25 Kasım 2016
Sayı: KB 2016/44

Ekonomik-sosyal kriz derinleşiyor
Gericiliğe rıza göstermiyor, direnişi seçiyoruz!
Yeni KHK’lar: Saldırı ve baskı paketleri!
Kürt halkına yönelik saldırılar sürüyor
Grev hakkına saldırıya OHAL kılıfı
Ne diplomasi, ne yargı: Tek yol direniş!
Her açıdan zor bir yıla giriyoruz
Petro-kimya sektöründe meslek hastalıkları
Düzenin çarkı işçi kanıyla dönüyor!
Şirvan’dan yansıyan katliam düzeni
Düzenin çok yönlü bunalımı ve devrim seçeneği
TKİP’nin 18. kuruluş yıldönümü etkinliği gerçekleşti
Ekim Devrimi aynasında yayınların önemi
Kapitalist dünya ekonomisinde kriz dinamikleri büyüyor
Emperyalist saldırganlıkta yeni bir döneme doğru
Marakeş Konferansı: Çevre tekellerin insafında!
Gençlik devrime, mücadeleye!
Üniversitelerde baskılar artıyor
“Direnişi seçiyoruz!”
Cumartesi Anneleri Hayrettin Eren’in akıbetini sordu
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Marakeş Konferansı: Çevre tekellerin insafında!

 

Birleşmiş Milletler, Fas’ın Marakeş kentinde 190 ülkenin katılımıyla İklim Konferansı gerçekleştirdi. Zirvenin amacı ise “atmosferdeki ısınmanın, sanayi devri öncesine göre 1,5 - 2 derece fazlasıyla sınırlandırılması” olarak tanımlanıyor.

Anlaşmaya imza atan devletler sera gazı emisyonunda planladıkları indirimi yapsalar bile, bu hedefe ulaşmanın mümkün olmadığı belirtiliyor. Keza İklim Değişikliği ile Mücadele Anlaşması’nı imzalayan 195 devletten yalnızca 111’i bildiriyi onaylamış. İmza atan devletlerin 84’ü imzasına bile sahip çıkmamış. İklim Konferansı’nda açıklanan London School of Economics’in raporunda Arjantin, Avustralya, Kanada, Suudi Arabistan, Türkiye ve ABD’nin Paris’te kararlaştırılan Dünya İklim Anlaşması hedeflerini muhtemelen tutturamayacağı belirtiliyor.

Konferans bildirisinde, atmosferdeki ısınmanın azaltılması için hükümetler kadar bilim ve iş dünyasına da görevler düştüğü söyleniyor.

Emisyon hakları ticaretiyle çevrenin ‘korunması’

1992’de imzalanan Kyoto anlaşması, 1997'de yapılan protokolle Karbondioksit salım oranlarını 2008-2012 yılları arasında yüzde 5 oranında azaltmayı taahhüt etmişti. Peş peşe yapılan iklim konferanslarıyla protokole imza atan ülkelerin sayısında artış sağlansa da, belirtilen hedefe ulaşmak hep bir temenni ve hayal olarak kaldı.

Kyoto anlaşmasında belirlenen hedeflerin tutturulması için Karbondioksit salınımlarının düşürülmesinin zorunluluğu ortaya konmuştu. Bunun ardından finans kapital, Kyoto Protokolü’nün emisyonun azaltılması için “esnek iklim koruma araçları” olarak adlandırdığı Karbondioksit sertifikalarını ülke ve kapitalist tekellere dağıtarak çevre sorununa çözüm bulacağını propaganda etti. Bu yolla yeni bir ticaret ve dolandırıcılık alanı yaratılmaya başlandı.

Sonuç olarak, iklim değişikliği konusunda Kyoto zirvesinde yüksek perdeden dillendirilen hedeflerin hiçbirisi hayata geçmezken; oluşan yeni pazar ve dolandırıcılık zemini üzerinden sermaye palazlandırılmış oldu.

Emisyon Borsaları: Parayı veren düdüğü çalar

Karbondioksit sertifikaları kısa zamanda dolaşıma girerek kendi pazar ve borsasını yarattı. Büyük kapitalist tekeller dolaşımdaki Karbondioksit sertifikalarını satın alarak, atmosfere saldıkları salınımları bir başka ülke veya kapitalist şirketin hesabına yazarak, çevre ‘dostu’ madalyalarını toplamaya başladılar.

Emisyon ticaretinin yapıldığı birden fazla pazar peş peşe ortaya çıktı: Londra’da European Climate Exchange (ECX), Almanya Leipzig’de European Energy Exchange (EEX), Viyana’da Energy Exchange Austria (EXAA) vb. Dünya çapında yüz milyarlarca avroyu bulan sertifika ticaretinin yüzde 73’ü Avrupa’da gerçekleşirken, Avrupa’da sadece 2008 yılında 92.4 milyar avro değerinde sertifika ticareti yapıldığı belirtiliyor.

