03 Ocak 2014
Sayi: KB 2014/01

Çürümüş düzende sağlam çark olmaz
AKP-cemaat çatışması ve “kuvvetler ayrılığı”
İktidar dalaşı ve düzen medyası
Riyakarlıkta sınırları yok!
Her dönemin has uşağı: CHP
Yolsuzluk, yağma ve sömürü düzeninden hesap sormaya...
Sınıf devrimcilerinden yolsuzluk eylemleri
Yolsuzluklar protesto edildi
Oyak Renault’ta patron-Türk Metal işbirliğiyle işçi kıyımı...
Türk-İş asgari ücrete ‘muhalif’ kaldığını açıkladı!
Esenyurt’ta işçiler foruma hazırlanıyor
Hacettepe işçisinden zafer kutlaması!
2013: İşçi sınıfı kin ve öfke biriktirdi!
“Bürokratik-icazetçi sendikal çizgiyi aşmak için taban inisiyatiflerini yaratalım!”
Dünya basınında yolsuzluk ve rüşvet operasyonu
2013: Kriz, çatışma, savaş, direniş…
Seçim dönemi ve reformizmle mücadele
Eğitim piyasalaşırken...
İÜ’de mücadele etkinliklerle sürüyor
Roboski için yaygın eylemler
“Yargılanan değil, yargılayan olduk!”
Özgürlük ve eşitlik yürüyüşümüz sürüyor
EKK’dan yeni yıl mesajı...
Kartal Emekçi Kadın Komisyonu kuruldu
Devrimci tutsaklardan yeni yıl mesajları
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İktidar dalaşı ve düzen medyası

 

17 Aralık’ta yapılan operasyonun ardından burjuva basın da kılıçları çekti. İki taraftan birine sırtını dayayan basın üzerinden yürüyen çatışma ile aslında muazzam bir manipülasyon yaratılmış oldu. Bu konuda başı çekense özel olarak dinci-gerici basın oldu elbette. Bir taraf “hükümeti devirmeye yönelik hamle” nidaları atarken, yolsuzluğa karşı çıktığını iddia edenler ise gerici çatışmanın taraflarından biri olarak, tüm pisliklerin ardında sömürü düzeni olduğu gerçeğinin üzerini örttüler.

Düne kadar AKP’nin ve Erdoğan’ın elini temizlemeyi görev edinmiş olan Bugün ve Zaman gibi gazetelerin şimdiki pek muhalif yayın politikası bundan dolayı görülmeye değerdir. Yine bazı köşelerin sahipleri kalemlerini daha da sivriltme imkânı bulurken, rüzgâra göre rota belirlemeyi kimlik haline getiren Ilıcak gibileri de açığa çıkan yolsuzluk olayından sonra pişmanlıklarını belirtmekte, vuku bulan hırsızlıkların yılmaz düşmanı olduklarını gösterme çabasındadırlar. Sadık kalmaya devam edenlerse tüm bu yaşananları AKP’nin mazlumluğuna gösterge yapmaya çalışmaktadır. Devletin önemli yönetim mekanizmalarını hükümetleri süresince ele geçirmiş olan Erdoğan ve ekibine karşı komploların, derin organizasyonların, paralel bir devlet yapısının işbaşında olduğunu kanıtlama çabasındalar.

Burjuva medyanın görsel, işitsel, yazılı tüm organlarıyla sermaye devletinin hizmetinde olmaya devam ettiği gerçeği ise orta yerde durmaktadır. Özü itibariyle karşı karşıya bulunan kanatlar, parçalanan koalisyon işin varabileceği tehlikenin farkındalıklarını ise yeri geldiğinde göstermekten geri kalmamaktadır. Kızışan kavganın rejimin kendisini tehlikeye sokmaması için sağduyu çağrıları yapılmakta, emekçilerin gösterdiği haklı tepki provokasyon olarak yansıtılmaya çalışılmaktadır. Cemaatin sesi Zaman gibi gazeteler Erdoğan’a ve AKP’ye telkinlerde bulunarak sürecin rejimin bekasına zarar vermemesi için dikkatli olunması gerektiği hatırlatılmaktadır.

