27 Temmuz 2018
Sayı: KB 2018/29

Haklarımız, geleceğimiz ve emeğimiz için mücadeleye!
Kriz bu kez Erdoğan’ı teğet geçmeyecek
Düzen muhalefetinin sefaleti
Büyük Birader’in gözü üzerimizde
“Sağlıkta dönüşüm programının şiddet olaylarını çok arttırdığını biliyoruz”
“Torba yasada sağlık çalışanlarına dönük düzenlemeler yetersiz”
“OHAL ve başkanlık emeğe zararlıdır!”
DEV TEKSTİL imzaları bakanlığa gönderdi
Fabrika direnişleri ve sınıf dayanışması
Kriz ve devrimci mücadelenin sorunları
Siyonist rejim histeri-açmaz ikileminde
“Beyaz Baretliler” siyonist İsrail’de
Macron’un Fransa’yı sürüklediği karanlık ve sınıf mücadelesi
Maduro hangi sularda kulaç atıyor?
Berlin’de öğrenci-çalışanların grevi üzerine…
Yaşamı, uğruna ölecek kadar çok sevenlere...
Sınıf mücadelesinin minyatür hali Mata!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Berlin’de öğrenci-çalışanların grevi üzerine…

 

Toplum tarafından apolitik görülen ve zaman içeresinde yoz bir kültüre büyük adımlar atan bugünün Almanya üniversiteleri, toplumun bir gölgesidir. Bu anlamda Almanya üniversitelerinde direniş, dayanışma kültürü vb. pratikler nadiren görülmektedir. Fakat geçen aylarda Berlin’de sık sık gündem olan “Freie Universität”in öğrenci-çalışanları aylarca süren grevleri ile dikkate değer bir direniş sergilediler. Üniversitede öğrenci-çalışan olan ve bu öğrenci grevinde emeği geçen Türkiyeli bir direnişçi ile yaptığımız röportajı sunuyoruz.

- Üniversiteli öğrenci-çalışanların 40 gün süren grevi sonra erdi. Almanya’nın en uzun süren öğrenci grevi olarak değerlendiriliyor bu grev. Grev süreci ile ilgili neler söyleyebilirsin?

Yunus: Almanya’daki son öğrenci işçi grevi 1982’de gerçekleşiyor. O zaman hükümet öğrencilerin haklarına bir saldırı düzenliyor ve öğrenci işçiler sınavlara yakın iki hafta boyunca süresiz greve çıkıyorlar. Böylece üniversite yönetimlerini baskı altına alıyorlar ve üniversiteler öğrenci çalışanların taleplerinin altına imza atmak zorunda kalıyorlar.

Şimdiki kampanya iki buçuk yıl önce başlatıldı ve ana talep de ücret artışıydı. Öğrenci işçilerin ücreti 17 yıldır hiç arttırılmamıştı. Geçmiş yıllarda öğrenci işçiler aldıkları parayla kendi öğrenimlerini finanse edebiliyorlardı. Fakat şimdi artık kiralarını bile ödeyemiyorlar. Şu ana kadar öğrenci işçilerin ayrıcalıklı ve ekonomik durumlarının iyi olduğu sanılıyordu. Bu grev gerçeği açığa vurdu. İşçi öğrencilerin yüzde yetmişi kötü koşullar altında çalışıyor. Bundan öte üniversitelerde iki ayrı toplu sözleşmeleri var. Biri bilimsel çalışanları ve bilimsel çalışmayanları kapsıyor, diğeri ise bizim, yani öğrenci çalışanların koşullarını belirliyor. Bu ayrışmadan dolayı ne zaman diğer işçiler greve çıksalar, tüm görevler biz öğrenci işçilere yüklenir. Bu yüzden diğer talebimiz de bu iki ayrı sözleşmenin ortadan kalkmasıydı. Böylece, greve çıkıldığında tüm üniversitenin greve çıkabilmesi mümkün olacaktır. Bununla birlikte öğrenci işçilerin ücretlerinin üniversitedeki diğer çalışanların ücret arttırımına bağlanmasını talep ediyoruz.

İlk başta grev öncesi farklı aksiyonlar vardı, insanları ajite etmek ve üniversitede organizasyon yaratmak için. Bu şekilde bin yeni üye sendikalara kazandırıldı. İşte bir yıl önce bu toplu sözleşmeden çıkma kararı alındı. Sendika greve çıkılmasını pek de istemiyordu. Daha uzlaşmacı bir yoldan bitirmek istiyordu. Ama taban çoktan tartışmalarla radikalleşmişti ve bir baskıyla grevin başlanmasına dair karar alındı. Ocak’ta ilk başta bir ve üç gün arası greve çıkıldı. Bunu bu şekilde kimse beklemiyordu. 1500 öğrenci-çalışan bir anda sokağa çıktı. İlerleyen zamanda aynı anda üniversitelerle görüşmeler devam etti. Fakat işverenlerin yaptıkları teklifler giderek kötüleşti. Bunun arkasında bir moral bozma taktiği vardı.

