10 Nisan 2015
Sayı: KB 2015/14

Taksim rüzgarından kaçanlar!
Taksim 1 Mayısı'nı bekleyenlere...
Ne seçim, ne meclis; çözüm örgütlü mücadelede!
Avukatlar: Baronun anlaşmasını tanımıyoruz!
“Haklarımızı ve kazanımlarımızı koruyacağız!”
Faşist saldırılara karşı emekçilerin öfkesini örgütlü hale getirelim!
Emekçiler onurlarına sahip çıktı!
Ölü gözünden yaş beklemek ve GMİS Genel Kurulu
Genel kurula koltuk kavgaları damga vurdu
Soma davasını kırılma noktası yapmak... - T. Kor
AKP’den sermayeye istihdam
Taşeron İşçiliğe Karşı Mücadele Kurultayı gerçekleşti
Taşeron İşçilerinin Birliği için ileri!
“İŞGAL: 60 Uzun Gün”
Metal grevinin ardından...
DİSK/TEKSTİL ve işçi satıcılarının it dalaşı - B. Seyit
Yeni bir döneme doğru
Sisi'nin Mısır'ı: Körfez'in parasıyla emperyalizme bekçilik
Yemen saldırısı ve Ortadoğu'da nüfuz mücadeleleri
İran, ABD ve Kral Selman'ın yaveri
Paskalya yürüyüşleri, emperyalist savaşlara ve faşizme öfke
İÜ öğrencileri Mahmut Ak'ı tanımıyor!
Hasan Ferit davasında 6 çeteci serbest
Çiçeğine karnaval düzenlenen portakalın dallarında ceset açıyor
1 Mayıs’ta alanlara!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Soma davasını kırılma noktası yapmak...

T. Kor

 

Som'daki madenci katliamının üzerinden bir yıla yakın bir zaman geçmesine rağmen katillerin "yargılanması" yeni başladı.

13 Nisan'da başlayacak yargılama ise şimdiden bir dizi sonuç çıkartmak için yeterli veriyi sunuyor. Çünkü iş cinayetleri için yeterince “emsal karar” patronların nasıl aklandığını bize gösteriyor. Daha başlamamış yargılamada sanık sayısını şişiren ama asıl patronları dava dosyasından ayıklayan yargı, ceza için ‘bordrolu çalışanlar’dan öteye gitmiyor. Yani esas olarak yarattıkları sömürü düzeninin üzerinden yükselen maden şirketinden holdinge asalak patronlar takımı temsili olarak yargılanıyor. Ve dava süreci tamamlandığında büyük ihtimal ellerini kollarını sallayarak çıkacaklar. Çünkü katliamda işçileri suçlayan, patlama nedenine doğal afet muamelesi yapan bir dizi üniversite raporu şimdiden katillerin avukatları tarafından dava dosyasına sunuldu.

Yargılama yerinin tercihi bile bir aklama sürecinin işlendiğini gösteriyor. Manisa’ya bağlı lakin Soma’ya uzak bir alandaki Akhisar’da spor salonunda duruşma görülecek. Spor salonu tercihi yanıltıcı bir durum. 45 sanık, sanık avukatları, yaşamını yitiren 301 işçinin ailesi, en az birer avukatları dışında katliamda yaralanan işçiler, tanıklar ve de davaya müdahil olmayı isteyecek ilerici kurumlardan sendikalara, izleyicilere kadar uzanan liste 200 kişilik bir spor salonuna sığmayacaktır. Zira bundan kaynaklı mahkeme heyeti hayatını kaybeden işçi ailelerinden sadece yedisine davetiye çıkarıp diğerlerinin bulundukları bölgelerdeki adliyelere giderek ifadelerini vermelerini istedi. Ailelere kendi evlatlarının, eşlerinin, kardeşlerinin katillerinin ‘yargılanmasında’ taraf olarak bulunma hakkını dahi çok görenlerin vereceği ceza ne olabilir ki!

Bunun için davadan beklenti, ancak düzen yargısını da basınç altına alacak bir toplumsal mücadeleyle yaratılabilir. İşçi sınıfının bu topraklarda gördüğü en büyük katliamlardan biriyse Soma Davası, aynı zamanda sınıf hareketinin direnişten çıkıp taleplerini alma mücadelesinin de başlangıç noktalarından olabilir.

Bilinen katliama karşı bilinmeyenin zamanı!

Soma tek başına en çok ölümün yaşandığı işçi katliamı olmasından öte, sermaye devleti ve burjuvazinin kurduğu ölüm cehenneminin ‘zirvesi’ olmasıyla da derin etki yarattı. Şimdi katliamın ardından başlayan ‘yargılama’ tiyatrosu sırasında Soma’nın tam da bu sömürü ve ölüm düzenine karşı kırılma noktası olması sağlanabilir.

