30 Kasım 2018
Sayı: KB 2018/45

İnsanca bir yaşam ve çalışma koşulları için mücadeleye!
Emekçiler geçim, onlar seçim derdinde!
ABD ile saray rejiminin Suriye’ye karşı savaşı devam ediyor!
Sermaye devleti “derin devlet”in ta kendisidir!
Yalan ve aldatmacayla sınıf mücadelesinin önüne geçilemez
Devrimci basına sahip çıkalım!
Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplanıyor
İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!
İşsizlik Fonu nasıl talan edildi?
“İnşaat işçilerinin tutuklanması tüm işçilere gözdağıdır”
TKİP’nin 20. yılı etkinliğinde yapılan konuşma…
200. yıl gecesi: Coşkulu, kitlesel, devrimci bir etkinlik!
200. yıl etkinliğine gönderilen mesajlar
“The General” 198 yaşında!
Rusya-Ukrayna gerilimi
Sarı Yelekliler ya da Fransa’daki toplumsal hareketin yeni yüzü
Üniversitelere dönük ablukayı dağıtmak için mücadeleye!
Kadınlardan 25 Kasım eylem ve etkinlikleri
Ücretli poşet ile çevre dostluğu
“Black Friday” mi yoksa kapitalizmin karanlığı mı?
4 Aralık Dünya Madenciler Günü
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Yalan ve aldatmacayla sınıf mücadelesinin önüne geçilemez

Evrim Erdoğdu

 

Kapitalizmin işçi sınıfı ve emekçilerin mücadelesini boğmak için kullandığı fiziki ve ideolojik şiddet aygıtları, teknoloji ve kitle iletişim araçlarının gelişimine paralel bir gelişim seyri izliyor. Manipülasyon, demagoji, dezenformasyon, yalan ve aldatmaca ile kitlelerin burjuva politikalar doğrultusunda yönlendirilmesi bugün muazzam boyutlara ulaşmış bulunuyor.

Günümüzde tüm dünyayı kıskacına alan burjuva hegemonya biçimleri, Hitler faşizmi dönemi ve ikinci emperyalist paylaşım sonrasının “soğuk savaş” sürecinde gelişim gösterdi. ‘50’li yıllardan itibaren şiddetlenen Sovyetler Birliği’ni kuşatma politikası çerçevesinde, emperyalist merkezlerde kurulan özel masalar, dünyanın dört bir yanında kurulan şirketler, vakıflar, dernekler, kitle iletişim araçları ile kitleleri yönlendiren burjuvazi, bu alanda köklü bir geleneğe sahip.

Hitler’in propaganda bakanı Goebbels’in, yalan olduğu bilinen bir haber sürekli tekrarlandığında, bir süre sonra kitlelerin bunu gerçek olarak algılayacağına ilişkin görüşleri burjuva dünyaya yol gösteriyor. Toplama kamplarında, gaz odalarında, savaş alanlarında çekilen propaganda filmlerinin yerini bugün sosyal medya, internet haberleri, görsel araçlar, televizyon kanallarındaki ideolojik bombardıman almıştır. Yalan, aldatmaca ve gerçeklerin çarpıtılması yoluyla faşizm zihinlerde hegemonya kurabildiği için, insanlığın gördüğü en büyük vahşetlerden biri gerçekleşebilmiştir.

Günümüzde iletişim alanındaki ileri teknoloji de etkin biçimde kullanılarak bu politikalar hayata geçirilmektedir. Bilgisayar, sonrasında internetin gelişimine hız kazandıran, emperyalist haydutlar arasındaki hegemonya mücadelesinin tırmandırdığı militarist silahlanma yarışıdır. Savaş teknolojisi için vazgeçilmez olan bilgisayar ve internet, günümüz dünyasında kitlelerin emperyalizmin politikalarına “yumuşak zor” yoluyla ikna edilmesinin en etkili araçları olarak da kullanılmaktadır.

Kitlelerin beynini yıkayarak gerçekleri çarpıtma, emperyalist-kapitalizmin mayasında vardır. ABD emperyalizmi başta olmak üzere tüm emperyalist odaklar aynı yöntemlerle gerici politikalarını dünya ölçeğinde hâkim kılmaktadırlar. İşgal ve saldırganlık politikalarını meşrulaştırmak için büyük yalanlarla psikolojik savaş yürütülmektedir. Tony Blair’in Irak’ın emperyalist işgalinin gerekçesi yapılan kimyasal silahların varlığının yalan olduğunu itiraf etmesi hâlâ hafızalardadır. Ve bugün hâlâ Ortadoğu’da bu kirli silahların nasıl kullanıldığı bilinmektedir.

