29 Mart 2013
Sayı: KB 2013/13

 Kızıl Bayrak'tan
Obama emretti: AKP-İsrail kucaklaştı
Çetelere silah sevkiyatının merkezi Esenboğa Havaalanı
Roboski raporu onaylandı, sermaye devleti kendini akladı
Öcalan’ın mesajının anlamı
Sol hareketten ilk değerlendirmeler
İzmir KHK sözcüsü ile konuştuk
Birlik ve kardeşlik çağrısı yükseliyor!
Özelleştirmeye karşı topyekun mücadeleye!
DİSK olağanüstü kongreye giderken
Bosch’ta sudan sebeplerle işten atılan öncülerden Akan Yılmaz anlatıyor
Taşeron yasası, “taşerona çözüm” ambalajıyla meclise gidiyor
Sınıf hareketinden

Kürt Sorunu Üzerine Konferanslar / 3 Ulusal sorunda reform ya da devrim - H. Fırat

Avrupa’da yeni ve yıkıcı kriz dalgası - Volkan Yaraşır
Barack Obama’nın Ortadoğu ziyareti
Arap Birliği’nin 24. zirvesi
Dünyanın dört bir yanında şalterler indi
Kadın istihdamının artırılmasına dönük politikalarla ne amaçlanıyor?
Kamuya tasfiye, emekçiye sürgün!
Ankara’da faşist saldırı ve provokasyonlar
İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu üyesi Av. Gülizar Tuncer ile konuştuk
Kaybedilen bedenler, kaybedilmeyen savaşlar... - T. Kor
Ya kömür tutuşursa!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Güney Kıbrıs’ta iflas, Yunanistan’da yıkım, İtalya’da olağanüstü kamu borç yükü, Portekiz’de yıkıcı öfke...

Avrupa’da yeni ve yıkıcı kriz dalgası

Volkan Yaraşır

 

Kapitalizmin yapısal krizi, Avrupa’da kamu borç krizi ve bankacılık krizi olarak, ikili bir kriz şeklinde kendini dışa vurdu. Avrupa’da kriz, içine girdiğimiz dönemde altyapıdaki sorunların devamlılığından ve yapısal dinamiklerden dolayı daha yıkıcı bir içeriğe büründü.

Reel ekonomiler AB’nin başat ülkeleri dahil son derece istikrarsız bir görünüm sergilemesi ve giderek kötüleşmesi varolan riskleri çoğaltıyor. Bunun yanı sıra troykanın agresif politikaları, ekonomik dalgalanmalara yol açıyor. Avrupa Merkez Bankası’nın (ABM) parasal genişleme hamleleri ancak krizin semptomlarını ortadan kaldırdı. Avro bölgesinde kriz, şirketlerin 2 trilyon dolar gelir kaybına yol açtı. Yine aynı bölgede her 10 işletmeden 4’ü krizden şiddetle etkilendi.

Bölgedeki ülkelerin cari açıklarında ciddi yükselmeler yaşandı. Hem özel hem de kamu borç stoklarında orantısal yükselişler görüldü. Ve sürdürülemez bir aşamaya yükseldi. İspanya’nın toplam borç stoku % 506’ya, Portekiz’in % 479’a, Yunanistan’ın %296’ya, İrlanda’nın % 1200’e ulaştı.

AB’de ağırlaşan ve yaygınlaşan resesyonu hem borç krizi, hem de zombi bankacılık krizi izliyor.

Kriz AB coğrafyasını enfekte etti. Krizin sadece AB değil, küresel düzeye de bulaşma etkisi güçleniyor.

Avrupa’da krizin bulaşıcı etkisi güçleniyor,
Yunanistan iflasın eşiğinde

Yapısal krizin AB’ye vurmasıyla birlikte, Yunanistan AB’nin en zayıf halkası olarak dikkat çekmişti. Hızla iflas sürecine giren Yunanistan, troykanın çok vektörlü yıkıcı saldırılarına maruz kaldı. Troyka Yunanistan’ın yeniden sömürgeleştirilmesi yönünde politikalar izledi. Sistematik karşı devrimci programlar uyguladı.

Troykanın “kurtarma paketleri”, rafine neo-liberal saldırılar Yunanistan’da kronik yoksulluk, işsizleştirme, mülksüzleştirme şeklinde sonuçlar yarattı.

