26 Şubat 2010
Sayı: SİKB 2010/09

 Kızıl Bayrak'tan
İhanet ve teslimiyet engelini aşarak ilerleyelim!
TEKEL’de direniş kazanacak!
TÜSİAD şeflerinin derdi
Amerikancı düzenin bekasıdır!
Hiçbir demagoji katliamcı kimliğinizi gizleyemez!
TEKEL’de direniş günlüğü
Binlerce emekçi Ankara’da tek el-tek yumruk oldu!
TEKEL direnişiyle dayanışma eylem ve etkinlikleri
Metal işçilerinden
TEKEL direnişiyle dayanışma
Aka Deri direnişçisi ile
direniş süreci üzerine konuştuk...
Sendikalardan madenci katliamına tepkiler
İşçi ve emekçi hareketinden...
TKİP III. Kongresi
Kapanış Konuşması...
8 Mart ve sendikaların tutumu
8 Mart’ı sınıfsal ve tarihsel özüne uygun kutlamak için
Gençliğin TEKEL çalışmalarından..
İstanbul’da öğrencilerden
TEKEL’e destek eylemi
Ege’de TEKEL işçileri
öğrencilerle buluştu.
IG Metal ve SI temsilcileri ile TEKEL direnişi üzerine konuştuk...
Avrupa’dan TEKEL direnişiyle dayanışma eylemleri.
Dünyadan işçi ve emekçi eylemleri.
Suç dosyaları kabaran işgalci güçlerin kaçışı başladı...
Özel Savaş Mahkemeleri…- M. Can Yüce
Hasta tutsaklara özgürlük!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

IG Metal ve Enternasyonal Dayanışma temsilcileri ile TEKEL direnişi üzerine konuştuk...

“Sorunlar ortak,
mücadele de ortak olmalı”

TEKEL direnişiyle enternasyonal dayanışma güçlü bir şekilde örülmeye çalışılırken Avrupa’nın birçok kentinde de çeşitli eylem ve etkinlikler gerçekleştiriliyor.

Bu çerçevede yürütülen çalışmalara ilişkin, TEKEL direnişinin sesini Stuttgart’ta büyüten ve TEKEL İşçileriyle Dayanışma Komitesi bileşenleri arasında yer alan IG Metall Sendikası temsilcisi Zeliha Reçber ve Enternasyonal Dayanışma’dan (SI) Elsbeth Sureau ile 20 Şubat günü direniş alanında konuştuk. TEKEL işçilerini ikinci kez ziyaret eden komite bileşenleri ile direniş sürecini değerlendirdik.

- Öncelikle ‘direniş alanına tekrar hoşgeldiniz’. TEKEL işçilerinin iki ayı aşkın süredir devam eden direnişi sadece Türkiye’de değil, sosyal yıkım saldırılarının ve hak gasplarının yoğun olarak yaşandığı Avrupa’da da geniş yankı bulmuş durumda. Bu direniş sizin bulunduğuz alanlarda nasıl algılanıyor ve direnişin işçi sınıfı mücadelesi açısından önemine ilişkin düşünceleriniz nelerdir?

Zeliha Reçber: Hoş bulduk. Dediğiniz gibi TEKEL işçilerinin direnişi Avrupa’da çok büyük bir yankı buldu. Ben de bir işçiyim. İşyerinde, gördüklerimi ve yaşadıklarımı anlattığım bütün işçiler hayranlıkla TEKEL işçilerinin direnişini dinliyorlar. Bütün işçilerin söylediği, TEKEL işçilerinin direnmekte çok haklı olduğu yönünde.

Örneğin, ver.di Sendikası’nın grev toplantısında 700 ile 800 arasında bir işçi topluluğu vardı. TEKEL işçilerinin direnişi anlatıldığı zaman salonda bulunan bütün herkes ayağa kalkıp TEKEL işçilerini alkışlayarak “Yaşasın uluslararası dayanışma!” sloganını attılar.

