8 Mart 2013
Sayı: KB 2013/10

 Kızıl Bayrak'tan
İmralı tutanaklarının yankıları üzerine
Suriye’de yıkıcı savaş tırmandırılıyor!
Gazi ve Ümraniye katliamı!
Polis yeni terör araçlarıyla donatılıyor
Karadağ cinayet davası çürümüş burjuva hukukun aynasıdır!
Türkiye’nin ilk 100 zengin patronu açıklandı
SGBP mücadele için neyi bekliyor!
4+4+4 saldırısı AKP’yi kesmedi
Ağzınızın tadını bozmaya, huzurunuzu kaçırmaya kararlıyız!
MİB MYK Mart Ayı Toplantısı

Kürt Sorunu Üzerine
Konferanslar... / 1
Devletin Kürt açılımı - H. Fırat

Güç Birliği Platformu
Alman emperyalizminden özgürlük ve demokrasi dileniyor! - K. Ali
İşçi bir kadının “Merkel’e açık mektup”a itirazı var - Z. Rençber
Hugo Chavez deneyimi
Hugo Chavez: Sosyalizm kavgasında yaşamaya devam edecek!
Devrimci Kadın Kurultayı tebliğleri... / 4 Kadınların örgütlenme ve
mücadele sorunu!
Emeğin ve emekçinin dostu, sınıf mücadelesinde ortaya çıkar!
“Beyazıt Meydanı’ndaki ölü”
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Karadağ cinayet davası
çürümüş burjuva hukukun aynasıdır!


Geçtiğimiz günlerde 10. duruşması görülen ve savcının mütalaa verdiği Alaattin Karadağ cinayet davasının takipçisi avukatlardan ve davayı başından itibaren izleyen Temel Demirer’den davanın seyrine dair görüş aldık...

Av. Zeycan Balcı Şimşek: “Katillerin gerçekten yargılanacağı günler gelene dek onların yakasını bırakmayacağız!”

Avcılar polisi tarafından sokak ortasında infaz edilen devrimci işçi Alaattin Karadağ’ın dokuzuncu duruşması Bakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.

Bu davanın seyri devletin katliamlar tarihinin de aynasıdır aynı zamanda. Polis-Savcı-Mahkeme üçlüsüyle yazılan bir tarih…

Polis, müvekkilimizi sokak ortasında üzerine şarjör boşaltarak yaralamış, saatlerce bekleterek ölmesini sağlamış, aynı fütursuzlukla soruşturmayı bizzat yürütmüş, olayı görmeyen “vatansever” tanıklar bularak soruşturmayı sakatlamış, kamera kayıtlarını yok etmiş, Alaattin’in giysilerini saklamıştır.

Savcı, sanık polisin 1 dakika olsun gözaltında kalmasına dahi gerek duymamış, sokaktan toplanan sayısız kovana, müvekkilimizin öldürülmesine, dolmuş şoförünün yaralamasına ve içinde yolcu olan bir dolmuşu gasp etmesine rağmen sanık polisi tutuklamamıştır. Müvekkilimizin ailesine ve avukatlarına haber verilmeksizin otopsisi yapılmış, üst giysileri bu aşamada kaybedilmiştir. Soruşturma dosyasına olayın oluşundan iki gün sonra kamera kayıtlarının dosyaya getirilmesi talebimiz sürüncemede bırakılmış ve kamera kayıtlarının polis tarafından hiç edilmesine göz yumulmuştur.

İlk duruşmalarda Karadağ ailesi ve arkadaşlarının hassasiyetlerini fark etmesi, polis telsiz ses kayıtlarının ham hallerinin mahkemeye getirilmesi, olay mahallinde keşif yapılması, mahallede yaşayan bakkal, kahveci gibi görgü tanıklarının bulunarak mahkemede tanık olarak dinlenmesi, Alaattin’e ait elbiselerin atış mesafe tayini için Adli Tıp Kurumu’na gönderilmesi gibi taleplerimizin tamamı mahkeme heyetince kabul edilmesi biz avukatlarda adil bir yargılama yapılacağı izlenimi uyandırmıştı. Ancak ikinci duruşmanın hemen sonrasında tam bir yargısız infaz yargılama pratiği yaşanmış ve mahkeme başkanı, Kocaeli İnfaz Hakimliği’ne sürülerek akabinde de meslekten atılmıştı.