Yunanistan işçi sınıfı neo-liberal karşı devrimci saldırılara son derece net yanıtlar üretti. 56 büyük grevin gerçekleştiği Yunanistan’da, 23 genel grev yaşandı. Onlarca sektörel grev yapıldı.

Finans kapitalin Yunanistan’ı abluka altına alma ve işçi sınıfını köleleştirme operasyonları sonuç vermedi.

Troykanın finansal operasyonları ve Yunanistan oligarşisinin sosyal yıkım programları, Yunanistan’daki sorunları “çözmedi” hatta daha da derinleştirdi.

Troykanın periyotlarla açtığı krediler zombi bankacılık ve kamu borç krizinin yarattığı anafor içinde adeta yutuldu. Kredilerle bir müddet soluk alan Yunanistan ekonomisi, yeniden çökme noktasına geldi.

Troykanın Yunanistan’a aktardığı “yardım” kredileri, narkotik bağımlılık içindeki bankalar tarafından adeta emildi. Borçlarını ödeyemez noktaya gelen Yunanistan hızla iflasın eşiğine sürüklendi. Yunanistan ancak borçlarının silinmesiyle nefes alabilecek noktaya geldi.

Özellikle borçlarını silinmesine Almanya mesafeli yaklaşıyor. Yunanistan’da yaşanacak gerçek bir iflas sadece AB’nin Akdeniz havzası değil, AB’nin dominant ülkelerini de içine alacak yıkıcı sonuçlar yaratabilir.

İspanya’da zombi bankacılık salgını ve emlak iflası

İspanya, bir anlamda Yunanistan’ın yolundan gidiyor. Yunanistan’da ki hükümet değişikliklerine benzer değişiklikler İspanya’da da yaşandı. İspanya’da proto-faşist Mariano Rajoy hükümeti kuruldu.

Troykanın ultra neo-liberal politikalarını en sert biçimde hayata geçiren Rajoy, sorunları çözemedi, daha da şiddetlendirdi.

İspanya’da işsizlik Avrupa’nın en yüksek oranına ulaştı. Son 5 yıl içinde yoksullaşma ve mülksüzleşme hızla yoğunlaştı. Rajoy hükümetinin radikal kemer sıkma politikalarına rağmen kamu borçları İspanya tarihinin en yüksek noktasına ulaştı.

Hükümetin bütçe politikaları tutmadı. Bütçe açığı yükseldi. Özel sektörün borçlanma düzeyi giderek arttı. Ekonomiyi zorlayan ve iflaslarla, batık kredilerle ciddi riskler taşıyan bu durumu Rajoy hükümeti kontrol edemedi.

İspanya bir zombi bankacılık cennetine dönüştü. Bankacılık sistemi çürümüş bir durumda ve sistemde zombi salgını devam ediyor. Bu duruma devletin müdahaleleri ise palyatif kalıyor.

Bu arada İspanya yıkıcı bir emlak iflası içine girebilir. İspanya’nın en büyük emlak şirketi Royal Urbis’in borçları 4 milyar avroya ulaştı. Şirket ödeme güçlüğü çektiğini açıkladı.

Zombi bankacılığın yarattığı yıkıcı sonuçları kara parayla engellemeye çalışan hükümet, Kara para operasyonlarının açığa çıkması sonucu skandallarla sarsılıyor.

İspanya içine girdiği kamu borç krizi ve bankacılık krizinden çıkamıyor. Rajoy hükümetinin radikal tasarruf önlemleri ekonominin yaşadığı problemleri yoğunlaştırıyor. Ülkedeki yıkıcı resesyon derinleşiyor.

Portekiz’de radikal sosyal yıkım politikaları ve kitlesel öfke

Portekiz ekonomisi kriz sonrası hızla küçüldü. 2013 yılında küçülme devam edecek ve risk eşiğini aşma ihtimali çok yüksek. Troyka, Portekiz’in acil ihtiyaç duyduğu krediyi verme karşılığında sert kemer sıkma tedbirleri dayattı.

