12 Ağustos 2011
Sayı: SİKB 2011/31

 Kızıl Bayrak'tan
Özel bir tarihsel dönemin içerisinde!
Emperyalist saldırı ve savaş planlarına geçit vermeyelim!
Kürt halkına karşı kirli bir ittifak kurdular...
Emperyalistlerin Libya’daki kirli planları ifşa oldu
“Savranoğlu’na sendika girecek!”
Birleşik Metal-İş Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Beşeli ile “UİS” üzerine....
BDSP’den mücadele çağrısı
GEA işçileri destek bekliyor
PTT direnişi deneyimimiz...
Bütünlüğü içinde
kapitalizmin krizi…
“Halklar ayakta, emperyalistlerin işi
daha da zor”..
Londra’da öfke patlaması…
İsyan dalgası İsrail’de!
TC’nin transformasyonu, GOP ve hegemonya savaşları / 2 - V.Yaraşır
8. Mamak Kültür Sanat Festivali başarıyla gerçekleştirildi...
Hacıbektaş şenlikleri, gericilik ve devrimci sorumluluk!
Filistinli şair Mahmud Derviş’i saygıyla anıyoruz....
Yerel bültenler yaz sayılarıyla sınıfın nabzını tutuyor.....
Mücadele sonuç verdi: Toplu mezar açılıyor
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Emperyalist saldırı ve savaş planlarına geçit vermeyelim!

Savaş aygıtı NATO aracılığıyla Libya’ya ve isyan eden Arap halklarına karşı saldırıya geçen emperyalistlerle suç ortakları, Suriye’deki olayları bahane ederek ikinci cepheyi açmaktan söz etmeye başladılar. İsyanları yozlaştırıp hedefinden saptırmak amacıyla başlatılan bu saldırganlık, “sivilleri koruma” demagojisine dayandırılsa da, öncelikle Ortadoğu’daki anti-emperyalist/anti-siyonist güçleri tasfiye etmeyi hedefliyor.

Körfezdeki Ortaçağ kalıntısı petro-dolar krallıklarını korumak, diğer ülkelerde ise dinci-gerici, neo-liberal, Amerikancı AKP iktidarını “model” diye yutturmak… İşbirlikçileri ile bu planı uygulamaya çalışan emperyalist/siyonist güçler, tüm bölge halklarının geleceğini tehdit ediyorlar.

Türk burjuvazisinin bir kesimini temsil eden dinci gericilikle birlikte “AKP modeli”ni imal eden ABD, şimdi bu ucube modeli isyan eden Arap halklarına dayatmaya çalışıyor. Bu noktada, ABD’nin gerici planı ile sermaye iktidarı ve onun temel gücü haline gelen dinci gericilik odağı AKP hükümetinin “etkin taşeronluk” hevesleri çakışıyor. Bu uğursuz çakışma, Ankara’daki işbirlikçi takımının son günlerde Suriye’ye savurduğu tehditlerin kaynağına da işaret ediyor.

Karşı-devrimci planın tetikçileri…

Çok sabrettiklerini, ama artık sabrın son anlarına geldiklerini, bundan dolayı Dışişleri Bakanı’nı son kez Şam’a gönderdiğini belirten Tayyip Erdoğan, Suriye’deki olaylar ilgili gerçekleştirdiği basın toplantısında şu ifadeleri kullandı, “Kendileriyle orada gerekli olan görüşmeleri yapacaklar. Bu görüşmelerde mesajlarımız artık kendilerine kararlı bir şekilde iletilecektir. Bundan sonraki süreç, verilecek cevaba ve uygulamaya göre şekillenecektir. Çünkü biz Suriye konusunu bir dış mesele olarak, bir dış sorun olarak görmüyoruz. Suriye meselesi bizim bir iç meselemizdir.”

Emperyalist şeflerin bile kullanmayı uygun görmedikleri bir üslupla konuşan AKP şefi, bu cüreti nereden alıyor?

Son günlerde yaşanan gelişmeler, Tayyip Erdoğan’ın Arap dünyasında büyük bir tepkiyle karşılanan tehditlerinin kaynağına işaret ediyor.

Son günlerde, Washington ve Brüksel’den yapılan açıklamalarda Beşar Esad yönetimini hedef alan tehditlerin dozu belirgin bir şekilde arttırıldı.

Suudi Arabistan, Kuveyt, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Umman ve Katar’dan oluşan Körfez İşbirliği Konseyi (KİK), sağduyu ve Suriye halkının hak ve onurunu koruyacak önemli reformların hayata geçirilmesi çağrısı yaparak, Şam yönetiminden halkının isteklerine yanıt vermesini istedi. Ortaçağ kalıntısı bu zorba rejimlerin bir kısmı, Şam’daki büyükelçilerini “danışma” için çağırdılar.

Arap dünyasındaki gericiliğin kalesi olan Amerikancı Suudi Arabistan’ın kralı Abdullah, El Arabiye televizyonunda yayınlanan açıklamasında, Şam yönetimini hedef aldı.

Arap Birliği, Riyad’dan yapılan açıklamayla eş zamanlı olarak yaptığı bir hamle ile ilk kez Suriye’deki şiddet olaylarını kınayan resmi bir bildiri yayınladı.