Yeni gelen mahkeme başkanının ilk görevi keşif kararından vazgeçmek olmuştu. Bir türlü bulunmayan üst giysiler bulunmuş ne var ki polisin, hiçbir talimat almadan üst giysiler üzerinde kimyasal maddeler kullanarak atış mesafesi tayini yaptığı ve Adli Tıp Kurumu’nca inceleme yapılmasının imkânsızlığı ortaya çıkmıştı. Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nde olduğu resmi yazıyla belgeli olan kamera kayıtları mahkemeye gönderilmemiş ne var ki sorumlu polisler hakkında talep edilen suç duyurusu talebimiz de mahkemece reddedilmişti.

Delillerin planlı bir biçimde karartıldığı ve yargılamanın adeta katledildiği bu davanın savcılık mütalaası da sanık polisi ödüllendirmek için özenle hazırlanmıştı. Mahkeme savcısı mütalaasında, Alaattin’i katleden, içinde yolcu olan bir dolmuşu gasp ederek usulsüz tasarrufuyla suç işleyen, dolmuş şoförü İsmail Durmuş’u yaralayan sanık polisin tüm suçlardan beraatini talep etti. Yargılama aşamasında, tüm taleplerimizi eksiksiz reddeden, yargılama aşamasında hiçbir delili toplamayarak mahkeme savcısından alelacele mütaala alan heyetin kararı da belli olmuştur. Karar; cezasızlıktır, karar beraattir, karar yargısız infazı aklamaktır.

Niyet açıktır; kolluğun işlediği suçlar mahkeme tarafından aklanmakta ve kolluk böylece ödüllendirilmektedir. Sanık polis, Alaatin Karadağ’ı sokak ortasında infaz ederken yaralandığında çalışmadığı her gün için gün başına en yüksek devlet maaşının 100 katı kadar ikramiye almış, yargılandığı davada kendisini savunan avukata Emniyet Müdürlüğü tarafından yüzlerce milyar ödenmiş ve sanık polis terfi ettirilmiştir. Yargısız infaz gerçekleştirdiği için son ödül beraat kararı olacak ve böylece sanık polis aklanacaktır.

Biz Alaattin Karadağ’ın ve ailesinin avukatları olarak tüm bu hukuksuzluklara, tüm bu yaşanan hukuk trajedisine rağmen yargısız infazlarla mücadele edeceğiz. Katilleri kamuoyu nezdinde mahkum ettirecek ve katillerin gerçekten yargılanacağı günler gelene dek onların yakasını bırakmayacağız.

Av. İbrahim Ergün: “Mütalaa sanırım ilerde mizah dergilerinin konusu olacaktır!”

Bu davamız, bir çok yargısız infaz davasında sanık kolluk güçlerini cezasız bırakırken kullanılan tüm yöntemlerin uygulandığı yeni bir örnekten ibaret.

Geldiğimiz aşama, akıbetinin de diğerleri gibi olacağını, bir kez daha sistemin aygıtlarının kendi hukukunu dahi uygulamayacağını gösteriyor.

Soruşturma aşamasında tüm delillerin sanığın arkadaşlarının kontrolünde bırakıldığını, kamera kayıtlarının terör polisinde olduğuna dair tutanak olduğu halde görüntülerin mahkemeye gönderilmediğini, Alaattin’in elbiselerinin savcılık kararı dahi olmadan polis tarafından incelemeye tabi tutularak Adli Tıp incelemesinin olanaksız kılındığını, önceki başkan tarafından alınan keşif kararının gerçek ve geçerli olmayan bir nedenle duruşma arasında iptal edildiğini düşündüğümüzde bu gelişme de sürpriz olmadı.

Savcının, olayın sebebi olmadığı ve bu davayı hiç ilgilendirmediği halde, Alaattin’in örgüt üyeliği suçundan ceza almış olmasını adeta “öldürülmesinin meşru sebebi” gibi sunması ise açıkça siyasi bir tutumdan ibarettir. Sanık polisin bir dolmuşu yolundan çevirip yolcularıyla beraber çatışmaya sürüklemesinin, üç sokak boyunca kovalayıp bir devrimciyi öldürmesinin “meşru müdafaa” yani kendini savunma olduğu şeklindeki mütalaa ise sanırım ilerde mizah dergilerinin konusu olacaktır.

Av. Ş. Ceren Uysal: “Daha Karadağ ailesinin avukatları olarak son sözümüzü söylemedik!”