Bizim için baştan beri önemli olan, işçi demokrasisinin ileri gitmesiydi. Tüm kararların sendika yönetimlerine ve toplu sözleşme komisyonuna bırakılmaması, her gün üniversitelerde grev buluşmaları yapmamız, tüm işçilerin davetli olduğu taban demokrasisi, bir şekilde grev üzerine veya stratejik tartışmalar yürütmemiz sürecin en önemli boyutuydu. Bu, grevin kime ait olduğu sorusunun ortaya atılması için yapıldı. Üniversitede bir kitle demokrasisi ortamını açmış oluyorsun. Bir anda 100 ve ya 150 kişi ile toplantılar oluyor. Bu şekilde gençler radikalleşti ve aktif olmaya başladılar. Başka bir önemli nokta da baştan beri değişik işçi mücadelelerinin (mesela hastane çalışanları veya metro çalışanları ile birlikte) bir arada yürütülmesi oldu. Yine örneğin bizim ikinci grev haftamızda IG Metall’in de grevi vardı ve biz onları ziyaret ettik, güzel bir dayanışma gerçekleşti.

Grevin sonuna doğru grev toplantılarında büyük tartışmalar yapıldı. Bazı gruplar Berlin hükümeti ile uzlaşmayı istediler ve kapalı kapılar arkasında görüşmeler gerçekleşti. Grevin artık sonlandırılması için bize baskı uygulandı. Berlin eyalet hükümeti SPD, De Linke ve Yeşiller’den oluşuyor ve bu partiler Almanya’da sol olarak nitelendiriliyor. Bunun ardından o baskıyla oylama gerçekleşti.

- Yeni sözleşmeyi, öğrenci çalışanların yüzde 66,75’i kabul ettiler. Bu rakam büyük bir çoğunluğu ifade ediyor. Peki öğrenci çalışanların geriye kalan yüzde 34,25’i hangi nedenlerle bu iş sözleşmesiyle yetinmediler?

Yunus: Toplu Teklif Komisyonu “Biz bu teklifi öneriyoruz” dedikten sonra bu oylamalar başladı. Bu arada grevler oylama bitiminden bir hafta önceden sonlandırıldı. Dört hafta boyunca grev içerisindeydik. Sömestrin sonuna geliyoruz ve aslında mantıklı olan grevlerin oylama sonuna kadar devam etmesidir. Ki eğer teklif reddedilirse kaldığımız yerden aynı baskıyla devam edebilmek gerekiyor. Grevin önceden bitirilmesi öğrenci çalışanların tercihinde büyük bir etki yarattı, kabul etmeye yönlendirdi onları. Çünkü sözleşme daha imzalanmamışken öğrenci çalışanlar tekrar işlerine dönmek zorunda kaldılar. Bundan dolayı teklif üzerine fazla tartışamaz olduk, toplantılar az bir biçimde gerçekleşti. Bunun sonucunda öğrenci çalışanların yüzde 60’ı teklifi kabul etti. Aynı zamanda oylama ile birlikte başka sorular da soruldu. Orada katılımcıların yüzde 75’i, “Eğer grevler devam ederse ben de varım” diye cevap verdi. Sadece yüzde 33’ü bu soruya olumsuz yanıt verdi. Fakat bu yüzde 75’in çoğunluğu grevlerin devam edebileceğine inanmıyor ve oylamada teklifi kabul ediyor.

Soruya, yani insanların neden hayır dediğine gelirsek… Biz grev toplantılarımızda kırmızı çizgiler belirlemiştik. Bunlardan bir tanesi de çalışma saati ücretinin 12,50 € altında olmamasıydı. Bu karar 450 öğrenci işçinin ortak demokratik kararıydı ama sonradan toplu sözleşme komisyonu kendi teklifini götürdü ve teklifi 12,30 € olarak belirledi. Sendika bürokrasisi ve toplu sözleşme komisyonu bu yolla tabanın kararını çiğnemiş oldu. Hayır diyenlerin ikinci bir nedeni de gelecek yıllar için ücretin periyodik artışına karşı bir önlem alınmış olmasıydı. Şu an kabul edilen teklifte şöyle bir hak verildi: Eğer ki Berlin hükümeti tarafından üniversitelere yeterince para gelmezse o zaman üniversiteler periyodik ücret artırmayı yapmayabilirler. Maalesef toplu sözleşme içerisinde böyle bir özel hükme sahip oldular. Berlin hükümetinden para gelmemesi çok muhtemel bir şey. Yani yine ücret arttırımı 17 yıl boyunca olmayabilir ve o zaman da şimdiki öğrenci çalışanlar üniversiteden çıkmış olacaklar. Oylamada hayır diyenlerin nedenleri özetle bunlardı.