2011 yılının ortalarında ilan edilen kemer sıkma politikaları kitleler tarafından tepkiyle karşılandı. Bu arada erken seçimler ilan edildi. Seçimleri liberal-muhafazakar çizgideki sosyal demokrat parti kazandı. Portekiz’de de teknokrat ve proto-faşist nitelikli yeni bir hükümet kuruldu.

Başbakanlığa getirilen Manuel Coelho troykanın dayattığı ultra-liberal politikaları katı bir şekilde hayata geçirmeye başladı.

Coelho hükümetinin bütçe açığını kapatma gerekçesiyle uyguladığı politikalar tam bir sosyal yıkım yarattı.

Portekiz’de işsizlik oranı % 18’e ulaştı. Son verilere göre 25 yaş altı kişilerde işsizlik oranı % 40’lara yaklaştı. AMB, AB, IMF’nin oluşturduğu troyka Portekiz’e 78 milyar avroluk kredi vermeyi taahhüt etti. Troyka krediyi dilimler halinde ödeme taktiği izliyor. Kamu borç krizinde olan bütün ülkelerde uygulanan bu taktikle, her kredi dilimine karşılık yeni sosyal yıkım politikaları dayatılıyor. Sağlıkta, eğitimde, ulaşımda ve genelde kamu harcamalarında sert kesintilerin yapılması isteniyor. Ücretlerde, emekli maaşlarında orantısal düşürülmeler yaşanıyor. Troyka Portekiz’e vereceği yeni kredi dilimi için benzer taleplerde bulundu.

Hükümet 2013 bütçesinde bu yaklaşımlarla 5,3 milyar avroluk kesintiye gitti. Bunun somut yansımalarından biri çalışanların ücretlerinden % 4’e yakın ücret vergisi adında hak gaspı oldu. Ayrıca zaten açlık sınırında yaşayan işsizlerin işsizlik parasından % 6’lık bir kesintiye gidildi. Emeklilik maaşı 1350 avro üzerinde olan emeklilerin maaşlarında da % 3,5’lik bir kesinti yapıldı.

Portekiz’de kriz derinleşiyor. Radikal sosyal yıkım programları, toplumsal çelişkileri şiddetlendiriyor. Portekiz’de dikkat çeken en önemli gelişme toplumsal muhalefetin parlamento dışı bir mahiyette yükselişi oldu. İşçi sınıfının grev ve direnişleri büyük ve sarsıcı kitle hareketleriyle tamamlanıyor. Bunun son göstergesi 10,5 milyonluk bir ülkede 1 milyon kişinin sokakları işgal etmesi oldu.

Kıbrıs Cumhuriyeti’nde ekonomik çöküş

Kıbrıs Cumhuriyeti iflasın eşiğinden döndü. Troyka muazzam yaptırımlarla Kıbrıs Cumhuriyeti’nin acil ihtiyaç duyduğu kredinin 11 milyar avrosunu karşılayacağını açıkladı. Bu süreç emperyal özneler arasındaki gerilimleri de dışa vurdu. Hatta süreç bir jeo-politik hamle olarak gerçekleşti.

Kıbrıs Cumhuriyeti bugüne kadar bir off-shore ülke olarak dikkat çekiyordu. Aynı zamanda bir zombi bankacılık cennetiydi. Özellikle Rus oligarklarının finansal merkezi gibi hareket ediyordu. Kriz Kıbrıs’ın mali sistemini çözdü ve hızla çökme noktasına getirdi. Bankacılık sistemindeki sarsıcı sorunlar 2012’de kendini dışa vurmuştu. AB’nin Akdeniz havzasındaki kriz senkronunun Kıbrıs’a yansıması uzun sürmedi.

Akdeniz havzasında yaşanan senkronizasyon bir müddet Kıbrıs’ın gözden kaçmasına yol açtı. Kıbrıs’ta üstü örtülen problemler hızla dışa vurdu ve ülkede ciddi sorunlar yaşanmaya başlandı. Rus oligarklarının sıcak para transferleriyle soluk alan bir ekonomiye sahip Kıbrıs, bankacılık sisteminin çürümesi yada zombileşmesiyle bloke oldu. 2013 yılına gerçek bir iflas tehlikesiyle giren Kıbrıs’ın mali sistemindeki tahrifatın en azından geçici olarak onarılması için 17,5 milyar avroya acil ihtiyacı var.

