8 Mart 2013
Sayı: KB 2013/10

 Kızıl Bayrak'tan
İmralı tutanaklarının yankıları üzerine
Suriye’de yıkıcı savaş tırmandırılıyor!
Gazi ve Ümraniye katliamı!
Polis yeni terör araçlarıyla donatılıyor
Karadağ cinayet davası çürümüş burjuva hukukun aynasıdır!
Türkiye’nin ilk 100 zengin patronu açıklandı
SGBP mücadele için neyi bekliyor!
4+4+4 saldırısı AKP’yi kesmedi
Ağzınızın tadını bozmaya, huzurunuzu kaçırmaya kararlıyız!
MİB MYK Mart Ayı Toplantısı

Kürt Sorunu Üzerine
Konferanslar... / 1
Devletin Kürt açılımı - H. Fırat

Güç Birliği Platformu
Alman emperyalizminden özgürlük ve demokrasi dileniyor! - K. Ali
İşçi bir kadının “Merkel’e açık mektup”a itirazı var - Z. Rençber
Hugo Chavez deneyimi
Hugo Chavez: Sosyalizm kavgasında yaşamaya devam edecek!
Devrimci Kadın Kurultayı tebliğleri... / 4 Kadınların örgütlenme ve
mücadele sorunu!
Emeğin ve emekçinin dostu, sınıf mücadelesinde ortaya çıkar!
“Beyazıt Meydanı’ndaki ölü”
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Güç Birliği Platformu
Alman emperyalizminden özgürlük ve demokrasi dileniyor!

K. Ali

 

Alman emperyalizminin saldırgan temsilcisi Merkel’in Türkiye gezisi başladı. Geziden beklentiler muhteliftir. Her sınıf ve politik grup, kapitalist-emperyalist sistem içerisinde aldığı yere ve bu sistemden beklentilerine uygun olarak, gerçekle uyuşsun veya uyuşmasın bir beklenti yaratıyorlar, ya da bizzat kendileri beklentiye giriyorlar.

Merkel’in Türkiye gezisinde beklentileri ve Merkel’den ricaları olanlar arasında, Almanya’daki Türkiyeli sol çevrelerin oluşturduğu Demokratik Güç Birliği Platformu (ADGP) da var. Aklın alacağı gibi değil! Ama ADGP özgürlük, demokrasi, barış ve insan hakları için ‘Sayın Başbakan Angela Merkel’in, mevkidaşı Başbakan Sayın Erdoğan’a gerekli telkinlerde bulunması ricasında bulunuyorlar. Bu yolla emperyalist burjuvazinin halklara ve emekçilere demokrasi, insan hakları, barış ve özgürlükler sunabileceği hayallerini yaymakla kalmıyor, aynı zamanda emperyalist gezinin gerçek amacını da emekçiler nezdinde gölgelemiş oluyorlar.

İmzacıların büyük çoğunluğu için bunun şaşırtıcı bir yanı yok. Ama içlerinde kendilerinin Mahirler’in, Denizler’in ve Kaypakkayalar’ın mirasçısı olduğunu iddia edenlerin de olması, onların da bu ibretlik belgeye imza atması utanç vericidir. Bu gerçekçi, makul ve esnek politikalar üretmek ve yapmak adına devrimci politikaların, devrimci ilkelerin ve devrimci değerlerin kirletilmesidir. 

Gezinin başladığı yer, amacın da ilanıdır

Merkel’in gezisinden bir gün önce Türkiye’ye giden Alman savaş bakanı Thomas de Maiziere’nin, Patriot füzeleri ve askerlerinin yerleştirildiği Maraş’ı teftiş etmesi, Merkel’in de gezisine Maraş’tan başlayacak olması, bu gezilerin amaçlarının ticari alanlarla sınırlı olmadığını yeterince kanıtlamaktadır. Merkel’in Türkiye gezisi, ticari boyutunun yanında asıl olarak militarist amaçları kapsamaktadır.