Alaattin Karadağ’ın yargısız infazının ardından başlatılan soruşturma ilk gününden bu yana sorunlu bir biçimde yürütüldü. Karadağ’ın polis eliyle katledilmesine rağmen savcı talimatıyla soruşturmanın bizzat yine polis eliyle sürdürülmesi, MOBESE kayıtlarının bir türlü dosyaya girmemesi gibi detaylar, daha baştan delil karartılması sürecinin taşlarının döşendiğinin işaretiydi. Ortada bir cinayet, hem de açıkça bir siyasal cinayet, bir yargısız infaz olmasına rağmen sanığın tutuksuz yargılanması, soruna egemenlerin yaklaşımının bir göstergesiydi. Basın açıklamasına katıldığı için aylarca tutuklanan ve hatta hüküm giyen insanlar varken, bugün salt politik görüşleri gereği insanlar sanık sıfatıyla yargılanırken, silahıyla bir minibüsü alıkoyan, bir devrimciyi katleden polisin soruşturmasının bu ölçüde özensiz ve sarsakça yürütülmesi yargılamanın sonucuna da işaret etmekteydi. Nitekim; iddianamenin kasten adam öldürme suçu üzerinden kurulmuş olması başlangıç itibariyle anlamlı olsa da, yargılama sürecinin bütünü soruşturma süreci ile uyumlu bir biçimde, yargısız infazı aklama yönünde ilerledi.

Yargılamanın başladığı günden bugüne daha önce benzer davalarda da sıklıkla yaşanan polisin aklanması çabasının, delillerin karartılmasının belirgin örneklerini yaşadık. Ancak, geçmişte olduğu gibi, bu yargılamada da minareyi çalanlar kılıfını düzgünce hazırlamayı beceremedi. 2. celse verilmiş olan keşif kararından neden geri dönüldüğü geçen celseler boyunca açıklanamadı. MOBESE kayıtlarının varlığı Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ve savcılık arasındaki yazışmalarla kanıtlanmasına rağmen, her nasılsa bu kayıtlar zayi olduğu gerekçesi ile dosyaya dahil edilemedi. Tanıkların bir kısmı, sabit ikamet sahibi olmalarına rağmen aylarca bulunamadı. Alaattin’in giysileri yine aylarca bulunamadı. Bütün bu veriler birer delil tahribatına işaretti. Ancak daha ilginç olanı bu tahribatların hepsi belgeli bir biçimde yapıldı. Bütün bunlara Emniyet kurumunun hiçbir talimata gerek duymaksızın atış mesafesi tayininde bulunduğu, ancak hazırlanan sözde raporun dosyaya 2 yıl kadar sonra sunulduğu verileri de eklenirse tablo aydınlık kazanacaktır. Kısacası bütün yargılama süreci boyunca deliller göz göre göre, bilerek ve isteyerek karartıldı, maddi gerçeğin açığa çıkartılması yönünde tek bir çaba harcanmadı.

Son duruşma ise bütün bu görünen tablonun mütalaa adı altında söze ve yazıya dökülmesi olmuştur. Savcı, Karadağ ailesinin avukatlarının esasa ilişkin beyanlarını dinleme gereği dahi duymaksızın mütalaasını vermiş ve katil zanlısı Oğuzhan Vural’ın isnat edilen tüm suçlardan beraatini talep etmiştir. Kamu adına mahkeme kürsüsünde yer işgal eden savcılık makamı, bu mütalaası ile polisin devrimcileri öldürme yetkisini tanıdığını ilan ettiği gibi, aynı zamanda polisin “görev gereği” yetki sınırlarını dilediğince aşabileceğini de savunmuştur. Zira olay esnasında yaralanan minibüs şoförünün kullandığı minibüsün hattı dışına çıkması dahi savcılık makamınca bir suç olarak algılanmamıştır. Kısacası mütalaa ibretliktir ama bir yandan da gerisinde taşıdığı ve ele verdiği zihniyet itibariyle fazlasıyla tanıdıktır.

Bilindiği üzere, Türkiye yıllardan beri katillerin kahraman ilan edildiği bir ülke olagelmiştir. Hrant Dink’in katili ile çekilen bayraklı fotoğraf, defalarca işkenceden hüküm giymesine rağmen çeşitli kamu kurumlarında etkili pozisyonlara yükselenler hep bu aynı zihniyetin bir sirayetidir. Karadağ’ın son duruşmasının da ortaya koyduğu üzere, Türkiye’deki karanlık, bebeklerden katil yaratmanın yanı sıra, katillerden kahraman yaratmaktadır. Savcılık makamının elinden çıkan mütalaa işte bu aynı kahramanlaştırma zihniyetinin bir ürününden ibarettir ve ne yazık ki bugünün Türkiye gerçeği açısından şaşırtıcı da değildir.

