29 Haziran 2018
Sayı: KB 2018/25

Sermayenin diktatörlüğüne ve diktatörüne karşı mücadeleye!
Şaibeli seçimler zincirinde yeni halka!
Reformist solun ilk seçim değerlendirmeleri
Atı alan Fırat’ı geçemedi!
Seçim hileleri 24 Haziran’da da devredeydi
Hapishanelerde hücre saldırısının yolunu düzleyen saldırılar
Neo-liberal tarım politikalarının yarattığı tablo
Çözüm işçi iktidarında!
İstanbul’da direnen KESK’li emekçilerden açıklama
Derby işgali 50. yılında!
Karl Marks’ın 200. Doğum Yılı… / 2
‘İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği Festivali’ gerçekleşti!
Avrupa’dan ilk seçim açıklamaları: Ne özgür ne de adil!
Dünyadan kısa kısa…
Türkiye IMF kapısına doğru yol alıyor
Şenyaşar: Dövdüler, bıçakladılar, kurşun sıktılar ölü taklidi yaptım
Kocaeli’nin 24 Haziran seçimi
Sermayenin öğrettiği çaresizlik
İşçi sınıfı bu oyunu bozmalı!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İşçi sınıfı bu oyunu bozmalı!

 

Seçimlerin işçi ve emekçileri aldatmak için bir oyun olduğunu hep birlikte bir kere daha gördük. Her yeni seçim daha çok bir tiyatro oyununu andırıyor. Geçen seçimde sonuçlar 2 saatte sayılmış ve açıklanmıştı. Bu seçimde küçük bir fark daha vardı. Bu defa tiyatro oyununun senaryosu da belliydi. Seçimlerden birkaç gün önce şöyle bir senaryo paylaşıldı: Sandıklar %70’le hükümet partisi AKP lehine açılır. Saat 21.00’a doğru sonuçlar tamamlanır. %52 oyla zafer ilan edilir. Ve tam 21.00’de herkes kutlama için meydanlarda hazır bulunur ve ardından balkon konuşması...

Seçim günü yaşananlar tam da böyleydi. Bu defa sermaye daha şanslıydı. Çünkü bugüne kadar muhalefet partisi krizi yaşıyordu. Muharrem İnce şahsında bu seçimde bu krizi de atlattı. Muharrem İnce umutları o kadar uçurdu ki sandığa giden herkes başa baş geçeceğini düşünüyordu seçimlerin. CHP’liler o kadar şaşkındı ki şaşkınlıklarını, “Muharrem İnce bizi önce uçurdu, sonra da paraşütsüz aşağı bıraktı” sözleriyle ifade ettiler. Zira bu ülkenin sermaye gerçeğini unutmuşlardı. Sermaye büyük bir sokak hareketliliği ve kitlelerin örgütlülüğü olmadıktan sonra kiminle isterse onunla devam eder. Neticede öyle de oldu. Stalin’in ünlü “Oyu kimin verdiği değil kimin saydığı önemlidir” sözü bir kez daha hayat buldu.

Seçimler bitti. Kim kazandı kim kaybetti, herkes bunu tartışıyor. Herkes partiler üzerinden bakıyor. Sandığa gitme oranı çok yüksek. Sermaye işçi ve emekçilerin umutlarını sandığa bağladı ve istediği temsilcisini seçtirdi. Seçimin asıl kazananı sermaye oldu ve şimdi işçi sınıfı ve emekçilerin kalan haklarını da almak için saldırılarına başladı bile. Seçimin kaybedeni de hangi partiye oy vermiş olursa olsun işçi ve emekçiler oldu. Bunu daha açık bir şekilde göreceğiz önümüzdeki günlerde. Çünkü sermayenin o kadar acelesi var ki seçimin 2. tura kalmasına bile ihtiyaç duymadı.

Artık kendimize durmadan sahte temsilciler ve hükümetler beğenmekten vazgeçmenin vakti geldi. İşçi sınıfı iktidarı almadığı, sermayenin iktidarı devam ettiği, bu ülkeye sosyalizm gelmediği sürece sermaye emekçileri böyle kandırmaya, emekçilerin bir kısmı sözde kendilerini kazanmış hissetmeye devam edecektir. Karnını 3 TL’lik dönerle doyurmaya çalışarak açlığını geçiştiren işçilerin, emekçilerin, milyonları-milyarları götürenlerin peşinden gitmesine artık bir son vermek gerek. Bunu da kendi sınıf çıkarları için mücadele eden işçi sınıfından başkası yapamaz. Bir oyun oynandı ve hep beraber izledik. İşçi sınıfına düşen, bu oyunu her defasında izlemek değil, artık bu oyunu bozmaktır…

Esenyurt’tan bir emekçi

 

