltı terörünün nasıl gerçekleştiği anlatıldıktan sonra şunlar söylendi: “İşçilerin sendikalaşma girişimlerine ve hak arama eylemlerine zorbaca saldırarak, KESK’e, ÇHD’ye operasyonlar düzenleyip üyelerini düzmece iddialarla tutuklayarak, toplumun tüm ilerici-devrimci kesimlerine saldırarak yol almaya çalışıyorlar.”

Açıklama, tüm işçi ve emekçilerin faşist saldırıları boşa çıkartmak için mücadeleyi yükseltmeye çağrılmasıyla sonlandı.

Eyleme Genel İş 1 No’lu Şube yönetiminden katılım sağlanırken Devrimci Anarşist Faaliyet, Partizan ve SDP de destek verdi.

Eylem boyunca “Gözaltılar, tutuklamalar, baskılar bizi yıldıramaz!”, “Devrimci faaliyet engellenemez!”, “Yaşasın devrim ve sosyalizm!”, “Yaşasın devrimci dayanışma!”, “Gözaltılar serbest bırakılsın!”, “Polis terörüne son!” sloganları atıldı.

Kızıl Bayrak / Kartal