Kıbrıs’ın (bugün için bir noktada kontrol edilen) olası iflası, AB içindeki zayıf halkaları sarsacak ve AB içi entegrasyon düzeyi ile derinliği düşünüldüğünde giderek şiddetlenen bir domino etkisi yaratacak boyuttadır.

Seçimler sonrası başkanlığa gelen Nicos Anastasiadis’in liberal-muhafazakar siyasal çizgisi troykanın yol haritasıyla uyumludur ve Anastasiadis Kıbrıs’ta ultra neo-liberal politikalar uygulayacağı bugünden anlaşılmıştır.

Kıbrıs 2013 yılı içinde AB’nin gündemini işgal etmeye devam edecektir. Kıbrıs’taki gelişmeler Yunanistan, Portekiz, İspanya hatta İzlanda ve İrlanda’nın içinde bulunduğu durumla birlikte düşünüldüğünde AB’nin içine girdiği yüksek konjonktür açığa çıkmaktadır. Buna İtalya ve Fransa’nın eklenmesi bu konjonktürün ne derecede yıkıcı olduğunu ortaya koyuyor. Bugün Kıbrıs’ta yaşanan AB ve Rusya arasında ki jeo-politik saflaşmanın önümüzdeki dönemde artması yüksek bir ihtimaldir.

Dünyanın en borçlu ülkelerinden biri: İtalya.

AB kapitalizmin yapısal krizinin odak coğrafyası olmaya devam ediyor. AB’yi saran krizin yıkıcılığının farklı dinamiklerle daha da arttığı bir sürecin içine giriyoruz.

AB’nin 3. büyük ekonomisi olan İtalya’da kamu borç krizi derinleşiyor. Siyasal krizin eşiğinden şimdilik dönen İtalya 2013 yılının içinde büyük altüst oluşlara sahne olabilir.

İtalya dünyanın en borçlu ülkelerinin başında geliyor. İtalya’nın borçları 2 trilyon avroyu aştı. AB kriterlerinin çok üzerine çıkan İtalya’da kamu borçları GSYH’ın % 120’sine ulaştı.

2008 sonrasında şiddetli bir durgunluk içerisine giren İtalyan ekonomisi son 4 yıl içinde % 6,2 oranında daraldı. İşsizlik orantısal olarak büyüdü. Resmi rakamlara göre % 11’e ulaştı. Gençler arasındaysa bu oran % 40’lara yaklaştı. Reel ücretlerde sistematik düşmeler yaşandı. Vergi oranlarında ters orantılı bir şekilde artmalar göründü. Berlusconi’nin pro-faşist hükümetinden sonra iktidara gelen teknokrat hükümet radikal kemer sıkma politikaları izledi. Ne var ki bu politikalar somut hiçbir sonuç vermedi.

İtalya’da yapılan son seçimler burjuva egemenliğinin meşruiyetini sarsıcı sonuçlar doğurdu. Sınıf egemenliğinin en rafine, en rasyonel ve rızanın en kolay üretildiği biçimlerinden biri olan burjuva parlamenter sistemin işlevsizliği ortaya çıktı. Kriz süreci tarihsel ve son derece geniş meşruiyet zemini olan burjuva egemenlik araçlarını bile işlevsizleştiriyor ve alt sınıfların müthiş yıkıcı potansiyellerini açığa çıkarıyor.

AB’yi saran kriz sarmalı İtalya’da borç krizini tetiklemiş durumda. İtalya sert ve şiddetli büyük altüst oluş sürecinin içine girdi. Kamu borç krizinin derinleşmesi, zombi bankacılık salgını ve burjuva siyasal sistemindeki çözülmeler önümüzdeki dönemde İtalya’da toplumsal çelişkileri şiddetlendirmesi yüksek bir olasılıktır. İtalya’da sınıflar mücadelesi yeni bir moment kazanıyor.

Berlusconi gibi pro-faşist bir figürün yeniden sahneye sürülmesi, neo-faşist harekette gözle görülür gelişmeler İtalya’da siyasal tansiyonun yükseleceğinin habercisidir.

İtalya işçi sınıfı krize karşı ciddi reaksiyonlar göstermişti. Genel grev ve grevlerin yanında büyük kitle gösterileri yaşanmıştı. Bürokratik ve korporatist sendikal yapıların blokajlarıyla işçi sınıfı bir durgunluk içine girmişti.