Bu ve benzer gelişmelerin yaşandığı günlerde gerçekleşen Ahmet Davutoğlu’nun Şam ziyareti öncesinde, Beyaz Saray’daki efendiler ve ABD’nin Ankara büyükelçisi ile kapalı kapılar ardında yaptığı görüşmeler, Hillary Clinton’ın, “Türk Dışişleri Bakanı mesajımızı Şam’a iletecek” şeklindeki açıklaması…

Bu gelişmelerle çakışan AKP şefinin küstah açıklaması, Türk sermaye devletinin, bölge halklarına karşı hazırlanan emperyalist/siyonist saldırının “etkin tetikçisi” olmaya hazır olduğunun ilanıdır.

Gelişmeler, her fırsatta yayılmacı emellerini dışa vuran AKP iktidarının, olası bir saldırıya “salt tetikçi” olarak değil, bölgedeki etkinlik alanlarını genişletme hedefiyle de hareket etmeye hazırlandığına işaret ediyor. Barack Obama yönetiminin, ABD çıkarlarına zarar vermemek koşuluyla Ankara’daki işbirlikçilerinin planlarına onay vermesi, AKP iktidarının sergilediği “bölgenin ağası benim” havalarının esas dayanağıdır aynı zamanda.

Hal böyleyken Şam’a giden Davutoğlu’nun, “kimsenin mesajını taşımadık” şeklindeki açıklamasını, doğal olarak ciddiye alan olmadı.

“İnsani duyarlılık” pozları
ikiyüzlülüğün daniskasıdır

AKP hükümeti ile onun borazanlığını yapan basın-yayın kuruluşları, görünürde Suriye ordusunun halka kurşun sıkmasına tepki gösteriyorlar. Bu tepkiyi, insan hakları ihlalleri konusundaki duyarlıklarının göstergesi olarak pazarlamaya da özel bir önem veriyorlar. Halkların iradesine saygı gösterilmesini vaaz eden Tayyip Erdoğan’la müritleri, her fırsatta “demokrat” pozları da takınıyorlar.

Kürt halkına karşı yürüttüğü savaşı azgınlaştıran AKP hükümeti, son günlerde, toplu imha anlamına gelen “Tamil çözümü”nden de söz etmeye başladı. Ulusal eşitlik ve özgürlük uğruna mücadele eden Kürt halkına imha dayatanların, “Beşar Esad yönetimi halkın taleplerini karşılamalı” söylemini öne çıkartmalarının kaba riyakarlıktan başka bir şey olmadığı/olamayacağı aşikar. Zira AKP hükümeti ile borazanları halkların iradesine saygı duysaydı, bunu öncelikle Kürt halkına karşı tutumlarında ortaya koyarlardı. Oysa onlar, Kürt halkına karşı düşmanlığı körükleyip kirli savaş dönemini aratmayan icraatlara imza atıyorlar.

Belirtmek gerekiyor ki, Arap dünyasındaki yazar, gazeteci ve entellektüellerin önemli bir kesimi de, AKP’nin ikiyüzlü, çifte standarda dayalı, ABD-İsrail işbirlikçisi bir politika izlediğinin farkındalar; bunlara, AKP iktidarı ve Tayyip Erdoğan’dan ciddi beklentileri olanların bir kısmı da dahildir.

Gelinen aşamada Türk burjuvazisi ve ABD-İsrail imalatı olan “AKP modeli”, Arap halkları nezdindeki kredisini tüketmeye başladı. Suriye’yi hedef alan kaba saldırganlığın bir nedeni de budur. AKP şefleri, ne yapıp edip Müslüman Kardeşler’in Suriye yönetiminin önemli bir bileşeni haline gelmesi için uğraşıyorlar. Zira AKP ve şefleri, Türkiye’deki dinci gericilikle yakın işbirliği içinde bulunan bu akımı, “bölgesel dayanak” haline getirme hayalleri kuruyorlar.

Suriye’ye gösterilen “yakın ilgi” esas olarak bu sefil heveslerle bağlantılıdır. “İnsani duyarlılık” ise, bu gerici planın kılıfından başka bir şey değildir.

Savaş kışkırtıcılığına karşı direnilmelidir

Tüm bölge halkları, başını ABD emperyalizminin çektiği, Suudi Arabistan başta olmak üzere Arap dünyasındaki Amerikancıların desteklediği, işbirlikçi Türk sermaye iktidarının ve AKP hükümetinin ise “etkin tetikçisi” olmaya hazırlandığı gerici/kanlı bir planla karşı karşıya bulunuyor.

Bu kanlı plan, Suriye üzerinden bölge halklarına karşı yeni bir savaşın kışkırtılmasını da içeriyor. Sadece Suriye’de değil, Ortadoğu’da etnik, dinsel, mezhepsel çatışmaları kışkırtan bu gerici cephe, hedeflerine ulaşabilmek için halkları birbirine kırdırmaktan çekinmeyecektir.

İşte Türk burjuvazisi ve AKP iktidarı böyle bir planın “etkin tetikçi”liğine hazırlanıyor.

Uygulanabilirse eğer, bu plan, tüm halklardan işçi ve emekçiler için tam bir felaket anlamına gelecektir.

Türkiye işçi sınıfı, emekçiler ve ilerici devrimci güçler bu gerici/emperyalist plana karşı çıkmalı, “halkların kardeşliği” şiarı altında birleşerek mücadeleyi yükseltmelidir. Unutulmamalıdır ki, hem zorba rejimlere hem emperyalistlerle işbirlikçilerine karşı net bir tutum almak, halkların kardeşliği için uygun zemini yaratmanın yegane yoludur.