20 Kasım 2020
Sayı: KB 2020/Özel-23

“Acı reçete”ye karşı birleşik direniş!
ABD seçimleri ve Türkiye
Hak ihlalleri raporunun düşündürdükleri
Pandemiyi yönetemiyorsunuz!
Damat bakan gitti, sırada ne var?
Sinbo’da direniş
Sinbo direnişi ile dayanışma mesajları
İşyeri komitelerinde birleşelim!
Meslek liseleri: Altın bilezik mi sömürü mü?
Doğu Sorunu üzerine tartışma - Karl Radek
Cemal Paşa’nın öldürülmesi - Karl Radek
Ateşkes Karabağ’a barışı getirecek mi?
Kosova’daki UÇK şebekesi ve Lahey
İsviçre sermayesinin kanlı faaliyetleri
Küba devrimi ve kadın
25 Kasım yaklaşırken...
Kadın işçilere daha ucuz, esnek çalışma!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Pandemiyi yönetemiyorsunuz, suçlusunuz, hesap vereceksiniz!

 

Geçtiğimiz mart ayı itibariyle ülke geneline yayılmaya başlayan koronavirüs salgını, AKP-MHP rejiminin toplum sağlığını hiçe sayan uygulamaları nedeniyle hızını artırarak devam devam ediyor. Salgının seyrine bakıldığında tüm ülkede tehlike çanlarının çaldığını ve toplumu tehdit altına aldığını söylemek yanlış olmayacaktır.

Sağlık emekçilerinin her vesileyle vaka sayılarındaki artışın nisan ayını geçtiğini, yoğun bakımların dolduğunu, test kuyruklarının uzadığını belirtmesine rağmen, Saray rejiminin sözcüleri ekranlara çıkıp yüzsüzce virüse karşı başarı hikâyeleri yazdıklarını söyleyebilmektedirler. Halkın sağlığıyla zerre kadar ilgilenmeyen rejim, yükü sağlık emekçilerin sırtına yıkıp kendi kirli işleri ile uğraşmayı daha çok önemsemektedir.

Başta ekonomik krizi bir türlü kabul etmeyerek “güçlü Türkiye” görüntüsü çizmeye çalışan rejim, yerinde durmayan döviz kuruna yenilip kendi içinde tasfiyelere girişmiştir. Derdi uluslararası sermayeye karşı güven tazelemek olan rejim, yeni yüzlerle durumu kurtarmaya çalışırken, tökezleyen iktidarını toparlama peşindedir.

Salgının tablosu “normalleşme” öncesi dönemden daha vahimken, AKP iktidarının hiçbir şey yokmuş gibi davranması, salgına karşı alınacak önlemleri “maske-hijyen-sosyal mesafe”ye indirgemeleri ve bireyin sorumluluğuna bırakmaları nedeniyle önümüzdeki ayların daha da ağır geçeceği aşikardır. Kafe, restoran vb. yerlerinin sadece paket servis yapması, hafta sonu belirli saatlerde sokağa çıkma yasağı veya açık alanlarda sigara içilmesinin yasaklanması vb. önlemlerin ise elle tutulur bir yanı bulunmamaktadır. Ayrıca, 65 yaş üstü ve 20 yaş altı olan, üretim dışında yer alan kişilere pandeminin faturası kesilerek sokağa çıkma yasağı getirilmiştir.

AKP-MHP iktidarının diline doladığı salgına karşı “başarı öykülerinin” asıl amacı ise salgının gerçek tablosunu gizlemek ve sömürüyü dizginsiz bir şekilde devam ettirmektir. İşçi ve emekçileri açlık ve ölüm ikilemi arasında bırakarak, ‘ölen ölür, kalan sağları sömürürüz’ anlayışıyla süreci yönetmeye çalışan rejim, insanların ölümüne kayıtsız kalmaktadır. Artan salgına rağmen emekçileri daha da zor durumda bırakacak yeni uygulamaları hayata geçirmeyi de unutmamaktalar. Sağlık emekçilerinin “Tükeniyoruz, ölüyoruz, yönetemiyorsunuz” çığlığına kulak tıkayan iktidar, üstüne üstlük sağlık emekçilerinin hastalık belirtileri olsa dahi 10 gün sonra iş başı yapmasını istenmektedir.

Ayrıca, devlet bürokrasisine, sarayın bekçilerine, sermayedarlara tarama amaçlı test yapılırken, emekçilere sıra gelince hastayla temas halinde olsa dahi test yapılmaması, ağır semptom gösteren kişilerin hastaneye yatırılmaması gibi sorunlar ülkenin yangın yerine dönüştüğünün kanıtıdır.

İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu üyesi Dr. Osman Öztürk, Türkiye’de koronavirüse bağlı ölümlerin 30 bin civarında olduğunu söyleyerek “İstanbul yangın yerine döndü. Gerçek sayı, açıklananın iki katı kadar. İstanbul ölüyor, iktidar salgında başarı hikâyesi çıkarmaya çalışıyor, verileri de düşük gösteriyor. Türkiye’nin asıl ihtiyacı yeni bir salgın politikası” diyerek salgında yaşanan gerçek tabloyu gözler önüne sermektedir.

