7 Eylül 2018
Sayı: KB 2018/33

Sermaye devletinin kriz dönemine hazırlığı: Daha fazla baskı ve zorbalık!
Sermaye partilerinin krize çözümü ‘sürdürülebilir kapitalizm’dir
Aynı gemide değiliz!
Her şeye zam, yağmaya devam!
Eğitimde tasarrufa, itibarda israfa devam!
Enflasyon Ağustos’ta yüzde 18’e dayandı
Cumartesi Anneleri’nin eylemine 700. haftasında yasak ve saldırı
Rant için insan sağlığı hiçe sayılıyor
“Patronlar dövizin artmasını fırsata çeviriyor”
Ekonomik kriz ve kadınlar
Kriz, sınıf ve program
Trakya’dan işçiler ekonomik kriz üzerine yazdı
MMK Metalurji patronu ve Çelik-İş krizin faturasını işçiye kesti!
İşsizlik fonunun yağmalanmasına izin verme!
4 yıl aradan sonra Greif işgaline dava
Türkan Albayrak: İşe direnerek geri dönen işçi istemiyorlar!
İdlib; yeni bir gerilim ve çatışma alanı
Almanya Erdoğan’ı karşılamaya hazırlanıyor
12 Eylül darbesi, bir ‘ekonomik yapılanma’ projesidir!
Proleter sanatın emekçisi; Yılmaz Güney!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Almanya Erdoğan’ı karşılamaya hazırlanıyor

 

Tayyip Erdoğan, dört yıl aradan sonra 28-29 Eylül’de Almanya’ya gidiyor. Erdoğan’ın Berlin’e yapacağı ziyaret duyulur duyulmaz, devlet ve hükümet çevrelerinden, iktidardaki ve muhalefettekileri ile tüm partiler ve elbette ki, en başta ilerici ve devrimci çevreler olmak üzere, toplumun farklı kesimlerinden, birbirinden farklı tepkiler ortaya kondu. Bu yönlü tartışmalar ve açıklamalar hâlâ devam ediyor.

Ziyarete dönük tepkiler

Bilindiği gibi, geride bıraktığımız yıllarda, Almanya ile Türk sermaye devleti arasında ciddi bir diplomasi krizi yaşandı. Erdoğan’ın ve dışişleri bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile bir başka bakanının Almanya’da seçim çalışması amaçlı toplantılarına izin verilmedi. Erdoğan buna çok sert bir tepki vermişti. Söz konusu yasağı bir Nazi uygulaması olarak nitelemişti. Bununla da kalmadı, en başta gazeteci Deniz Yücel olmak üzere, bir rehine gibi kullanmak üzere kimi Almanyalıları tutukladı. Ve dahası, Almanya’daki taraftarlarına açıktan CDU, SPD ve Yeşiller Partisi’ne seçimlerde oy vermeme çağrısı yaptı. Haliyle ilişkiler iyice gerildi. Zaman zaman özellikle Erdoğan ve kurmayları cephesinden diplomasi adabını da aşan boyutlar kazandı.

Almanya cephesinden Erdoğan boğazın diktatörü, sözleri de bir haddini bilmezlik örneği olarak nitelenip, mahkum edildi. Eleştirileri Almanya’yı da aşıp, tüm Avrupa Birliği’ni de kapsıyordu. Doğal olarak AB bünyesinden de sert tepkiler verildi. Erdoğan’ın bu tutumu ile Türkiye’nin AB üyeliğine uygun olmadığının anlaşıldığı dile getirildi. Yaptırım uygulama önerileri yapıldı.

Almanya’da toplumun yaklaşık üçte ikisi Erdoğan’ın davetine karşı. Die Linke ve Almanya’daki yerli ve göçmen hemen tüm ilerici ve devrimci partiler daha ilk andan itibaren yoğun ve yaygın bir seferberlik halinde, Erdoğan’ı Almanya’ya sokmamak hedefi ile çok yönlü çalışmalar yürütmektedirler. Bu amaçla çok sayıda parti, örgüt ve inisiyatifin içinde yer aldığı bir platform da kurmuş bulunuyorlar. Hummalı biçimde Erdoğan’ı Berlin’de büyük ve sert protestolarla karşılamaya hazırlanıyorlar.

