12 Ağustos 2011
Sayı: SİKB 2011/31

 Kızıl Bayrak'tan
Özel bir tarihsel dönemin içerisinde!
Emperyalist saldırı ve savaş planlarına geçit vermeyelim!
Kürt halkına karşı kirli bir ittifak kurdular...
Emperyalistlerin Libya’daki kirli planları ifşa oldu
“Savranoğlu’na sendika girecek!”
Birleşik Metal-İş Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Beşeli ile “UİS” üzerine....
BDSP’den mücadele çağrısı
GEA işçileri destek bekliyor
PTT direnişi deneyimimiz...
Bütünlüğü içinde
kapitalizmin krizi…
“Halklar ayakta, emperyalistlerin işi
daha da zor”..
Londra’da öfke patlaması…
İsyan dalgası İsrail’de!
TC’nin transformasyonu, GOP ve hegemonya savaşları / 2 - V.Yaraşır
8. Mamak Kültür Sanat Festivali başarıyla gerçekleştirildi...
Hacıbektaş şenlikleri, gericilik ve devrimci sorumluluk!
Filistinli şair Mahmud Derviş’i saygıyla anıyoruz....
Yerel bültenler yaz sayılarıyla sınıfın nabzını tutuyor.....
Mücadele sonuç verdi: Toplu mezar açılıyor
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Birleşik Metal-İş Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Beşeli ile “UİS” üzerine....

“İşçi sınıfı güvencesiz bırakılıyor”


- AKP hükümetinin “Ulusal İstihdam Stratejisi”ni nasıl değerlendirmek gerekir?

- Ulusal İstihdam Stratejisi’nin resmi hedefi istihdamın arttırılmasıdır. Bir diğer deyişle işsizliğin azaltılması. Fakat kapitalizmin amacı istihdamı değil, sömürüyü arttırmak olduğu için ve kapitalizm esas olarak göreli artıdeğer sömürüsüne dayandığı için daha fazla istihdam sistemin işleyişine aykırıdır. Göreli artıdeğer sömürüsü, emek gücünün makineler karşısında gerilediği, daha az canlı emekle daha büyük miktarlarda artıdeğerin üretildiği bir sömürüdür. Daha fazla artı değer üretimi, daha fazla artı-nüfus üretimidir. Nüfusun büyük bir bölümünü proleterlerin oluşturduğu bir dünyada sistemin nüfusu besleme gibi bir derdi yok. Daha fazla artı değerin üretilip, daha büyük bir artı nüfusun oluşması ve bunların yaşam koşullarının bir bütün olarak gerilemesi, maddi ve manevi anlamda yoksullaşması kapitalistler ile proletarya arasındaki temel çelişkidir ve savaş koşuludur.

Bu nedenlerle işsizliğin kapitalist çözüm girişimleri, bir bütün olarak proletaryanın yaşama ve çalışma koşullarının, kötüleşmesi sonucunu ortaya çıkarmaktan kaçınamazlar. Ulusal İstihdam Stratejisi’nin hedef ve politikaları incelendiğinde de bu gözükmektedir. Stratejinin odağında “esneklik” yer almaktadır. Esneklik proleterlerin tüm çalışma koşullarının sermayenin ihtiyaçlarına göre şekillendirilmesidir. Sermayenin egemenliğinin sınırlanması için uzun ve zorlu mücadeleler ile kabul ettirdikleri kural ve güvencelerin geri alınması, ortadan kaldırılmasıdır. Kuralsızlık ve güvencesizliğin temel işleyiş haline getirilmesidir. Kurgu şöyledir: Çalışma yaşamının kuralları ve güvenceleri işgücü maliyetlerini yükseltmektedir. Dolayısıyla sermaye daha fazla işçi çalıştırmak yerine daha az işçiyle çalışmayı tercih etmektedir. Eğer kural ve güvenceleri esnek bir yapıya kavuşturur isek sermaye daha fazla işçi istihdam eder.

