Perinçekten inciler...
Militarizme övgü eşliğinde şovenizm hezeyanı A. Azin 18 Ekim 02 tarihli Cumhuriyet gazetesinde, İP Genel Başkanı Doğu Perinçekle yapılan bir röportaj yayınlandı. Perinçek, son zamanlarda düzenin bazı çevreleri tarafından dile getirilen, Kuzey Irakta Türkiyenin kontrolünde bir Kürt devleti kurulması Türkiyenin yararına olur tezine şiddetle karşı çıkıyor. Karşı çıkışını Kuzey Iraktaki devlet ABD kuklası olmaya mecbur diyerek gerekçelendirse de, aslında Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkını ayrı bir devlet yönünde kullanmasına da karşı çıkıyor. Güney Kürdistandaki mevcut statüyü ABDnin yarattığına, orada halihazırda Kürtleri denetim altında tutan Talabani ve Barzani gibi iki işbirlikçi güç üzerinden kirli hesaplar güttüğüne kuşku yok. Buna karşı tutum almak ve Kürt emekçi halkına gerçek bir özgürlük, eşitlik ve gönüllü birlik için çağrı yapmak ile ulusların kendi kaderini tayin hakkını, ne şekilde olursa olsun, kullanmaya karşı çıkmak arasında kalın bir çizgi var. Perinçek çizginin sosyal-şovenist yanında duruyor. Karşı-devrimci Aydınlık çizgisine yakışan da bu zaten. Röportajın her satırı, Perinçekin karşı-devrimci kimliğini yansıtıyor. Güya ABD emperyalizmine karşı çıkıyor ve ABDnin bölgeye ilişkin emperyalist politikalarının engelleyicisi olarak Türk Silahlı Kuvvetlerini gösteriyor. Güya Körfez Savaşından sonra Çekiç Güç, Türk ordusuna rağmen Türkiyede konuşlandırılmış. Güya TSK 95 baharındaki Çelik Harekâtından beri ABDnin tekerine çomak sokuyormuş. AB ve ABDnin MGK üzerinden Türk ordusunu sürekli yaylım ateşine tutmasının nedeni buymuş! Hatta ABD Irak saldırısını Türk ordusu direndiği için sürekli erteliyormuş! Kısacası Amerikan emperyalizminin bölgedeki çıkarlarını İsraille birlikte koruyan, bölgedeki emperyalist saldırganlıkta ileri bir karakol vazifesi gören, Genelkurmayı Pentagondan emir lan, komuta kademesi NATO ve ABD üslerinde Amerikancı olarak yetiştirilen Türk ordusu, nasıl oluyorsa, ABDnin önündeki tek engel! İnsan bir kez arsızlaşmaya görsün, çarpıtmanın ve yalanın arkası gelmiyor. Türkiyedeki her türlü musibetin, ABD uşaklığının dayanağı olan ordu ve generalleri devrimin temel kuvveti olarak sunuluyor. Peki bütün iktidar iplerini MGK maskesiyle elinde tutan orduya rağmen mi Çekiç Güçün konuşlanmasına izin verilmiş? Erbakana İsrail ve ABD ile stratejik ortaklık anlaşması imzalatan bu ordu değil miydi? Bu üçlü mihver değil mi, elbirliğiyle Ortadoğuyu kan gölüne çeviren? Türkiyenin dıştaki saldırganlığının, komşularına beslediği düşmanlığın arkasında ordu var. Amerikan emperyalizminin ve Türk tekelci burjuvazisinin çıkarları neyi gerektiriyorsa, ordu harfiyen yerine getiriyor. Dahası bizzat strateji, politika ve taktikleri belirliyor; düzenin çıkarlarını en tam şekilde bizzat kendisi formüle ediyor. Zira ordu salt bir baskı ve zor aygıtı değil, ekonomide de belli bir ağırlığa sahip. Bu ülkenin sayılı tekelinden olan OYAK vb. kuruluşlar generallerin kasasını dolduruyor. Bu haliyle iktidardaki tekelci burjuvazinin ayrılmaz bir parçası, aynı çıkarların sahibi. Balkanlardan Kafkaslara, Ortadoğudan Uzak Asyaya Türkiyeyi çevreleyen bölgeyle ilgili emperyalist hayaller, öncelikle Türk ordusu tarafından kuruluyor. O yüzden hem ABD uşaklığının bir gereği, hem de bu hayallerinin bir sonucu olarak k&airc;h Kosovaya asker gönderiyor, kâh Afganistandaki saldırı kuvvetlerinin komutasını alıyor, kâh ABDye uzak duran İran, Irak, Suriye gibi ülkelere diş gösteriyor, kâh Azerbaycanda ABD taşeronluğunu yapıp darbe