Manipülasyonlarla krizin faturası işçi-emekçilere ödetilmeye çalışılıyor

Sermaye iktidarı bu politikaları 1940’ların ikinci yarısından bu yana kesintisiz uygulamaktadır. İşçi sınıfını devrimci ideolojisinden, örgütlü mücadele kültürü, bilinci ve geleneklerinden uzaklaştırmak için toplum dikey olarak bölünmeye çalışılmaktadır. Irkçılık, dinsel gericilik, batıl sapkın inançlar yaygınlaştırılırken, yalan, aldatmaca, gerçekleri saptırma, kışkırtma vb. sistematik olarak devrededir.

Bununla hedeflenen, sermayenin azgın emek sömürüsünün kesintiye uğramaması için sınıfın örgütlülüğünü dağıtmak, birliğini ve dayanışmasını ezmektir. Krizin faturasının emekçilere ödettirilebilmesi için sınıf hareketinin devrimcileşmesinin önüne geçmek, sınıfa karşı sınıf mücadelesinin mayalanmasını engellemek gerekmektedir. Eylemli bir çıkışın kitleselleşerek militanlaşmasının koşullarının oluşması bugünden baltalanmaya çalışılmaktadır.

Düzenin tüm kurumlarıyla mafyalaşması, toplumda yaygınlaşan kültürel çürüme ve ahlaki çöküntü içinde sınıf kimliğine yabancılaşma, uyuşturucu, alkolizm, fuhuşun bozucu etkisi vb., tüm bunlar emperyalist kapitalizmin asalaklaşması ve çürümesinin sonucudur. Bilinç ve örgütlenme düzeyinin geriliği nedeniyle işçi ve emekçiler de bu tablodan fazlasıyla etkilenmektedir. Ancak bu olgu işçi sınıfının sermaye iktidarını temellerinden sarsacak tek toplumsal güç olduğu gerçeğini değiştirmez. Kapitalizm dünya ölçeğinde krizi yönetebilme başarısını gösterebiliyorsa, bunun nedeni kitlelerin bilincini teslim almak için uyguladığı politikaların güçlülüğü değil, işçi sınıfının örgütsüzlüğü ve dağınıklığıdır. Ve bu tablo, sınıfın devrimcileştirilmesinin önündeki engellerin aşılması görev ve sorumluluğuna işaret etmektedir.

Egemen sınıfın düşünceleri, bütün çağlarda, egemen düşüncelerdir. Başka bir deyişle, toplumun egemen maddi gücü olan sınıf, aynı zamanda egemen güçtür de. Maddi üretim araçlarını elinde bulunduran sınıf, aynı zamanda zihinsel üretim araçlarını da emrinde bulundurur. Bunlar o kadar birbirlerinin içine girmiş durumdadırlar ki, kendilerine zihinsel üretim araçları verilmeyenlerin düşünceleri de aynı zamanda bu egemen sınıfa bağımlıdır.” (Kutsal Aile, Marx)

Burjuvazi işçi sınıfının azgın sömürüsüne dayalı iktidarını, bu sayede, yani ideolojik hegemonya yoluyla pekiştiriyor. Bu düzen sadece baskı ve terör yoluyla değil, aynı zamanda ideolojik hegemonya sayesinde işçi sınıfının zincirlerinin sıkılaştırılmasıyla varlığını sürdürebiliyor.

Bugün ülkenin ağır bir ekonomik krizle sarsıldığı bir süreçte, yalan ve aldatmaca tek merkezden örgütleniyor. Böylece, işçi ve emekçilerden krizin faturasını kendi rızası ile ödemesi isteniyor. Milliyetçi savaş çığırtkanı bir dalga ile yeni Osmanlıcı hevesler sınıfa enjekte edilmeye çalışılıyor. Sınıfın siyasal gelişiminin önüne sistematik olarak örülen setlerle, kölelik dayatmalarının kolaylıkla hayata geçirilmesinin koşulları yaratılıyor.

Ancak sermaye düzeni, uyguladığı tüm politikalara rağmen, mezarının kazıcısı işçi sınıfının ayağa kalktığında, bütün dengeleri altüst edecek bir güç olduğunun farkındadır. Bu nedenle, sınıf hareketinin bilinç ve örgütlenme düzeyinin en geri olduğu bir dönemde bile, en büyük korkusu devrimcileşecek bir sınıf hareketi olmaktadır. 3. havalimanı işçilerinin köleliğe karşı mücadelesinin kaba zor ve tutuklama terörü ile yanıtlanması, Greif işçilerine açılan dava bundan dolayıdır.