İşçi sınıfı kendisine yönelik yeni stratejik saldırılara karşı, yeniden sokaklara çıkması, grev ve direnişlerle ayağa kalkması yüksek bir olasılıktır. Özellikle otomotiv ve metal sektörü dikkatle izlenmelidir. İşyeri kapatmaları, toplu tensikatlar, işçi azaltmaları sınıfın öfkesini ve kolektif reaksiyonunu açığa çıkaracaktır.

Fransa’da krizin yıkıcı sonuçları:
Sanayi üretiminde ciddi gerileme, işyeri kapatmaları

AB’de yaşanan kriz, sadece AB’nin periferisini değil, AB’nin iki dominant ülkesinden biri olan, ekonomik güç olarak avro bölgesinin ikinci büyük gücünü oluşturan Fransa’yı da şiddetle etkiledi.

Periferide, özellikle AB’nin Akdeniz havzasında yaşanan kriz senkronu önce İspanya’yı, ardından İtalya’yı etkileyecek ve sarsacak boyuta ulaştı. Dalganın Fransa’yı vurması uzun sürmedi.

Krizin yeni evresinde İspanya ve İtalya’dan sonra Fransa ve Belçika gibi ülkelerde krizin anaforu içine girdi. Bu gelişmeler krizin şiddetini ve yayılma gücünü ortaya koymaktadır.

Fransa’da işsizlik son 15 yıllık kesitin en üst boyutuna ulaştı. Avro bölgesindeki bütçe açığının GSYİH’ın % 3’lük sınırı Fransa’da aşıldı. Ekonomide durgunluk sürüyor. Hollande hükümeti 2013 yılı bütçesini hazırlarken büyüme oranını % 0,08 üzerinden kurdu. Bu mütevazi kurgu bile bugünden çökme noktasına geldi.

Büyüme oranını % 0.01 veya 0 olması bekleniyor.

Sosyalist Hollande, farklı sosyalizasyon vaatleri ile iktidara gelse de kısa zamanda radikal neo-liberal politikalar uygulamaya başladı. Hollande hükümetinin en başta sağlık, eğitim ve ulaşımda kamu harcamalarının kısıtlanması yönünde bir programı devreye sokması bekleniyor. Aynı zamanda önümüzdeki günlerde kapsamlı bir vergi yasasının gündeme gelmesi yüksek bir olasılıktır.

Fransa ekonomisi 2000’li yılların başından beri resesyon içinde. Yapısal krizin Fransa’ya yansıması Fransa’yı ciddi oranda sarstı. Fransa bu süreçten şiddetle etkilendi. AB içindeki ekonomik nüfuzunu kaybetmeye başladı. Almanya’nın ataklarına ekonomik sorunlarından dolayı yanıtlar üretemedi. Resesyonun ağırlaşması, kamu borçlarında artışın sürmesi ve zombi bankacılık krizinin devletin muazzam operasyonlarıyla geçici kontrol altına alınması Fransa’yı bloke etti.

Sarkozy’nin Libya agresyonu, İngiltere-ABD ile girdiği ilişkiler bu blokajı kırma çabası ve Almanya’nın AB içindeki hegemonik hamlelerine yanıt oldu.

Hollande, Mali işgaliyle bu süreci bir başka düzlemde sürdürdü. Orta Afrika Cumhuriyeti’ndeki gelişmelerde benzer adımlar olarak değerlendirilebilir. Bu arada Hollande hükümeti işsizlik, ekonomik büyüme ve kamu borçlarının rasyonalizasyonu yönünde somut bir adım atamadı.

Fransa’da resesyon, kapitalist krizin yıkıcı etkileriyle giderek ağırlaştı.

