4 Mart 2016
Sayı: KB 2016/09

MESS, devlet ve sendikal bürokrasi saldırıya geçti
Savaşa, sosyal yıkıma ve gericiliğe bütçe!
Sur’da yeni bir katliam hazırlığı
Katillere yasal koruma!
İşçi sınıfı, meşruluğuna yaslanarak kazanacaktır!
Sınıf devrimcileri fiili-meşru mücadeleye çağırdı
DİSK’ten saldırılara karşı eylemler
Esas sorun patronların mülkiyeti gasp etmesidir
Saadet Sakız işçilerinden ek zam talebi
“Karanlığa teslim olmayacağız!”
Renault’da kıyım ve direniş
Renault’da saldırı MİB’lilere gözaltı
Kadın İşçi Kurultayı Sonuç Bildirgesi
Türkiye’de kadın işgücü ve gelişimi - 4
Dünya kadın örgütlenme deneyimleri üzerine - 4
Bin yılların mirası
Komintern: Dünya devriminin partisi - A. Engin Yılmaz
Suriye’de ateşkes süreci ve savaş tehditleri
“Muhafazakarlar” geriliyor “Reformcular” güçleniyor
İsviçre’de ‘yabancı’ düşmanı yasa teklifi reddedildi
Devrimci gençlik faaliyetleri sürüyor
Bıjî Heştê Adarê
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Bıjî Heştê Adarê

 

Merhaba yürek dostlarım.

Sevgili dostlar, ataerkil yasanın inkar, kan ve gözyaşı üstüne şekillenmiş kadınları, çocukları sahip olunacak nesnelere dönüştüren çürümüş bir zihniyetin ürünüdür. Dünya bu çürümüş zihniyetin pençesinde inim inim inliyor. Töre cinayetleriyle, iş kazalarıyla ve yargısız infazlarla kadınlar katlediliyor. Bu sömürgeci çürümüş faşist zihniyetle tüm insanlık büyük bir felakete sürükleniyor. Kadınların örgütlenerek, direnerek kazanamayacakları hiç bir şey yoktur. Örgütlü kadın devrimin gerçek motor gücüdür. 1857’de New York şehrinde 40 bin dokuma işçisi kadın uzun çalışma saatlerine ve kötü çalışma koşullarına karşı başkaldırarak kanlarıyla, canlarıyla büyük bir mevzi kazandılar. Kadınların bu mevziye sahip çıkmaları kendi geleceklerine sahip çıkmaları demektir.

8 Mart karnaval değil, bu çürümüş sermaye düzeniyle hesaplaşma günüdür. 8 Mart devrimcidir. Tüm insanların ve diğer canlıların bu faşist sistemden tek kurtuluş yolu var, o da örgütlü kadın gücünü yaratmak ve harekete geçirerek devrime yürümektir. Zafer devrimde, kurtuluş sosyalizmdedir. Örgütlü kadın, göğün kızıllığıyla orak-çekiçli Kızıl Bayrağı güneşin kan kırmızı dudağıyla birleştirmesidir. Onlar göğün yarısı, yaşamın nefesidir. Hep beraber yürek yüreğe eşit ve özgür bir dünya yaratmak için örgütlenelim. Mücadele ateşini yükseltip kavgayı büyütelim. İşte o zaman kızıl güneş tam da yüreğimizin içine doğacak.

Biz Şervanê Şoreşgerên Marksist Leninistên Kurdistan dava tutsakları olarak bu inançla siz yürek dostlarımız ve siper yoldaşlarımız olan Eksen Yayıncılık’ın (Kızıl Bayrak’ın) tüm kadın emekçilerinin şahsında, başta Kürt kadınları olmakla birlikte ezilen tüm dünya kadınları ve dünya proleter kadınlarının 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nü en içten devrimci duygularla kutluyoruz.

Roja heştê Adarê ji buyna we jinên kedkarên Alasora bi dila can piroz be.

8 Mart’ta ölümsüzleşen tüm yüreklerin şahsında devrim ve sosyalizm mücadelesinde bayraklaşan tüm kızıl güllerimizi sevgi ve saygıyla anıyoruz, anıları önünde saygıyla eğiliyoruz. Anılarını mücadelemizde yaşatacağız.

Yüreğimizin olanca sıcaklığıyla umutla, dirençle ve sevgiyle o proleter yüreklerinizi selamlıyoruz. Sevgi ile, umut ve dirençle kalın. Devrimci selamlar, saygılar.

Serkeftin.

Kahrolsun her türden gericilik ve sömürgecilik

Kahrolsun faşizm

Bijî Heştê Adarê!

Yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü

Yaşasın devrim ve sosyalizm

Kürdistan ML Devrimci Savaşçılar dava tutsakları adına
(Azad) Mehmet YAMAÇ

 

 

 

 

Boş işler bunlar!”

 

...ve bayraklı pankartlı yürüyüşlere

halaylı horonlu grev şenliklerine

katılmayı aşk gibi duymamışsan şuranda

ağrın, ağrım

acın, acım

dememişsen insan kardeşlerine...”

