10 Nisan 2015
Sayı: KB 2015/14

Taksim rüzgarından kaçanlar!
Taksim 1 Mayısı'nı bekleyenlere...
Ne seçim, ne meclis; çözüm örgütlü mücadelede!
Avukatlar: Baronun anlaşmasını tanımıyoruz!
“Haklarımızı ve kazanımlarımızı koruyacağız!”
Faşist saldırılara karşı emekçilerin öfkesini örgütlü hale getirelim!
Emekçiler onurlarına sahip çıktı!
Ölü gözünden yaş beklemek ve GMİS Genel Kurulu
Genel kurula koltuk kavgaları damga vurdu
Soma davasını kırılma noktası yapmak... - T. Kor
AKP’den sermayeye istihdam
Taşeron İşçiliğe Karşı Mücadele Kurultayı gerçekleşti
Taşeron İşçilerinin Birliği için ileri!
“İŞGAL: 60 Uzun Gün”
Metal grevinin ardından...
DİSK/TEKSTİL ve işçi satıcılarının it dalaşı - B. Seyit
Yeni bir döneme doğru
Sisi'nin Mısır'ı: Körfez'in parasıyla emperyalizme bekçilik
Yemen saldırısı ve Ortadoğu'da nüfuz mücadeleleri
İran, ABD ve Kral Selman'ın yaveri
Paskalya yürüyüşleri, emperyalist savaşlara ve faşizme öfke
İÜ öğrencileri Mahmut Ak'ı tanımıyor!
Hasan Ferit davasında 6 çeteci serbest
Çiçeğine karnaval düzenlenen portakalın dallarında ceset açıyor
1 Mayıs’ta alanlara!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İran, ABD ve Kral Selman'ın yaveri

 

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri ABD, Çin, Rusya, İngiltere, Fransa ve Almanya’dan oluşan 5+1 ülkeleri, uzun müzakerelerden sonra, İsviçre’nin Lozan kentinde İran’ın nükleer enerjiyi nasıl kullanacağıyla ilgili anlaşmaya vardılar. Son hali Haziran ayında belli olacak anlaşma Batılı emperyalistler tarafından memnuniyetle karşılandı. Körfez ülkeleri ise hayli endişeliyken ABD Başkanı Barack Obama anlaşmayı kendi çıkarlarına uygun “tarihi bir anlaşma” olarak niteledi. ABD’nin Ortadoğu’daki en önemli müttefiki İsrail ise anlaşmayı “tarihi bir hata” olarak gördüğünü açıkladı.

İranlıların ağırlıklı bir bölümü anlaşmayı büyük başarı olarak gördü, bu vesileyle kutlamalar yaptı. Elbette gerek rejim için gerekse de İran halkı için burukluk yaratmaması da imkansızdı. Şah diktatörlüğüne karşı başlayan ayaklanma sürecinden Molla rejiminin kuruluşuna ve bugünlere dek ABD karşıtlığı İran’ın resmi bir politikası idi. Nükleer enerji sahibi olmak da bunun simgelerinden biri oldu. Ancak Batı nüfuzuna karşı mücadele ve bunun simgesi ‘nükleer enerji’ İran için pahalıya patladı. Dünyanın en geniş petrol yataklarına sahip olan ülke son üç yılda -düşen petrol fiyatları ile birlikte- bu gelirinin 100 milyar dolarını kaybetti. Burjuvazinin uluslararası alandaki sermayesi donduruldu. Dahası yaptırımlar nedeniyle zaten ucuzlayan petrol nedeniyle potansiyelin epey altında ihraç edilebildi.

Uzun yıllardır ABD’nin ve bölgedeki işbirlikçilerinin askeri tehdidi altında kalan İran’ın imzaladığı anlaşma kalıcı olabilecek mi? Ya da ne gibi sonuçlar yaşanacak? Soruların kesin yanıtını elbette zaman gösterecek ancak verili duruma bakarak, anlaşmanın anlamı ve akıbetine dair öngörülerde bulunabiliriz.

Ortadoğu emperyalizm ve ABD için pek çok açıdan önemli bir coğrafya. Jeopolitik konumunun yanı sıra, bünyesinde petrol ve doğalgaz gibi stratejik kaynakları barındıran bölge, küresel kapitalizm için hayati bir öneme sahip. ABD, bu kaynakları sistemin bekası için güvenceye almak, bunun ifadesi olarak tüm bölgeyi kendi çıkarları temelinde yeniden şekillendirmek amacıyla bölgede, savaşlar ve iç savaşları kışkırtıyor, Sovyetler Birliği ve Çin’den esen rüzgara bunun ötesinde kendi nüfuzu altında olmayan her yapıya karşı darbeler tezgahlıyordu. Örneğin 1950’lerin başında İran’ın petrolünü millileştiren Musaddık gibi. Ulusalcı-demokrat bir politikacı olan Musaddık, -Obama’nın da itiraf ettiği gibi- CIA’nın komploları ile iktidarından edildi ve yerini Amerikancı Şah’a bıraktı.

O günden bugüne emperyalizmin politikalarında pek fazla değişiklik olmadı. Emperyalizm, Sovyetler Birliği’nin çöküşü, Çin’in sisteme entegre olması ile birlikte görece daha rahat bir konum elde etti ve bölgede istediği gibi at koşturmaya başladı. Bunun yıkıcı bedelini ilk Irak halkları ödedi, hala da ödüyor. İran Şah’ın devrilmesi ile Batı nüfuzunun dışına çıkıp ABD’yi -ABD de onu- ‘büyük şeytan’ ilan ederken, sistemin Irak’ta yarattığı felaket, şimdi iki ülkeyi Irak’ta aynı cephede savaşmaya kadar götürdü.

