26 Ağustos 2011
Sayı: SİKB 2011/33

 Kızıl Bayrak'tan
Dinci-gerici partinin saldırganlığının gerisinde ABD emperyalizmi var...
Saldırganlık dizginlerinden boşalıyor
Kürt halkının özgürlük, eşitlik,
gönüllü birlik!
Kirli savaşın faturasını emekçiler ödüyor!
Kürt anneleri ‘canlı kalkan’ oldular
Sendikal bürokrasi işçi sınıfının tahammül sınırlarını aşıyor...
Sendikalar Yasası üzerine kapalı kapılar ardında pazarlıklar...
İşçi sınıfına topyekün saldırı stratejisi 
İşçiler kıdem tazminatı hakkı için
sokağa çıktı...
Tekstil İşçileri Bülteni’nden seminer
Birleşik Metal-İş Anadolu Şube Başkanı Seyfettin Gülengül ile konuştuk...
Ontex/Canbebe direnişçileri: Direniş bayrağı elden ele yükselecektir!
Gerçek barış için
sınıfsız-sömürüsüz bir dünya!
Libya’da Kaddafi devrildi…
Siyonist saldırganlığı ancak halkların birleşik direnişi önleyebilir…
Şili’de 1 milyon kişi yürüdü
“İki, üç daha fazla Vietnam!"
Somali yalanları ve gerçekler
Somalili kadınlar ve
burjuva ikiyüzlülük...
Balcalı taşeron işçilerine
gözaltı terörü…
Katliamda ihmaller zinciri
Direnişçi Savranoğlu işçileriyle konuştuk...
Direnişteki Form Mukavva işçileriyle konuştuk...
Mihri Belli ‘Enternasyonal’le
sonsuzluğa uğurlandı....
Hacıbektaş Şenlikleri ve bazı gözlemler
“Savaş politikalarında ısrar etmeyin”
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Savaş politikalarında ısrar etmeyin”

Cumartesi Anneleri 334. defa Galatasaray Meydanı’nda gerçekleştirdikleri eylemle kayıpların bulunması ve faillerin yargılanması konusunda siyasi irade göstermeyen hükümetin savaş politikasında ısrar ettiğini belirttiler.

Bu hafta 1995 yılında Mardin’in Kızıltepe İlçesi’nde gözaltında kaybedilen Abdurrahim Demir’in akıbeti soruldu.

1995 yılında gözaltında kaybedilen Murat Yıldız’ın annesi Hanife Yıldız, 16 yıldır Galatasaray Meydanı’ndan seslendiklerini söyleyerek “Ancak sesimizi duymak istemiyorlar” dedi.

1993’te Urfa’nın Siverek İlçesi’nde gözaltında kaybedilen Hüseyin Taşkaya’ın kardeşi Faik Taşkaya ise “Sınır ötesi hava harekatı yapılıyor. 30 yıldır bu yapılıyor, arkasında ise gözyaşı bırakıyor. Artık savaş değil barışın konuşulmasını istiyoruz” dedi.

1994 yılında İstanbul’da gözaltına alınan İsmail Bahçeci’nin kardeşi Umut Bahçeci, eski özel harekatçı Ayhan Çarkın’ın faili meçhul cinayetlerle ilgili itiraflarda bulunduğunu hatırlatarak davanın takipçisi olacaklarını söyledi.

“Hesap sorulsun”

Konuşmaların devamında basın açıklamasını 1995’te gözaltında kaybedilen Hasan Ocak’ın kardeşi Aysel Ocak gerçekleştirdi. Kayıpların bulunması, faillerin yargılanması için irade göstermeyen hükümetin savaş politikalarında ısrar ettiğini söyleyen Ocak “Köylerin yakıldığı, köylülerin topraklarından sürüldüğü, işkencenin sürdürüldüğü, insanların topluca gömüldüğü, kuyulara atıldığı 1990’lı yıllara dönüş hazırlığı yapılıyor. Yöntemlerin hepsi denendi. Sonucu ise kaybedilen, katledilen, ölüme gönderilip, bayrağa sarılı tabutlarda geri gelen on binlerce evladımız oldu” dedi.

1995 yılında Mardin’deki evinden çıktıktan sora, Mardin-Kıtıptepe Şavalet noktasında yapılan aramada otobüsten indirilerek gözaltına alınan Abdurrahim Demir’in, Şavalet Jandarma Karakolu’na götürüldüğünü ifade etti. Olaydan 3 gün sonra Demir’in evinin telefonla aranarak, “Oğlunuz Şavalet Mardin Jandarma Karakolu’nda, gidip alabilirsiniz” denildiğini belirten Ocak, karakola giden kardeşine ise “Abdurrahim serbest bırakıldı, pasaport verilip yurtdışına gönderildi. Artık bize onunla ilgili bir şey sormayın” denildiğini ifade etti.

Demir’in akıbetinden dönemin yetkilileri ile Şavalet Jandarma Karakolu’nda görev yapan subayların sorumlu olduğunu belirten Ocak “Artık yeter, kayıpların, toplu mezarların, ölüm kuyularının, ölüm kazanlarının faillerinden hesap sorulsun” dedi.


Diyarbakır’da oturma eylemi

İHD Diyarbakır Şubesi ve kayıp yakınları tarafından Diyarbakır’da Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde 132. kez yapılan oturma eylemine, Barış Anneleri İnisiyatifi, KESK’e bağlı sendikaların temsilcileri de katıldı.

