20 Kasım 2020
Sayı: KB 2020/Özel-23

“Acı reçete”ye karşı birleşik direniş!
ABD seçimleri ve Türkiye
Hak ihlalleri raporunun düşündürdükleri
Pandemiyi yönetemiyorsunuz!
Damat bakan gitti, sırada ne var?
Sinbo’da direniş
Sinbo direnişi ile dayanışma mesajları
İşyeri komitelerinde birleşelim!
Meslek liseleri: Altın bilezik mi sömürü mü?
Doğu Sorunu üzerine tartışma - Karl Radek
Cemal Paşa’nın öldürülmesi - Karl Radek
Ateşkes Karabağ’a barışı getirecek mi?
Kosova’daki UÇK şebekesi ve Lahey
İsviçre sermayesinin kanlı faaliyetleri
Küba devrimi ve kadın
25 Kasım yaklaşırken...
Kadın işçilere daha ucuz, esnek çalışma!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Damat bakan gitti, sırada ne var?

 

Geçtiğimiz haftanın en çok konuşulan konularından biri de hiç şüphesiz damat-bakan Albayrak’ın istifası oldu. AKP içindeki ikinci isim olarak anılan ve Erdoğan’ın veliahtı gözüyle bakılan Albayrak’ın istifası gündemi oldukça meşgul etti. Ülkenin hazineden sorumlu bakanının bol yazım hatalı bir instagram paylaşımı ile istifa etmesinden 26 saat sonra gelen kabule kadar konunun üzerinde çok konuşulacak bir dizi ayrıntı elbette var. Ancak önemli olan, Albayrak’ın istifasının AKP’nin bizzat kendi icraatları ile ördüğü duvara toslamak üzere olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiş olmasıdır

Tasfiyeler, istifalar, çıkar hesapları...

18 yıldır iktidar koltuğunda oturan AKP’nin ve temsil ettiği rejimin içten içe derin bir çürüme yaşadığı her geçen gün daha bir görünür hale geliyor. Gelinen yerde AKP içinde bugün “arkadaş, kardeş” olan bir diğer gün “düşman, kalleş” ilan ediliyor ve tek adam hariç herkesin harcanabilme kredisi bulunuyor. Bu kepazeliği pazarlamak için kitlelerin dini duyguları istismar ediliyor, Saray rejimi gericilik kalkanını elinden bırakmıyor. Tarihte sonraki kuşakların iğrenerek öğrenecekleri bu olgu, tipik burjuva partilerinde görülen çürümüşlüğün örneği olarak kayıtlara geçiyor.

Hatırlanacağı üzere, darbe girişimine giden yolda Erdoğan ile Gülen arasında yaşanan kapışmanın ortaya saçtığı pislikler, dinci-gerici blokun ne denli kokuşmuş bir çıkar ilişkisi üzerine kurulduğunu gözler önüne sermişti. Yolsuzluğun inkâr edilemez kanıtları fillerin tepişmesi ile gün yüzüne çıkmıştı. Her ne kadar darbe girişimini fırsat bilip kendilerini temize çekmeye çalışsalar da AKP içerisindeki farklı çıkar odaklarını tasfiye etmeyi başaramamış, yeni kriz dinamiklerinin önüne geçememişlerdi. “Düşük profilli” başbakanlardan yalakalıkta çığır açan isimlerin devlet içinde yüksek mevkilere getirilmesine kadar bir dizi önlem ile çatışmalar önlenmek istense de sonuç aynı kaldı. Sarayın damadının istifası kapalı kapılar arkasında dönen bu entrikaların yeni bir görünümü oldu.

Yokuş aşağı yuvarlanan AKP

Pandemi ile birlikte artan işsizlik ve sefalet koşulları, işçi ve emekçilerin ölüme terk edilişi, tırmandırılan gericilikle birlikte kitlelerin aşağılanması, temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanması AKP’nin sona giden yolda “istikrarlı” bir şekilde yürüdüğünü gösteriyor. Yönetilemeyen pandemi süreci var olan siyasal ve sosyal sorunları ağırlaştırarak kitlelerdeki hoşnutsuzluğu artırmış bulunuyor. Amerika örneğinde olduğu gibi, hükümetlerin pandemi sınavını geçemeyerek yerlerini bir diğerlerine bırakmaları kaçınılmaz bir olgu olarak siyaset sahnesinde beliriyor. Üzerinde yaşadığımız topraklarda ise AKP’nin işçi ve emekçilerin haklarına dönük saldırıları, kamu kaynaklarının yandaşlara peşkeş çekilmesi ve bunun tam tezatı bir biçimde sarayın ihtişamının durmaksızın artması AKP’nin seçmen desteğini yitirdiğini ve yitireceğini gösteriyor. Toplumun hemen her kesimine saldıran ve kendi zümresi için fütursuzca hareket eden AKP ve şefi, ekonomideki önüne geçilemeyen kötüleşmenin kendi varlığına inecek en önemli darbe olduğunun farkında. Yokuş aşağı yuvarlanan AKP, can havliyle tutunacak dal arıyor.