Diğer taraftan bu kurgu sermayeye hizmet eden bir kurgudur. Çünkü sermaye canlı emek gücünün vasıflarına olan ihtiyacı asgariye indirdiği (vasıfsızlaştırma) ve göreli ücretleri asgariye düşürdüğü ölçüde canlı emek gücüne olan bağımlılığını da azaltmıştır. Üretimin kolektifleşmesi nedeniyle de işçi sirkülasyonu ya da işçi ikamesi daha kolay hale gelmiştir. İş tecrübesi, meslek bilgisi vb. özellikler kısa sürede kazanılabilir hale geldiğinden tam zamanlı yerine kısmi zamanlı, sürekli yerine geçici işçiliklerle de idare edebilir durumdadır. Ulusal İstihdam Stratejisi tam da sermayenin bu gereksinimine yanıt vermektedir.


- Kıdem tazminatına ilişkin saldırıda öngörülen “fon” konusunda sermaye içinde farklı görüşler olduğu da belirtiliyor?

- 2002 yılında gündeme getirilen ve 2003’te yasalaşan İş Kanunu tasarı halinde iken kıdem tazminatı fonu kurulması yönünde bir taslak da hazırlanmıştı. Yasa tasarısının görüşülmesi esnasında taraflar, tasarıyı hazırlayan “Bilim Kurulu” ile birkaç kez bir araya geldiler. Bu toplantılardan birinde TİSK temsilcisi fona karşı olduklarını, aynı yararlanma koşulları ile sürenin 30 günden 15 güne düşürülmesini istediklerini söyledi. Toplantıya katılanların çoğu şaşırdılar. Bu görüşü açıkça uzun bir süre gündeme getirmediler, artık yayın organlarında bile yazmaya başladılar. Bu talebin özellikle büyük sermayenin talebi olduğu ortada. TİSK temsilcisi primi biz ödeyeceğiz, dolayısıyla başka işverenlerin tazminatını da biz ödemiş olacağız diye aralarındaki farklılaşmayı ortaya koyuyordu. Bugünlerde büyük sermayenin örgütleri başka gerekçeler de ortaya koyuyorlar. Kıdem tazminatı fonu kurulur ise, tazminatsız işten atılanlar da, kendi isteği ile işten ayrılanlar da tazminat alır bu da işyerlerindeki disiplini sarsar. Aynı kişiler diğer taraftan kıdem tazminatının pek çok ülkede olmadığını da söylüyorlar. Peki nasıl oluyor da oralarda disiplin sorunu çıkmıyor?

Aslında bu açık bir itiraftır. Sermaye kıdem tazminatını işçileri sindirmenin, onların örgütlenmesini engellemenin sopası olarak kullandığını itiraf etmiş oluyor. İşçileri işyerine bağımlı kılarak onların karşısındaki pazarlık gücünü artırdığını itiraf etmiş oluyor. Fondan ödeme yapıldığında işgücü hareketliliğinin biraz daha serbest hale geleceği ve bunun ücretleri yükselteceğinden korkuyorlar. Şu an itibariyle, büyük sermaye ikili bir strateji izliyor. Fon tartışmasını zemin yaparak, 30 günlük süreyi 15 güne indirmeyi hesaplıyor. İkinci olarak, eğer fon gündemde kalırsa, bu kez de fondan yararlanma şartlarına sınır getirmeye çalışıyor.


- Yeni esneklik modelleri nelere yol açabilir?

