25 Eylül 2020
Sayı: KB 2020/Özel-15

Pandemi ve toplumsal mücadele
Yayılmacı hevesler ve yaşanan hezimet
Her şey saray rejiminin bekası için!
Suçun failleri emekçileri suçluyorlar!
Süleyman Soylu yine “iş başında”!
Nazi yöntemleri ile ayakta kalmaya çalışıyorlar!
DEV TEKSTİL Genel Meclis toplantısının sonuç metni
“Eninde sonunda Sinbo’ya sendika girecek”
TEKSİF Genel Merkez Kurulu’na doğru...
Aksaray İşçi Birliği Temsilciler Kurulu toplandı
Suphi’nin Örgütünün Faaliyetleri - Cemil Seydahmetov
Kürt partileri arasında gerilim ve emperyalizm
ABD’nin “anarşist” şehirleri
Yabancı Meclisi seçimleri ve Essen deneyimi
Sudanlı kadınlar mücadelede ön saflarda!
Kadın düşmanı politikalar sürekli gündemde!
Geleceğimizi ellerimize alalım!
Ulucanlar katliamı ve direnişi 21. yılında!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

TEKSİF Genel Merkez Kurulu’na doğru…

Sorunların çözümü işçilerin tabandan birliğinde!

 

Bir yanda ekonomik kriz derinleşiyor öte yanda kontrolden çıkan Covid-19 salgını yayılıyor. Bu ise işçi ve emekçilerin çalışma ve yaşam koşullarını büsbütün ağırlaşıyor. Kapitalist düzen ve AKP-MHP iktidarı biz işçilere iki seçenek sunuyor: Birincisi çalışıyorsan şanslısın, ağır çalışma koşullarına ses çıkarmayacaksın, herhangi bir ciddi önlem alınmadan ölümüne mal olsa da çalışacak, kıt kanaat geçinecek ve şükredeceksin. İkincisi ise, on milyonlara ulaşan işsizlerden biri isen açlık, yokluk içinde yaşayacak kaderine boyun eğeceksin. Sonuçta iki seçenek de aynı kapıya çıkıyor. Yani bu kokuşmuş düzen çalıştırarak ya da işsiz bırakarak ölme garantisi veriyor. Bugün resmi araştırmalarda çalışanların yarısından fazlasının yoksulluk sınırının altında yaşadığı belirtiliyor. Elbette gerçek tablo bundan çok daha vahim.

Yollar, köprüler, barajlar, özel hastanelerin giderleri bizden kesiliyor; televizyon kanalları, dizilerin giderleri bizden kesiliyor; gerici cemaat, tarikat ve vakıfların giderleri bizden kesiliyor… Bunlardan kaynaklı maaşlar eridikçe eriyor. Maaşlarımızın düşük olması yetmiyor, mesaiye kaldığımızda büyük vergi kesintileri oluyor. Elektrik, su, doğalgaz, yol ve yiyecek maddelerine inanılmaz zamlar yağıyor. İktidara göre ülke ekonomisi büyüyor fakat biz işçi ve emekçilere kölece çalışma ve yaşam koşulları dayatılıyor.

Bu vahim tabloda tekstil işçilerinin durumu, kapanan fabrikalarla, gün be gün eriyen maaşlarla, alabildiğine ağır çalışma koşullarıyla katlanılmaz bir hal aldı. İşçilerin sendikalı olduğu fabrikalarda da durum farklı değil. İşçiler kan ter içinde bir parça ekmeğin peşinde iken, sendikayı ticarethaneye dönüştürmüş sendika bürokratları kendi koltuklarını sağlamlaştırma derdindeler. Onlar için sendika, maliyeti on binlerce işçi tarafından karşılanan bir “ağalık makamı”.

İşleyişi anti-demokratik olan sendikalarda delege, temsilci seçimleri, şube ve genel merkez kurullarında işçilerin hemen hemen hiç söz hakkı yok. İşyeri temsilcisini bile seçemeyen, işçinin böyle bir irade göstermesine bile tahammül etmeyen bir sendika yönetimi ve işleyişiyle karşı karşıyayız. Kimi sendikalar şeffaf olduklarını iddia etseler de, “bizde işçiler seçiyor” diye övünseler de, yönetime yakın olmayan adayları türlü ayak oyunlarıyla nasıl işten attırdıklarını biliyoruz. Sendika yönetimine boyun eğmeyen işçilere kin günden, gözdağı veren, silah çeken, darp eden, patronun insan kaynakları gibi çalışan sendika ağalarıyla karşı karşıyayız. Bu ağalar, patronların ve onların temsilcilerinin emirlerine amadedir. İşçilerin kuralsız ağır koşullarda çalıştırılmasına, kapitalistlerin ve temsilcilerinin hakaret ve baskılarına ses çıkarmayan bu ağalar yıllardır patronun uşağı olmuş durumdadırlar.