tezgahlıyor... Türkiyenin iç toplumsal yaşamında da ordunun belirleyici bir payı var. Hatta demokratik hak ve özgürlüklerin güdüklüğünün başlıca sorumlusu cunta geleneğine sahip Türk ordusudur. Toplumsal muhalefetin her yükselişinde ordu devreye giriyor. Geçmişte bunu 12 Mart, 12 Eylül gibi açık faşist darbelerle yapıyordu, bugün ise balans ayarlarıyla, fiziki hedefini dar tuttuğu operasyonlarla yapıyor. Örneğin 19 Aralık katliamıyla yapıyor. Ama, 12 Eylül anayasasının yapıcısı ve bugüne kadar ki koruyucusu Türk ordusu, Perinçek tarafından devrimin temel kuvvetlerinden birine dönüşüveriyor. Perinçek emperyalist hayallere, geleneksel saldırganlığa karşı çıkmıyor. O ABD yerine Rusya, Çin ve Asyanın derinlikleri ile işbirliğine gidilmesini, burjuvazinin çıkarlarının böyle bir emperyalist kutuplaşmaya yaslanarak savunulmasını istiyor. Perinçek ne kadar çırpınsa da nafile. Ordu harıl harıl Irak savaşına hazırlanıyor, kendisine verilen görev için daha şimdiden onbinlerce askerini Kuzey Iraka yığıyor. Buna rağmen Perinçek hala Irak saldırısını engelleyen güç Türk ordusudur; Türkiyenin Güney sınırı, Kıbrıs-Kuzey Irak hattı, yalnız Türkiyenin değil, bütün insanlığın emperyalizme karşı ortak cephesi haline geldi diyor Sen kalk Türk ordusunun Kıbrıstaki ve Kuzey Iraktaki sömürgeci işgalini emperyalizme karşı insanlığın ortak cephesi ilan et, sonra da devrimden, sosyalizmden, bölge barışını sağlamaktan bahset! Perinçek ne kadar gizlemeye çalışırsa çalışsın, ABDnin Irak saldırısına başından beri destek veren devletlerin başında Türkiye ve İsrailin geldiğini dünya alem biliyor. Savaşa destek konusunda bir tartışma yok. Genelkurmay, savaşa aktif olarak katılma, yani asker kanı karşılığında ABDden alacaklarının pazarlığını bile sonlandırdı. Şimdiden 6 milyar dolar askeri yardım konusunda anlaşma sağlanmış durumda. Kürt devleti meselesi de bizzat derin devlete, demek oluyor ki Genelkurmaya bağlı kalemşörler tarafından dile getirildi. Ordu, Perinçekin söylediklerinin tam aksine, ABD ve Türkiyenin Kuzey Irak politikalarında tümüyle örtüştüğünü dillendiriyor. Perinçek de bunun farkında. Ama o gene de orduyu kazanmak çabasında. Önce onu tehlike konusunda uyarıyor, sonra da başka hedefler gösteriyor. Bu, İP-Aydınlık çizgisinin özüdür işte. Bu, Perinçekin öve öve bitiremediği o kirli savaş ordusunun çizgisidir. Genelkurmay da Kürt ulusal direnişini bastırmak için her türlü kirli yöntemi kullanmıştı. Zamanında devrimcileri devlete ihbar eden, bizzat avlamaya kalkan Aydınlık şefinden de başka türlüsü beklenemez: Yönteme gelince, ekonomik, askeri, örtülü örtüsüz, her yöntem! Perinçek röportajı 2003 yılında Türkiyeyi yönetecek olan milli hükümetin merkezinde İşçi Partisi olacak sözleriyle noktalıyor. O her seçim öncesinde böyle ipe sapa gelmez kesinlemeler yapıyor. Bugüne kadar bir kez olsun görmedik ki, seçimlerden önce İP barajı aşmasın. Ama her defasında Perinçek ve avanesi sandığın en dibine gömülüyor. İP bir kez bile olsun %1 oy oranına dahi ulaşabilmiş değil. Onca iddiaya rağmen, alabildiği oy hep bindeli oranlarda kaldı. Buna ve toplumdaki genel atmosfere rağmen Perinçek barajı aştıkları iddiasını sürdürecektir; zira bu da onun kitlesini idare etmede kullanageldiği yöntemlerden biridir. Perinçekin örtülü örtüsüz, her yöntemi kullanmakta iflah olmayacağı şüphe götürmez. Ya, sosyalist olmak iddiasıyla gidip Aydınlık çizgisine kapaklananlara ne demeli? Onlar da herhalde bile bile aldatılmak istiyor olmalılar. Biliyor, Geliyor, Çözecek demeleri, başka türlü nasıl anlaşılabilir ki! |
|||||