2000 yılından bu yana sanayi üretiminde şiddetli düşüşler yaşandı. Krizin yansımasıyla işyeri kapatmaları ve tensikatlar yoğunlaştı. 2012 yılında sanayide 125 bine ulaşan istihdam azalması yaşandı. İşsizlik orantısal olarak yükseldi. Sanayi ve hizmet sektöründe yaşanan daralma arttı. Özellikle otomotiv sektöründe görünen kronik kapasite fazlalığı sektörü şiddetle sarstı. 2010’dan itibaren özellikle 2012’de sektörde ciddi altüst oluşlar yaşandı. Sektörde yaşanan sorunlar ancak devletin sübvansiyonlarıyla aşılmaya çalışıldı. Bu sübvansiyonlarda bir yere kadar etkili olabildi. 2012 yılında ağırlıkta iç pazar ve Avrupa pazarına üretim yapan, küresel düzeyde Pazar kapasitesi zayıf olan Pegeout, 2012 yılında 5 milyon avro zarar etti. Pegeout’nun gündeminde şirketin daralması var. 2014 yılında Pegeout, Paris’teki en büyük fabrikalarından birini kapatacağı ve 11 bin işçinin işine son vereceğini açıkladı. Citroen şirketi de ciddi problemler yaşıyor. Citroen bazı fabrikalarını kapattı ve işçi çıkarmaları yaptı. Renault’un durumu da giderek kötüleşiyor. Renault şirket olarak kısmen devlet denetiminde olması ve ortaklık yaptığı Nissan’ın karlılığıyla, 2012 yılını karla kapattı. Renault bu pozisyonunu hızla kaybedebilir. Renault 2016 yılına kadar 7500 işçiyi çıkaracağını açıkladı. Aynı zamanda Fransa merkezli bazı üretim birimlerini kapatacağını bildirdi.

Fransa’ya AMB sert uyarılarda bulundu. Hatta Fransa’da yaşanan ekonomik sorunlara acil çözümler bulunmaması halinde Fransa’nın büyük bir çöküş sürecine gireceği yönünde yorumlar yapılmaya başlandı.

AMB tasarruf önlemlerinin radikal bir biçimde uygulanması uyarısında bulundu. Hollande hükümeti sert kemer sıkma politikalarını gündeme getirirken, bunun yanında Mali işgalinde olduğu gibi emperyalist agresyon politikaları izliyor.

Fransa’nın radikal sosyal yıkım programları ve özellikle metal ve otomotiv sektöründe görülen şiddetli gerilemeler sonucu, 2013-2014 yılında yoğun sınıf mücadelelerine sahne olması yüksek bir olasılıktır.

Hollande hükümetinin, finans kapitalin yeni sözcüsü olarak radikal neo-liberal politikaları devreye sokması, Fransız işçi sınıfını hızla harekete geçirecektir. İşyeri kapatmaları ve yaygın tensikatlar Fransa işçi sınıfının radikalizasyonunu arttıracaktır.

Kriz ve Avrupa’da sınıfsal öfke patlamaları

Troykanın AB’deki kamu borç krizini kontrol etme çabaları sonuç vermiyor. Çürümüş, zombileşmiş bankalara ve şirketlere büyük sermaye aktarımları ancak kısa dönemli iyileşmeler yaratıyor. Zombileşme salgına dönüşüyor.

Hazine varlık alımları ve kredilendirme operasyonları semptom tedavisinden öte bir işlev görmüyor.

Hükümetlerin finans kapitalin merkez bankası desteğiyle borçlarını garantilemesi, muazzam mali teşvik ve hazine fonlamaları sorunları çözmüyor.

AB’de kriz derinleşiyor ve yıkıcı etkisi güçleniyor. Hükümetlerin ultra neo-liberal politikaları şiddetleniyor. Krizin bütün faturası kemer sıkma politikaları adı altında topluma mal ediliyor, finans kapital karşı devrimci politikalarla emeğin tüm tarihsel kazanımlarına saldırıyor. Sosyal yıkım politikalarıyla işçi sınıfı köleleştirilmeye, açlığa ve işsizliğe mahkum ediliyor.

Krizin AB’ye yansımasıyla birlikte sınıf ve kitle hareketi son 5 yıllık dönemde gerçekleştirdiği büyük dalga yeni bir yükseliş eşiğine girdi. 2013 yılı Avrupa’da sınıf mücadelesinde yeni bir momenti simgeliyor. Bunun ilk ve sarsıcı işareti Portekiz de yaşandı. On buçuk milyon nüfuslu Potekiz’de kemer sıkma politikalarına karşı bir milyon kişi ayağa kalktı. Sadece Lizbon’da beş yüz bin kişi harekete geçti. Lizbon sokakları, caddeleri 1974 Karanfil Devrim’inin şarkılarıyla yeniden kucaklaştı ve güzelleşti, kitlelerle özgürleşti.