İşçilerin söz hakkının olmadığı, yetkisinin olmadığı, kararının hiç olmadığı genel kurullar neyi çözecek? Açık ki, bu haliyle biz işçilerin hiçbir sorunu çözülmeyecek. Bugün sendika genel kurullarının, bir hanedanın gidip yerine bir başkasının gelmesinden öte işlevi olmuyor. Bu yüzden asıl çözüm halkasının biz işçiler olduğunu asla unutmamalıyız. Bizim adımıza, bize hiçbir şey sormadan, söz hakkımızı tanımadan hareket eden sendika ağaları artık çözümün değil, sorunun bir parçasıdırlar.

Tekstil işçileri bu sorunu nasıl çözer?

Bugün ancak sözümüzü söyler, yetkinin tabanda olduğunda ısrarcı olur, masaya yumruğumuzu vurup kararın da bizde olduğunu gösterip fiili, meşru, militan mücadeleyle sorunları çözebiliriz. Yani biz işçilerin yan yana gelip sınıfsal çıkarlarımız için mücadele etmesi şarttır.

Sorunların biriktiği bu süreçte TEKSİF şube delege, temsilci seçimleri, şube kurulları ve TEKSİF Genel Merkez Kurulu seçim süreçleri başladı. Bir süre önce yapılan Eyüp Şube Genel Kurul seçimleri, TEKSİF’in o bildik yöntemle yol almaya devam edeceğini gösterdi.

Nasıl mı?

Delege adaylığı listelerinin fabrika panolarında günlerce askıda kalması gerekirken aynı gün içerisinde asılıp kaldırıldı. Delegelerin çoğunluğu, fabrikalarda ve şubede başkana yakın kişilerden, genelde ustalardan seçildi. Herkes kendi adamını delege seçtirerek başkanlığı garantilemek için elinden geleni yaptı. Fabrikalarda işçinin sorunlarıyla ve sınıf mücadelesiyle alakası olmayan, oraya neden gittiğini bilmeyen işçiler delege seçimlerine girdi ve delege seçtirildi. Sendikayı para kazanmanın bir aracı olarak gören bu bürokrat takımı, kendi delege adaylarına vaatlerde bulunarak kirli çıkarlar etrafında yer almalarını sağladı. Para getiren sendika koltuklarına yapışan bu yozlaşmış ağa takımı, sınıf kimliği gelişmemiş işçileri kullanarak yerlerini sağlamlaştırma çabasına girdi.

Mevcut şube başkanı (Eski Bahariye halı baştemsilcisi) Enver Atasoy karşısında kapalı kapılar ardında kirli pazarlıklar yürütüldü. Bugün Eyüp Şube üyesi tekstil işçilerinin yaka silktiği Enver Atasoy’a karşı olduğunu söyleyen çıkar şebekeleri onun yerini almak için kirli pazarlıklara girdi. Çünkü Atasoy gibi işçiler için fazlasıyla tartışmalı bir yüzün karşısında yeni bir yüzün olması, seçimleri kazanmanın da anahtarı sayılıyordu.  

Eyüp Şube Genel Kurulu’nda göze çarpan önemli bir gelişme de yaşandı. Tabanın iradesi ve kendi zorlamasıyla delege olan bir işçinin konuşması genel kurulda farklı bir hava yarattı. Kürsüden yaptığı konuşmada tabanın irade ve özlemlerini ifade ederken, salonda coşkuyla büyük alkış aldı. Sözlerine Bahariye Halı’da çalışan işçiler tarafından seçildiğini ve bunun sorunluluğu ile delege olduğunu ifade ederek başladı. Başta delege olmanın önündeki engeller olmak üzere, işçilerin temsilcilerini dahi seçemediklerini ifade etti. Ardından fabrikalarda sorunlara karşı söz söyleyen işçilerin sendika temsilcileri tarafından insan kaynaklarına şikayet edildiğini, toplu sözleşme süreçlerinde işçilerin fikrinin alınmadığını dile getirdi. Bu nedenlerle işçilerin sendikasına güveninin kalmadığını, tüm sorunların çözümünün işçilerin tabandan birliğinde olduğunu vurguladı. Sözlerini ağırlaşan sorunlara karşı mücadele çağrısı ile sonlandırdı.

Konuşma işçilerde belirgin bir etki yarattı. Bazı işçiler kendi aralarında sohbet ederken delegeyi onaylayan vurgular yaptılar. Kurul arasında ise mücadele isteği olan, tabanın iradesini savunan kimi işçiler görüş alışverişinde bulundular.

Sonuçta kirli ortaklığın sonucunda Altınyıldız baş temsilcisi Mustafa Metin Eyüp Şube Genel Kurulu’nda yapılan çarşaf liste sonucu başkan seçildi.