Aradan geçen dört yıl zarfında yaşanmış bunca soruna ve tüm bu tepkilere rağmen, Hristiyan Birlik ile SPD’den oluşan işbaşındaki hükümet, Türk sermaye devletinin şefi Erdoğan’ı Almanya’ya davet etmiştir. Alman devleti ve hükümeti Erdoğan’a kucak açmaya ve önüne kırmızı halı sermaye kararlıdır.

Her şey kirli çıkar uğruna

Türkiye Almanya’nın önemli bir pazarıdır. Almanya’nın Türkiye ile çok yönlü iktisadi ve ticari ilişkileri var. Türkiye’nin gerçek efendisi ABD’dir ancak Türkiye’nin dış ticaretinin %45’i AB’yledir. ABD’nin ihracattaki yeri ise ancak %5’tir. Bağlı olarak, ticaretin %48’i avro ile yapılırken, %42’si de dolar üzerinden yapılmaktadır.

Almanya ile Türkiye arasındaki ticaretin en önemli kalemini silah ve askeri mühimmat oluşturmaktadır. Türk sermaye devleti ile Almanya arasında sadece son iki yıl içinde tank satışından diğer askeri mühimmata kadar çok sayıda anlaşma yapılmıştır. Efrîn işgali sırasında etkin biçimde kullanılan Leopard 1 ve 2 tankları ile ilgili satışı da içeren anlaşma buna somut bir örnektir.

Gerçek şudur ki, aslolan iktisadi ve ticari çıkarlardır. Zaman zaman iki devlet arasında siyasi-diplomatik krizler çıkabilir; geride kalan yıllarda Almanya ile Türkiye arasında olduğu gibi. Ancak bu durum, olağanüstü durumlar olmadıkça, iki devlet arasındaki iktisadi ve ticari alanda ilişkilerin sürmesine engel değildir. Ticari alış-veriş kendi yordamınca sürer. Nitekim Almanya ile Türk sermaye devleti arasında oluşan diplomasi krizinin en sert biçimde yaşandığı günlerde de bu böyle olmuştur. Ticari alış veriş durmamış, tam tersine artış göstermiştir. Söz gelimi, Almanya halkının ve kimi politik çevrelerin muhalefetine karşın en çok bu işgal sırasında Leopard 1 ve 2 tankları satılmıştır. Bu tanklarla ilgili en kirli anlaşmalar bu dönemde yapılmıştır. Bu, tartışmasız olarak Alman devleti ve hükümetinin onayı ile yapılmıştı ve yine tartışmasız olarak Alman devletinin işgali ve onu gerçekleştiren Türk sermaye devletini destekleme anlamı taşımaktaydı.

Demek oluyor ki, her şey kirli çıkarlar içindir. Kirli çıkarlar söz konusu olduğunda, Avrupalıların ve Almanya’nın, olmazsa olmaz değerlerimiz dediği, demokrasi, insan hakları ve özgürlüklerin hiçbir önemi kalmamaktadır. Bu değerler şimdi olduğu gibi hemen unutulabilir, yok hükmünde sayılabilir. Bu çerçevede, kimin kanlı bir diktatör, çağdışı ve kirli olduğunun da bir önemi yoktur onlar için. Nitekim, Almanya, bugüne dek nice kanlı ve karanlık diktatörü ülkesine kabul etmiş, önlerine kırmızı halı sermiştir. Şimdi aynısını bölgenin en zalim diktatörü Erdoğan için yapıyor.

Erdoğan’ın Almanya ziyaretinin arka planı

Erdoğan’ın Almanya ziyareti, efendisi ABD ile arasında patlak veren mali ve diplomatik krizin yaşandığı koşullarda gerçekleşmektedir. Söz konusu kriz bugüne kadar ABD ile Türkiye arasında yaşanan krizlerin en ciddi olanıdır. Kolay kolay çözüme ulaşacağa da benzemiyor.

Doların tırmanışı şimdilik yavaşlasa da, döviz krizi devam ediyor. Sıcak para akışına ihtiyacı giderek yakıcı hal alıyor. Katar’dan alınan dolarların derde deva olmadığını ve olamayacağını Erdoğan da biliyor.