“Boş işler bunlar.” Hayatında bir kere bile başkası için bir şey yapmamışların en büyük sığınağıdır bu cümle. Ya da bir rüzgârla savrulan mücadele kaçkınlarının kendini aklamak için tutundukları cankurtaran. Görmemiştir özgürlük düşünü hiç. Anlamsız gelir insanlığın acılarını kendi yüreğinde hissetmeyene barış. Bilmez, hakkı için direnen işçi ile kol kola girmenin coşkusunu. Bir afişi 3 derece eğik yapmış olmanın huzursuzluğunu anlamaz. Zaman kaybıdır onun için, görmez o afişte milyonları özgürlüğe çağırıyor olmanın sorumluluğunu. Anlamaz yaşadıkları boşluğun verdiği çaresizlikle yozlaşanlar, bir tek bildirinin bin umut olduğunu. Tatmamıştır barikat kardeşliğini. Anlamaz hiç tanımadığı yüz binlerle tek yürek olmanın, aynı sloganı haykırmanın ne demek olduğunu ve bu yolda her bir düşenin bu yüzden yüreğinden de kopup gittiğini. Umursamaz, elinde olan sınırlı özgürlükler için kimlerin ne bedeller ödediğini. İşkencelerde, darağaçlarında, toprağını, halkını, yaşam alanını savunurken katledilenler “boşuna ölmüşlerdir” onlara göre.

Düzenin hayattan izole edilmiş hücrelerinde yaşamlarını sürenler, kendilerini “özgür”; cezaevlerindeki devrim tutkunlarını tutsak zannederler.

Ve usta şöyle devam eder:

..sende iş yok be kardeşim

sen artık hapı yutmuşsun

borçlusun sen ağaçlara, kuşlara

borçlusun sen trenlere, otobüslere

yağan kara, esen yele borçlusun

borçlusun sen herşeye

gözdeki ışıltıya,

alındaki çizgiye,

eldeki şaşkınlığa,

borçlusun herşeye

kardeşim

yaşamın kendisine...”

Hasan Hüseyin Korkmazgil

R. Payize


 

 

 

 

Siyasi tutsaklara yönelik baskılar artıyor

 

Merhaba dostlar.

İyi olmanız dileğiyle selamlarımızı gönderiyor, çalışmalarınızda başarılar diliyoruz.

Kalmakta olduğumuz Kırıkkale F Tipi Hapishanesi'nin dış güvenliğinden sorumlu olan jandarma; 7 Haziran seçimlerinden sonra uygulamaya konan savaş konseptinin bir yansıması olarak keyfi uygulamalara başlamış ve en temel evrensel haklarımızı gasp etmeye başlamıştır.

Mevcut durumda hastane, mahkeme vb. sevkler yapılırken kollarımız önde bileklerimize kelepçe takılıyor ve ring araçları içinde yapılmış hücrelere tıkılıyoruz. Bu da yetmiyor; kameralarla sürekli olarak izlendiğimiz hücreler asmalı, sürmeli kilitlerle kapatılıyor. Bu haldeyken hastane önlerinde yaz-kış demeden uzun süre bekletiliyoruz. Yasal olarak muayene öncesinde, hastane içinde bekleme nezarethanesinde tutulmamız gerekirken, bu uygulama bilinçli olarak hayata geçirilmiyor ve bu şekilde ring işkencesine maruz bırakılıyoruz. Tüm bunlar yetmezmiş gibi; Kürdistan’da yoğunlaşan savaşla birlikte, önce hekimlik ilkelerini esas alarak muayene esnasında kelepçenin çıkarılmasını isteyen hekimlere karşı “Biz açmıyoruz. Hazırladığımız tutanağı imzalayıp tüm sorumluluğu üzerinize alırsanız açarız” diyerek baskı yapmaya başladılar.

Son olarak; Ankara’da askeri servis araçlarına yönelik yapılan eylemle birlikte, tedavi hakkımızı tamamıyla gasp etmek amacıyla kollarımızı arkaya kıvırıp bileklerimize kelepçe takma dayatmasına başladılar. Bu uygulamayı devrimci tutsakların asla kabul etmeyeceklerini bilmelerine rağmen, böylesi bir dayatma ile doğrudan tedavi hakkımızı engellemeye başlamışlardır.

Her geçen gün sağlık sorunlarımız ağırlaşmaktadır. Ameliyat olan arkadaşlarımız dahi dikişlerinin sökülmesi, pansuman ve kontrollerinin yapılması için hastaneye götürülmemektedir.

Bedeli ne olursa olsun doğrudan kimliğimize, kişiliğimize ve onurumuza yönelik olarak dayatılan ‘ters kelepçe’ vb. türden saldırılara karşı direneceğiz.

Dayatılan insanlık dışı uygulamaların bir an önce son bulması ve tedavimizin önündeki engellerin kaldırılması için duyarlı olan herkesi sesimize ses katmaya çağırıyoruz.

TDP Dava Tutsakları

F Tipi Hapishane
Hacılar / Kırıkkale



 
§