Yalan ile dönmeyen tekerlek

Albayrak özelinde yaşananlar ise yalan ile tekerleğin dönmediğini gösteriyor. Albayrak’ın ekonomi üzerine yaptığı her sunumda çizdiği günlük gülistanlık tablolar ile işçi ve emekçilerin yaşadıklarının bir olmadığı aşikâr. Kırk defa söylenen yalanın doğruluk payesi kazanacağı savı ile yalana sarılan ekonomi bakanın mumu yatsıdan önce söndü.

AKP içinde hangi ali cengiz oyunlarının oynandığı tam olarak bilinmese de şu bir gerçek ki, Albayrak resmi istifasından önce kitleler nezdinde zaten fiilen istifa etmişti. Dolar kurlarını takip etmediğini söyleyen, dolardaki yükselişin işçi ve emekçilerin günlük hayatına etkilerini yadsıyan bir bakanın kitleler açısından en ufak bir ciddiyetinin bulunmaması ve kabul görmemesi bakanlık koltuğunun boş olduğunun kanıtıdır. Sokaktaki vatandaşın dahi Albayrak’ı eleştirmesinden korkan ve gözaltı terörünü devreye sokan AKP için damat yumuşak karın konumu kazanmış ve gelinen yerde harcanmıştır.

Elbette bu harcanma salt siyasi niteliktedir. Çünkü tüm tartışmalar içinde kesin olan bir şey varsa o da şudur ki; altın varaklı petekleri ile Albayrak, artık zamanını “ailesine” harcayabilecek ve işçi ve emekçilerin alınterinden çalınan paralar ile sefahat içinde yaşamını sürdürecektir.

Sonu hızlandırmak için

İçinde onarılamaz gedikler açılan AKP'nin, Erdoğan'ın kişisel varlığı ile bir arada tutulduğu bilinen bir gerçeklik. Rejimin çürüdüğü ve çok yönlü bir kriz içinde debelendiği de biliniyor. Albayrak’ın istifası ile kendisini saplandığı bataklıktan kurtarmaya çalışan AKP’nin kirli hesapları neyi getirir bilinmez. Pembe dizinin önümüzdeki bölümlerinde hangi ahlaksızlıklar yaşanır, kimlerin ipleri çekilir ve belki ansızın kimler tekrar oyuna girer hiç belli değil.

Ancak bilinen şu ki, işçi ve emekçilerin artık yalanlara da kendi emeği üzerinden geçinenlerin baskı ve zulmü altında ezilmeye de sabrı kalmadı. Lakin ne AKP ne de bu iktidardan nemalananlar boyunlarını büküp üzerine oturdukları harami saltanatını terk etmeyecektir. Bu nedenle, işçi ve emekçiler açısından yakalarına yapışan bu kanlı ve kirli elleri söküp atmak ve bu köhne rejimin sonunu hızlandırmak için mücadele etmekten başka yol yoktur.

Z. Kaya

 

 

 

 

 

Polise “istediğini öldür” yetkisi

 

AKP iktidarı döneminde polis cinayetleri ve katillere yönelik cezasızlık uygulamaları gözle görülür biçimde tırmandı. Son olarak Kemal Kurkut’un katilinin beraat ettirilmesi, polise istediğini öldürme yetkisi vermekten başka bir şey değil.

Ortada fotoğraflarla belgelenmiş bir cinayet var. Bu şekilde belgelenmese bile geçmişte, yargılanan katil polislere deyim yerindeyse göstermelik biçimde en alt sınırdan, indirimlerle “ceza” veriliyordu. Kurkut davasında ise cinayeti belgeleriyle kanıtlanan polis beraat ettiriliyor.

Katile beraat topluma mesaj

Kurkut’un katilinin yargı tarafında suçsuz bulunmasının tek bir anlamı var: Sistemin (ve AKP’nin) bekası söz konusu olduğunda polis istediği gibi adam öldürebilir.

Kurkut’un katili beraat ettirilerek topluma korku enjekte edilmeye çalışılıyor. Çünkü işçi emekçilerin öfkesi Covid-19’la birlikte boyutlandı. Katillerin cezasızlıkla ödüllendirildiği mahkeme kararları ise öfkenin tepkiye dönüşmeden, kaygıya, korkuya dönüştürülmesini hedefleniyor.

Kurkut’un katilinin beraat ettirilmesi neredeyse rutinleşen cezasızlık politikasının yeni bir örneği değil. Topluma mesaj vermeyi, korku enjekte etmeyi hedefleyen bir karar.

Yakıcı ihtiyaç örgütlü mücadele

Gelinen yerde devlet terörü açıktan cinayet biçimini almış durumda. Çünkü kriz derinleşiyor, emekçilerin öfkesi ise büyüyor. Baskı, zorbalık ve katliamlar bu öfkeyi dizginlemenin araçları olarak AKP iktidarı tarafından sistematik bir şekilde kullanılıyor.

Kurkut’un katilinin beraat ettirilmesi ile bütün bir topluma verilen “istediğimiz gibi katlederiz” mesajına işçi ve emekçiler örgütlü mücadeleyi güçlendirerek yanıt vermelidir.

H. Ortakçı