15 Ocak 2010
Sayı: SİKB 2010/03

 Kızıl Bayrak'tan
Amerikancı rejim toplumsal dinamikleri şiddetle bastırmaya çalışıyor.
TEKEL direnişi ve
gündeme getirdiği sorular...
Sermaye yeni saldırılara hazırlanıyor!
TEKEL’de direniş günlüğü.
Binler TEKEL direnişiyle dayanışma için eylemdeydi
TEKEL, itfaiye ve Esenyurt işçileriyle sınıf dayanışması büyüyor.....
Direnişe omuz vermek için 17 Ocak'ta Ankara'ya!.
Asemat işçisinin kaleminden grev süreci.
Sİ-DER’den Adana sanayi işçilerine çağrı..
Entes’te direniş güncesinden..
Sınıf hareketinden.
TKİP III. Kongresi
Açılış Konuşması…
Sermaye düzeni katletmeye devam ediyor!
Dreyfus’tan Sabra’ya, burjuva hukuku iktidarın dolaysız bekçisidir!
2010 polis terörü ve linç girişimleri ile başladı.
Devlet terörüne karşı dayanışma
Gençlik eylem ve etkinliklerinden
Korkularını kabusa çevireceğiz!.
On binlerce kişi Rosa Luxemburg ve Karl Liebnecht’i mezarları başında andı
Blackwater şirketi yeni ihale peşinde
Ulusal soruna
devrimci yaklaşımın paradoksları - 5
KENT AŞ. direnişi üzerine.
Polis katletti, yargı temize çıkardı 
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sermaye yeni saldırılara hazırlanıyor!

Sermaye sınıfı adına AKP hükümeti uzun bir süredir IMF ile pazarlıklar sürdürmekteydi. Nihayet gerek Tayyip Erdoğan, gerekse de hükümetin ilgili kurumlarının başkanları IMF ile mutlu sona adım adım yaklaşıldığının müjdesini verdi. Aslına bakılırsa görüşme sürecinin bir anlaşmayla sonuçlanması zaten beklenen bir sonuçtu. Zira daha önce açıklanan “Orta Vadeli Programın” IMF ile bir ön protokol olduğu zamanında dile getirilmişti. Bu programla kapitalistler için ucuz yatırım alanlarının önü açılarak ülke 4 bölgeye ayrılmıştı. Bu, ucuz iş gücüne ve güvencesiz çalışma koşullarına, bölgesel asgari ücret uygulamasına da bir geçiş demekti.

Şimdilerde ise buna son bir şekil verilmeye çalışılıyor. Dikkat çeken şeyse IMF ile yapılan bu yeni anlaşmanın denk geldiği süreç oluyor. Ülkede yaşanmakta olan yoğun siyasal olayların gürültüsü arasında kaybolan bu anlaşma, bir kez daha işçi ve emekçilerin kazanılmış haklarına yöneliyor. TEKELişçilerini “tüyü bitmemiş yetimin hakkını yemekle” suçlayanlar, kimlerin emeği üzerine pazarlıklar yapıp, bu anlaşmalar çerçevesinde kimlerin hakkını kimlere verdiklerini gayet iyi bilmektedirler. Zaten IMF anlaşmalarının “babalar gibi satış” anlaşmaları olduğunun itirafını yapanlar da sermayenin Maliye Bakanlığı rozetini yakalarına takanlar değil miydi?    

Varılacak anlaşma çerçevesinde elde edilecek kaynağın, 2010-2011 yılında, özel sektöre dolaylı kaynak aktarmada kullanılacağı da açıkça itiraf ediliyor. Yani bir kez daha vaziyet şudur ki, IMF yetkililerine; Türkiye için açtıkları veresiye defterine alacaklı olarak bir avuç para babasının adı değil, işçi ve emekçiler yazdırılmaktadır. Bunu da övünçle anlatmalarına bakılırsa sermaye sınıfı, 2010 yılında işçi ve emekçilerin sırtına yeni yükler yüklemektedir.

