13 Mayıs 2011
Sayı: SİKB 2011/18

 Kızıl Bayrak'tan
Seçim oyununu bozmak için devrimci seçim kampanyası
Seçimlerin ardından sınıfı kapsamlı
bir saldırı bekliyor...
Kapitalizm felaketini durduralım!
Sömürgeciler işbirlikçileriyle buluştu!
Karşıyaka’da binlerce kişi Denizler’i andı 
Gençlik Denizler’in izinde devrim yolunda!.
BDSP Denizler’i andı
BES’lilere müdür emriyle saldırı
Demiryolu emekçileri yürüyor
Direnişçi işçiler Taksim’deyd
‘Terbiye operasyonu’na
direnişle yanıt verdiler
MAS-DAF işçileri yollarda
Siyasal gelişmeler ve
genel seçimle
Mali kriz senkronizasyonu
Portekiz’i vurdu - Volkan Yaraşır
Tunus’ta mücadele
yeniden sertleşiyor
Suriye’de halk hareketi ve
emperyalist hesaplar
İsyanın birleştirici harcı bozulamaz!...
Hamas-El Fetih anlaşması ve etkileri
ABD emperyalizminin
Ladin oyunu
TMMOB tarihinde kara bir leke: Büyük yüz(süz)leşme
Sanal sıkışıyor, sokakları
genişletelim!
Faşizmin işkencehanelerinde
devrim savunması
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kapitalistlerin kar hırsı insan ve
çevre sağlığını tehdit ediyor…

Kapitalizm felaketini durduralım!

Kapitalizm belasının neden olduğu çevre felaketlerinin son örneği Kütahya’da yaşanıyor. Yıllar önce özelleştirilen Eti Gümüş’e (*) ait siyanür havuzundaki patlama sonucu çevreye siyanür yayılıyor. Siyanür havuzundaki 25 milyon ton siyanürlü atık her an son seti de yıkıp barajı aşabilir. Çevre Mühendisleri Odası’nın açıklamalarına göre barajın çökme ihtimali bulunuyor. Bu ihtimal gerçekleşirse toplu ölümler yaşanabilir. Olası bir yağmurun bu yıkımı kolaylaştıracağını bildiren oda yönetimi, önümüzdeki günlerde yağışlı havaların geleceğine dikkat çekerek acil önlemlerin alınmasını istedi.

Sermaye devletinin sözcüleri ise sorunun “kontrol” altında olduğunu ifade ederek her zaman olduğu gibi yalan söylüyorlar. Bilim insanlarının konuyla ilgili kaygıları ortadayken Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu çevreye bir damla bile siyanür karışmadığını iddia edebiliyor. Dahası gereken tüm tedbirlerin fazlasıyla alındığını söyleyebiliyor. Kütahya Valisi Kenan Çiftçi’nin açıklamaları ise daha da vahim. Ortada alınmış hiçbir önlem yokken, “Risk kalmadı, tehlike geçti” söylemleriyle halkı açıkça kandırıyor. Ayrıca “yağmur yağar atık havuzu taşarsa” diye korkuyla isyan eden halka “Yağmurun yağacağını Allah bilir” diyecek denli de işgüzar. Sermaye devletinin bürokratlarının, madenlerde yaşanan iş cinayetlerini ”kader” olarak gösteren ya da nükleer kazayla tüpgaz patlamasını birbirinden ayırt edemeyen başbakanıyla aynı kafadan olması şaşırtıcı değil.

Bununla birlikte yaşanan felaket net biçimde kapitalizmin eseridir. Çünkü özelleştirilen her işletme gibi az işçiyle, az maliyetle, çok iş yapıp çok para kazanmak hesabıyla Eti Gümüş’te, özelleştirildikten sonra 360 olan çalışan sayısı 265’e düşürüldü. İş yükü artırılarak ve maliyet düşürülerek üretime devam edildi. 24 yıldır faaliyette olan tesis özelleştirildikten sonra üretim kapasitesi plansız bir şekilde artarken atık barajlarının yük yoğunluğu da arttı. Ancak masraf olarak görüldüğü için atık havuzlarının bakım ve rehabilitasyonu yapılmadı. Açıkça şirket yönetimi, maliyetten kaçarak felaketi hazırladı.