- Sınavların yakın olması toplu iş sözleşmesinin kabul edilmesini kolaylaştırdı mı?

Yunus: Sınav dönemi iki şekilde etki yarattı. Öncelikle baskı yükseldi, sınavların yapılamaması gibi söylemler ortaya çıktı. Bir yandan öğrenci işçilerin kendi sınavlarına hazırlanmaları gerekiyor, diğer yandan da öbür öğrencilere karşı sorumlulukları var. Ama genel olarak öğrenci işçiler greve devam ederlerdi. Bunu anketler de gösterdi.

- Yeni toplu iş sözleşmesi neler içeriyor? Ayrıca patronun “işten çıkarma hakkı” bu iş sözleşmesi ile yeni bir anlam kazanıyor. Bu faktörler imza atmadan önce tartışma konusu oldu mu?

Yunus: Yeni iş sözleşmesinde yüzde 18 (saatlik ücretin 11 €’dan 12,30 €’ya yükseltilmesi) gibi bir ücret arttırımı var. Bu, ilk talebimizden geride bir durum. Biz 14 € talep etmiştik ama yine de öğrenci işçiler için bir kazanım oldu. Bu da tamamen dört haftalık grevlerin sonucudur. Onun dışında yeni toplu iş sözleşmesi daha fazla tatil ve hastalık izni durumunda ücretin sekiz haftaya kadar ödenmesi gibi maddeler içeriyor. Ayrıca 2023’ten itibaren ücretimiz diğer üniversite çalışanlarının ücretleriyle ilişkilendirilecek. Bu bağlantı ile aynı zamanda birlikte greve çıkma hakkı doğuyor. Bu ne demek oluyor? Yani üniversite çalışanları eğer iki yıl sonra, yani bu toplu sözleşmeler yeniden hazırlandığında greve çıkarlarsa onlarla birlikte öğrenci çalışanlar da greve çıkabilirler. Bu şekilde üniversite çalışanlarının bölünmesi engellenir. Eksik nokta şu ki ücret arttırımı 2023’e kadar az bir biçimde gerçekleşecektir; 1,4 veya 1,5 gibi arttırımlar var.

- Grev sürecinde öğrenci çalışanlarda ne gibi değişimler gözlemledin? Süreç içerisinde bir politikleşme mayalandı mı?

Yunus: Büyük çapta bir politikleşme yaşandı. Biz uzun zamandır üniversitelerde politika yapıyoruz. Bizim hedefimiz üniversite öğrencilerinin işçi mücadelelerine dayanışmada bulunmalarıydı veya işçilerle üniversitede etkinlikler yapabilmekti. Grev esnasında öğrenciler şunu fark ettiler: “Benim maddi çıkarlarım işçi sınıfın mücadelelerinden geçiyor, çünkü biz de çalışan öğrencileriz ve üniversite bittikten sonra da işçi olacağız. Bundan dolayı bu mücadeleyi birlikte yürütmekte bizim ortak çıkarımız var…” En büyük politikleşme kesinlikle bu bakış açısını kazanmak alanında oldu.

Diğer taraftan da şöyle bir olay var. Bildiğiniz gibi Almanya’da sağ parti AfD’nin yükselişi veya kürtaj hakkını kısıtlayan yasalara karşı bir mücadele var ve bizim bu konuları öğrenci işçilerin mücadeleleriyle birleştirmemiz gerekiyor. Bu anlayışla hareket ettiğimizden mesela öğrenci işçiler hastane çalışanları ile birlikte AfD’ye karşı bir eylemde yer aldı. Biz bu şekilde işçiler olarak toplumsal sorunlara, örneğin ırkçılık veya seksizm vb. gibi saldırılara karşı grevlerimizle bir cevap vermiş oluyoruz. AfD’ye karşı mücadelenin sadece parlamento içinden veya sadece sokağa çıkmakla olmayacağını düşünüyorum. İşçi sınıfın örgütlü olduğu yerlerde AfD’nin politikasına karşı grevlerin organize edilmesi gerekiyor. Aynı şekilde kadın hakları için işçi sınıfının kadın-erkek birlikte yine grevlerle mücadele vermesi gerekiyor. O açıdan da bir politikleşme oldu.

- Grevlerle dayanışmada olanlar var mıydı? Tersinden, greve karşı saldırılar oldu mu?