Yine yansıyabildiği kadarıyla pazarlığı yapılan 3 madde bulunmaktadır. Bu maddelerden birincisinde IMF, gelirleri denetim altında tutarak borçlar karşılığında bunlara el koyabilmenin olanaklarını yaratırken, ikincisinde, IMF’nin isteği olduğu söylenen yerel yönetimlere aktarılan kaynakların azaltılmasının yerine yeni bir düzenlemeye gidileceği söylenmektedir. Bu düzenlemeye göre yerel yönetimlere aktarılan kaynakların azaltılmasına yeni bir biçim vererek, yerel yönetimlerinin gelirlerini arttırıcı bazı düzenlemeler yapılması projesi gündeme gelecek. Bu projenin kabul edilmesiyle de “Yerel Yönetimler Reformu” adı altında belediyelerin görevi olan yerel hizmetlerin özelleştirilmesinin önünü açacak. 3. madde ise tasarruf tedbirleri altında akaryakıt ve sigara zamlarıyla başlamış olan temel tüketim maddelerine yeni zamların yapılmasının önü açılacak. 2010 yılının zamlarla karşılanmasının gerisinde de IMF ile varılan bu anlaşmaların olduğu gayet açıktır.

IMF ile varılmak üzere olan bu anlaşmaların arka planında sermaye sınıfının 2010 yılı beklentileri bulunmaktadır. Kendi yaptıkları açıklamalar da bunu doğrulamaktadır. Türk Sanayici ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Üyesi ve Dışişleri Komisyonu Başkanı aynı zamanda Sabancı Holding Perakende Grubu Başkanı olan Haluk Dinçer, varolan durumun “ülkedeki işsizlik sorununu çözmeye yetmeyeceğini” açıkça itiraf etmektedir. Dinçer, IMF anlaşmasına ilişkin olarak da dünyada kriz sonrası dengelerin yeniden sağlanması için G-20 toplantılarında IMF´ye yeni rol verildiğini, dolayısıyla Türkiye’nin de IMF ile anlaşmaya ihtiyacı olduğunu söylemektedir. 

İstanbul Sanayi Odası (İSO) Yönetim Kurulu Başkanı Tanıl Küçük ise, “kârlılıkta 2010´da da büyük olasılıkla ‘vahim’ bir tablo ile karşılaşılacağını belirterek, kârlılıkta birkaç yıl üst üste büyük kayıplar yaşanmasının, kuruluşların mali yapılarında büyük tahribat yaratacağını, diğer taraftan kârlılığın azalmasının, kuruluşların tasarruf yapma, yeni yatırım ve istihdam için kaynak yaratma kapasitelerinin de azalması anlamına geldiğini” vurgulamaktadır. Yani işten çıkarmalar devam edecek demektedir.

Eski TÜSİAD Başkanı ve MAP Havacılık Enerji ve Elektronik Ticaret Servis Yönetim Kurulu Başkanı Erkut Yücaoğlu da “en ciddi stratejinin Türkiye´nin özellikle ihracatında yeni pazarlara yoğunlaşması olduğunu” söyleyerek, “hiç olmazsa bizim için yeni iş kapasitesi, katma değer yaratacak bir oluşum bu. Yoksa mevcut pazarlarda yaptığımız ihracatın çok hızlı artması mümkün değil. Dolayısıyla Türk iş adamlarının deli gibi dolaşarak yeni pazarlar bulmasının en ciddi strateji olduğunu düşünüyorum” derken hem ucuz iş gücü için atılan adımlardan, düşük ücretle işçi çalıştırabilmenin bir imkanı olan bölgesel asgari ücret uygulamalarından, hem de emperyalist tekellerle girilen işbirliği sonucu kendilerine açılacak alanlardan bahsetmektedir.

Uluslararası Yatırımcılar Derneği (YASED) adına yapılan değerlendirmelerde de benzer ifadelerle karşılaşmaktayız. Dünyada büyümenin yavaş olacağı ve Türkiye’deki gelişmelerin buna paralel gideceğini söyleyen bu sermaye kuruluşu da sermayeye kaynak aktarılmaya devam edilmelidir demektedir. Elbette ki bu kaynak emekçilerin alınteri olacaktır. 