İHD Diyarbakır Şube Sekreteri Raci Bilici hava harekatına tepki göstererek şunları söyledi: “Biz yıllardır kayıplarımızı bulun ailelere hesap verin diyorduk. Ama maalesef bu ülkeyi yönetenler, ’bu kayıplar yetmez, bu kayıpların üzerine bir bu kadar daha eklememiz gerekir’ diyerek hareket ediyorlar. İşte son bir haftadır bu ülkenin Başbakanı savaş kararı aldı. Son üç dört gündür halkın çocuklarının üzerine bombalar yağdırılıyor. Bu ülkenin insanları bunu kabul etmez. Biz buradan tekrar söylemek istiyoruz; bu yönteminiz doğru bir yöntem değildir”

Açıklamanın ardından 5 dakikalık oturma eylemi yapıldı.



İHD operasyonları protesto etti

İHD 24 Ağustos günü Taksim Tramvay Durağı'nda gerçekleştirdiği basın açıklaması ve oturma eylemiyle Türk devletinin saldırılarını kınadı.

Eylemde “Silahlan sussun barış gelsin / İHD İstanbul Şubesi” pankartı açıldı. Eylemde Türk devletinin Kandil'e yönelik bombardımanında katledilen 7 kişilik ailenin parçalanmış bedenlerinin fotoğrafları da gösterildi. İstanbul Şube Başkanı Abdülbaki Boğa'nın yaptığı açıklama oturma eylemi ile başladı.

Açıklamada hava saldırıları nedeniyle 124 köyün boşaltıldığı, 2 tonluk bombalar ile doğanın yakılarak tahrip edildiğini ve operasyondan kaçmaya çalışırken 7 kişilik bir ailenin katledildiği belirtildi.

Başbakan Erdoğan'ın savaş çığırtkanlığına da tepki gösterilen açıklamada Kürt sorununu asayiş sorunu olarak ele alan mantığın şiddeti çözüm olarak görmesinin şaşırtıcı olmadığı dile getirildi.

Türkiye'nin bütün halklarının bu savaştan zarar gördüğü belirtilerek barış çağrısı yapıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

 

 

 

Polisten ‘itiraz’ dayağı

Balçova Salih İşgören Polis Karakolu’nda gördüğü şiddet yüzünden eczane kalfası olarak çalışan Ahmet Çıngıl 10 gündür hastanede.

11 Ağustos günü trafik polisleri tarafından durdurulan Çıngıl, alkol testi yerine kan tahlili isteyince polisler tarafından biber gazı sıkılarak karakola götürüldü. Hakkındaki tutanağı biber gazının da etkisiyle görmediği için imzalamak istemeyen Çıngıl, azgın polis terörünün hedefi oldu. Polisler küfür ederek Çıngıl’ın üstüne saldırdı. Tekme tokat dövülen, gözüne yumruk darbesi alan Çıngıl kelepçelenerek nezarethaneye atıldı. Kısa bir süre sonra Çıngıl’ın ağzından köpükler gelmesi üzerine ambulansla hastaneye kaldırıldı.

Polisler karakoldan sedyeyle çıkarılan Çıngıl’ın fotoğraflarını çeken kardeşine ve annesine de saldırdılar.

Çıngıl’ın avukatı Veysel Gültaş müvekkilinin götürüldüğü Dokuz Eylül Üniversitesi Hastanesi’nde tedaviye alındığını belirtti.

TMY ve PVSK’dan aldığı güçle, pervasızca terör estiren polis ise saldırıyı yalanladı. Polislerce defalarca kez başvurulan “kafasını yere vurdu” yalanını öne süren polisler kendilerini şöyle savundular: “Çıngıl’ın alkollü olarak kaçmak isteyince yakalandığını, kelepçe vurularak karakola götürüldüğünü, burada alkolün etkisiyle trafik polis memurlarına yumruk attığını, etkisiz hale getirilirken de kafasını yere vurduğunu öne sürdü”


Cinayeti işleyenlere sordu

Hrant Dink’in cinayetini bir-iki tetikçinin üzerine yıkarak bu dosyayı kapamak isteyen devlet cinayetin derin bağlantılarını gizlemeye çalışıyor.

Dink davasında mütalaayı yazmaya başlayan savcılık “Dink cinayeti sanıklarıyla Ergenekon sanıkları arasında somut irtibat olmadığı’’ görüşünde.

Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı Hikmet Usta, İstanbul Emniyeti’ne “Dink cinayeti sanıklarıyla Ergenekon sanıkları arasında somut irtibat var mı?” diye sordu. Emniyet ise Dink cinayeti davası sanıklarıyla Ergenekon sanıkları arasında somut bir irtibata ulaşılamadığını belirtti.

Emniyetin raporu neticesinde Dink cinayetinin gerisinde “Ergenekon” olmadığına kanaat getiren savcının, mütalaasını 25 Ekim’de görülecek duruşmada okuyacağı ve mahkemeye sunacağı belirtildi.

Oysa ki dava kapsamında yürütülen soruşturmada tüm resmi birimler, delilleri karartmaya çalıştı. Cinayette açık ihmali ve parmağı olduğu bilinen emniyet üst düzey yetkilileri doğrudan soruşturmaya müdahale ederek cinayetin arkasında sermaye devleti olduğu gerçeğini gizledi.