8 Mart 2013
Sayı: KB 2013/10

 Kızıl Bayrak'tan
İmralı tutanaklarının yankıları üzerine
Suriye’de yıkıcı savaş tırmandırılıyor!
Gazi ve Ümraniye katliamı!
Polis yeni terör araçlarıyla donatılıyor
Karadağ cinayet davası çürümüş burjuva hukukun aynasıdır!
Türkiye’nin ilk 100 zengin patronu açıklandı
SGBP mücadele için neyi bekliyor!
4+4+4 saldırısı AKP’yi kesmedi
Ağzınızın tadını bozmaya, huzurunuzu kaçırmaya kararlıyız!
MİB MYK Mart Ayı Toplantısı

Kürt Sorunu Üzerine
Konferanslar... / 1
Devletin Kürt açılımı - H. Fırat

Güç Birliği Platformu
Alman emperyalizminden özgürlük ve demokrasi dileniyor! - K. Ali
İşçi bir kadının “Merkel’e açık mektup”a itirazı var - Z. Rençber
Hugo Chavez deneyimi
Hugo Chavez: Sosyalizm kavgasında yaşamaya devam edecek!
Devrimci Kadın Kurultayı tebliğleri... / 4 Kadınların örgütlenme ve
mücadele sorunu!
Emeğin ve emekçinin dostu, sınıf mücadelesinde ortaya çıkar!
“Beyazıt Meydanı’ndaki ölü”
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Emeğin ve emekçinin dostu,
sınıf mücadelesinde ortaya çıkar!

 

İMC TV’de yaşanan işten atmalar, emeğe “karagün dostluğu”nun ne olduğunu bir kez daha gösterdi. İMC TV’de sendikalı olan basın çalışanları işten atıldılar. Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) ile yapılan görüşmeler sonrası kanal, görüşünü erken açıklayarak atılanların işe geri alınmayacağını beyan etti.

İMC TV sol, demokrasi ve emek mücadelesi yürüten kamuoyuna hitap eden bir yayın çizgisi izleyen “emeğin” ve “demokrasi”nin sesi olma iddiasında olan bir televizyon kanalı. Üstelik yayın hayatına başladığı tarih de kanala ayrı “tarihi bir anlam” katıyor; 1 Mayıs 2011. Fakat bu özelliklerini saydığımız kanal sahibi ve yönetimi, çalışanlarının sendikalı olduğunu öğrenince, sendikalı çalışanlarını önce iki iki, sonra topluca işten çıkarttı. Hem de en kaba tehditlerle ve her sermaye sahibi gibi kamuoyuna “biz sendikaya düşman değiliz” açıklamaları yaparak.

Bu açıklamalar ne onun bu ortaya saçılan emek düşmanı burjuva kimliğini gizleyebilir, ne de çizilen imajını. Anlaşılan o ki, İMC TV sahibi, sermayesini büyütmek için rezerv kaynağı olarak kullandığı ilerici, sol kamuoyunu kaybetmemenin çırpınışlarını sergiliyor.