İşte tam da bu sırada ABD ile İran’ın devam edegelen nükleer müzakerelerinde taslak anlaşma sağlandı. Körfez’in en kirli ve çağdışı devletleri ise Suudi gericiliğinin önderliğinde ve bir koalisyon halinde Yemen’e dönük bir saldırıya geçti. ABD saldırıyı teşvik ettiği gibi zaman zaman fiili olarak da yer aldı. Şu an Suriye’de de yaşananları hatırlarsak iki güç arasındaki çetin savaşımın eskisinden de şiddetli, ama ortak çıkarlar için de (Kontrolden çıkan IŞİD - El Kaide gibi) bir o kadar yakın olduğu bir dönemden geçiyoruz.

Nükleer anlaşma ise iki tarafa da az-çok nefes alma imkanı sağlayacak. Obama, İran ve nükleer sorununu söz verdiği gibi ‘çözdüm’ derken, İran büyük geri adımlarına rağmen nefes alma imkanı elde etmiş olacak. İki ülke içinde de, bölgede de anlaşmaya tepkiler var ve özellikle ABD içindeki yükselen ‘şahin’ kanadın seçimler sonrasında bunu bir devlet politikası olarak devam ettirip ettirmeyeceği meçhul. İran’da ise büyük Ayetullah Hamaney’in onayı gereğince ‘şahinler’ sadece eleştiri yapabiliyorlar. Politikayı değiştirebilme şansları az. Özellikle de İran burjuvazisi de canı gönülden bunu isterken...

İran burjuvazisi mahrum kaldığı emperyalist zincire tekrar dahil olmak istiyor. Kalabalık, genç nüfusa sahip ülke emperyalistler için hem muazzam büyüklükte yeni bir pazar, hem de ucuz işgücü cenneti olma potansiyeline sahip. Aynı istek emperyalist tekeller için de geçerli. İran burjuvazisi uzun yıllar mahrum kaldığı ‘işbirlikçilik’ vasfını gerçekleştirmek ve tekellerin yağmasından pay almak istiyor. Emperyalistler de satmak, sömürmek ve yağmalamak… Uluslararası kapitalizm ile iç içe geçen ülkenin uzun vadede ne gibi sonuçlarla karşılaşabileceğini ise tahmin etmek zor değil. Yaptırım ve inatlaşma yerine ‘kapitalizmin nimetleri’ açılamayan kapıları, tarihte çokça görüldüğü gibi açtı, bundan sonra da açacaktır.

Ama kısa vadede elbette bunları söylemek için erken. İki ülke şu anda Irak’ta düzeni sağlamak için birlikte mücadele verse de -ki bunun altında da bir rekabet yatıyor- birçok ülke de nüfuz savaşımı içerisindeler. Bir yanda İran ve Rusya diğer yanda İsrail, ABD, Türkiye ve diğer ‘Sünni cephe’. ABD hala resmi bir devlet geleneği olarak kendisi için en büyük tehditlerin başında İran’ın adını anıyor. Diğer yandan Yemen’deki İran nüfuzunun atılımına karşı başlatılan saldırıya açıktan destek veriyor. Ki Yemen, uzun yılladır süren bu mücadelenin yeni bir cephesi, bunun devamı olarak Lübnan, Suriye, Filistin ve içinde Şii nüfus barındıran bilimum Körfez ülkesi var.

Kısacası nükleer anlaşma halihazırda devam eden nüfuz mücadelesinde yeni sayfa, yeni bir soluk olacak. Anlaşmanın olduğu gibi, iki taraf için de getirilerinin neler olacağını da zaman gösterecek.

Sultanlık hayallerinden yaverliğe…

Öte yandan ‘değerli yalnızlık’tan sıyrılmaya çalışan AKP Türkiyesi ise kendine yeni roller bulmaya çalışarak Suudi Arabistan’ın yeni kralı Selman’ın kanatları altına girmeye çalışıyor. Uzun yıllar boyunca rakip olsalar da ilişkileri sertleştirmeyen İran ve Türkiye, Erdoğan’ın son açıklamarı üzerine gerildi.

Açıklamalar İran’da büyük tepki yarattı ve İranlı birçok siyasetçi Erdoğan ile görüşülmemesini talep etti. Elbette beklendiği gibi görünen tarafta diplomasi galip çıksa da olayın altında farklı gerçekler var. Ticari anlaşmalarla süslenen görüşmelerin altındaki en temel konu Yemen oldu. Erdoğan, Tahran’a gitmeden saatler once Suudi Arabistan Veliahtvekili Prens Naif’ten talimatlar ve mesajlar aldı ve bunları İran’a taşıdı. Kısacası Yeni Türkiye’nin cumhubaşkanına düşe düşe Kral Selman’a yaverlik yapmak düştü. Basına kapalı gerçekleşen ve yansıdığı kadarı ile Yemen için ‘barış ve istikrarın sağlanması için ortak çalışma yapılması’ konusunda mutabık kalındığı ve bu amaçla bir mekanizma oluşturulmasının hedeflendiği görüldü. Türkiye'nin bir arabulucu rolü dahi üstlenmeyeceği daha çok kolaylaştırıcı rol oynayacağı kaydedildi.

Ortadoğu’da pasta İran, ABD, kral ve kralcılar arasında bölüşülmeye çalışılırken sultanlık hayalleri kuranların payına ise kraldan Tahran’ın şahlarına mesaj taşımak kaldı.

 
§