Dahası yaşanan felaket bağıra bağıra gelmiştir. Öyle ki ODTÜ’lü uzmanlar siyanür tehlikesiyle ilgili olarak iki ay önce felaket uyarısı yapmışken, devlet bu uyarıyı aymazlıkla karşıladı. Bunca şey olmuşken hala da aymazlığa devam ediyorlar. Dahası aynı uzmanlar Kütahya’da yaşanabilecek felaketin, Macaristan’da yaşananın (**) 25 katı olabileceğini söylüyorlar.

Kütahya’da barajın kapasitesinin 360 tona, atık miktarının 3 katına çıktığını belirten uzmanlar, barajın taşması halinde suların önce Porsuk Çayı’na ardından da Karadeniz’e ulaşabileceğini belirtiyorlar. Öncelikle baraj çevresindeki dört köyün boşaltılmasını, Eskişehir’de gerekli önlemlerin alınmasını, Kütahya ve Eskişehir’deki hastanelere panzehir gönderilmesini, kuyu sularından günde birkaç kez örnekleme yapılmasını öneriyorlar.

Yaşanan felaket, bölgede yeraltı ve yüzeysel sulardan tarım alanlarına kadar tüm yaşamı, çevre ve halk sağlığını olumsuz etkileyecektir. Çünkü siyanür dünya üzerindeki en zehirli bileşiklerden biridir. Az miktarları dahi insan ve diğer canlı türleri için ölümcüldür. Altın ve gümüş madenciliğinde kullanılan serbest siyanür en zehirli siyanür formudur. Madenin atık sızması biçiminin yanısıra buharlaşma yoluyla da vereceği zararlar büyüktür. Buharlaşma hidrojen siyanür gazının (HCN) ortaya çıkıp havaya yayılmasına yol açıyor. HCN oldukça zehirli bir gaz, solunması durumunda kronik zehirlenmeyle uzun vadede insan sağlığını bozuyor. Esasen bölge halkı yıllardır HCN’nin karıştığı bu havayı soluyor. Kesin olan şudur ki, işletme “normal” seyrinde çalışırken de çevreye ve insana büyük zarar vermektedir.

Metalurji Mühendisleri Odası Başkanı Cemalettin Küçük, madenin 100 hektarlık bir alana yayıldığını söylüyor. 1993-94’te yapılan çalışmalarda madenin yakınında bulunan Dulkadir Köyü’nde insanların yaşanan çevre kirliliğinin etkisiyle hayatlarını kaybettiği belirtilmektedir. Küçük, bu can kayıplarının madenin bugün değil kurulduğu günden beri etrafına zarar verdiğinin ispatı olduğunu, bölgede hayvan ölümlerine de sık rastlandığını söylüyor. Ayrıca çevre halkı üç yıldır barajın setlerinden sızma yaşandığını, yakınlarda bulunan gölde balık ölümlerinin arttığını, yörede kuş ölülerine daha sık rastladıklarını söylemektedir. Kısacası bölge yıllardır yavaş yavaş zehirlenmektedir.

Yine eklemek gerekir ki, bu işletmenin kuruluşunun çevre sağlığı açısından başından beri uygunsuz olduğu bilimsel dayanaklarla sabittir. Şöyle ki buradaki toprakta doğal olarak bulunan arsenik, siyanürle temas ettiğinde çözünmektedir. Böylelikle yeraltı suyuna arsenik, yani zehir karışıyor. Dulkadirli Köyü’nün “kanserli köy” olarak bilinmesine neden olan bu durum, son yıllarda deri ve akciğer kanseri yüzün üzerinde insanın ölümüne neden olmuştur. Bu ölümler, kapitalistlerin kar hırsının sonucudur. Gümüşköy ve çevresinin siyanürle madencilik yapmak için fazladan risk taşıyan bir bölge olduğu bilinmesine rağmen, burada siyanürle altın aranmıştır ve engel olunmazsa aranmaya devam edecektir.

