Şu an ABDde yaygınlığı ve radikalliği ile Vietnam savaşına karşı yapılan protestolardan daha geri olmayan bir savaş karşıtı hareket gelişiyor. 11 Eylül ertesinde Amerikan emperyalizminin savaş naraları atmaya başladığı günlerde yüzbinler Savaşa hayır! diyerek sokaklara çıktılar. Savaş defalarca alanlarda protesto edildi. ABD emperyalizminin Iraka karşı başlatacağı savaş için sürdürdüğü hazırlıklar tüm hızıyla sürerken Afganistan savaşının 1. yıldönümünde, 4-6 Ekim tarihlerinde, savaşa karşı halkların birbirine düşman edilmesine, sindirme ve baskılara karşı direniş andı için onbinlerce kişi birçok kentte savaş karşıtı gösteriler gerçekleştirdi. 6 Ekimde Day of Resistance (Direniş Günü) için New Yorkta Central Parkta biraraya gelen 15 bin kişi hep bir ağızdan and içtiler: Bizler, Amerika Birleşik Devletlerinde yaşayan insanlar hükümetimizin bizim adımıza yaptığı haksızlıklara karşı mücadele etmek zorunda olduğumuza inanıyoruz. 10 kıtadan oluşan andlarını, Başka bir dünya mümkün ve biz yemin ediyoruz ki bunu gerçekleştireceğiz! sözleriyle bitirdiler. Bu eyleme çağrıyı Not in our Name (Bizim adımıza değil) grubu yapmıştı. 26 Ekimde savaşa karşı eylem günü için çağrı yapan birçok örgütten biri olan Not in our Name! geçen Martta kuruldu. Kurucular Tüm dünyada savaşa hayır, müslümanlara, Araplara, güneydoğu Asyalılara karşı sürdürülen tutuklama terörüne hayır!, Demokratik hak ve özgürlüklerin kıstlanmasına hayır! diyen değişik grupları bir çatı altında toplamayı hedeflediklerini söylüyorlar 6 Ekim gösterisinde Bushun savaş planlarına karşı çıkan 16 bin kişi Not in our Name!in altına imza attılar. Bu çağrıya çok sayıda tanınmış şahsiyet de katıldı. Eski adalet bakanı Ramsey Clark, Angela Davis, Martin Luther King, akademisyen Noam Chomsky, Bell Hooks, Howard Zinn, Hollywood emaktarları Jane Fonda ve Oliver Stonedan başka çok sayıda müzisyen, yapımcı, sanatçı, yazar da savaş karşıtı çağrıya destek verdiler. Not in our Name! savaşa karşı direnişe çağıran tek oluşum değil. Son haftalarda savaş karşıtları basın yoluyla da seslerini yükseltiyorlar. 1200 tarihçi New York Timesa ilan vererek Amerikan Kongresine Busha savaş yetkisi verilmemesi çağrısı yapmıştı. Los Angeles Timesda da Americans Against the War With Irag (Irak savaşına karşı Amerikalılar) çağrısı Jesse Jackson, kongre üyeleri Barbara Lee, Maxsine Waltersin de aralarında bulunduğu binin üzerinde kişi tarafından imzaya açıldı. Amerikan anti-savaş hareketi için savaş çoktan başlamış bulunuyor. Sadece dışarıya karşı değil, içte de. Amerikada halkın üçte biri, bu savaşın sadece iç politikada sorunları saptırmak için çıkarılmak istendiğine inanıyor. Eğer bir hükümet, zamansal ve mekansal sınır tanımayarak tüm alanlarda sürdürülecek ve kuşaklar boyu devam edecek bir savaş başlattığını ilan ediyorsa; bunun için ilk etapta binlerce göçmeni zindanlara tıkıyor, aylarca avukatları ile görüşmelerine bile izin vermiyor ve birçoğunun ailesini de bilgilendirmiyorsa; kirli işlerini dilediğince sürdürebilsin diye CİAnın yetkileri artırılmışsa; yüzbinlerce kişi işten atılırken silahlanma için bütçe görülmemiş ölçülerde artırılmışsa, tüm bunlar, Amerikan halkı için bu savaşın bizzat kendi kapısının önünde başladığını gösteriyor. Bu duyguyu her Amerikan vatandaşına hissettirmek, Amerikan anti-savaş hareketinin en güçlü yönünü oluşturuyor. Almanyada savaş karşıtı hareketin zayıflıkları Ama Amerikada yayılarak ve radikalleşerek büyüyen barış hareketine karşın Almanyada barış hareketi 1. Körfez Savaşı döneminde Bonnda 100 bin kinin ve yine geçtiğimiz yıl Bushun Almanya ziyareti sırasında örgütlenen savaş karşıtı 100 bin kişinin protesto gösterisi dışta tutulursa, kitlesel anlamda ses getiren protestolar örgütleme konusunda henüz oldukça silik durumda. Nitekim 26 Ekim eylemlilikleri barış hareketinin içinde bulunduğu durumu bir kez daha gözler önüne serdi. Amerikada barış hareketi bizzat kendi hükümetinin politikalarına karşı muhalefet ederken Almanyada barış hareketi bu açıdan da henüz yeterince net bir tutum içinde değil. Örneğin 11 Eylül saldırısı bahane edilerek ardarda çıkartılan ve SPDli İçişleri Bakanı Otto Schilynin mimarı olduğu terör paketleri üzerine suskunluk sürüyor. Bu hükümet döneminde telefon dinlemeler, gizli kameralarla izlemeler, her yabancının potansiyel terörist olarak görülmesi, tutuklamalar, sınırdışı etmeler yaygınlaşıyor. Ama 26 Ekim çağrılarında bunlara değinilmeyecek kadar değersiz bulunuyor. Çağrıların büyük bir çoğunluğuna pasifist söylemler hakim. Salt insani açıdan Irak halkının korunması gerektiği öne çıkarılıyor. Bazılarında haklı-haksız ayrımı gözetilmeksizin her türlü savaş reddediliyor. Bazılarında ise salt ABDnin ekomomi ve güvenlik politikaları öne çıkarılıyor. Son gösterilerde Alman askerlerinin Afganistana ve Balkanlara işgalci güç olarak yerleştirilmesi de yan cümleler halinde verildi. 3 yıl önce SPD-Yeşiller hükümeti Balkanlarda halkın diktatör Milosoviçden NATOnun bombalarıyla korunabileceğini telkin etmişti. Alman askerlerinin Balkanlara yerleştirilmesi oradaki insan hakları sorununa bağlanmıştı. Bu savaş karşıtı hareketi etkisizleştirmenin sinsi ama etkili bir yöntemi olmuştu. Almanyadaki anti-savaş protestolarında dikkati çeken ikinci nokta ise, uzun süredir ortalıkta gözükmeyen SPD ve Yeşillerin yine bayraklarını alarak ortaya çıkmasıdır. Bugün Alman Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Irak savaşına karşı olduklarını açıklıyorlar. Bundan cesaret alarak Yeşiller bazı yerlerde bu eylemlere çağrı yapabiliyor, hatta bazı yerlerde konuşmacı olabiliyorlar. Ve hükümet partisi SPDnin gençlik örgütü, Almanya genelinde yürüyüşlere katılmak için merkezi çağrı yapan tek örgüt olabiliyor. Oysa 4 yıldır iktidarda bulunan hükümet ortakları Sosyal Demokratlar ve Yeşiller bu süre boyunca bir savaş hükümeti olarak işlev görmüş ve Almanya onlar sayesinde son 4 yıldır sürdürülen savaşlara ve işgallere katılmıştı. |
|||||