Yunanistan’da uzun soluklu ayaklanma hali sürüyor. Yunanistan işçi sınıfı yorulmak bilmez bir güçle ve kararlılıkla finans kapitalin yıkıcı politikalarına direniyor. Yunanistan 56. büyük grevini, 23. genel grevini gerçekleştirdi. Yunanistan’da sınıflar mücadelesi yeni bir evreye girdi. Seçimler sonrası kurulan yeni hükümetin saldırıları sınıf hareketinde senkronize gelişmelere yol açıyor. 2013-2014 yılında Yunanistan’da sınıfsal kutuplaşmanın şiddetlenmesi beklenmelidir.

Yunanistan’ın borçlarının silinmemesi halinde iflası gündemdedir. Böylesi bir gelişme veya Troyka’nın katı yaptırımları, yeni ve yıkıcı saldırıları Yunanistan işçi sınıfının şiddetli öfke patlamalarına yol açacaktır.

Yunanistan işçi sınıfı genel grevler ve kitle gösterilerinin muazzam birikimiyle yeni bir döneme giriyor. Bu birikimlerin yol göstericiliğinde uzun soluklu genel grevlerin yaşanması, cadde ve meydan işgalleri, parlamento blokajları, sert sokak savaşlarının yaşanması yüksek bir olasılıktır.

Yunanistan’da neo-faşist hareketin gücü ve mobilizasyonu, sokağı kullanma yeteneğiyle Yunanistan devletinin karşı devrimci tertip ve provakasyonlarının yaygınlaşması da ihtimal dahilindedir. Polis devleti yönündeki gelişmeler, fiili sıkı yönetim uygulamaları Yunanistan’da sınıf mücadelesinin bir yansıması olarak karşımıza çıkabilir.

Yunanistan’da yaşanacak bir iflas ülkede büyük alt üst oluşlara yol açacaktır. Yunanistan’da sınıflar mücadelesi şiddetli bir dönemecin içindedir. Bu süreç Avrupa coğrafyasında bir dizi fay hattının da kırılmasına yol açabilir. Bu fay hatlarında sınıfsal öfke ve enerji birikmiş durumdadır.

İspanya’da yaşanması muhtemel emlak iflası, İspanya’da toplumsal öfke patlamalarını beraberinde getirecektir. Bu gelişmenin İberya bölgesini sarması yüksek bir olasılıktır.

Kriz Fransa’nın yanında Belçika’yı da enfekte etti ve sarsmaya başladı. Fransa ve Belçika da otomotiv ve metal sektöründe yaşanan iş yeri kapatmalarına karşı sınıfsal öfke patlamaları yaşandı. Yer yer sokak savaşları gerçekleşti. Bugün açısından lokal öfke patlamaları şeklindeki bu gelişmelerin, içine girdiğimiz süreçte yaygınlaşması beklenmelidir.

Fransa’da Pegeout ve Renault’un bazı fabrikalarını kapatmaları ve toplu tensikat politikaları sınıfın sokağa çıkmasını ve yeni işgal ve direnişler gerçekleştirmesini beraberinde getirecektir. Petrokimya, lastik, çelik, ilaç ve matbaacılık sektöründe benzer gelişmeler yaşanabilir.

Almanya’nın da bu dalganın içine girmesi beklenmelidir. Devlet sübvansiyonlarının etkisiyle bugün açısından krizin yıkıcı sonuçlarını yaşamayan Almanya önümüzdeki dönemde ciddi problemler yaşayabilir. Almanya’da özellikle otomotiv ve metal sektörü dikkatle izlenmelidir. Bochum opel fabrikasının kapatılması bu gelişmelerin ön habercisi olarak düşünülebilir. Bochum’ u Thyseen izledi. Thyseen-Krupp 4 bin işçiyi kapsayan işten çıkarmayı gündemine aldı.

Avrupa’da krizin derinleşmesi İspanya ve İtalya’yı etkilemesi hatta Fransa’yı sarsması, Almanya ekonomisinde yıkıcı sonuçlar yaratması kaçınılmazdır.