Karadağ yargılaması iki cephe, iki zihniyet arasındaki kavganın sembolik bir kavgası olarak okunmalıdır. Bir tarafta bu coğrafyanın insanlarının sokak ortasında katlinin önüne geçmek isteyenler ve maddi gerçeğin peşine düşmüş olanlar, diğer tarafta ise her koşulda katilleri aklamanın mesaisini verenler… En nihayetinde yargı süreci henüz sona ermemiştir. Bir sonraki celse karar duruşması olacaktır. Halen önümüzde Yargıtay süreci, AİHM süreci gibi uzun bir yol vardır. Daha Karadağ ailesinin avukatları olarak bizler son sözümüzü söylemedik. Yargılamanın sonucunun değişip değişmeyeceğinden bağımsız, bizlerin son sözleri, tam da katillerden kahraman yaratan zihniyetin, yargısız infazların teşhirini hedef alacaktır. İster delilleri tahrip etsinler, isterse katilleri aklasınlar, gerçeği ve daha da önemlisi gerçeğin tarafımızca yüksek sesle dile getirilmesini engellemeleri mümkün olamayacaktır.

Temel Demirer: “Bu ülkede komünist öldürmek egemenler açısından hiçbir sakınca içermeyen bir eylemdir!”

Ben davadan çıktıktan sonra bir konuşma yaptım. Konuşmama şöyle başladım. Savcı polisin Alaattin Karadağ’ı öldürmekten, minibüsü rehin almaktan ve nihayet görevini kötüye kullanmaktan beraatini istedi. Ben de dedim ki bu üç konuda beraatini istedikten sonra bir de Hawai’ye tatile göndersinler Alaattin Karadağ’ı öldürdü diye hatta madalya taksınlar. Anlatmaya çalıştığım şey şu: Bu ülkede devrimci öldürmek, bu ülkede komünist öldürmek egemenler açısından hiçbir sakınca içermeyen bir eylemdir. Yani bu ülkede komünistleri kurşunlarsanız, öldürürseniz Alaattin Karadağ gibi, egemenler size hiçbir ceza vermez. Bu da ülkemizdeki hukukun bir sınıfın adaleti olduğunu anlamına gelir. Gerçekten sınıf adaleti budur, burjuva adalet budur. Yani emekçiler için terör kendileri için ise güllük gülistanlık olduğu bir ortam. İtiraf edeyim ilk günden beri Alaattin Karadağ davasının böyle sonuçlanacağına dair görüşlerimi davaya katılan tüm arkadaşlarıma söyledim. İlk günden beri mahkeme heyetinin, hakimin ve savcının tavrı bu yöndeydi. Örnek vermek gerekirse keşif yapılmadığı olay mahalinde, bütün deliller karartıldı. İki tane şahit ise korkutuldu, davaya ilişkin tanıklıkları engellendi. Ortada bir hukuksuzluk var ve bu hukuksuzluk bize burjuvazinin hukuk dediği şeyin ne olduğunu çok iyi sergiliyor diye düşünüyorum.

 

 

 

 

Karadağ davasında aklama mütalaası

 

Alattin Karadağ’ı vuran polislerden Oğuzhan Vural’ın yargılandığı davada savcı mütalaasını sunarak Vural’ın tüm suçlardan beraatini istedi.

Devrimci faaliyet sırasında polis tarafından katledilen devrimci işçi Alaattin Karadağ’ı vuran polislerin yargılandığı davanın 10. duruşması 28 Şubat’ta Bakırköy 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü.

Mahkeme öncesi Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu bir basın açıklaması yaparak TKİP militanı devrimci işçi Alaattin Karadağ davasının takipçisi olduğunu söyledi.

“Alaattin Karadağ yoldaş ölümsüzdür! / Devrimciler ölmez, devrim davası yenilmezdir!” pankartını açan BDSP’liler kızıl flamalar ve “Polis terörüne son!” dövizleri taşıdılar. BDSP adına yapılan konuşmada bundan önceki 9 duruşmadaki usulsüzlüklere dikkat çekilerek gerçek adaletin emekçilerin ellerinde sağlanacağı söylendi. Eyleme Partizan da destek verdi.

Çelişkili tanık ifadesi

Duruşmada ilk olarak, uzun süredir “bulunamayan” tanık Pakize Ilgaz dinlendi. Ilgaz mahkemede verdiği ifadede silah seslerini duyduğunda mutfakta olduğunu, maç sonrası havaya ateş edildiğini düşündüğünü söyledi. 2 el silah sesi duyduğunu söyleyen Ilgaz kapısını çalan komşularından polisin vurulduğunu öğrendiğini söyledi. Başka bir şey görmediğini ifade eden Ilgaz’a Alaattin Karadağ’ın avukatları, bir gün sonrasında televizyona verdiği röportajı sorduğunda ise Ilgaz kaçamak cevaplar verdi.

