Yüzbini aşkın insan Rosa Luxemburg ve Karl Liebknechti coşkuyla andı...
Gelecek her yerde sosyalizme aittir!
Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht 13 Ocak 2004de Berlinde, Almanyanın doğusundan ve batısından gelen onbinlerce işçi, emekçi, genç, devrimci ve sosyalistin katıldığı bir yürüyüş ve anıt mezar ziyaretiyle bir kez daha anıldılar. Yürüyüşe onbeş bin civarında, anıt mezar ziyaretine ise yüzbin kişi katıldı.
Özellikle anıt mezar ziyaretine katılanların ezici çoğunluğunu Doğu Almanyadan gelen yaşlı kuşak oluşturuyordu. Belli bir heyecan ve ruhla buraya geldikleri her tepkilerinden yansıyordu. Savundukları sosyalizm anlayışı tartışılabilir, fakat herşeye rağmen yaşanmış sosyalizm onlara çok şey kazandırmıştı. Bugün yaşadıklarıyla, sosyalizmin kapitalizme kıyaslanamaz üstünlüğünü çok daha iyi görüyorlar. Dolayısıyla anmaya katılımları, herşeyden önce Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht şahsında sosyalizme bağlılığın ifadesidir.
Her yıl gerçekleşen bu yürüyüş ve anma Almanyanın denilebilir ki tek politik etkinliğidir. Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht, Alman proletaryasının ve sosyalizmin iki seçkin önderidirler. Onlar, ilk emperyalist savaş olan 1. Dünya Savaşına karşı çıktıkları ve bu savaşa devrimle karşılık verme ve sosyalizmi kurma çağrısı yaptıkları için, savaş suçlusu Alman burjuvazisi tarafından, 15 Ocak 1919 yılında alçakça katledilmişlerdir. Dolayısıyla bu etkinliğe katılanlar açıkça sosyalizmden yana bir taraf olarak katılmaktadırlar. Yürüyüş ve anmayı anlamlı hale getiren de budur.
Yürüyüşe yerli ve Türkiyeli parti ve örgütlerin geçen yıla göre daha hazırlıklı geldikleri gözleniyordu. Bu katılıma da yansımıştı.
Bu yıl ki anma, işçi ve emekçilerin iktisadi, sosyal, siyasal tüm kazanımlarının kapsamlı bir saldırıyla yokedilmek istendiği bir dönemde gerçekleştirildi. Bu, sınıf mücadelelerinin gelişip giderek sertleşeceği, Rosanın deyimiyle, burjuvaziyle kıyasıya bir kavganın cereyan edeceği bir döneme girildiği anlamına geliyor. Öte yandan günümüzde emperyalist saldırganlık ve savaşın cereyan ettiği, yeniden halkların kıyımdan geçirildiği biliniyor. Kısacası, yeniden bir bunalımlar, savaşlar ve devrimler dönemine girilmiştir. Bu nedenle önümüzdeki dönem, devrimci tartışma ve arayışların yoğunlaşacağı, devrimci eylem isteğinin giderek artacağı, yeni bir kuşak üzerinden yeni devrimci parti ve örgütlerin ortaya çıkacağı, kısacası her yerde devrimden ve sosyalizmden daha çok sözedileceği bir dönem olacakt. Deyim yerindeyse gelecekte her yer sosyalizme ait olacaktır! Nitekim, anma öncesi çeşitli ilerici ve devrimci güçler tarafından düzenlenen konferanslarda, yürüyüşte taşınan pankart, döviz ve bildirilerde, atılan sloganlarda, yani tüm ajitasyonda dile getirilenler de bunu düşündürmektedir.
*
Partimizin yurtdışı örgütü olarak, hem dünyanın bugünkü tarihsel, toplumsal ve siyasal koşulları, hem de sosyalizmin bu iki seçkin önderinin özgün kişilikleri ve kavgalarının güncel anlamı konusunda sahip olduğumuz açıklıklardan hareketle, bu yılki anmaya daha iyi bir hazırlıkla katılma kararı aldık.
Bu çerçevede, esas olanın geçmiş tarihsel devrimci birikimi tam sahiplenme, onu cepheden savunma ve en önemlisi de bu paha biçilmez mirası bugünün ve yarının devrimci kuşaklarına kavratma olduğundan hareketle, anma öncesinde içe ve dışa yönelik eğitsel çalışmalar yaptık. Kimi yerlerde içe dönük eğitim toplantıları, Berlinde ise dışa dönük bir konferans gerçekleştirdik.
Bu yılki yürüyüşe daha örgütlü katıldık. Yaklaşık 90 kişiden oluşan kortejimiz görselliği ve coşkusuyla dikkat çekiyordu. Yürüyüş boyunca Almanca olarak hazırlanan, Gelecek her yerde sosyalizme aittir! başlıklı ve TKİP-Yurtdışı Örgütü imzalı bildirimizi dağıttık, sık sık devrimci enternasyonal marşlar söyledik. Yürüyüşte ayrıca Almanca hazırlanan ve sosyal saldırılara karşı mücadele çağrısı yapan BİR-KAR imzalı bültenler dağıtıldı.
Berlinin Frankfurter Tor meydanında başlayan yürüyüş Rosa ve Karl Liebknechtin bulunduğu anıt mezarlığın ziyaretiyle sona erdi.
ABDnin Kübayı dışlama politikası geri tepiyor
Latin Amerika ülkeleri zirvesinde ABD başkanı Bushun Kübadaki rejimi diktatörlük olarak niteleyip dışlama politikasının giderek geri teptiği görüldü. 33 Latin Amerika hükümet temsilcisinin katıldığı toplantının esas konusu yoksulluk sorunu oldu. Bölge insanlarının %44ü yoksulluk içinde yaşıyor. ABD tarafından bu ülkelere dayatılan serbest pazar ekonomisi büyük tepkilere yol açıyor.
Arjantin hükümet başkanı Nestor Krichner ben Peronistim diyor ve anti-Amerikancı tutumlarını doğal olarak niteliyor. Bu eğilim Latin Amerika ülkeleri yönetimleri içinde giderek yaygınlaşıyor. Arjantin, Brezilya, Venezuella ve Peru bir ortak pazar kurma fikrini hayata geçirmeye çalışıyor.
ABDnin Latin Amerika sorumlusu Roger Noriega Arjantinin Kübaya karşı izlediği dış politikadan rahatsız olduklarını açıkça belirtiyor. Arjantin, BMnin Kübada insan haklarının zedelenmesiyle ilgili kararına katılmayarak, Kübaya destek sunmuştu.
Sorun sadece Arjantin de değil. Hugo Chavez de ABD ve İMFye karşı Fidel Kastronun politik tutumuyla hareket ediyor. Chavez ABD tarafından bölgedeki gerilla hareketlerine destek vermekle suçlanıyor ve iktidardan düşürme çalışmaları aralıksız sürdürülüyor.
Bölgedeki halklar hükümetlerine, Küba ve Venezuella gibi davranmaları, ABDye karşı mesafeli durmaları konusunda baskı yapıyorlar. Meksika devlet başkanı Fox bu nedenle, acil bir ekonomik ve politik dönüşümün bölgede zorunlu olduğunu belirterek, milyonlarca yoksulu yatıştırmanın kolay olmayacağının altını çiziyor.
|