 

 

 

Diyarbakır ve Van’dan seçim gözlemleri

 

Türkiye’nin diğer bölgelerinde olduğu gibi Kürdistan’da da çoğu seçim sürecinde olan heyecan ve umut bu seçimde de fazlasıyla vardı. Kürt seçmenler Demirtaş’ın içeride olmasına rağmen ona olan desteklerini, yapılan mitingler ve her tartışmanın içinde baskın bir şekilde gösteriyorlardı. Yine seçimin bir kurtuluş olma beklentisi yüksekti. Diğerlerinden farklı gelişen ve yapılan ittifaklar insanların umudunu daha canlı kılmıştı. Kürdistan’daki çok sayıda gencin işsiz olması, ekonomik sorunlar ve aşırı hayat pahalılığı nedeniyle artık insanların doğru tercih yapacağına dair yaygın bir görüş hakimdi. Daha önce iktidar partisine oy veren Kürt seçmenlerin bu kez kendi yaşamlarındaki ekonomik bunalım ve devlet yönetimindeki ikiyüzlülük nedeniyle AKP’ye tepki göstereceği düşünülüyordu. Buna karşın düzen değişikliğinden korkan, sefil bir yaşamdan başka bir seçenek görmeyen ve sadece istikrar uğruna kendi yaşamının köleliğine devam diyenlerin sayısı da Kürdistan toplumu içinde az değildi.

Sonuçlar gösterdi ki, insanlar bu eğilimin içinde çoğaldılar. Belirtmek gerekir ki tüm baskılara karşın seçim süresince umutlu ve değişime inanan bir kitle vardı. Savaşsız ve demokratik bir yaşamı Kürt halkından daha fazla kimse istemiyordu. Van’da yapılan son HDP mitinginde katılım yoğun ve coşkuluydu. Bir diğer açıdan, HDP seçmeninin büyük bir çoğunluğu başarı geçtikten sonra ikinci turda İnce’ye oy vereceklerini belirttiler. Muharrem İnce mevcut iktidarın değişimini sağlayacak bir pozisyonda gösteriliyor ve bunun için yoğun bir destek veriliyordu. Amaç ne olursa olsun diktatörlüğe son vermekti. Kürdistan’da da en büyük temenni bu yönde gelişti. Seçim sonuçları ise buradaki muhalefet için bir hayal kırıklığı oldu. Muhalif insanlar büyük bir üzüntü ile karşıladılar sonuçları. Tabi bunun nedeni yıllarca çekilen acılar ve yıkımdı. Türkiye’deki AKP döneminin en fazla hasar verdiği yer yine Kürdistan oldu ve insanlar bu sebeplerden ötürü Erdoğan’ı suçlu görüyor ve ne pahasına olursa olsun gitmesini istiyorlardı.

Sonuç olarak seçim sonuçları ne olursa olsun Kürdistan’da mücadele son bulmayacak, devam edecek.

Diyarbakır’dan bir Kızıl Bayrak okuru

 

 

 

 

Bakan işsizliğin sorumlusunu buldu: İş beğenmeyenler!

 

AKP’li bakanların emekçilerin aklıyla alay eden açıklamalarının yeni bir örneği Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu’dan geldi.

Seçim çalışmaları için Afyon’da organize sanayi bölgesindeki bir çağrı merkezini ziyaret eden Eroğlu, burada işsizlik sorunuyla ilgili açıklamalarda bulundu.

İşsizliğin nedeninin “iş beğenmeyenler” olduğunu öne süren Eroğlu şunları söyledi:

Bana insanlar geliyor, iş istiyor. Gazete ve matbaa işinde eleman bulunmuyor. Afyonkarahisar’da ve Türkiye’deki işsizliğin tamamı iş beğenmeyenlerden kaynaklanan işsizlik. Bunu özellikle söylüyorum. Gelsin kim istiyorsa burada, matbaada veya mermer fabrikasında çalışsın. Buradaki çağrı merkezi kaç kişi çalıştırıyor? Ama Afyonkarahisar’da iş beğenmedikleri için dışarıdan 350 kişi günlük çağrı merkezine çalışmaya geliyor.”

“Kusura bakmayın. Ben hakikaten bazen ‘iş istiyorum’ diyenlere şaşırıyorum” diyen Eroğlu, şöyle devam etti: “Nasıl iş istiyorsun? ‘Masa başında oturacağım. Bilgisayar, telefon olsun yeter.’ Tamam da böyle bir iş yok artık. Üretmek gerekiyor. Dünyada böyle bir şey de yok. Ben bile masa başında oturmuyorum. Bakanlıktaki bütün bölge müdürleri masa başında yok. Herkes arazide. İşletme müdürüm burada. Mesai mefhumu yok.”