14 Ekim 2011
Sayı: SİKB 2011/39

 Kızıl Bayrak'tan
Kongre Hareketi ve tasfiyeci hayaller…
Emperyalistlerle suç ortaklığı
dosyası kabarıyor…
8 Ekim mitingi üzerine
Sosyal ve siyasal saldırılara karşı onbinler Ankara’da buluştu
Kürtlere yasak, faşistlere serbest
Grevli sendika hakkı için fiili-militan mücadele!
Oda çalışanları kazandı
Sağlıkta parmak
hesabı olmaz!
BEDAŞ’ta direniş
çadırı kuruldu
Metal İşçileri Birliği Merkezi Yürütme Kurulu Ekim Ayı Toplantısı
“İmpo’ya sendika girene
kadar buradayız!”
Burjuva demokrasi ve proleter demokrasi
Temo suikasti ve
Suriye’de olası gelişmeler
Mısır’da kanlı provokasyon
Grevler dalga dalga
Steve Jobs’un ardından Apple ve bilgisayar sektörü tarihine kısa
bir bakış
Açlık ordusu büyüyor
Silikozise 48. kurban, sırada yüzlerce işçi var
Ferhat ve Berna serbest
Zorunlu bağış protestosu
Medyanın suç ortaklığı,
hükümetin sahte çözüm arayışları.
Parti, dava ve
“küçük-burjuva yiğidi!”..-Hikmet Kıvılcımlı
Tecride kalite ödülü
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Açlık ordusu büyüyor

Açlık ordusu yürüyor
yürüyor ekmeğe doymak için
ete doymak için
kitaba doymak için
hürriyete doymak için.

16 Ekim Dünya Gıda Günü yaklaşırken insanlık yine açlıkla boğuşuyor. Başta Afrika boynuzundaki ülkeler olmak üzere dünyanın birçok coğrafyasında yetersiz beslenmeden kaynaklı ölümler yaşanıyor. Kitlesel açlık çağın vebası gibi yayılıyor. Dünyanın her yerinde küresel kapitalizmin sancısı protestolarla karşılanırken kapitalizm kendi evinde, ABD’de bile yoğun eylemlerle hedef alınıyor. Dünyayı saran iktisadi bunalıma liberal “uzmanların” türlü çözümleri revaçta olsa da açlık gerçeği orta yerde duruyor. Birleşmiş Milletler’e bağlı Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) hazırladığı fiyat endeksine göre Mayıs 2010-Mayıs 2011 arasında dünya genelinde tarımsal ve hayvansal ürünlere ortalama yüzde 36 zam geldi ve bu zam oranı, “rekor yıl” olarak belirtilen 2008’den de fazla.

Bu yılın Temmuz ayının sonlarında Birleşmiş Milletler (BM) Somali’nin Bakool ve Aşağı Shabele bölgelerinde “kuraklık, yoksulluk ve çatışmaların” da etkisiyle resmen “kıtlık” ilan etti. Bölgede, günde her 10 bin çocuktan dördü ve 10 bin yetişkinden ikisi hayatını kaybediyor, halk günde 2 bin 100 kaloriden az besleniyor. BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon, Somali’nin 3.7 milyonluk nüfusunun ciddi bir açlık krizinde olduğunu, Etiyopya ve Kenya’da bulunan 10 milyondan fazla kişinin açlık ve ölüm tehlikesi içinde olduğunu bildirdi.

Dünya basınında olduğu gibi Türkiye basınında da geniş yankı bulan bu haberlerin ramazan ayına denk gelmesi ile “insanlık” yarışına girişenler, beyaz camda şov üstüne şov sergilediler. Somalili aç çocukların fotoğraflarının fon olarak kullanıldığı programlarda duygusal “fırtınalar” yaşanırken hükümete yaranmaya çalışan bazı “sanatçı”lar Somali için yardım konserleri verdi. Hükümet de “dost elini” Somali’ye uzatırken bizlere de şükretmemizi salık vermeyi ihmal etmedi. Oysa ki dünyanın en zengin altın ve değerli taş yatağının üstünde duran bir kıtayı topyekun açlığa mahkum edenlerin de Somali’ye asker çıkartanların da aynı “yardımsever eller” olduğu gerçeği burjuvazinin acımasızlığını ve riyakarlığını açıkça ortaya koyuyor.
Ancak açlık sadece Somali’yi değil Cibuti, Etiyopya ve Kenya gibi diğer Afrika ülkelerini de kıskacı altına almış durumda. Hatta daha üst ölçekten baktığımızda sadece Afrika kıtasının değil bütün bir dünyanın açlıkla boğuştuğunu görebiliriz.

FAO, Uluslararası Tarımsal Kalkınma Fonu (IFAD) ve Dünya Gıda Programı (WFP) “Dünya Açlık Raporu” adı altında hazırladığı rapora göre 2008’den bu yana açlık çeken insan sayısında 75 milyonluk bir artış gözleniyor. Son yayınlanan Dünya Bankası Kalkınma Raporu verilerine göre; dünya nüfusunun yarısı, yani 3 milyardan fazla insan günde 2 doların altında, 1,5 milyar insan ise 1 dolardan da az bir gelirle yaşıyor.

