14 Ekim 2011
Sayı: SİKB 2011/39

 Kızıl Bayrak'tan
Kongre Hareketi ve tasfiyeci hayaller…
Emperyalistlerle suç ortaklığı
dosyası kabarıyor…
8 Ekim mitingi üzerine
Sosyal ve siyasal saldırılara karşı onbinler Ankara’da buluştu
Kürtlere yasak, faşistlere serbest
Grevli sendika hakkı için fiili-militan mücadele!
Oda çalışanları kazandı
Sağlıkta parmak
hesabı olmaz!
BEDAŞ’ta direniş
çadırı kuruldu
Metal İşçileri Birliği Merkezi Yürütme Kurulu Ekim Ayı Toplantısı
“İmpo’ya sendika girene
kadar buradayız!”
Burjuva demokrasi ve proleter demokrasi
Temo suikasti ve
Suriye’de olası gelişmeler
Mısır’da kanlı provokasyon
Grevler dalga dalga
Steve Jobs’un ardından Apple ve bilgisayar sektörü tarihine kısa
bir bakış.
Açlık ordusu büyüyor
Silikozise 48. kurban, sırada yüzlerce işçi var
Ferhat ve Berna serbest
Zorunlu bağış protestosu
Medyanın suç ortaklığı,
hükümetin sahte çözüm arayışları.
Parti, dava ve
“küçük-burjuva yiğidi!”..-Hikmet Kıvılcımlı
Tecride kalite ödülü
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Washington’daki efendilerden AKP’ye övgü ve azar...

Emperyalistlerle suç ortaklığı
dosyası kabarıyor

Emperyalist güçlerin vurucu gücü NATO’nun füze kalkanı projesine ortak olmasından dolayı Beyaz Saray şefleri tarafından övgülere mazhar olan AKP hükümetinin, İsrail’le ilişkilerde yaşanan gerilimden dolayı Washington’daki efendiler tarafından azarlandığı ortaya çıktı. Azarlama olayını açıklayan Amerikan gazeteleri, Türk sermaye devleti ve hükümetleri ile emperyalist güçler arasındaki “efendi-uşak” ilişkisini bir kez daha gözler önüne serdiler.

Ankara’da işbaşına gelen hükümetlerin, öncelikle icazeti Beyaz Saray’dan aldıkları bir sır değil; tabi başbakanlık koltuğuna oturacak burjuva siyasetçileri için de aynı kural geçerlidir.

Burjuvazi adına siyaset yapanlar 1950’den beri bu alçaltıcı kurala uymaktadırlar. Buna karşın AKP hükümeti ile şefi Tayyip Erdoğan’ın ABD emperyalizmiyle ilişkileri kendine özgü bir seyir izlemiştir. Hiçbir resmi sıfatı yokken, Washington’da Tayyip Erdoğan’ın önüne kırmızı halı serilmesi, ABD yönetimi üzerinde etkili olan İsrail destekçisi Yahudi lobilerinin AKP ve şefine ‘özel ilgi’ göstermesi vb. örnekler, Türkiye’deki dinci gerici odaklar ile emperyalist güçler arasındaki uğursuz ilişkiler hakkında fikir veriyor.

İcazet alandan hesap da sorulur...

Washington’dan icazet alamayan partilerin hükümet kuramadığı, parti şeflerinin ise başbakan olamadıkları bir ülkede, rejimin emperyalizme göbekten bağımlı olduğundan kuşku duyulamaz. Zira hem hükümet kurmak için icazet alan partinin hem başbakan olmak için icazet alan siyasetçinin, her koşulda icazeti veren efendiyi hesaba katarak hareket etmek zorunda kalacağı aşikardır. Nitekim farklı partiler tarafından kurulan sermaye hükümetlerinin bu konuda ibretlik bir tarihleri varken; AKP’ninki ise öncekilerden çok daha rezildir. Bu bağımlılık, sermaye adına siyaset yapanların düşkünlükleriyle izah edilemez; zira düşkünlük bir sonuçtur. Kapitalist sistem emperyalist merkezlere bağımlı olduğu için, bu sistemin egemeni olan burjuvazinin şu veya bu kesimi adına siyaset yapanların, emperyalist merkezlerden gelen emirlere itaat etmeleri, başka bir ifadeyle düşkünleşmeleri kaçınılmazdır.

Tekelci burjuvazi ve onun sınıf çıkarlarının temsilcisi olan gerici rejim, emperyalist güçlerle çok yönlü ilişkileri, güvence saymaktadırlar. Ekonomik, siyasi, askeri, diplomatik ve diğer alanlarda emperyalizme bağımlılık, bu ilişkilerin kaçınılmaz sonuçlarıdır. Bu durum hükümetlerin sadece işbaşına gelmesinin değil, ayakta kalmasının da emperyalist güçlerin, daha özel planda ABD emperyalizminin desteğine bağlı olmasının nedenlerini açıklıyor. Burjuva devletin, özellikle de hükümet temsilcilerinin “ulusal çıkarlar”dan söz ettiklerine sık tanık olunur. İşçi ve emekçileri ırkçı-şoven ideolojiyle zehirlemek için her fırsatta hamasi nutuklar atan bu kişiler, emperyalistler karşısında ise iki büklüm olmanın utancını yaşamaktan kurtulamazlar. Onların dilinde “Ulusal çıkarlar” söylemi, özü itibarıyla emperyalizme hizmetin diğer adından başka bir şey değildir.