Sağlık Bakanı ise toplum nezdinde hiçbir inandırıcılığı kalmayan günlük koronavirüs tablosunu açıklayarak, sözde kaygılarını dile getirip topu emekçilere atmaktadır. Kısa süre içinde faydasının görülmeyeceği aşı haberleriyle gündemi meşgul eden Sağlık Bakanı, kontrolden çıkan salgını ört bas etme çabasını sürdürmektedir.

Üretimin aksamasını istemeyen AKP-MHP rejimi, göstermelik önlemlerle süreci yönetmeye çalışarak toplumu adeta ateşe atmış durumdadır. Bu ise emekçilerin çalışma, yaşam, sağlık, eğitim, beslenme, barınma gibi temel alanlarda yaşadıkları sorunların daha da büyüyeceği anlamına gelmektedir.

Saray rejimimin toplum yaşamında yarattığı enkaz salgınla beraber daha da artmışken, emekçilerin önünde duran tek seçenek bulunmaktadır. O da tüm bu sorunların kaynağı olan kapitalist sisteme ve onun koşulsuz hizmetkârı saray rejimine karşı örgütlü mücadeleyi büyütmektir.

 

 

 

 

 

Sağlıksız sağlık sistemi

 

Covid-19 testi için eski havalimanına kurulan pandemi hastanesine gittik. Test sonucum negatif çıktı ama ben bile muhtemelen sayısız pozitif vakayla temastan kaçınsam da sosyal mesafe olmadan yan yana durdum. Ben bile diyorum çünkü beni hastaneye götüren yoldaşlar beni korudu. Özellikle genç yoldaş, kendini dezenfekte etmeyi bir an olsun ihmal etmedi ama yine de yoldaşını korumak için riskli olan beklemeleri, gidip, gelmeleri kendisi yaptı.

Özetle yoldaşlarımla birlikte olduğum için ben şanslıydım. Test için ola ki tek başına gelen birinin sinir krizi geçirme ihtimali bile var. Ve negatifse, orada pozitif olma ihtimali oldukça yüksek.

Yoldaşlık testi baştan sona başarılı

Hava iyi olduğu için dışarıda bekledik. Ama tek gelen biri sırasını kaçırmamak için içerde beklemek zorunda. İçerde bekleme odası var. Bekleme odasında sosyal mesafe bırakmanın imkânı yok. Üstelik odada klima çalışıyor. Yani virüsü yayma makinesi çalışıyor. Odaya beni sokmadı yoldaş. Ama kendisi, sıranın gelip gelmediğine bakmak için odaya girdi ve odayı o anlattı bana.

Hastane tedaviden çok hastalık kapma yeri gibi

İlk, traji diye bir yere girdim. Burada parmağıma küçük bir alet takıldı. Gün içinde o alet veya parmağın girdiği yerdeki aksam değişiyorsa bile, en azında üç beş kişide değişmediğini bizzat gördüm. Burada tek sağlıkçı çalışıyordu. Yani işini hızlı yapmak zorunda, yoksa traji odasına girecekleri çok bekletecek.

Testten önce sözde hekim kontrolü oluyor. Sözde diyorum çünkü sadece soru sordu ve yanıtlarımı yazdı. Yani 1 dakikalık bir soru - cevap için en az 1 saat bekledik. Bizim gönderildiğimiz poliklinikte bu kadar bekleme oldu. Diğer poliklinikler çok daha hızlı ilerliyordu.

Benim gönderildiğim poliklinikte kavga bile çıktı. Yani bekleme, birikme herkesin görebileceği bir durumdu.

Ama bekletme sürdü. Öte yandan o poliklinikteki hekim saatlerce çalıştığı için belki de cevapları bilgisayara hızla geçirecek durumda da olmayabilir. Her halükârda iyi işleyen bir sağlık sistemi olsa, o hastaneyle daraltarak söylesek bile sorun kalmazdı.

Sağlıkta “çağ atladık” yalanı şiddete neden oluyor

Sürüntü alınan yer ise deyim yerindeyse bir tür virüs yuvasına dönüşüyor. Sağlık çalışanları art arda sürüntü alıyor. Aynı anda test yapılan kabine girenler de oluyor. Yani bir önce sürüntü veren kişi pozitif vakaysa, test olayım derken virüs kapmak işten bile değil. Bu risk engellenebilir mi? Sağlıkçı olmadığım için şu yapılabilir, bu yapılabilir diyemeyeceğim. Ama iki test kabini yerine dört test kabini olsa risk yarı yarıya düşerdi.

Özel hastanelerde bu riskler azalıyorsa eğer, bu özel hastanelerin başarısı değil, paran kadar sağlık politikasının artık gelinen aşamada katliamcılık diye ifade edilebilecek, kaçınılmaz bir sonucudur. Öte yandan, özel hastane sahibi sağlık bakanı ve saraylının sözlerine inansaydım, hastanede pek çok sağlık çalışanıyla kavga ederdim. Çünkü onlara göre çağ atlayan sağlık sisteminde yaşanan sorunların nedeni sağlık emekçileri.

Bir daha test yaptırmam demiyorum. İhtiyaç olursa mecbur yaptırtacağım. Ama iki üç kat daha tedbirle test yaptırmaya gideceğim.

M. Kurşun