İMC TV’de yaşanlardan yola çıkarak “demokrat” maskeli, “emek dostu” burjuva kimliklere dair daha genel bir gerçeğe göz atalım. Bu açıdan belki de bir çok insanın duymadığı bir kaç örnek vererek başlayabiliriz. İlki, bir dönem İstanbul Elektrik Mühendisleri Odası’nda “Demokrat Mühendisler Grubu” ile 2002 yılında oda seçimlerini kazanmış Ahmet Tarık Uzunkaya. Uzunkaya, ayrıca Entes Elektronik’in sahibi. Ve bu ismin “demokratlığı”nın yanında, işten attığı ve tek başına direnen devrimci kadın işçi Gülistan Kobatan ile “emek dostu” olduğu da ortaya çıktı. Bir başka örnek de Ankara’dan İnşaat Mühendisleri Odası ve konunun kendi içinde en kabul edilmez olanlarından. Emeğin ve demokrasinin “yılmaz bekçileri” odalardan Ankara İMO, Cansel Malatyalı adlı bir kadın emekçiyi işten çıkartıyor. Ve her iki kadın emekçi direnişleri ile bu “demokrat kimliklilere”, toplumun önünde birer ayna tutuyor. Son örnek, İMC TV çalışanlarının yaptığı eyleme, yanında bir koruması ile “destek” vermeye gelen Mustafa Türkel. TEKEL işçilerinin, mücadelesini satmış, TEKEL gibi bir kurumun uluslararası sermayeye peşkeş çekilmesine böylece destek sunmuş bir “sendikacı”. Bu zat-ı muhteremin bir başka icratı da sendikada çalışan Uğur Doğan adlı bir işçinin işine son vermesi. Doğan, ne sürdürdüğü 62 günlük direniş ile ne de lehinde karar veren mahkeme sonucu ile işe geri dönemedi. Sendika önünde direniş çadırı kuran TEKEL işçilerine yapılanlar ise saymakla bitmez.

Kamuoyunda “demokrasi ve emek” havariliğini elden bırakmayanların, iş sınıf mücadelesine geldiğinde, “sınıf” kimlikleri ortaya çıkıyor ve en gerici burjuvalardan hiçte geri kalmıyorlar. Emeğini sömürerek çalıştırdıkları, sermayelerine sermaye katmalarını sağlayan emekçilerin örgütlenmesini engellemek için ellerinden geleni yapıyorlar. Sözde bağımsızlık, eşitlik, özgürlük ve demokrasi mücadelesinde “yumruğu havada olanların”, emekçilerin örgütlenmesi ve sınıf çıkarları söz konusu olduğunda, yumrukları neden ilk emekçilerin suratında patlıyor acaba?

Yeşil, sarı, kırmızı farketmez, aynı yolda yürüyorlar!

Bu gerçeklerden döne döne ortaya çıkarılması gereken önemli bir nokta sermayenin işçi-emekçi dostu olamayacağı gerçeğidir. Bu onun doğasına aykırıdır.

İMC süreci üzerinden altı çizilmesi gereken diğer bir nokta ise şudur. Medya bugün toplamında burjuvazinin elindeki en etkili araçlardan birisi olarak kullanılıyor. Zira bu araç kimin elinde ise onun sınıf çıkarlarına hizmet ediyor. Bu ister Hürriyet, Radikal, Zaman, Akit gibi yayınlar üzerinden toplumun bilinçlerini ideolojik bombardımanlarla teslim alan gruplar olsun, isterse “demokratlığı” ile ün salmış kesimler olsun. Medya tekellerinin renkleri, yüzleri nasıl görünürse görünsün hepsi de sermayelerini bu ideolojik aygıtla, sömürü sistemlerinin bir parçası olan medya ile emekçilerin bilinçlerini karartarak, teslim alarak düzenlerini sürdürüyorlar.

Uzlaşma değil, mücadele kazandırır

Elbette burada emekçilerin sendikal örgütlülüklerine de bir kaç söz söylemek gerekiyor. Sınıf mücadelesinin temel kuralları gereği, emekçilerin lehine bir sonuç almak istiyorlarsa işçileri patronla uzlaştıran bir konumdan çıkıp, emekçilerin çıkarı için üretimden gelen gücü örgütlemeyle meşgul olmalılar. İlk atılmalarda kaybettiren de bu mantık değil miydi? Emekçilerin hakları uzlaşma masalarında korundu mu ki, halen aynı yöntemleri sürdürüyorlar. Hayır! Bu çizgi de uzlaşmacı, işbirlikçi bir kimliğin yansıması.

Sendikal bürokrasi diğer bir dizi alanda olduğu gibi, basın emekçilerini de yetkilerini ve koltuklarını koruyacak birer rakam gibi görüyor. Bu yaklaşımın ne sınıf mücadelesine ne de rakamlaştırılan emekçilere bir faydası olamaz. Bugün emekçilerin aşması gereken en temel sorunlardan birisi de sendikalara ve emek kurumlarına hakim bu anlayışlardır. Öyle ki geçtiğimiz süreç içerisinde adının başında “çağdaş” olan kimi basın kurumunun, kendisine başvuran basın emekçilerini kabul etmemesi de, tarihe geçen klasik bir burjuva dostu davranıştır.

