4 Mart 2016
Sayı: KB 2016/09

MESS, devlet ve sendikal bürokrasi saldırıya geçti
Savaşa, sosyal yıkıma ve gericiliğe bütçe!
Sur’da yeni bir katliam hazırlığı
Katillere yasal koruma!
İşçi sınıfı, meşruluğuna yaslanarak kazanacaktır!
Sınıf devrimcileri fiili-meşru mücadeleye çağırdı
DİSK’ten saldırılara karşı eylemler
Esas sorun patronların mülkiyeti gasp etmesidir
Saadet Sakız işçilerinden ek zam talebi
“Karanlığa teslim olmayacağız!”
Renault’da kıyım ve direniş
Renault’da saldırı MİB’lilere gözaltı
Kadın İşçi Kurultayı Sonuç Bildirgesi
Türkiye’de kadın işgücü ve gelişimi - 4
Dünya kadın örgütlenme deneyimleri üzerine - 4
Bin yılların mirası
Komintern: Dünya devriminin partisi - A. Engin Yılmaz
Suriye’de ateşkes süreci ve savaş tehditleri
“Muhafazakarlar” geriliyor “Reformcular” güçleniyor
İsviçre’de ‘yabancı’ düşmanı yasa teklifi reddedildi
Devrimci gençlik faaliyetleri sürüyor
Bıjî Heştê Adarê
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Bin yılların mirası

 

Son dönemde yaşadığımız, duyduğumuz, gördüğümüz her şey “bu da olmaz” dedirtecek cinsten. Ama artık bu da olmaz diyeceğimiz bir şey kalmadı galiba. Aykırı olan, en olmaz olan yaşanıyor bu gün ülke sathında. Yıllardır Aleviler için bunlar “ana, bacı tanımaz”, “mum söndü yapıyorlar” diyenlerin gerçekliğini görüyoruz. Annesinin diz kapağından etkilenenlerden tut, “kızınla birlikte olursan, kızın anasıyla nikâhın bozulacağı”nı beyan eden fetvalar yayınlayanına kadar gördük. Ama şimdi sanki daha iyi anlıyorum olayları “Kızlı-erkekli aynı evde kalınır mı?” diyenlerin, bırakın başka bir kadından etkilenmeden aynı evde kalmayı, birlikte yaşadığı kendi kızından ve annesinden etkilendiğini öğrenmiş olduk. Ensest ilişkinin bu kadar yaygın olduğunu, her kadının “tahrik” unsuru olabileceğini bunlar sayesinde görmüş olduk.

Kadınların katmerli eziyete maruz kaldığı, eziyetin tüm çıplaklığı ile yaşandığı bir dönemden geçiyoruz. Her gün beş kadını cinayete kurban veriyoruz. Her gün onlarca kadın taciz ve tecavüze uğruyor. Tecavüze uğrayan kızlarımız-kadınlarımız intihar ediyor. Kadınların yaşam alanları, giyimleri, gülüşleri, kiminle ve nasıl konuşacakları hedef tahtasına oturtulmuş durumda. “Düşman(!)” kampta olan kadınların çıplak bedenleri sokak ortasında teşhir edilirken, yaşayan kadınların bedenleri, zihinleri tutsak edilmiş ya da satılık hale getirilmiş durumda.

Özgecanlar vahşice öldürülürken, Canseller yaşadıklarını kaldıramadığı için intihar eder. Bizlere bu vahşeti yaşatanlar “iyi hal” indirimi alır, “saygın” tutumu ve samimi açıklamalarından kaynaklı serbest bırakılır. Kadınlar, katlanması zor bir cenderenin içinde yaşamaya mahkûm edilir. Peki, bu güç nereden alınır? Bu kadar arsızlık nasıl yaşanır? “Kadın erkek eşit değildir. Fıtrata ters” diyen devletin en yetkili ağzı, dinsel gericiliğin başkanının yayınladığı fetvalar, karısını “uzun adam”a peşkeş çeken yöneticiler, “abartmayın yaşadıklarımız Amerika’da da yaşanıyor” diyen kalemşörler ve tüm bu olanları televizyonda dizi seyreder gibi seyreden, dumura uğramış bir toplumun varlığı bu cendereyi derinleştirmektedir.

