30 Kasım 2018
Sayı: KB 2018/45

İnsanca bir yaşam ve çalışma koşulları için mücadeleye!
Emekçiler geçim, onlar seçim derdinde!
ABD ile saray rejiminin Suriye’ye karşı savaşı devam ediyor!
Sermaye devleti “derin devlet”in ta kendisidir!
Yalan ve aldatmacayla sınıf mücadelesinin önüne geçilemez
Devrimci basına sahip çıkalım!
Asgari Ücret Tespit Komisyonu toplanıyor
İşçilerin birliği sermayeyi yenecek!
İşsizlik Fonu nasıl talan edildi?
“İnşaat işçilerinin tutuklanması tüm işçilere gözdağıdır”
TKİP’nin 20. yılı etkinliğinde yapılan konuşma…
200. yıl gecesi: Coşkulu, kitlesel, devrimci bir etkinlik!
200. yıl etkinliğine gönderilen mesajlar
“The General” 198 yaşında!
Rusya-Ukrayna gerilimi
Sarı Yelekliler ya da Fransa’daki toplumsal hareketin yeni yüzü
Üniversitelere dönük ablukayı dağıtmak için mücadeleye!
Kadınlardan 25 Kasım eylem ve etkinlikleri
Ücretli poşet ile çevre dostluğu
“Black Friday” mi yoksa kapitalizmin karanlığı mı?
4 Aralık Dünya Madenciler Günü
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Asgari ücreti belirleme görüşmeleri başlıyor...

İnsanca bir yaşam ve çalışma koşulları için mücadeleye!

 

Önümüzdeki günlerde asgari ücrete yapılacak zammı belirlemek üzere sermaye, devlet ve sendika bürokratları bir araya gelecekler. Bu üçlü şer ittifakı, bir ay boyunca gerçekleştirecekleri toplantıların ardından, milyonlarca insanın yaşam koşullarını doğrudan etkileyen ücret zammı üzerine karara varacaklar. Her sene sergilenen bu mizansenden işçi sınıfı ve emekçiler adına sefaletten başka bir şey çıkmadığı ise yeterince açık.

Bu böyle olmakla birlikte, asgari ücret tespit süreci, gerek işçi ve emekçilerin gerekse sermaye ve temsilcilerinin temel gündemlerinden biri. Hemen her kesim, elbette kendi çıkarları ve beklentileri üzerinden, gözünü sergilenen bu orta oyununa çevirmiş durumda. Zira, bu yıl asgari ücreti belirleme süreci, Türkiye kapitalizmini pençesine alan ağır kriz koşullarında gerçekleşecek.

Kriz ortamını fırsata çevirmeyi ve faturayı emekçilerin sırtına yıkmayı hedefleyen kapitalistler ve temsilcileri, asgari ücret sürecini de bu bakışla ele alıyorlar. Görüşmelerden haftalarca önce yaptıkları “durgunluk var, çarklar dönmüyor, böyle giderse işçi çıkarma yoluna gideceğiz” minvalindeki açıklamalar, sermayenin ücret zamları karşısında alacağı tutumu açıkça gözler önüne serdi. Dahası, gözünü işçi ve emekçilerin alınteriyle oluşturulan fonlara ve devlet kaynaklarına diken sermaye, kriz gerekçesiyle işçi maaşlarının bir kısmının devlet tarafından ödenmesini talep edebildi. Krizin faturasını çeşitli araç ve yöntemler üzerinden emekçilerin sırtına yükleyen bu asalaklar, şimdi de kısa çalışmanın yasalaşması, kıdem tazminatının fona devredilmesi vb. saldırıları içeren yıkım programının hızla hayata geçirilmesini bekliyorlar.

Sermaye iktidarı, burjuvazinin bu taleplerini yerine getirmek için hummalı bir şekilde çalışıyor. “Kriz falan yok, hepsi manipülasyon” diyen Erdoğan yönetimi, başta İşsizlik Fonu olmak üzere devlet kaynaklarını sonuna kadar sermayeye açmış bulunuyor. İşçi ve emekçilerin tepkisi nedeniyle bir süredir soğumaya bıraktıkları kıdem tazminatının fona devredilmesi saldırısını yeniden gündeme getirmeleri ise, önümüzdeki günlerde emekçileri hedef alan sosyal ve iktisadi yıkım saldırılarının boyutlanacağını gösteriyor.