Eğer İMC TV’de gerçekte olmadığı ortaya çıkan, emek, demokrasi ve özgürlüğün değerlerini, sol, sosyalist, devrimci değerleri korumak istiyorsak bunun için o değerlerin varedildiği yoldan gitmeliyiz. DİRENİŞ. Nedeni ne olursa olsun, işten atmalara karşı direnişe başlamak, sürdürmek işten atılan emekçilerin ilk görevidir. Bugün bu başarılamamış olsa bile yapılan eylemliliklerin, kanal yönetimini ne kadar ­da sıkıştırdığını hep birlikte görmekteyiz. Emin olalım ki onlar bu kirli kimlikleri ile yollarına devam edeceklerdir. Fakat biz de bu sözde “emek dostu demokratların” gerçek kimliklerini tüm kamuoyuna açıklamak ve aynı hatalara düşmemekle mükellefiz.

Unutmayalım ki, en kritik sorumluluk her alanda olduğu gibi yine basın-yayın alanında da çalışan öncü-devrimci emekçilerdedir. Ya bugün bulunduğumuz, çalıştığımız alanlarda, bedel ödeyerek yürüdüğümüz yolda ilerleyeceğiz, bu çarkı kırmak için örgütlenerek, mücadele edeceğiz. Ya da burjuvazinin çıkarları üzerine kurulu kapitalist sistemin dişlileri arasında öğütülmeye devam edeceğiz.

 

 

 

İMC TV’ye protesto

 

İMC TV’nin sendika düşmanlığı, yapılan basın açıklamasıyla protesto edildi ve işten çıkarılanların işe iadeleri talep edildi.

İMC’nin tutumu 6 Mart’ta kanalın Ayvansaray’daki binası önünde protesto edildi. TGS tarafından gerçekleştirilen eyleme İMC TV’de çalışanlarla, işten atılanların yanısıra, Türk-İş 1. Bölge Temsilcisi Faruk Büyükkucak ile Tek Gıda-İş Sendikası Genel Başkanı Mustafa Türkel de katıldı.

“İMC’de işten atılanlar geri alınsın!” pankartının açıldığı eylemde İMC çalışanları adına açıklamayı okuyan Çimen Can , İMC TV’nin yayın politikası ile yaşanan tablonun çelişkilerine işaret etti. Güvencesiz çalışma koşullarına ve keyfi uygulamalara karşı Türkiye Gazeteciler Sendikası’na üye olduklarını belirten Can, sendikalaşma sonrası süreci aktardı.

Çalışanların ortaklaşa hazırladığı talepler listesinin dahi “yıkıcı bir faaliyet!” olarak değerlendirildiğine dikkat çeken Can, yönetimin çalışanlara karşı küfürleri ve hakaretlerinin devam ettiğini, bu sırada işten çıkarmaların yaşandığını belirtti. Çimen, kanalın işten atılma gerekçesi olarak sunduğu “iş ahlakına uymama” suçlamasının da gerçek dışı olduğuna dikkat çekti.

Açıklamada sürecin sorumlusunun da Genel Koordinatör Eyüp Burç ve ona göz yumanlar olduğu vurgulandı.

Can’ın ardından söz alan TGS Genel Eğitim Sekreteri Şehriban Kıraç da işten atılan TGS’lilere destek oldu. 3 haftada 12 basın emekçisinin işten çıkarıldığına dikkat çeken Kıraç, basın emekçilerine yönelik baskı ve tutuklamalar gündemdeyken emekçilerden yana yayın politikası iddiasına sahip bir kanalın yaptığının kabul edilemez olduğunu söyledi.

Kızıl Bayrak / İstanbul