Yaşanan tehlike bu tesisin faaliyetinin geçici olarak durdurulmasıyla çözülemeyecek denli ciddidir. Siyanürle altın arama yönteminin tamamen terk edilmesi gerekmektedir. Oysa bu barajlardan sadece Kütahya’da değil Erzincan’da, Bergama’da ve Türkiye’de birçok noktada vardır. Dünyada da pek çok örneği olduğu gibi kazalar da sıkça yaşanmaktadır. Bu kazaların çevre ve insan sağlığına ölümcül etkileri bilinmesine ve kamuoyu tepkilerine rağmen kapitalistlerin kar hırsı uğruna bu yöntem kullanılmaya devam etmektedir.

Görüldüğü gibi, onlardan siyanür tehdidi altındaki emekçileri ve yaşam alanlarını korumalarını beklemek saflık olacaktır. Yaşananlar bir kez daha kapitalizm gerçeğini gözler önüne sermiştir.

Ülkede izlenen neo-liberal politikaların enerjiden madenciliğe, tarımdan altyapıya bir dizi alanda çevre tahribatına neden olduğu ortadadır. Ülkenin yeraltı ve yer üstü zenginlikleri talan ve yağma alanı olarak sermayenin hizmetine sunulmaktadır. Konumuz itibariyle çevre sağlığını hiçe sayan bu girişimlere karşı devlet, Bergama’da olduğu gibi (***) kendi hukukunu bile hiçe saymaktadır. Kuşkusuz AKP döneminde böylesi örnekler sık görülmüştür. Ancak tüm düzen partilerinin programı aynıdır. Çevreye sadece ekonomik bir değer olarak bakılmakta, bilimsellikten tamamen uzak uygulamalarla yaklaşılmaktadır. Kurulu düzen var oldukça benzeri katliamları duymaya devam edeceğimizden kuşku yoktur. Bu nedenle Kütahya veya benzerlerinin olmaması, temiz bir çevre ve insanca bir yaşam için sosyalizm mücadelesinin büyütülmesi gerekmektedir.


*Gümüşköy’deki şu an kullanılan tesislerin temeli 1985’te atılmıştı, iki yıl sonra faaliyete başlandı. Türkiye’de siyanürle madencilik yapılan bu ilk işletme Etibank’a aitti. 100. Yıl Gümüş Madeni adıyla açılan işletme 1998’de özelleştirilerek Dinç Bilgin ve Cavit Çağlar ortaklığına satıldı. Ekim 2000’de Tasarruf Mevduatları Sigorta Fonu’na (TMSF) devredildi. 2004 yılında ihaleye çıkartılan işletme bugün Işıklar SSS Holding’in iştiraklerinden birisi.

**Ekim 2010’da Macaristan’ın başkenti Budapeşte yakınlarındaki Ajkai’da bir alüminyum fabrikasında, siyanür havuzunun çökmesi sonucu 1 milyon metreküp “zehirli kızıl çamur” çevreye yayılmıştı. Atıklar Tuna Nehri aracılığıyla Karadeniz’e kadar ulaşmıştı. Dört kişinin öldüğü, 120 kişininse yaralandığı kaza sonrası, bölgedeki doğal yaşam ve tarım yok olmuştu.

***Bergama köylülerinin siyanürlü altın işletmeciliğine karşı verilen mücadelesinde, mahkemelerin köylülerin lehinde verdikleri kararlara rağmen, uluslararası altın tekelleri, sonrasında ise Koza Madencilik adı altında yerli işbirlikçileri “faaliyetlerine” devam etmişti.