Gezi, Alman tekellerinin Türkiye pazarında daha avantajlı duruma gelmelerini sağlamak için önlerindeki engellerin temizlenmesini de amaçlıyor. TÜSİAD ile Alman Sanayiciler Birliği (BDI) tarafından kurulan “Türk-Alman CEO Forumu’nun” Pazartesi günü Ankara’da yapılacak toplantısına Merkel ve Erdoğan’ın da katılacak olmaları, bu amacın dolaysız kanıtıdır. İki ülke aralarındaki ticaret hacminin 2013 yılında 40 milyar doların üzerine çıkarılması amaçlanıyor. TÜSİAD ve BDI başkanları ekonomik işbirliğinde öne çıkan konularda ortak önerilerini içeren bir bildiriyi başbakanlara sunarak, 40 milyarlık hedefe ulaşmak için alınmasını istedikleri taleplerini (yoksa direktiflerini mi?) ortaya koyacaklar. Öngörülenler arasında havacılıkta stratejik işbirliğinden yatırımların artırılmasına, açıktan dillendirilmeyen ancak çok zaman geçmeden duyacağımız gibi askeri amaçları da kapsayan oldukça kabarık istekler listesi bulunmaktadır.

Emperyalist rekabette AB pazarında başa güreşen, emperyalist haydutların yarattığı kriz ve savaş bölgelerinde aktif olarak yer alan, dışarıya işgalci askeri güç gönderen, dünyanın önemli silah üreticisi ve satıcısı olan Alman emperyalist tekellerinin temsilcisinin gezisinin tek boyutlu olması, işin doğasına ters düşerdi. Gezilerin Maraş’tan başlatılmış olması gezinin ülkemiz ve bölge halkları için taşıdığı emperyalist tehlikeyi açıkça ortaya koyuyor. Ama mektubun sahipleri gezinin emperyalist amaçlarıyla ilgilenmiyorlar, onlar Merkel’den demokrasi ve özgürlüklerin sağlanması için katkıda bulunmasını rica ediyor, bu konudaki umut ve beklentilerini dile getiriyorlar.

Çağrıcıların, Alman emperyalist devletine verdikleri ve gereğini yapmalarını saygıyla rica ettikleri dilekçelerini yakından izleyelim. Çağrıcıların ‘mektubu’ kelimenin yalın anlamıyla tam bir rezalettir ve utanç belgesidir.

Sol adına bir utanç belgesi!

Dilekçe oldukça ‘kibar’ ve saygıda kusur etmeyen ifadelerle başlıyor:

Sayın Başbakan Angela Merkel,

Yakında yapacağınız Türkiye ziyareti öncesi Almanya’da faaliyet gösteren Türk-Kürt ve diğer uluslardan, din, dil ve inanç gruplarından oluşan Demokratik Güç Birliği Platformu adına Türkiye’de yaşanan ve burada da yankısını bulan siyasal sorunlara ilişkin düşüncelerimizi belirtmek ve ziyaretinize dönük beklentilerimizi ifade etmek istiyoruz.’’

Alman emperyalist devletinin “AB’nin bir Hıristiyanlar birliği olduğunu ve müslüman olan bir ülkenin, Türkiye’nin, bu birlikte yeri olamayacağını ve imtiyazlı ortaklıkla yetinmesini’’ istediğini bilen ricacılar, bayan Merkel’i ‘zayıf’ yerinden vurduklarına inanıyorlar ve şöyle devam ediyorlar:

 “Aynı şekilde Türkiye’nin Hıristiyan azınlıklarına yönelik kısıtlayıcı önlemler de sürmektedir. Yine yakın dönemde işlenen misyoner cinayetleri, Ermeni gazeteci Hrant Dink, Rahip Santaro cinayetleri aydınlatılmamakta, bu cinayetlerin devlet içindeki uzantılarına dokunulmamaktadır.”