Ekonomik krizin olmadığı, dış güçlerin ekonomik savaş yürüttüğü, tüm yaşananların uluslararası komplo olduğu yalanları, uygulanmaya başlayan sosyal yıkım saldırılarının sarsıcı sonuçlarını ortaya koymasıyla, etkisini yitirecektir. Bu aldatmaca ve çarpıtmalar sermaye düzenine yalnızca zaman kazandırabilir. Esnek çalışma, düşük ücret, hayat pahalılığı, artan vergiler, sağlık-eğitim başta olmak üzere kamusal hizmetlerin özelleştirilerek ücretli hale getirilmesi, işten atmalarla daha da büyüyen işsizlik, işçi ve emekçilerde her geçen gün büyüyen bir öfke yaratmakta, insanca bir yaşam için mücadeleyi tetiklemektedir.

Sermaye düzeni milyonların yıkımını derinleştirirken, öte yandan buna yönelecek mücadeleye karşı da önlemlerini almaktadır. Manipülasyon ile sersemletmek, kültürel-ahlaki yozlaşma ile çürütmek vb. araçlardır bunlar. Eğer bugün “yerli-milli ekonomiyi” kurtaralım söylemleri, tepeden tırnağa dış borçlara ve emperyalist odaklara bağımlı ekonomiye rağmen etkili olabiliyorsa, her türden gerici burjuva ideolojisinin kuşatması sayesindedir.

Hayvanlara işkence yapılması, çocukların taciz ve tecavüze uğrayarak katledilmesi, kadınların aşağılanması ve toplumsal yaşamın dışına itilmesi, kadın cinayeti ve tecavüzün tırmanması, tüm bunlar topluma yayılan çürümenin göstergeleridir. Cemaatler, tarikatlar, vakıflar ve dernekler, kimileri yanmaz kefen satan, kimileri ciplerle konvoy yaparak “dünya malını” sergileyen örgütlenmeler de, sınıf ve emekçileri yönetmenin mekanizmalarıdır.

Bu ağır insani ve kültürel ve yıkımı ortadan kaldıracak tek güç, bu çok yönlü saldırıların asıl muhatabı olan işçi sınıfıdır. Sermayenin demir yumruğu olarak sınıfa dört bir koldan saldıran dinci-faşist rejim, gerçekleri çarpıtarak işçi sınıfının mücadelesinin yükselmesini engelleyemez. Tarihten bugüne işçi sınıfı, örgütlü birliğini kurarak mücadeleye atıldığı, mücadeleler içinde bilincini geliştirmeyi başardığında, burjuva ideolojisinin kuşatmasını parçalamak da mümkün olmuştur.

Tepki ve hoşnutsuzluğun büyümekte olduğu fabrikalarda, sanayi havzalarında eninde sonunda krizin faturasına karşı mücadele yükselecek, işçi sınıfı bu mücadeleler içinde bilincini ve örgütlülüğünü geliştirecektir. Sınıf devrimcileri yıkım saldırılarının ağırlaşmasıyla daha da yoğunlaşacak tepki ve hoşnutsuzluğu mücadele kanallarına akıtma ve sınıfın bilincini devrimci bir doğrultuda geliştirme çabasına kilitleneceklerdir.

 

 

 

 

 

Soylu’ya göre kadın eylemi de “terör”

 

AKP iktidarının içişleri bakanı Süleyman Soylu, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü vesilesiyle katıldığı etkinlikte yaptığı konuşmada yalan, çarpıtma ve “terör” demagojisini sürdürdü.

Hakimevi’nde gerçekleşen kadına şiddete ilişkin etkinliğin açılış konuşmasını yapan Soylu, 25 Kasım günü kadınların gerçekleştirdiği eylemleri “kadın istismarı ve çocuk istismarı konusunda bir hevesliler grubu var” diyerek karaladı.

Tezgah”, “terör”, “yasak” demagojileriyle konuşmasını sürdüren Soylu, gerçekleri de ters yüz ederek “kanuna aykırı yürüyüş” safsatasını sürdürdü. Kadın cinayetlerinin, çocuk istismarının, taciz ve tecavüzün deyim yerindeyse patlama yaşadığı günümüzde, kadına şiddete karşı yapılmak istenen bir yürüyüşün neden yasaklandığını açıklayamayan Soylu, iki lafından biri olan “terör”le toplumsal muhalefete kin kustu.