Öte yandan ülke içinde de sıkışmış bulunuyor. Ne kadar inkar edilirse edilsin kriz var. Kimi ekonomistler, önlem alınmazsa eğer, krizin daha da derinleşeceğini belirtiyorlar. Bu arada da kriz ilk sonuçlarını vermeye başladı. Zamlar birbirini izliyor. İşçi ve emekçiler için hayat giderek pahalılaşıyor. Kısacası Türkiye’nin yardıma ihtiyacı var. IMF’yi adres olarak gösterenler var. Ancak Erdoğan bugün için bu adrese sıcak bakmıyor ya da böyle görünüyor.

Erdoğan sadece mali açıdan bir çaresizlik içinde değil. Politik alanda da bir sıkışıklığı yaşamaktadır. Deyim yerindeyse tam bir tecriti yaşıyor. İşte, Erdoğan hem ekonomik yardım alma umudu hem de yaşadığı politik tecriti bir parça kırmak amacı ile Almanya’ya gitmektedir. Peki umduğunu bulabilecek midir?

Özetle, CDU, SPD ve belli kayıtlara rağmen Yeşiller, kapıların Türkiye’ye ve Erdoğan’a kapatılmamasını istiyorlar. Sol parti otoriter bir rejime yardım edilmemesini savunuyor. SPD’nin çiçeği burnunda başkanı Andrea Nahles, “Erdoğan’la politik anlaşmazlıklara rağmen Türkiye’ye yardım etmeliyiz. Zira, NATO üyesi Türkiye’nin durumu bizi ilgilendirmez diyemeyiz. Hepimizin çıkarı Türkiye’nin ekonomik istikrarının devam etmesinden yana”dır, şeklinde bir açıklama yaptı.

Başbakan Merkel’in bu konuda ne dediği henüz bilinmiyor. Bilinen hükümetin içinde yoğun bir tartışmanın olduğudur. Nitekim, SPD’li Dışişleri Bakanı Gabriel Sigmar Türkiye’ye mali yardım yapılmasını savunmaktadır. Ancak, hükümet sözcüsü Steffen Seibert anında, mali yardımın gündemde olmadığını belirtme ihtiyacı duydu. Yeşiller Partisi eski eşbaşkanı Cem Özdemir, koşulsuz yardıma karşı çıktı, yardımın mutlaka koşullara bağlı olarak yapılması gerektiğini dile getirdi. Bu arada, IMF adresini göstermeyi de ihmal etmedi.

Almanya’nın AB Komiseri Günther Oetinger ise, Almanya’nın Türkiye’ye yardım etmesi gerektiğini savunan politikacılara tepki göstererek, “Almanya’nın görevi Türkiye’yi korumaya almak değildir. Bu öncelikle IMF’nin işidir. Bu nedenle şu anda Ankara’nın IMF’ye başvurması gerekiyor, Berlin ya da Brüksel’e değil” dedi.

Sonuç olarak, Erdoğan en başta mülteciler ve tutuklu Almanyalıların serbest bırakılması sorunu olmak üzere, elindeki tüm silahları devreye sokup, karşılığında Almanya’ya mali destek talebini dayatabilir. Onun kirli hesaplarına ulaşmak için başvurmayacağı şey yoktur. İçinde olduğu açmazlar nedeniyle tavizler vermeye de her zamankinden açıktır. Almanya, sermaye devletinin bugünkü sıkışmışlığının bilincindedir ve bundan sonuna dek yararlanacaktır. Buna, sermaye devletinin ABD ile yaşadığı krizi fırsata çevirmek de dahildir.

“Diktatöre rahat yok!”

Erdoğan muhtemelen bu kez Berlin’e gidecektir. Ancak, Berlin’de kaldığı süre zarfında hiç rahat etmeyecektir. Yerli ve göçmen ilerici ve devrimci çevrelerin oluşturduğu Erdoğan karşıtı platform günlerdir, “Diktatöre rahat yok!” şiarı ile yoğun bir seferberlik içindedirler. Yani Berlin’de Erdoğan’a rahat yok!