Mektup sahibi ricacılar Alman emperyalizminin hassasiyet duyduğuna inandıkları konuları seçerek ve bunları Merkel’e hatırlatarak, böylece Alman emperyalizminin hassasiyetini kışkırtacaklarını sanıyorlar. Dahası onu zayıf yerinden vurduklarına inanarak ricalarını ve beklentilerini gerçekleştirme ihtimalini güçlendirdikleri konusunda kendi umutlarını güçlendiriyorlar:

Avrupa Birliği yolundaki vaat edilen iyileştirmeler, özgürlükler ve temel insan hakları konusundaki düzenlemeler bilinçli olarak geciktirilmektedir. Bunun yerine toplumsal dinamiklere yönelik periyodik baskılar devam etmektedir.

Başbakan Sayın Erdoğan’ın talebiyle İmralı’da bulunan PKK lideri Sayın Öcalan’la yeniden görüşmelere başlanmıştır. Ancak sorunun kalıcı çözümü için başlatıldığı söylenen bu görüşmelere rağmen hükümet güven verici adımları atmamış Türk ve Kürt kamuoyunun beklentilerine rağmen üzerine düşen tarihi sorumluluğu yerine getirmemiştir.”

‘Avrupa Birliği yolundaki vaat edilen iyileştirmeler, özgürlükler ve temel insan hakları konusundaki düzenlemeler bilinçli olarak geciktirilmektedir!’ Böyle diyor ricacılar. Bunu söylemekle siz, Türkiyenin Avrupa Birliği’ne girmesi durumunda özgürlükler ve temel insan hakları konusunda gelişmeler olacağına inanmakla kalmıyorsunuz, aynı zamanda Avrupa Birliği’nin bir özgürlükler ve temel insan hakları projesi olduğuna olan inancınızı tekrarlıyorsunuz. Bu projeye dahil olmakla özgürlük ve demokrasinin geleceği konusunda emekçilerin bilincini karartıyorsunuz. Türkiye’nin AB projesi çerçevesinde özgürlükleri ve demokrasiyi geliştireceğine inanıyor ama bu süreci bilinçli olarak geciktirdiği için öfkeleniyor ve Merkel’e süreci hızlandırması konusunda Türk burjuvazisine baskı yapma ricasında bulunuyorsunuz. “Üzerine düşen tarihi sorumluluğu” yerine getirmeyen “Başbakan Sayın Erdoğan’ın’’ tarihi sorumluluğunu hatırlatmasını istiyorsunuz. Öyle ya sizin inancınıza göre sömürgeci burjuvazi adına ülkeyi yöneten Erdoğan’ın özgürlük ve demokrasi sağlamak gibi tarihi sorumluluğu vardır.

Dilekçeciler “üzülerek görüyorlar’’ ki; “Avrupa ülkelerini demokratik haklarını kullanan Kürtler’e destek olduğu suçlamasını yapmış ve AB ülkelerini Kürtler’e ve Aleviler’e baskı yapmadıkları için de suçlamıştır. Üzülerek görüyoruz ki, Sayın Erdoğan’ın mesnetsiz ve temelsiz suçlamaları etkisini göstermiştir. Fransa’da ve Almanya’da Kürt siyasetçilere yönelik olarak yapılan baskınlar bunu göstermektedir.”

Emperyalist devletler ve bu arada Alman emperyalist devleti de “Sayın Erdoğan’ın mesnetsiz ve temelsiz suçlamalarının etkisinde’’ kalarak “Kürt siyasetçilere saldırıyorlar.” Elbette bu haksız bir durumdur ve haksızlığa karşı oldukça hassas bir yüreğe sahip olan Alman emperyalizminden demokrasi dilenen ‘sosyalistlerimizi’, ‘komünistlerimizi’, “ulusalcılarımızı’’ bu durum oldukça “üzüyor’’.

‘Türkiye’deki iş kazalarında yılda ortalama bin insan hayatını kaybetmektedir’ diyenler vahşi sömürü ve yıkımın bir bütün olarak sorumlusu kapitalizm ve burjuva devletler değilmiş gibi Şansölye’den bu duruma da bir son verilmesi için gerekeni yapmasını rica ediyorlar.