İleri kapitalist ülkelerde bile yeterli gıdaya sahip olamayan açların sayısı her yıl giderek artıyor. ABD’de 40 milyon insan açlığın pençesinde bir hayat sürdürüyor. Almanya’da, devletin resmi rakamları 2 milyon çocuğun yetersiz beslendiğini gösteriyor. Afrika’da her yıl yaklaşık 7 milyon insan açlıktan ölüyor. New York, Paris ve Londra gibi şaşaalı şehirlerin arka sokakları evsizlerle dolup taşıyor. Türkiye’de de durum çok farklı değil. 14 milyon insan açlık sınırında, 28 milyon insanın ise yoksulluk koşullarında yaşadığını devletin resmi kurumları itiraf ediyor. Bütün bu rakamlar dünyada yaşanan açlığı en yalın haliyle ortaya koyuyor.
Hal böyleyken Birleşmiş Milletler Somali’deki kıtlığı, yağışların azlığına, hükümetlerin tarım ve sulama projelerinin başarısız olmasına, finansal zorluklara ve Somali’deki yönetim boşluğuna bağlıyor. Keza geçtiğimiz aylarda Türkiye’de dördüncüsü düzenlenen ve Birleşmiş Milletler üyesi 192 ülkenin temsilcisinin katıldığı “En Az Gelişmiş Ülkeler Zirvesi”nde de küresel açlığa dair benzer şeyler söylendi. Kimse ne ilginçtir ki(!) kapitalizmi ve onun vahşi yasalarını sorgulamadı. Halbuki açlığın sebebi ne yağmayan yağmurda, ne de bereketsiz diye yaftalanan toprakta. Kaldı ki varsayalım durum böyle. Kapitalizm değil midir, acımasızca doğayı katleden, genetiğiyle oynadığı tohumlar ve kullandığı hormonlu gübreler yüzünden toprağı yok eden, üzerimize asit yağdıran?

Varlığının yegâne temeli eşitsizlik üretmek olan bu sistem, doğası gereği dünyayı her geçen gün daha fazla açlığa ve yoksulluğa mahkûm ediyor. Çünkü bu sistemde birilerinin gelişmesi için birilerinin yerinde sayması, birilerinin zevk içinde yaşaması için birilerinin sefalet çekmesi ve birilerinin tıka basa karınlarını doyurması için birilerinin açlıktan ölmesi gerekiyor. Şu anda yaşadığımız tam da bu. ABD’de kimi zenginler servetlerini obezitenin önüne geçmek için hastanelere saçarken, dünyanın başka bir kıtasında milyonlarca bebek açlıktan hayatla tanışamadan ölümle tanışıyor.

Kapitalizmin bağrından çıkan IMF, DB, BM gibi kurumlar kaşıkla verdiklerini kepçeyle aldıklarından, bu kurumların ayak bastığı her ülke adeta çekirge istilasına uğramış tarlalara dönüyor. Bütün zenginlikleri sömürülüp, yoksulluğun pençesine bırakılıyorlar. Uluslararası kapitalizmin en önemli kurumlarından biri olan IMF, dayattığı programlarla ülke ekonomilerini çökertiyor. Bugün Yunanistan, İspanya ve İtalya gibi ülkeler borç içinde debeleniyor. Yunanistan’da yardım paketlerini alabilmek adına hükümetin uyguladığı kemer sıkma politikaları yüzünden halk haftalardır sokaklarda. Bu tefecilere para yetiştirmek adına hükümetler eğitim ve sağlık gibi çok temel alanlarda tasarrufa gidiyor. Son haftalarda New York, Zuccoti Park’ta başlayan Occupy Wall Street (Wall Street’i işgal et) hareketi bütün ülkeye yayılıyor.

Küçük bir azınlığın refahı için büyük kitlelerin yoksulluğa mahkum olması demek olan kapitalizm akıl dışı bir sistemdir. Somali açlıkla boğuşurken Güney Afrika’nın geçtiğimiz yıl milyarlarca doları “Dünya Kupası’na” yatırması da aynı zihniyetin bir ürünüdür. Kapitalizmin egemen olduğu dünyada bir avuç tekelin elindeki sermaye her geçen gün artıyor. Her yıl milyonlarca çocuk açlıktan ölürken, sadece Bill Gates’in geliri Afrika’daki onlarca ülkenin toplam milli gelirine denk gelebiliyor. Dünya nüfusunun çok az bir kısmı pastadan kocaman bir parçayı götürürken, açlık ordusu kırıntılarla idare etmek zorunda bırakılıyor. Bu gün Afrika’da yaşanan açlık ve dünyayı saran iktisadi kriz bir sorudur ve o çok iyi bilinen cevabını aramaktadır.

Açlık ordusu yürüyor
yürüyor ekmeksizleri ekmeğe doyurmak için
hürriyetsizleri hürriyete doyurmak için açlık ordusu yürüyor
yürüyor ayakları kan içinde.
N.Hikmet

Toplumcu Mühendis Mimar & Şehir Plancıları


 

 

Servet-sefalet kutuplaşmasında
çarpıcı büyüme

Kapitalist krize bağlı olarak servet sefalet kutuplaşması son yıllarda çarpıcı biçimde büyüdü. BM tarafından yapılan bir araştırmaya göre dünya nüfusunun yüzde 25’i toplam servetin yüzde 80’ine sahip çıkıyor. 1 milyardan fazla kişi açlık içinde yaşarken dünya nüfusunun yüzde 40’ı sağlık hizmetlerinden yoksun yaşıyor.

Rapora göre temel gıda maddelerinin fiyatları tırmanırken ücretler ise eriyor. Devletler kapitalist krizin faturasını emekçilere çıkarırken sağlık ve eğitime ayrılan kaynaklar azalıyor, sosyal güvenlik alanında da sürekli kısıtlamalara gidiliyor.

Zengin fakir tüm ülkelerde geçim masrafları giderek artarken, maaşlarda hiçbir artış görülmüyor.