AB’de emisyon ticaretinde dolandırıcılıklar

AB’de yapılan emisyon ticaretinde KDV dolandırıcılığı ve hırsızlıklar birbirini izledi. Yapılan sahtekarlıkla emisyon hakları AB’nin sınır ötesine birkaç kez satılmış gibi gösterilerek ve bu sahte satışların KDV’lerinin iadesi sağlanarak, işçilerin ve emekçilerin ödediği vergiler dolandırıcıların kasasına akıtıldı. 20 Ocak 2011’de ise, hackerlar tarafından da 28 milyon avro değerinde iki milyon kadar sertifikanın çalındığı açıklandı. Hırsızlık mağduru ülkelerin başında da Çekya, Yunanistan, Estonya, Polonya, Avusturya ve Romanya gibi daha küçük ekonomilere sahip ülkeler geliyor.

Marakeş Konferansı bildirisinde atmosferdeki ısınmanın azaltılmasında ‘hükümetler kadar iş dünyası’ da sorumluluğa davet ediliyor. ‘İş dünyası ve hükümetler’, yeni bir ticaret, dolandırıcılık ve hısızlık pazarı yaratarak bu sorumluluğu hakkıyla yerine getirdiler ve getiriyorlar. Konferansı düzenleyen BM de bu gerçeği zaten biliyor.

Kendinden önceki konferans ve zirveler gibi Marakeş Konferansı da kaçınılmaz olarak bir fiyasko olmuştur. Azami kâr amacıyla işleyen sermaye düzeni tasfiye edilerek, yerine üretim süreçlerinde toplumun ihtiyaçlarını esas alan sosyalist/komünist bir sistem getirilmedikçe, söylenen her söz yalan olarak kalacaktır.

 

 

 

 

İkiyüzlülüğün örneği

 

ABD ve Türkiye arasındaki ilişkinin ikiyüzlülüğü, basına yansıyan bir videoyla bir kez daha göz önüne serildi.

Trump’ın danışmanından darbeye destek

ABD’nin yeni başkanı Donald Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak atanan ve seçimlerden bir gün önce Fethullah Gülen’in iadesiyle ilgili yazı yazarak dikkat çeken Michael Flynn’in 15 Temmuz gecesi darbe girişimini destekler nitelikte konuşma yaptığı ortaya çıktı.

15 Temmuz gecesi bir toplantıda yaptığı konuşmada Türkiye’de önemli gelişmelerin yaşandığını söyleyen Flynn, darbe girişimi karşısında heyecanlandığını belirterek darbeci komutanlarla irtibat halinde olduğunu da dile getirdi.

Basına yansıyan videoyla, Flynn’in şunları söylediği ortaya çıktı:

Muhtemelen çoğunuz bilmiyor. Şu an Türkiye’de bir darbe oluyor. Ben de bizimle eğitim görmüş Türk Ordusu içinde bulunan yakın bir arkadaşımla görüşüyordum devamlı olarak. Türk Ordusu başarılı olacak mı olmayacak mı bilmiyorum ama izleyenler bilir ki Türk Ordusu birçok yıldır baltalandı şimdiye kadar. Seküler olan bir ülkenin Obama’ya yakın olan Erdoğan’ın altında tekrar İslamcılığa kayışını gördük. Ondan dolayı ne olacağını görmek çok heyecan verici. Türk Ordusu’ndan şimdiye kadar gelen açıklamalardan bir tanesi ‘NATO ile sorumluluklarımızı, BM’ye olan sorumluluklarımızı tanıyoruz’ demeleri. ‘Dünyanın bilmesini isteriz ki biz seküler bir ulus olarak görünmek istiyoruz’ demekteler. Önemli olan bu.”

İki taraf da ikiyüzlü

Ortaya çıkan video, burjuva düzen siyasetinin ikiyüzlülüğünü de bir kez daha gözler önüne serdi. Daha önce Trump’a tepki gösteren Tayyip Erdoğan, ABD seçimlerinin ardından telefona sarılarak yeni efendisini kutlamış ve ilk yurtdışı ziyaretini Türkiye’ye yapmasını istemişti. Bununla da yetinmeyerek seçimlerin diğer adayı Hillary Clinton’ı Gülen Cemaati’yle ilişkili olmakla suçlayıp Trump’ı övmüştü. Trump’ın danışmanının darbecilere açık desteğini ise görmezden geldi.

ABD cephesinde de aynı durum geçerli. 15 Temmuz gecesi darbecileri öven konuşma yapan Flynn’in, ABD seçimlerinin yapıldığı gün Gülen’in iade edilmesini savunan bir yazı yazması, aynı ikiyüzlülüğün parçası.

 
§