- Kurallar ve güvenceler, işçilerin mücadelesi sayesinde sermayeye ve devletine kabul ettirilmiş. İçinde bulunduğumuz dönemde, bu antikanın müzeden çıkarılıp işçilere dayatılmasının sınıflar mücadelesi ile yakın ilgisi var. Proletaryanın nüfus içindeki oranı kapitalizmin tarihi boyunca hiç bir zaman bu düzeye ulaşmamıştı. Proletaryanın çoğalması, kalabalıklaşması proleterler arasındaki rekabeti körükleyen bir etki yaratıyor. Herkes birbirinin ayağından asılıyor. Sermaye egemenliğini ortadan kaldırmaya ve proletaryanın iktidarını kurmaya yönelik bir kurtuluş hareketinin yaygın olmadığı koşullarda sermaye egemenliğinin kaçınılmaz olarak sınır tanımaz niteliği ile karşı karşıya kalıyoruz. Bütün bunlar, sermayenin daha önceden kendisine konulan kuralları ve işçilere yönelik güvenceleri önce fiili olarak sonra da yasal düzenlemelerle geriletmesinin temelini oluşturuyor.

İşsizlik 1960’lardaki işçiler için istisnai bir durum iken, bugün daha 25 yaşındaki işçiler 6. 7. işlerinde çalışıyorlar. Kısacık çalışma hayatlarında, işsiz kaldıkları süreler artıyor. Proletaryanın farklı durumları arasındaki geçişkenliğin artışı, tek tek proleter bireylerin bu farklı durumlarda ve duraklarda yaşaması ve beklemesi sınıf bilincinin yeni yükselişinin nesnel zeminini oluşturuyor. Geçmişte kendisini gördüğü eğitim nedeniyle diğer proleterlerden farklı gören bir mühendise, doktora hayat teorik olarak değil, pratik olarak proleter olmanın ne demek olduğunu fabrikada işçi, sokakta seyyar satıcı, uzun süreli işsiz ya da başka bir ülkede fahişe olduğunda öğretiyor.

İşin diyalektiği açısından bakacak olursak esneklik proletaryaya başka bir şeyi daha öğretmek durumunda. Bugün ulaşılan teknolojik gelişme düzeyi toplam çalışma süresinin keskin biçimde düşmesini zorunlu kılıyor. Kapitalizm koşullarında boş zaman iki temel sınıf açısından aynı etkiyi yaratmıyor. Burjuvazi ve uşakları boş zamanı zenginliğin, ihtişamın, sanatın, kültürün kendisi olarak yaşar iken proleter açısından boş zaman açlık, sefalet, yıkım vb. biçiminde yaşanıyor. Bugün boş zaman artıyor ise ve fakat çoğunluk için ızdırap, azınlık için zevk nesnesi haline geliyor ise boş zamandan değil boş zamanı nüfusun büyük çoğunluğu için ızdıraba çevirenlerden kurtulmanın maddi koşullarının oluştuğunu görmemiz gerekiyor.


- Bu saldırıya paralel olarak dillendirilen bölgesel asgari ücret uygulaması nasıl sonuçlar yaratır?

- Bölgesel asgari ücret önerisi burjuva hukukunun yasalar önünde eşitlik yalanının yıkılmasından başka bir şey değildir. Artık eşit TC vatandaşları olmadığımızın en açık kanıtıdır. En azgın kapitalistlerin dile getirdiği asgari ücretin kaldırılması, “özgür sözleşmeler” yoluyla belirlenmesine bir adım daha, üstelik devlet eliyle yaklaşılmasıdır. Sermayenin coğrafi dağılımındaki eşitsizliğin bölgesel asgari ücret gibi uygulamalarla ortadan kaldırılması söz konusu olamaz çünkü sermayenin yatırım kararını etkileyen ücret dışında çok sayıda faktör vardır.

Bölgesel asgari ücret girişimi son 30 yıllık süre içinde küresel kapitalizmle eklemlenme konusunda önemli atılımlar gerçekleştiren ve esas olarak küresel sermayenin taşeron ve tedarikçiliğine soyunan “aslan ve kaplanlara” (kendileri yırtıcı hayvan kategorisindedir, aynı akbabalar, kartallar ve çakallar gibi!) sömürü oranlarını yükseltme imkânı tanınmaktadır. Tedarikçinin karı, tekelin de karı olduğundan bölgesel asgari ücret tam bir eklemlenme projesidir.

Kızıl Bayrak / İstanbul