Sözde işçileri temsilen masaya oturan bürokrat takımı ise, her zaman olduğu gibi, sermaye adına işçi sınıfını denetim altında tutma misyonuyla hareket ediyor. Türk-İş Başkanı Ergün Atalay’ın asgari ücret görüşmeleri üzerinden sarf ettiği şu sözler, sendika ağalarının gerçek konum ve misyonunu ibretlik bir şekilde gözler önüne serdi: “İmkânı olan versin, imkânı olmayandan zorla alacak halimiz yok”, “Patronlar varsa biz varız”!

İşçi kahyası sendika ağalarının son günlerde asgari ücret gündemi üzerinden esip gürlemesi ise, işçi sınıfı saflarında biriken hoşnutsuzluğun dolaysız bir göstergesi. Zira deneyimler, sendikaların başına çöreklenmiş bu sermaye uşaklarının, enselerinde işçi sınıfının kızgın soluğunu hissetmeden harekete geçmediklerini, ağızlarını bile açmadıklarını göstermektedir. Koltuklarından kalkma zahmetini gösterip harekete geçtiklerinde ise, işçi sınıfını sermaye adına denetim altına alma rollerini yerine getiriyorlar.

Sermaye ve sendikal bürokrasi cephesinde işler bu minvalde ilerlerken, saldırının hedefinde olan ve krizin yükünü sırtlamış bulunan işçi sınıfı ve emekçilerin temel gündemi de gelinen yerde ücret zamları. Zira, işçi ve emekçiler tırmanan enflasyon, döviz kurunda yaşanan dalgalanmalar, vergi oranlarının artması, tüketim maddelerine gelen zamlar nedeniyle yaşadıkları kayıpların telafi edilmesi beklentisi içerisindeler. Oysa bu sınırlarda kalan bir talep, gerçekte sıfır zam dayatmasına boyun eğmek anlamına geliyor. Bu tutumun gerisinde, işçi sınıfının bilinç ve örgütlenme düzeyindeki geriliğin yanı sıra işten atılma, işsiz kalma kaygısı var. Çünkü, ağırlaşan kriz koşullarında işten atılmak, onlar için ölüme terk edilmekle aynı anlama geliyor.

Bir yanda kriz gerekçesiyle dayatılan kölelik koşulları, öte yanda işsiz kalma kaygısı, işçi sınıfının yaşamını her geçen gün daha da çekilmez hale getiriyor. Örgütsüzlüğün, dağınıklığın ve sınıf bilincinden yoksunluğun bedelini ağır biçimde ödeyen işçi sınıfının bu cendereyi parçalamadan, masaya yumruğunu vurmadan yolunu açamayacağı, en temel haklarını bile kazanamayacağı ise açık.

Bu ağır koşullar, önümüzdeki süreçte krizin daha da derinleşmesiyle birlikte, işçi sınıfı ve emekçi kitleler içerisinde öfke ve hoşnutsuzluğu büyütecektir. Bu öfkeyi açığa çıkaracak kanalların oluşturulması, bilinçli ve örgütlü bir sınıf tutumuna dönüştürülmesi, günün en temel sorumluluğudur. Başta sınıf devrimcileri olmak üzere, öncü işçiler ve sınıf adına mücadele eden güçler içinden geçilen sürece bu sorumluluk üzerinden bakmalıdır. İşçi sınıfının bilincini geliştirme, örgütlenmesini ve mücadele potansiyelini ileriye taşıma çabasını her zamankinden daha güçlü bir şekilde ortaya koyabilmelidir.

İşçi ve emekçilerin dikkatle izlediği asgari ücret görüşmeleri bu açıdan önemli olanaklar sunmaktadır. Zira ücret zamlarının belirlendiği dönemlerde işçi sınıfı içerisinde duyarlılık artmaktadır. Bu imkan devrimci bir sınıf hareketi geliştirme perspektifiyle değerlendirmeli; kapitalizmin yaşadığı krizi, sermayenin kriz üzerinden gündeme getirdiği saldırı politikalarını, sermaye devletinin bu politikaları hayata geçirme konusunda oynadığı rolü, sendika bürokratlarının gerçek kimlik ve konumlarını teşhir etmenin, kapitalist sömürü düzeni gerçeğini işçi ve emekçilere anlatmanın vesilesi yapılmalıdır. Bu bakışla ortaya konulacak çaba, “Krizin faturası kapitalistlere!”, “İşten atmalar yasaklansın!”, “İnsanca yaşamaya yeten vergiden muaf asgari ücret!”, “Herkese iş, tüm çalışanlara iş güvencesi!” vb. bir dizi talepte somutlanan emeğin korunması mücadelesiyle birleştirilmelidir.