2013-2014 yılı Alman işçi hareketinin yükselişine sahne olabilir. İçine girdiğimiz yeni moment bu olasılığı yükseltmektedir.

Böylesi bir dalganın balkanlarda ve doğu Avrupa’da senkronlar yaratması da kaçınılmazdır. Slovakya ve Macaristan’da yaşanan ekonomik kriz en somut göstergelerden biridir. Bu ülkeleri Romanya ve Bulgaristan izliyor. Doğu Avrupa ve Balkanlar ekonomik ve siyasal krizlerle sarsılıyor. AB’nin ikinci periferisinde de büyük alt üst oluşlar yaşanabilir.

Avrupa’da içine girilen yüksek konjonktür zamanın ruhunu değiştirmiştir. Artık Avrupa büyük sınıfsal öfke patlamalarına gebedir.

 

 

 

Yunanistan halkı ölümün pençesinde

Troyka çetelerinin Yunanistan devleti aracılığıyla hayata geçirdiği yıkım politikalarının sonuçları, komşu ülkenin işçi ve emekçilerinin hayat koşullarını her gün daha da çekilmez kılmaktadır. İşsizlik, hayat pahalılığı, eğitim bütçesinde yapılan kesintilerin sonucu olarak eğitim haklarının ellerinden alınması ve sağlık olanaklarından yoksun kılınmaları bugün; Yunanistan’da olağan bir durum haline gelmiştir.

Sağlık alanında yapılan kesintilerin sonucu olarak kanser gibi ölümcül hastalıkların pençesine düşen emekçilerin ülkede tedavisi artık erişilemez bir lüks haline gelmiştir. Troyka çetesinin dayattığı politikaların sonucu olarak, kanser tedavisini sağlık kasaları artık ödemiyorlar. Tedavi için zorunlu olan ilaçların bedelini hastalar kendi ceplerinden ödemek zorunda bırakılıyorlar. Ayda üç bin avroyu bulan ilaçları alamayan hastalar, ya ölüme terkediliyor veya bu ilaçların daha kalitesizini ve ucuzunu komşu ülkelerden, Bulgaristan, Romanya veya Türkiye’den almak zorunda kalıyorlar. Hastanelerde çalışan personelin azaltılması ve bozuk cihazların tamir ettirilmemesinin sonucu olarak da, hastanelerin hizmet verme kalitesi oldukça düşmüş durumda.

Bununla birlikte kanserin tedavisi neredeyse olanaksız hale gelmekte. Bir çok hasta, hastanelerde kendilerine sıra gelmesi için üç-dört ay bekletilmektedir. Hastane sırası gelen hastaların masrafları ise 1000-2000 avroyu bulmaktadır. Radyasyon tedavisi, sınırlı sayıdaki ‘şanslı’ hasta dışındakiler için olanaksız olmuştur. Sıranın kendilerine gelmesi için 3-4 ay bekleyen ağır hastaların tedavisi olanaksızlaşmakta, gerçekte ise burjuva devlet eliyle bu hastalar ölüme terk edilmektedir.

Emperyalizmin dayattığı koşullarla ülkede işçi sınıfı ve emekçilerin hayatta kalma koşulları çekilmez bir hal almışken, Euro Bölgesi Başkanı Jean Claude Juncker, “Yunanistana yapılacak yeni ödeme üzerinde siyasi mutabakat sağlamış olmaktan dolayı çok mutluyum” diyerek emperyalizmin gerçek yüzünü göstermiştir.

Aynı anlaşmanın sonuçlarını, Yunanistan Başbakanı Antonis Samaras da kredi dilimi üzerinde uzlaşılmış olmasını memnuniyetle karşıladıklarını belirterek, “Her şey gayet iyi gitti. Yarın tüm Yunanlılar için yeni bir gün olacak” demiştir.

Bu asalaklar ve satılmışlar sürüsü ‘Yunanlar için yeni bir gün olacak’ derken, kuşkusuz ki kendi sınıflarının çıkarları adına konuşuyorlar. Komşu ülkemizin işçi ve emekçileri için “yeni bir gün” ise ancak yükselttikleri mücadelenin zaferiyle mümkün olur.

*Sağlık koşullarıyla ilgili bilgiler RF News’den derlenmiştir.