Tüm çeşitliliğiyle sermaye medyası, her ne kadar farklı cephelerin mevziisi olarak karşılıklı bir savaşım içindeymiş gibi bir görüntü verse de tüm bunlar işçi ve emekçilerin gözünde yanıltıcı olmamalıdır. Zira bu mevzilerden karşılıklı atışlar yapanlar, temize çıkarmakla mükellef oldukları sermaye sınıfının refahının tehlikeye gireceğini hissettikleri andan itibaren, aynı mevzilerden ortak düşmanlarına karşı taarruza geçebilme yeteneğine fazlasıyla sahiptirler. Ortak düşmanın kimler, hangi sınıf, milliyet ve inanç kesimleri olduğu ise yeterince ortadadır. Zaten bu da şaşırtıcı olmamalıdır. Çünkü onların bir bölümü çekici sözcüklerle değişim isterken bile kastettikleri sadece vitrinin bir kısmıdır. Bunu yaparken de tek dertleri rejimin temel direklerini daha da sağlamlaştırabilmektir.

Mevzilerinde kendilerine verilen direktifleri yerine getiren kalemşörlerin, barutunu dolduran siyasal güç odaklarıyla birlikte güttükleri ortak kaygı onların yayın çizgisini belirler. İşçi ve emekçileri yıkıma sürükleyen ücretli kölelik düzenine karşı gelişebilecek tüm eylemlilikler, tıpkı sermaye devletinin tüm kanatlarında görüleceği gibi onları daha da güçlü yeniden aynı safta toplayabilir. Bu nedenle sınıflar mücadelesinde aldıkları pozisyon onları işçi ve emekçilerin, Kürt halkının, Aleviler’in karşısında net bir şekilde konumlandırmaktadır.

Bu nedenlerden ötürü dikkatle bakılırsa işin rengi değiştiğinde, çıkar odaklı tüm sahte saflaşmaların tek bir cephede buluştuğu kolayca görülebilecektir. Hem de bu kaynaşma, onları karşı karşıya getiren süreçlerden daha sorunsuz gerçekleşebilmektedir. İşte tam da bu gerçeklik üzerinden hareketle işçi sınıfı, Kürt halkı ve Alevi emekçiler bu sahte saflaşmalardan kendisine uygun bir cephe seçme hatasına düşmemelidir. Sermaye medyasının uğursuz rolü de tam da budur. Yaratacağı manipülasyonla bizleri böyle bir seçime zorlamakta, siyasetin bu sınırlarda yapılmasını sağlamaya çalışmaktadır.

Ortalığa saçılan tüm pisliklerin arkasında koca bir düzen gerçeği durmaktadır. Sermaye medyası taraf olduğu düzen siyasetinde bu gerçeğin üzerini örtmeye çalışmaktadır. Eğer bir fatura kesilecekse, bunun tüm kötülüklerin kaynağı olan kapitalist sisteme değil, sadece bu sistemin basit uygulayıcılarına kesilmesi için uğraşmaktadırlar. Tüm kanatlarıyla burjuva medyaya düşen görev ise düzenin pisliğini açığa çıkarmak değil aksine onun üzerini örtmektir. Bazılarınca kimi düzen unsurlarının özel hedef seçilmesinin gerisinde de böyle bir mecburiyet vardır.

Bir kez daha ifade etmek gerekirse bu düzenden hiçbir çıkarı olmayan tek kesim işçi ve emekçiler, yoksul Kürt halkı ve Alevi emekçileridir. O halde düzen siyasetinin kendi çıkarlarına göre işleyişine, yeri geldiğinde zıtlaşmasına umut bağlayamayacağımız gibi, bu düzenin medyasından da bizlere asıl gerçeği ulaştırmasını bekleyemeyiz. Bizler bizzat kendi ellerimizle yarattığımız tüm zenginliklerin yegâne sahibi olan bir sınıfın, işçi sınıfının üyeleriyiz. Bu nedenle kulak vermemiz gereken asıl ses devrimci-sosyalist yayın organları olmalıdır. Çünkü tek denetlenemez ve sesi susturulamaz olan ancak devrimci-sosyalist basın organlarıdır.

Eğer düzenin tüm pisliğini gerçek manada devrim temizleyecekse, bu pisliği tüm açıklığıyla bizlere gösterebilecek olan da kelimenin gerçek anlamıyla özgür olan devrimci yayınlarımızdır.

 

 

 

 

Gazetecilerin şartları her yıl daha da kötüye gidiyor

 

Gazetecileri Koruma Komitesi (Committee to Protect Journalists - CPJ) 2013 raporunda, katledilen, tutsak edilen gazetecilere dikkat çekildi.

Komitenin yıl sonunda topladığı verilerle açıkladığı raporda gazeteciler için en kötü yıllardan birinin yaşandığına, şartların daha da kötüye gittiğine dikkat çekildi.

CPJ, 2013 yılında Suriye’de 28, Irak’ta 10 ve Mısır’da 6 gazetecinin öldürüldüğünü açıkladı. 2013’te 211 gazetecinin ise tutsak olduğunu ifade etti. CPJ raporunda Türkiye tutsak gazeteci sayısıyla dünyada birinciliğini koruyor.

Gazeteciler için en tehlikeli çalışma ortamları Suriye, Irak ve Mısır olarak sıralandı.

Ortadoğu’da ya ölüm ya zindan

Gazetecileri Koruma Komitesi Müdür Yardımcısı Robert Mahoney, Ortadoğu’nun gazeteciler için bir “ölüm bölgesi” haline geldiğine işaret ederek şunları ifade etti: “Uluslararası toplum, bütün hükümetlere ve silahlı gruplara gazetecilerin sivil statüsüne saygı göstermeleri ve gazetecilerin katillerini adalet karşısına çıkarmaları için baskı yapmalıdır.”

Emperyalist işgaller ve gerici çeteler eliyle gerçekleştirilen saldırılar Ortadoğu’yu kan gölüne çevirirken gazeteciler de hedef oluyor. Son olarak 23 Aralık günü Reuters’ın, Suriye’de görev yapan 17 yaşındaki foto muhabiri Molhem Bereket öldürüldü. 17 yaşında bir çocuğu ucuz iş gücü olarak kullanan Reuters’ın kapitalist bir şirket olarak kâr odaklı işleyişi de açığa çıkmıştı.

Basın çalışanları haber aktarabilmek için savaş bölgelerinde çalışırken, şirketler çalışanlarını ölüme gönderiyor. Keza Milliyet foto muhabiri Bünyamin Aygün Suriye’de kaçırılalı haftalar oldu fakat Milliyet gazetesi basın çalışanlarının yaygın eylemlerini yansıtmak dışında ses vermiyor.

İşçi ve emekçileri baskı altında tutmaya çalışan devletler gazetecilere yönelik tutuklamalarda da başı çekiyor. Bahreyn, Rusya ve Türkiye gibi ülkeler gazetecilere yönelik polis terörü, tutuklama kararları ile her yıl listede üst sıralarda yer alıyorlar. Basın tekelleriyse zaten sermaye hükümetleriyle dengeli olarak muhalif gazetecilere karşı oto-sansürü devreye sokuyor, durduramadığı takdirdeyse işten atma saldırılarını devreye sokuyor.

Gazetecilere kölelik dayatmaları

Patronlar kâr hırsıyla tensikatlara giderek, daha az çalışanla faaliyetlerini devam ettirmeye çalışıyor. Stajyer gazeteciler, yoğun sömürü çarkları arasında eziliyor. Maaşlar zamanında yatırılmayarak gazetecilerin hakları gasp ediliyor.

 
§