Burjuva siyasetçilerinin alçaltıcı duruma düşmekten hoşnut oldukları söylenemez elbet, ama
sınıfsal konumları ve üstlendikleri misyon gereği, emperyalizme ve büyük sermayeye canla-başla hizmet ederler. Aksi halde iplerinin çekilmesi, işten bile değildir.

‘Etkin taşeronluk’ emperyalistlerle suç ortaklığına yeni boyutlar katıyor Dokuz yıldır iktidarda olan AKP hükümeti, bu süre boyunca büyük sermaye ve emperyalist güçlere hizmet etti. Tezkere kazası dışında, Washington’dan gelen emirlere sadakatle uydu. Tezkere kazasından dolayı burnu sürtülen AKP şefleri, günah çıkartırcasına, ABD’ye hizmet etme konusunda daha da heveskâr davrandılar. Beyaz Saray’ın desteğini yitirme korkusuna kapılan Tayyip Erdoğan, danışmanlarını Washington’a göndererek, “çukura süpüreceğinize kullanın” mesajını iletti. Salt bu olay bile, emperyalistlerle uşakları arasındaki ilişkinin, tiksinti verici niteliğini gözler önüne sermeye yeter.

Bu sürede Afganistan işgaline destek veren, İsrail’i korumak için Lübnan’a asker gönderen, NATO’nun Libya saldırısında başı çekenler arasında yer alan, Ortadoğu halklarının isyanını yozlaştırıp hedefinden saptırmak için uygulanan emperyalist/siyonist planda aktif rol üstlenen, Suriye yönetimini ABD adına tehdit eden, Malatya Kürecik’te NATO’nun Füze Kalkanı kurmasına onay veren dinci gericilik odağı AKP hükümetiyle şefleri, emperyalizme hizmette son 60 yılın rekorunu kırdılar.

Emperyalizme hizmet ve suç ortaklığı hükümetin ötesinde bir sistem sorunu olsa da, AKP’nin bu konuda emsallerinden çok daha aktif olduğuna kuşku yoktur. Nitekim dinci gerici şefler, kimi zaman bu utanç verici suç ortaklığını övünme konusu bile yapabildiler. Bölgede etkin taşeronluk rolüne soyunan Türk burjuvazisi ve onun temsilcisi AKP, bu hedefe ancak ABD ile suç ortaklığını pekiştirmekle varılabileceğinin farkındalar. Bundan dolayı, her kritik durumda, Washington’daki efendilerin çizdiği çerçeveye uygun davrandılar. Bu ise suç ortaklığı dosyasını bir hayli kabarttı.

Halk isyanlarını Amerikancı, dinci, liberal çizgiye, yani “ılımlı İslam” çizgisine çekmek için harcanan çabalar, Libya’ya saldırıya verilen destek, füze kalkanı projesinin kurulmasını onaylamak, Afganistan’da aktif işgalci konumda suç ortaklığına devam etmek... Tüm bu icraatlara son dokuz ayda imza atan AKP hükümeti, emperyalizme uşaklıkta tüm sınırları aşmış bulunuyor.

Hem Ortadoğu’da üstlenilen karşı-devrimci rolün etkili olabilmesi, hem parti tabanına mesaj vermek için İsrail’le yaratılan gerilim, AKP’nin, Beyaz Saray’daki şeflerin hoşuna gitmeyen kayda değer tek icraatıdır. Nitekim, bundan dolayı AKP şeflerinin Washington tarafından azarlandığını öğrenmiş bulunuyoruz. Bununla birlikte Beyaz Saray’ın efendileri, AKP-İsrail geriliminin emperyalizmin bölgesel çıkarlarına hizmet ettiğinin de farkındalar. Ancak, siyonist rejimin ABD nezdindeki “ayrıcalıklı” durumu, AKP şeflerinin azarlanmasına neden oluyor. Bu örnek uşağın ne kadar sadık olursa olsun, efendi tarafından azarlanmaktan kurtulamayacağını gösteriyor. Bu arada vurgulamak gerekiyor ki, AKP hükümeti, siyonist yönetim buna hazır olduğu anda, İsrail’le arayı düzeltecektir.

Hal böyleyken, AKP döneminde dış politikada “eksen kayması” gerçekleştiği şeklindeki iddiaların hiçbir kıymet-i harbiyesi olamaz. Etkin taşeronluk gereği içte ve dışta saldırgan bir politika izlemeye başlayan sermaye iktidarı ile AKP hükümeti, emperyalistlerle suç ortaklığını pekiştirmeye devam edecektir. Bu saldırganlık işçi sınıfıyla emekçileri, ezilen Kürt halkını ve Ortadoğu halklarını bir bütün olarak hedef almaktadır. Saldırganlık ve suç ortaklığının vardığı boyut sermaye iktidarına, AKP gericiliğine ve emperyalizme karşı birleşik bir mücadele yükseltmeyi zorunlu hale getirmiştir. Mücadeleyi yükseltmek ise işçi sınıfının, emekçilerin, ezilen halkların ve ilerici-devrimci güçlerin temel öncelikleri arasında yer almalıdır.