Zira Soma katliamı esasta bugünkü kapitalist sistemin yükselişini açıklayan en basit örnek. Düşünün ki deneyimli işçilerin “katliam bugün olacak, yarın olacak” diye tahmin yürüterek işe gitmekten imtina edeceği kadar beklenen bir “kaza.” Amirlere risk ifade edildiğinde bir işçinin tekme-tokat dövüldüğünü görerek, işsizlik sopası ile ölüm riski arasında kalan milyonlarca işçinin yaşadığının tekrarı.

Enerji ve inşaat sektörlerinin palazlandırıldığı günümüzde iş cinayetleri, bu yükselişin dolaysız nedenleri arasında. Soma Holding’in patronu Alp Gürkan da hem enerji hem de inşaat sektöründe yer tutarak AKP’nin yolunu açtığı burjuvalardan. Bunun için katliamın bir boyutu Soma’da sembolleşen madenler üzerinden olurken diğer yandan İstanbul’un göbeğindeki Spine Tower da iş cinayetlerine karşı mücadelenin hedefi haline geldi.

Soma Katliamı tek başına devlet ve patronlar arasında yerleşmiş iş cinayetlerini görmezden gelme sistemini değil, bu sistemin ara yapılarından işbirlikçi sarı sendikaları da ortaya çıkardı. Sendika bürokratlarının varlığının iş cinayeti düzenine karşı mücadele için anlam ifade etmediğini, sarı sendikaların göstermelik protestolara rağmen mevcut bulundukları fabrikalardan madenlere bu düzeni sarsacak bir işçi sağlığı ve güvenliği ilkelerini esas alan mücadeleden kaçındığı bir kez daha görüldü. Soma’da katliamın ardından darbe alan bu işbirlikçi sendika bürokrasisi aşılamadığı yerde kendini yeniden üretmeyi de başarıyor elbet.

Ayrıca bugün iş cinayeti düzeni ve kölelik dayatmalarının üzerine kapanan madenler de eklenirken, sendikaların adı hala mücadele ile anılıyor. Keza tek başına Soma madenlerindeki yetkili sendikalarla ilgili bir sorun da değil bu. Çünkü Soma gibi açık bir katliam ve bunu yaratan sömürü düzeninin ardılları da gösterdi ki, bu topraklardaki tüm sendikal konfederasyonlar farklı renkleri taşısalar da düzenin icazet sınırlarını aşmaktan çok uzaklar. En ilerici sendika konfederasyonu ve üye sendikalarının iş cinayetlerine karşı protesto eylemi sınırındaki mücadelesi ise bizi Torun Center ve Ermenek gibi yeni katliamların izlenmesine ortak etti. Soma gibi en açık teşhirle tarihinin en büyük katliamlarına imza atanlar, çalışma düzeninden tek bir sömürü noktasında esnemediği için yeni katliamlara devam etti. Her ay yaşanan işçi ölümleri neredeyse birer Soma Katliamı kadar işçi ölümüne tekabül etmeye devam etti. Şimdi bu süregelen ölüm ve sömürü düzenine karşı yargı sürecinin de benzeri davalar gibi kapanmaması, aklama ile sistemin unutturma politikasının işlememesi için işçi sınıfının tek başına duruşma salonlarının önünde olmaktan öte ülkenin dört bir yanında Soma Katliamı'nın hesabını sormak için sokaklara çıkması esastır. Bu yaratılamadıktan ve toplumun dikkatini, mücadele enerjisini bu kanala akıtacak bir süreç olmadıktan sonra yeni katliamlar kaçınılmazdır. En ilkel çalışma koşullarıyla en yüksek kâr peşinde olanlar ancak bir mücadele seti ile durdurulabilir. Ancak böylesi bir engel onları yavaşlatabilir. Yoksa kapitalist sistemin en temel düsturu olarak bu ölüm çemberi kırılmayacaktır. Bilinen gerçeklikler bunu tüm açıklığıyla gösteriyorken, aslında bilinmeyen, denklemin sınıf cephesinden nasıl bozulacağı.

Bugün sendikaya üye olan işçilere ihanet eden ve onu seyredenler, grevi yasaklandığında yargıya koşanlar ve onu yalnız bırakanların sendikal anlayışları elbette böyle bir mücadeleyi de örgütlemeyecek. Ancak tabandan birleşen ve fiili-meşru mücadelesiyle, işgalleriyle sendikalarını, TİS’lerini kazanan işçiler, grev yasağına karşı direnenler yarının işçi sağlığı ve güvenliği mücadelesinin de önünü açacaktır. Soma davası bunun bir aracı olabilir. En açık sembol iki sınıfın bu konudaki mücadelesine sahne olduğu noktada bir kırılma noktasına dönüşebilir. Bunun umudunu taşımak için sendika bürokratları hala davanın görüleceği salonun içinde avukatlara bakarken biz sanayi havzalarından “itirazımız var!” haykırışını yükseltmeye çalışıyoruz. Bu olmadan, şalter bunun için inmeden Soma’da ölen, yaralı işçilerin çıkışını takım elbisesiyle izleyen bakanın temsil ettiği devlet ve onun yargısı burjuvaları bir bir aklayacak, sanık yaptıklarını da sırayla yeni katliam ve sömürü çarkları kurması için bırakacaktır.

 
§