7 Eylül 2018
Sayı: KB 2018/33

Sermaye devletinin kriz dönemine hazırlığı: Daha fazla baskı ve zorbalık!
Sermaye partilerinin krize çözümü ‘sürdürülebilir kapitalizm’dir
Aynı gemide değiliz!
Her şeye zam, yağmaya devam!
Eğitimde tasarrufa, itibarda israfa devam!
Enflasyon Ağustos’ta yüzde 18’e dayandı
Cumartesi Anneleri’nin eylemine 700. haftasında yasak ve saldırı
Rant için insan sağlığı hiçe sayılıyor
“Patronlar dövizin artmasını fırsata çeviriyor”
Ekonomik kriz ve kadınlar
Kriz, sınıf ve program
Trakya’dan işçiler ekonomik kriz üzerine yazdı
MMK Metalurji patronu ve Çelik-İş krizin faturasını işçiye kesti!
İşsizlik fonunun yağmalanmasına izin verme!
4 yıl aradan sonra Greif işgaline dava
Türkan Albayrak: İşe direnerek geri dönen işçi istemiyorlar!
İdlib; yeni bir gerilim ve çatışma alanı
Almanya Erdoğan’ı karşılamaya hazırlanıyor
12 Eylül darbesi, bir ‘ekonomik yapılanma’ projesidir!
Proleter sanatın emekçisi; Yılmaz Güney!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

12 Eylül darbesi, bir ‘ekonomik yapılanma’ projesidir!

 

12 Eylül 1980 öncesinin Türkiye ve dünyasına baktığımızda kapitalist ekonominin yapısal bir değişim yaşadığını veya değişim sancıları çektiğini görürüz. ‘60’larda kapitalizmin yaşadığı bunalımı aşmaya, o güne kadarki metotlar yeterli gelmedi. Kapitalizmin biriken her şeyi yağmalayarak kendini toparlama çabası, bunalımı aşmada en uygun yöntem olarak duruyordu. ‘60’lı yıllarda dünya genelinde süren toplumsal mücadeleler, neo-liberal uygulamaların hayata geçmesini bir süre engelledi. Ama ‘70’lerde -özellikle ikinci yarısında- piyasalaşma başladı.

Türkiye için de neo-liberal politikalar ekseninde atılacak adımlarla kendini toparlama yakıcı bir ihtiyaçtı. Ama Türkiye’de de ‘60’ların ikinci yarısı ile başlayan ve güçlenen toplumsal mücadele ‘80’e kadar sürdü. 24 Ocak 1980’de alınan kararlar uygulanamadı, askıda kaldı. ‘80 darbesi, 24 Ocak kararlarının uygulanmasının ve piyasalaşmanın önünü açtı. Türkiye açısından neo-liberal dönüşümün en hızlı evresi ‘90’larla birlikte başladı diyebiliriz.

12 Eylül 1980 darbesi ‘70’lerin yükselen mücadelesini yok etme, devrimci mücadeleyi sindirme ile ön plana çıkar. Bunun yanında, Türkiye’de kapitalist ekonominin yenilenme ihtiyacı, sermayenin kendini ekonomik yaptırımlarla güçlendirme derdi temel bir önem taşımaktadır. ‘80 darbesinin devrimci, sol ve sendikal mücadeleye, mücadelenin önderlerine ve öncülerine bu denli saldırmasının sebebi de budur. Yükselmiş bir toplumsal mücadelenin darbe sonrası farklı bir kalkışmaya dönüşmesini engellemenin ön hamlesidir.

Sömürü biçimleri çeşitlendi, kâr oranları yükseldi

Neo-liberal ekonomi dönemi veya öncesi, her haliyle kapitalist sistem daha fazla sömürü ile daha fazla kâr mantığı üzerine kuruludur. Sermaye sınıfı, ulus devletler dönemi ile güçlendirmeyi hedeflediği iç ekonomilerde kısırlıklar veya sıkışmalar yaşayınca sınırlar ötesi hedeflerle davranmayı hızlandırdı. Burjuva devletin elinde biriken eğitim, sağlık vb. kamu kuruluşlarıyla işletmeler piyasaya açıldı. Bu alanlar kapitalistler için büyük kâr alanlarına dönüştü. Emperyalistleşme, tekelleşme hızlandı. Ekonomisi güçlü şirketler ucuz iş gücü cenneti ülkelere yatırımlar yaparak sömürü politikalarını sınırları aşarak uygulamaya başladı.