Yunus: Vivantes Hastanesi çalışanlarının çok büyük dayanışması oldu. Berlin Botanik Bahçesi’nin çalışanları önemli bir şekilde, mesela tecrübeleri ile destek oldular grevlere. Saldırılar ise en çok üniversite yönetimlerinden geldi. Berlin FU Üniversitesi mesela grevden önce grevcileri yıldırmaya çalıştı, onları işten atmakla tehdit etti. Sosyal medya yoluyla biz hemen buna tepki verdik. Aynı zamanda yönetim bazılarını bireysel görüşmelere çağırdı ve yasa dışı hareketlerde bulunduklarını söyledi. Amaç, moral bozukluğu yaratmaktı. Genel Öğrenci Komiteleri (ASTA) Almanya’da öğrenci parlamentolarının hükümeti gibi bir şey. Bu kurumun olağanüstü finans kaynakları olduğu halde bize ilk başta çok az destekte bulundular. Daha doğrusu ilkin görmezlikten geldiler ama olaylar gelişince bizi desteklemek zorunda kaldılar. Lojistik bir şekilde desteklediler ama aktif bir şekilde grevde yer almadılar. Bunların bu tavrı gelecek üniversite seçimlerinde etki yaratacaktır. Diğer yandan sendika bürokrasisi ve taban ile olan çıkar farklılığı vardı. İşçi ve emekçileri satmakta sarı sendikaların da ötesine geçebilen sendikalar var Almanya’da. Bunun sonucunda da hep grevler bir ihanetle sonuçlanır.

- Bizimle son olarak ne paylaşmak istersin?

Yunus: Almanya’daki üniversitelerde çok büyük bir apolitizasyon durumu var ama bu durumda bile çok önemli işçi mücadeleleri yaşanıyor. Önemli olan, kendimizi objektif faktörler nedeniyle demoralize etmemek ve işçi sınıfı mücadelelerinin içine girerek farklılık yaratmaktır. Daha doğrusu Almanya’da işçi sınıfının içinde devrimci ve anti-bürokratik fraksiyonlar oluşturmaktır. İşçi öğrencilerle de buna yönelik adımlarımızı attığımızı düşünüyorum.

Kızıl Bayrak / Almanya


 

 

 

 

Almanya’da devrimci gençlik faaliyetleri

 

Revolutionärer Jugendbund (Avrupa DGB) bir süredir Yeni Polis Yasası’na karşı faaliyetlerini sürdürüyor. RJ geçtiğimiz hafta Almanya’nın Wuppertal kentinde açtığı stand ile faaliyetlerine devam etti. İlginin yoğun olduğu standda dağıtılan bildiriler geri çevrilmezken çok sayıda kişi standa gelerek soru sordular ve desteklerini ifade ettiler.

Özellikle genç kuşak yasaya çok ilgiliydi. Bu konuda az çok bilgileri de vardı. En önemlisi de yasaya öfkeliydiler, tepkiliydiler. Stand çalışmasını olumlu bulduklarını ve desteklediklerini bildirdiler.

Megafonla yapılan konuşmalarla da yasanın teşhir edildiği faaliyet 4 saat sürerken polis yasasının NRW’de kabul görmediği gözlemlendi.

DGB, emekçileri ve gençliği Engels yürüyüşüne çağırıyor

RJ’nin bu haftaki çalışmasının konusu ise 4 Ağutos’ta yapılacak olan Engels yürüyüşü idi. Bu amaçla 21 Temmuz’da Wuppertal’in Barmen semtinde (Friedrich Engels’in doğduğu yer) stand açıldı. Proletaryanın büyük öğretmenlerinden biri olan Engels’in bilimsel dehasını, hâlâ proletaryaya yol gösterici niteliğini kaybetmeyen bilimsel düşüncesini ve bununla tutarlı devrimci pratiğini anlatan yoğun bildiri dağıtımı gerçekleştirildi. Faaliyet boyunca çevredekilerle F. Engels ve yürüyüşün önemi konuşuldu, yürüyüşe katılım çağrısı yapıldı.

Stand yine oldukça zengindi. F. Engels yürüyüşü ve Yeni Polis Yasası’na dair olanların yanı sıra, militarizmden savaşa, ırkçı-faşist saldırganlıktan işsizlik ve yoksulluğa kadar hemen her konuya dair materyaller vardı. Politik olan insanlar özel biçimde merak ettikleri materyalleri bizzat kendileri aldılar. Güncelliğini kaybetmeyen ve daha uzun süre de kaybetmeyecek olan Yeni Polis Yasası’na dair materyallere ilgi yine fazla idi. Bu o denli dikkat çekmiş olacak ki, bir ara polis standa gelip müdahalede bulundu, hatta izin vermeyeceğini dile getirdi. Karşı argümanlar ve tutarlı duruş üzerine gerilediler, çalışma devam etti.

Yağmur nedeniyle sona erdirilen çalışmaya, bildirilerin Wuppertal’in çeşitli semtlerinde blok apartmanların posta kutularına dağıtımı ile devam edildi.

Kızıl Bayrak / Wuppertal