Utanç belgesinin imzacıları “üzüntülerinin’’ bir nebze de olsa hafifletilmesi için “Bu çerçevede sizlerden beklentimiz’’ diyerek taşı gediğine koyuyorlar:

Bu çerçevede sizlerden beklentimiz:

Türkiye’de savaşın sona ermesi, ülkede demokrasi, özgürlükler ve barışın egemen hale gelmesi için bu ülkeye sağladığınız siyasi, askeri ve ekonomik desteği kesmeniz ve politikanızı gözden geçirmenizdir. AKP Hükümeti’ni de uyguladığı anti-demokratik politikaları nedeniyle kamuoyu önünde açıkça eleştirmenizdir. Ayrıca savaşın sonucu Almanya’ya sığınmış ve burada önemli bir göçmen kitlesi oluşturmuş Kürtler’in kriminalize edilmesine son vermenizdir. Bu temelde de Kürtler ve Aleviler başta olmak üzere Türkiyeli bütün göçmen örgütleriyle kalıcı ve yapıcı bir diyalog geliştirmenizdir.”

Oldukça duygusal ve saygılı bir finalle ricacılar, dilekçelerini sonlandırıyorlar: “AKP hükümetini eleştirin, ülkeye sağladığınız siyasi, askeri ve ekonomik desteği keserek, bizlerle kalıcı ve yapıcı bir diyalog geliştiriniz.”

Emperyalist haydutlarla kalıcı ve yapıcı bir diyalog istemek ve buna gönüllü olmak… Sözün bittiği, sözün hükmünü yitirdiği yerdeyiz!

İmzacılar emperyalizmin her türlü özgürlüğün ve demokrasinin düşmanı olduğu gerçeğini bilmezler mi? Türkiye’de sözünü ettikleri gericiliğin, demokratik hak ve özgürlüklerden yoksunluğun gerisinde tam da emperyalizm gerçeği olduğunu bilmezler mi? Emperyalist metropollerde demokratik özgürlükler sistemli olarak tırpanlanırken, polis rejimlerine geçilirken, bu ülkedeki emekçiler hakları uğruna mücadeleye atılırken emperyalist burjuvazinin şiddetiyle karşılaştıklarını bilmezler mi?

Kendi işçi ve emekçisine demokrasi ve özgürlük veremeyen emperyalistlerden Türkiye için demokrasi istemek devrimcilik adına utanç vericidir.

Bu vesileyle güncel olan bir gerçeğe dikkatleri çekmek eğitici olacaktır. “Bir musibet bin nasihattan iyidir” özdeyişinde olduğu gibi yükselen işçi, emekçi ve halk hareketlerinin devrimci başarılarla sonuçlanmamasının nedeni tam da bu devrimden kaçış ve ihanet çizgileri yüzündendir. Devrimci militanlar başta olmak üzere, devrim ve sosyalizm yanlısı birçok işçi ve emekçinin kafasını meşgul eden‚ niye başaramıyoruz’ sorusunun yanıtı da bu ideolojik çürüme ve çöküntüde gizlidir.

Ve işte dilekçenin imzacıları:

- AABF (Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu)

- YEK-KOM (Almanya Kürt Dernekleri Federasyonu)

- TÜDAY (Türkiye-Almanya İnsan Hakları Derneği)

- ATİF (Almanya Türkiyeli İşçiler Federasyonu)

- AGİF (Almanya Göçmen İşçiler Federasyonu)

- ADHF (Almanya Demokratik Haklar Federasyonu)

- DİDF (Demokratik İşçiDernekleri Federasyonu)

- ÖDA (Özgürlük ve Dayanışma Almanya)

- Avrupa Barış Meclisi

- Yaşanacak Dünya Gazetesi

- Avrupa Dersim İnisiyatifi

- KOMKAR (Avrupa Kürdistan Dernekleri Konfederasyonu)

- Anadolu Federasyonu

- FEDA (Demokratik Alevi Federasyonu)

- Liwa İskenderun İnisiyatifi

(Enternasyonal-Info’da28 Şubat 2013’te yayınlanmıştır…)