Dünya Bankası ve IMF neo-liberal politika ve uygulamaların yaygınlaşmasında ve bütün ülkelerin ortak bir ekonomik potada davranabilmesinde rol aldı. Dünya genelindeki bu politikaların Türkiye’de hayata geçirilmesinde Turgut Özal dönemi özel bir süreçtir. İngiltere için Margaret Thatcher, ABD için Ronald Reagan ne ise Türkiye için de Turgut Özal odur.

Örgütlü güçle 12 Eylül kalıntıları süpürülebilir

12 Eylül faşist askeri darbesi sermayenin refaha çıkması için bir hamleydi. Çünkü sermaye sınıfı işçilerin örgütlü düzeyi ve toplumsal muhalefetin gücü karşısında sıkışmıştı. 24 Ocak kararlarının, ekonomik düzenlemelerin hemen hayata geçirilememesinin nedeni de o dönemde hemen hemen her fabrikadan yükselen grevlerin, işgallerin, direnişlerin varlığıydı.

Nasıl ki toplumsal muhalefetin ve işçilerin örgütlülüğünün gücü sermayenin adım atmasını zora soktu ve askeri bir darbeye ihtiyaç duyacak kadar çaresizleştirdiyse, sermayenin sömürüsü karşısında bulacağımız yol ve yöntemler için cevabımız yine örgütlü güç olmalıdır.

İşçi sınıfının örgütlü gücünü büyüterek devrimci sınıf hareketinin yükselmesi, biriken sorunlar karşısında toplumsal muhalefetin belirleyici güce dönüştürülmesi elzemdir. 12 Eylül’ün kalıntılarını süpürmek, sermaye sınıfının sömürü politikalarının karşısında durmak ancak ve ancak bu şekilde gerçekleşir.

Z. İnanç

 

 

 

 

Kezban Yıldırım: Cemevlerine yönelik baskılara karşı direniyorum

 

Temmuz ayında Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Sarıyer Şubesi’ne polis tarafından baskın yapılmış, ardından şube başkanı Zeynep Yıldırım evinden gözaltına alınarak tutuklanmıştı. Zeynep Yıldırım’ın annesi Kezban Yıldırım’la cemevinde sürdürdüğü direnişe ilişkin konuştuk.

Yalnızca kızının tutuklanmasına karşı değil, cemevlerine dönük baskılara karşı da direndiğini belirten Yıldırım tutuklu avukatlar ve sanatçıların da serbest bırakılmasını istiyor. Oturma eyleminde hiç yalnız kalmadığını, gelenlerin imza kampanyası için imza vererek açılan deftere düşüncelerini yazdığını anlatan Yıldırım herkesi bir araya gelerek insan hakları için mücadele etmeye çağırıyor.

“Baskında polis cemevine işeyip duvarlara küfürler yazdı”

Adalet Bakanlığı’na seslenilen imza kampanyası metninde, cemevine yönelik saldırıya da dikkat çekildi. Baskının ve baskın sırasında polislerin tutumunun cemevini itibarsızlaştırmayı amaçladığı ifade edilen metin şu şekilde:

“23 Temmuz 2018 tarihinde Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Sarıyer Şubesine polisler tarafından baskın yapılmıştır. Baskın esnasında polisler cemevine işeyip, duvarlara küfürler yazmıştır. Şube başkanı Zeynep Yıldırım cemevlerini itibarsızlaştırmaya yönelik yapılan bu saldırıyı ve polislerin cemevine işemesini teşhir ettiği için evine yapılan gece baskınıyla gözaltına alınmış ve tutuklanmıştır. Şu an Silivri 9 nolu hapishanesinde tutuklu bulunmaktadır. Haksız bir şekilde tutuklu bulunan Zeynep Yıldırım serbest bırakılmalıdır.”

 

 

 

 

Komünist tutsak Onur Kara’ya yine görüş yasağı!

 

Bayram öncesinde görüş yasağıyla karşılaşan TKİP Dava Tutsağı Onur Kara, bir kez daha aynı saldırıyla karşı karşıya kaldı.

Tekirdağ F Tipi Hapishanesi’nde kalan TKİP Dava Tutsağı Onur Kara’ya geçen iki ay boyunca iletişim ve görüş yasağı verilmişti. İki aylık yasağın sonrasında, bayram görüşü ve bir açık görüşün hemen ardından yeniden bir aylık iletişim ve görüş yasağı verildi.

Yapılan keyfi uygulamalara karşı Onur Kara açık-kapalı görüş sonrasında slogan atma, oturma eylemleri yapıyordu.

Yanı sıra kitap ve gazetelerin artık hapishaneye alındığı haberi alındı.