Ilgaz, röportajı hatırlamadığını söyleyip ardından orda da benzer şeyler söylediğini ifade etti. Avukatlar Ilgaz’ın televizyona verdiği röportajda yaşananları daha farklı anlattığını, aradaki çelişkiler bulunduğunu söyleyerek röportaj kayıtlarını istediler.

Mahkemede usulsüzlükler 10. duruşmada da sürdü. Mahkeme heyeti, avukatlar savunma için ek süre istemesine rağmen savcının esas hakkında mütalaa vermesini onayladı. Avukatlar ise bu uygulamanın usulsüz olduğunu belirttiler.

Kesin ve inandırıcı delil bulunmuyor!”

Av. Zeycan Balcı Şimşek, esas hakkındaki savunmalarını yazılı olarak sunacaklarını söyledi. Ardından Cumhuriyet Savcısı Mehmet Doğar, mütalaasını sundu. Alaattin Karadağ’ın “terör hükümlüsü” ve “aranan biri” olduğunu ifade ederek işlenen infazı meşrulaştırmaya çalışan Doğar, Karadağ’ın “Dur ihtarına uymadığı”na vurgu yapıp sahte kimlikle yakalanmasına değindi.

Savcı mütalaası infaz edilen Alaattin Karadağ’ın “suçlu” gösterilmesi üzerine kurulurken polis Oğuzhan Vural için “kasten ya da kastın aşılması” suçlarının oluşmadığını yapılanın meşru müdafaa olduğunu söyledi.

Savcı Doğar polisin, bir araca el koyması ve şoför İsmail Durmuş’un yaralanmasından ve görevi kötüye kullanmak suçlamalarından da beraatını istedi.

Mahkeme daha bitmeden katil polis Oğuzhan Vural salondaki polis korumasıyla hızla dışarı çıkarıldı. Mahkeme heyeti savunma için duruşmayı 28 Mayıs’a erteledi.

Polis ödüllendiriliyor”

Mahkeme çıkışında BDSP’liler adliye avlusunda açıklama yaptılar. Duruşmadan çıkan avukatlar adına Av. Zeycan Balcı Şimşek duruşmayı değerlendirdi. Şimşek, Pakize Ilgaz’ın çelişkili ifadeler verdiğini ve kaygılı olduğuna dikkat çekti. İsmail Durmuş’un aracını içindeki yolcularla gasp eden polisin iki insanın hayatını karartmasına karşın böyle bir mütalaa ile beraatının istenmesini eleştiren Şimşek, 3 suçlamadan da beraat istenmesinin “topyekûn beraat kararıyla cezasızlık” yaratılması amacı taşıdığını belirtti. “Adalet mücadelemiz devam edecek!” diyen Şimşek, toplumsal muhalefetin duruşmalara gelmesinin önemine dikkat çekerek konuşmasını bitirdi.

Alaattin Karadağ’ın kardeşi de söz alarak “artık polis aklama düzeni açığa çıktı” dedi. Karadağ, katillerin alelacele yapılan duruşmalarla bir an önce aklanması için çalışıldığını ifade etti.

Karadağ’ın konuşmasının ardından “Bedel ödedik, bedel ödeteceğiz!” sloganı haykırıldı.

Son olarak dava sürecini başından beri takip eden Temel Demirer’e söz verildi. Demirer, mahkeme sürecine dikkat çekerek katil polis için beraat isteyen savcıyı eleştirdi. Katili kastederek “aklamak yetmez bir de madalya takın” diyen Demirer, polisin halktan birini vurduğu takdirde beraat ettirildiğini bu yaşananınsa adaletsizlik olduğunu ifade etti. Demirer, mahkemede savunmayı dinlemeden verilen mütalaanın ortaoyunu olduğunu söyleyip “Biz bunun parçası olmayacağız, biz zulmün ortağı olmayacağız!” dedi.

BDSP’liler 10. duruşmada da aklama oyunun oynandığını, katillerin korunmakla kalmayıp ödüllendirildiğini söylediler. “Onların adaleti katilleri, zenginleri koruyor” denilen konuşmada bir kez daha gerçek adaletin işçi ve emekçilerin yükselteceği devrim mücadelesinde olacağı ifade edildi.

Alaattin Karadağ’ın uğruna şehit düştüğü mücadelenin yükseltileceği sözü verilerek “Yaşasın devrim ve sosyalizm!” sloganıyla eylem bitirildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul