Çetelere silah sevkiyatının merkezi Esenboğa Havaalanı
Suriye’deki yıkıcı savaşın uzamasında özel bir rol oynayan AKP iktidarı, bu ülke halklarının acılarını, sefil çıkarları için en kaba bir şekilde istismar etmekten de geri durmuyor. Bir yandan savaşı kızıştıran Ankara’daki Amerikancılar, öte yandan “Suriye halkının yanındayız” türünden riyakârca açıklamalar yapıyorlar.
Silahlı çetelerin Baas yönetimini devirme gücünden yoksun oldukları bilinmesine rağmen, bu güçleri silahlandırmak, yıkım ve katliam döngüsünün uzamasından başka bir sonuç yaratmıyor. Hal böyleyken ABD, İngiliz, Fransız emperyalistleri ile Türk devleti ve körfezin çürümüş kralları bu çeteleri finanse ediyor, eğitiyor ve silahlandırıyor.
Çetelerin sivilleri hedef alan saldırılarının giderek yaygınlaştığı bu günlerde, silah sevkiyatının güzergahlarıyla ilgili haber yapan ABD’nin New York Times (NYT) gazetesi, Ankara’daki Esenboğa Havalimanı’nın silah sevkiyatının merkezi noktası olduğunu ortaya koydu.
Adını gizli tuttuğu Türk ve yabancı yetkililer ile silahlı çetelerin şeflerinden aldığı bilgileri aktaran gazete Katar, Suudi Arabistan ve Ürdün askeri kargo uçaklarının, son aylarda Esenboğa Havalimanı’na sık yaptıkları inişlere dikkat çekti.
CIA’nin, Suriye’deki çetelere gönderilen silah trafiğini Türkiye üzerinden organize ettiğini yazan NYT, Hırvatistan’ın başkenti Zagreb üzerinden gelen silahların da Esenboğa’ya nakledildiğini belirtti. Silahlı çetelere Türkiye üzerinden 3500 ton silah sevkiyatı yapıldığını belirten gazete, sevkiyatta bu yılın başlarından itibaren belirgin bir artış olduğunu yazdı. Katar’dan silah taşıyan kargo uçağının son olarak Pazar günü Esenboğa Havalimanı’na indiği bilgisi de haberde yer aldı.
Silah sevkiyatının tek giriş yeri Türkiye olmasa da, çetelere ulaşan silahların önemli bölümünün Türkiye üzerinden ve Türk devletinin işbirliği ile gerçekleştirildiği uzun süre önce bir sır olmaktan çıkmıştı. Bu arada onlarca ülkeden devşirilen binlerce kökten dinci çete mensubunun toplanma ve Suriye’ye sevk yeri de Türkiye’dir.
AKP iktidarının daha özel planda ise Tayyip Erdoğan-Ahmet Davutoğlu ikilisinin, Suriye’deki yıkıcı savaşta açıkça taraf tuttukları, çeteleri eğitip silahlandırmaktan sorumlu oldukları ve tepeden tırnağa Suriyelilerin akan kanına bulandıkları gerçeği de, Arap medyasına konuşan gazeteci, yazar ve siyasi yorumcular tarafından sık sık dile getiriliyor. Buna karşın, yayın çizgisiyle gerici Suriye muhalefetine ve silahlı çetelere destek veren NYT’nin de bu haberi yapması, AKP iktidarının Suriye’deki yıkıcı savaşa nasılda pervasızca müdahale ettiğini de ortaya koyuyor.
Türk devletinin silahlı çetelerle suç ortaklığını ortaya koyan haber üzerine açıklama yapan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Levent Gümrükçü, “Elimizde bu tür haber ve iddiaları doğrulayacak resmi bilgi bulunmuyor” demekle yetindi. Ancak bu tür açıklamaların öylesine yapıldığı ve bir kıymet-i harbiyesinin olmadığı biliniyor. Tıpkı, Türkiye-Suriye sınırına yakın bölgelerde çember sakallı silahlı çeteleri görmeyen kimse kalmadığı halde, bununla ilgili “resmi bilgilerin bulunmaması” gibi…
Gericiliğe karşı devrimci sınıf mücadelesi!
AKP iktidarıyla birlikte, toplumsal yaşamda gericiliğin dozajı giderek artırılıyor. Toplum yapısı dinci-gerici ideolojiye göre yeniden biçimlendiriliyor. Bu değişim, hak ve özgürlüklerin gaspıyla birlikte gündeme geliyor. Dinci-gerici akım, iktidarda olmanın tüm avantajlarını bu yönlü kullanıyor. Eğitim kurumlarında, medyada, sosyal yaşamda ve diğer kamusal alanlarda gerici kültürünü yeni yasa ve yasaklarla topluma dayatıyor.
İlk başlarda tepkiyle karşılansa da artık olağanlaşan içki yasakları, haremlik-selamlık ya da çeşitli şekillerde karşımıza çıkan sansür uygulamalarına son olarak, Milli Eğitim’in okullara yolladığı mescit genelgesini ekleyebiliriz.
Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu’nun valiliklere gönderdiği yazının ardından Mersin Akdeniz İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü, ilçedeki tüm okullara bir genelge gönderdi. Genelgeyle, “okullarda ibadet yapmak isteyen personel ve öğrencilere gerekli kolaylığın gösterilmesi, seçmeli dini bilgiler derslerinde uygulama alanları için ihtiyaç duyulan uygun ortamların ve ibadet yerlerinin sağlanmasını” istendi.
Bilindiği gibi, “dindar nesil” yetiştirme hevesiyle eğitim sistemi çok yönlü değişime uğramış, 4+4+4 ile eğitim alanında daha köklü değişimler getirilmişti. Eğitim müfredatı, önceki de bilimsellikten hayli uzak olmasına rağmen, daha da gerici içerik kazanmıştı. Adına her ne kadar “seçmeli” dense de dini dersler çoğu okullarda zorunlu olmuştu. Bu son genelgede bunun bir parçası olarak gündeme getirilmektedir.
Toplumsal yaşama dayatılan gerici uygulamaların bir diğer örneği de geçtiğimiz yıl Afyon’da alkol tüketimi ve satışının valilikçe yasaklanmasıydı. Afyon Valiliği bunun dışında, kadınlara ayrı otobüs gibi uygulamalarıyla adeta şeriat uygulamalarını hayata geçirmek istemektedir. Gerçi alkol satışına getirilen yasaklama, açılan dava sonucu şimdilik iptal edildi. Ancak egemen zihniyet bunun farklı uygulamalarla da sürdürmektedir.
Alkol yasağı ülke gündemine ders kitaplarına konan sansürlerle de girmişti. Hatırlanırsa, Edip Cansever’in lise kitaplarında yer alan “Masa da masaymış hani” şiirinde yer alan “Bir bira içmek istiyordu kaç gündür / Masaya biranın dökülüşünü koydu” dizeleri sansürlenmişti. Bir başka örnekse, THY’de içki servisinin kaldırılmasıydı.
İçkiye konan yasak ya da sansür gibi adımlarla, toplumun duyarlılığı bir yandan test edilirken, bir yandan da bu gerici uygulamalara toplum alıştırılmaya çalışılmaktadır. Mesele tek başına içkinin yasaklanması meselesi değildir. Zira söz konusu olan hak ve özgürlükler alanına getirilen yasaklama ve sınırlamadır. Bu yönlü adımlar sadece bir başlangıç olarak değerlendirilmelidir.
Kurulu düzen çarklarını gericilikle kör edilmiş, uyuşturulmuş ve baskılanmış insanlar üzerinden daha rahat çevirmek istemektedir. Bu nedenle dinci gericiliğin hak ve özgürlükler alanını daraltan her türden uygulaması karşısında örgütlü tepki göstermek gerekliliktir. Burada, gericiliğin kaynağını göstererek, sınıfa karşı sınıf tutumuyla işçi ve emekçilerin bilincini açacak çalışmaların yürütülmesi önem kazanmaktadır. Zira dinsel gericiliğin baskı ve uygulamaları ancak devrimci sınıf mücadelesinin yükseltilmesiyle geriletilebilir. |