Gün boyu yayınlanan evlendirme programları kadın pazarının en meşrulaşmış halidir. Milyonların gözü önünde, bu kadar “mutaassıp” bir toplumun(!) gözü önünde medya çöpçatanlık yapar. Kimsenin gıkı çıkmaz. Ama aynı bu toplum “gecenin üçünde dışarıda bir kadının ne işi var, etek giymeseydi, o da aranıyordu” zaten gibi gerekçeler bularak pisliğin üstünü örtmeye çalışır. İzlenilen her dizide bir aşk üçgeni vardır ve bu durum hayranlıkla izlenir. Yanı başında böyle bir olay yaşandığında ise en büyük yargıç olup kadını linç ederken, erkeği “adama bravo iki kişiyi birden idare ediyormuş” diye takdir eder. Ahlak yine görevini yapmıştır. Suçlu kadındır ve verili ahlak kurallarına uymayanın başına bunlar daha çok gelecektir. Ahlak denilen şey çifte standardın ta kendisidir. Kadın için başka şeyler erkek için başka şeyler öğütler ve hep erkek lehine kararlar alır.

Bin yılların mirasıdır. Kadın erkeğin mülkiyetidir. Kendisinden boşanmak isteyen, evlilik teklifini reddeden kadınların bu kadar kolay öldürülmesinin gerisinde bu miras gerçeği yatmaktadır. Tıpkı tarlası, evi vb. bir eşyası gibi kadını alıp satar, çünkü kullanım hakkı kendine aittir. Kızından etkilenen erkek belki de ilk gece hakkını kullanıyordur. Çünkü çocuğun mülkiyeti babaya aittir. O her şeyin sahibi olduğu gibi küçük kızın da sahibidir ve mülkiyetine ilk o el koymalıdır. Kadın, erkek egemen bir toplumda erkeklerin ortak mülkiyetidir. O yüzden evde, sokakta, okulda, iş yerinde tüm erkekler; taciz etme, tecavüz etme ve hatta öldürme hakkını kendinde görür. Binlerce yıllık bu mirasa karşı olan erkeği de “tüh senin erkekliğine” diye aşağılar ve kendi içinden dışlar. Bu tip, erkekliğin yüz karasıdır. “Bir kızla aynı evde kalacaksın da ona dokunmayacaksın öyle mi, oğlum senin erkekliğinde bir sorun mu var” diye başlar sorular, gönüllü birlikteliğe ve rızaya dayalı ilişkiyi anlayamaz. Zorla ya da gönüllü olması önemli değil, belirleyici olan onun erkekliğidir. Mülkiyet ilişkilerinin belirlediği hukuk sistemi buna kılıflar bulur, ahlak ve din bu durumu yaygınlaştırır ve toplumun nezdinde meşrulaştırır.

Belki de bizim toplumda en çok kullanılan sözlerden biri olan “kuyruk sallamasa kimse bir şey yapmaz” deyimi hayatın gerçekliğine dönüşür. “Cansel öğretmenine kuyruk salladığı için öğretmen denilen kişi onunla birlikte olmuştur” vb. yürek ve kulak tırmalayıcı diyalog günlerce dillerde pelesenk olur. Cansel yaşadıklarını kaldıramaz, çünkü var olan ahlak sistemine göre “suçlu olan” odur. Yaşadığı suçluluk psikolojisi ve yaşadıklarının ağırlığı onu yapayalnız bırakmıştır. Kime anlatabilir ki yaşadıklarını, kim anlayabilir onu. Tecavüzcülerin serbest kaldığı, hakaret(!) edenlerin tutuklandığı bir ülkede kime güvenebilir. Cansel, intihar etmedi toplamda devletiyle, yargısıyla, ahlakıyla, eğitim sistemiyle çürümüş bu sistemin birlikte işlediği bir cinayete kurban gitti. Tacizin, tecavüzün, Özgecanların, Cansellerin ve onların şahsında yaşamını kaybeden tüm kadınların hesabını sormak için pislikleri her yere saçılan bu sisteme karşı kadınlı-erkekli örgütlü mücadele tek seçeneğimizdir.

Bir eğitim emekçisi


 
§