İşçi ve emekçilerden “Genel grev-genel direniş!” sloganlarının yükseldiği şu günlerde, sermaye hükümetinin IMF ile varmak üzere olduğu anlaşmalara dikkat edilmelidir. Yapılan pazarlıkların ve varılan anlaşmaların kendisi sosyal haklara yönelik yeni saldırılar demektir. Sermaye sınıfı 2009’da yarım bıraktığı saldırıları tamamlamak için zaman kaybetmek niyetinde değildir. Dolayısıyla 2010’un burjuvazi cephesinden emek cephesine bütünlüklü bir saldırı olacaktır. Sosyal hakların gaspına karşı başlayan direniş eğilimini saldırıların toplamına yöneltmek gerekecektir. Sınıfın kaybının tekil bir mevzi olmayacağı gibi, kazanımını da sınırlı taleplere mahkum etmek tam bir zafer olmayacaktır. TEKEL işçilerinin yakmış olduğu direniş ateşi, sermaye ile işçi sınıfı arasındaki barikatı işaretleyen bir sınır olmalıdır. Bugün 4/C üzerinden işaretlenen direniş alanını, saldırıların toplamını göğüsleyecek şekilde genişletmek bir zorunluluktur. Gerek ülkemiz emekçilerinden, gerekse de uluslararası proletaryadan henüz zayıf olsa da belli destekler almaya başalayan TEKEL işçilerinin direnişini tüm sınıfa mal etmenin, ortak bir direniş hattı örmenin tek yolu buradan geçmektedir. Adım adım barikatı ileriye doğru taşımak için, işçi ve emekçiler TEKEL’de kazanmaya, direnişi büyütmeye kilitlenmelidir.

İçinde bulunduğumuz koşullarda rüzgar ters dönmüş bulunmaktadır. Sınıftan yana temiz bir hava esmeye başlamışken, işçi ve emekçilerin bilincini kirleten şovenizm zehrini temizlemek de bu sayede mümkün olacaktır.

 

Sağlıkçılardan “Tam Gün”e karşı eylem

Sağlık emekçileri 13 Ocak günü Ankara’da gerçekleştirdikleri basın toplantısı ve yürüyüşle meclis gündemine gelecek olan Tam Gün Yasa Tasarısı’nın geri çekilmesini istediler. Açıklamada yasanın geçmesi halinde, Sağlık Bakanlığı’ndaki tüm çalışma ve komisyonlardan geri çekilme kararının alınabileceği söylendi.

Toplantının ardından Sağlık Bakanlığı önüne yürüyüş gerçekleştiren sağlık çalışanları TEKEL işçileri ile birlikte ortak basın açıklaması gerçekleştirdi.

Sağlık Bakanlığı’na yürüyüş

Basın toplantısının ardından TTB, SES, Dev Sağlık-İş’in de aralarında bulunduğu sağlık meslek örgütleri Haccetepe Üniversitesi Tıp Fakültesi bahçesinden Tek Gıda-İş Sendikası’yla Abdi İpekçi Parkı’nda buluşarak Sağlık Bakanlığı’na yürüdü.

TTB Merkez Konsey Üyesi Ali Çerkezoğlu, Tam Gün ve Kamu Hastane Birlikler Yasa Tasarılarının sağlık emekçilerinin taleplerini karşılamayacağını söyledi.

SES Genel Başkanı Bedriye Yorgun da, Erdoğan’ın tasarıya ilişkin mecliste yaptığı konuşmayı kastederek, Erdoğan’ın halkı sağlık emekçilerine karşı halkı kışkırtmaya çalıştığını söyledi.

Basın açıklamasının ardından kitle hep beraber Türk-İş Genel Merkezi’nin önüne doğru sloganlarla yürüyüşe geçti. Yürüyüşte sıklıkla “Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz!”, “Direne direne kazanacağız!”, “Yaşasın sınıf dayanışması”, “İşçi-memur el ele genel greve” sloganları atıldı.

Basın açıklamasına 300’ü aşkın kişi katıldı.

Kızıl Bayrak/ Ankara