Seçim süreci bir kez daha göstermiştir ki, eskisi ve yenisi ile bu ağa takımının işçi hakları ve mücadelesi ile bir alakası yoktur. Nasıl ki Atasoy Bahariye Halı’da patron yalakası olarak nam salmış ise, Mustafa Metin’in Altınyıldız’daki tutumu da aynıdır. Değişen tek şey, patronların koltukta oturan kuklası olmuştur.

İşçilerin sorunları yerli yerinde durmaktadır. İşçilerin çalışma yaşamındaki sorunları tartışılmadığı, geçmişin muhasebesi yapılmadığı, geleceğe dönük mücadele programı ortaya konulmadığı bir şube genel kurulundan da başka sonuç çıkması beklenemez.

Sendikaların başına çöreklenmiş bu ağa takımı işçilerin sorunlarına çözüm üretemeyeceğine göre tekstil işçilerinin sorunlarının çözümü nasıl sağlanacaktır? Bunun için önce temel sorunlarımızın neler olduğunu tespit etmemiz gerekir.

TEKSİF üyesi işçilerin genel sorunları şöyle sıralanabilir:

- İşyeri ve vardiya temsilcilerini şube başkanları atıyor.

- Seçimlere, genel kurullara dair hiçbir toplantı yapılmıyor.

- İşçiler yaşadıkları sorunlara dair sendika temsilcilerine başvurduklarında, kapitalist patronun insan kaynaklarına yönlendiriliyor.

- Delege başvuruları için yapılacak listeler ya işçilerden gizleniyor ya da kısa süreli işyeri panosunda asılı kalıyor.

- TEKSİF tüzüğü işçilere verilmiyor, sendikanın işleyişi hakkında kimsenin bilgisi yok.

- İşçileri ilgilendiren sorunlar karşısında yapılması gerekenler ya hiç yapılmıyor ya da işçilerin bir şey yapma girişimleri sendika tarafından engelleniyor (İşçilerin EYT mitinglerine katılımı için araç ayarlanmaması, vb.)

- Kimi fabrikalarda vardiya temsilcileri yenilenmiyor. 4 yılda bir değişmesi gerekirken 8 yıldır vardiya temsilcisi olanlar var.

- İşçiler artık patronlardan daha çok sendikacılardan korkuyor. Çünkü en ufak hak arayışında bile temsilciler işçileri şikâyet ediyor.

- İşçiler ne delege adaylığı sürecinde ne de delege olduklarında, sendikanın hiçbir kademesinde veya kürsüsünde söz söyleyemiyor. Çünkü işçi arkadaşlarının haklarını savunur bir tutum içinde olurlarsa işlerinden olma tehlikesi var.

- Artan iş yükü, esnek çalışmanın yaygınlaşması, yemeklerin sağlıksız oluşu, fabrikalarda alınmayan işçi sağlığı ve güvenliği önlemleri, düşük ücretler, patron ve yalakalarının üretim baskısı, fazla mesailer vb…

Sorunlarımızı saptayabilmek zor değil. Önemli olan çözüm için somut adımlar atabilmektir. TEKSİF Eyüp Şube Genel Kurul’unda Bahariye Halı’dan delegenin yaptığı konuşma bunun mümkün olduğunu bize gösterdi. İşçilerin konuşmaya verdiği tepki, sorunların tüm fabrikalarda ortak olduğunun işaretiydi.

Fabrikalarda oluşturacağımız işyeri komiteleri, buradan seçeceğimiz temsilciler ile diğer fabrika işçi temsilcileriyle birleşik bir hatta ilerlemenin yolunu açmalıyız. Unutmayalım ki, gücümüz birliğimizden gelir! Sorunlarımızın çözümünü başkalarından beklemeyi bırakalım. Elimizi taşın altına koyalım, sorunlarımızın çözümü için hep birlikte adım atalım.

En önemlisi, sorunlara nasıl çözümler üreteceğimizdir. Programımızın nasıl olacağı üzerine şimdiden tartışmaya başlamalıyız. Sınıfın çıkarlarını esas alan, her kararda tabanın iradesini yansıtabilecek bir işleyiş oluşturmalı, kendi adaylarımızla şube seçimlerinde “tekstil işçisi patronun da sendikanın da kölesi değildir, bu kavgada biz varız!” demeliyiz. Kazanıp kazanmayacağımızdan bağımsız olarak şube kurullarında ve genel merkez kurulunda yerimizi almalı, kürsüden söz söylemekten geri durmamalıyız. O kürsü tekstil işçisinin kürsüsüdür. Bu gerçeği sendika ağalarına hatırlatmanın zamanı geldi de geçiyor.

Çerkezköy BDSP