Bir örnek daha vermek istiyorum. Ayın 18’inde, Ankara’ya gideceğim gün, işyerinde Türkiyeli bir kadın arkadaşım bana 50 Euro vererek “Bunu TEKEL işçileri ile dayanışma için veriyorum. TEKEL işçileri sonuna kadar haklılar, 2.5 aydır korkunç bir mücadele sergilediler. Bugün onların başına gelen yarın belki de benim başıma gelir. Onlara çok çok selamımı söyle. Onları sonuna kadar destekliyorum” dedi. Bu da direnişin kilometrelerce uzaktaki sıradan bir işçiyi bile ne kadar çok etkilediğini gösteriyor.

Elsbeth Sureau: Hoş bulduk. Biz SI (Enternasyonal Dayanışma) olarak TEKEL işçilerinin mücadelelerini haklı bir mücadele olarak görüyoruz. Ama bu yalnız haklı bir mücadele değil, aynı zamanda dünya çapında da çok önemli bir mücadeledir. Biz bu mücadelenin dünya tarihinde önemli bir yerinin olacağını düşünüyoruz. TEKEL direnişi yeni mücadelelerin araçlarını da gösterdi. Bu eylem benim üzerimde silinmez bir iz bıraktı. TEKEL direnişini anlattığım her insandan ilgi ve sempati görüyorum. Dalga dalga yayılan kitlesel çıkışlara ve hergün daha da çekilmez bir hal alan çalışma koşullarına karşı birlikte mücadele etmek ertelenemez bir görev olarak kendisini ortaya koymaktadır. TEKEL işçilerinin taleplerinin kabul edilmesini ve zafere ulaşmasını diliyoruz. Çünkü çalışma hakkı, insanların yaşam haklarından ayrılamaz. Çalışma haklarına saldırı, insan yaşamına saldırıdan başka birşey değildir. TEKEL işçileri zaten kazandılar. Onların cesur, kararlı ve uzun süreli mücadelelerinin sesleri ülkenizin sınırlarını aştı. Bu hepimizin ortak kazancıdır. TEKEL işçileri bunu başardılar, bizlere nasıl mücadele edilmesi gerektiğini gösterdiler. 

- Avrupa ülkelerinde kapitalist krizin etkileri işçi sınıfı ve emekçilere yönelik hak gasplarını beraberinde getiriyor. Kendi ülkenizdeki tabloyu anlatır mısınız? İşçi sınıfının ve emekçilerin sorunları başka ülkelerde olsalar da ortak mı?

Zeliha Reçber: Sosyal yıkımlar tabii ki Avrupa’da da başladı. Ancak Avrupa’da Türkiye’de olduğu gibi daha etkisini göstermedi. Ama bu, krizin Avrupa’da da etkisini göstermeyeceği anlamına gelmiyor. Kriz şu anda taşeronda çalışan işçileri vurdu, süreli çalışan işçileri vurdu. En kısa zamanda diğer işçileri de vuracak tabii ki.

Avrupa’da yıkımların olacağının bilincindeyim. O yüzden de TEKEL işçilerinin direnişi benim için çok önemli, örnek alınması gereken bir direniştir. Bu direnişi gözlerimle görmek ve birebir yaşamak için ikinci defadır Ankara’da işçilerin yanındayım. Yaşadığım ülkede hak gaspları yıllardır adım adım gerçekleşiyordu. Bu hak gasplarını biz işçilere toptan yüklemedikleri için şimdiye kadar farkına varmıyorduk. Ancak son bir yıldır krizle beraber, artık adım adım değil toptan yaşanmaya başladı ve bu daha da artacaktır. Dünya işçi sınıfının sorunları tabii ki aynıdır. Sömürü ortaktır. Yaşadığımız sistem aynı sistem, yani kapitalist sistem olduğu için işçi sınıfının sorunları da tabii ki ortaktır.

Elsbeth Sureau: Sorunlar aynı. İşçiler daha zor koşullarda çalışmaya zorlanıyorlar. İşten çıkarma tehditleriyle yüzyüzeler. Daha çok çalışıp daha çok üretmelerine rağmen daha az ücret alıyorlar. Daha kötü besleniyorlar. Mesela, bize özgü sorunlar şöyle özetlenebilir: Devletin çalışarak daha iyi koşullarda yaşamak isteyenlere 1 euroluk ağırlaştırılmış kölece çalışma koşullarını dayatması, aynı zamanda bu insanların kendilerine olan güven ve saygısını da yaralıyor. Devlet onlarda “sen işe yaramazsın” duygusu yaratmaya ve onları toplum dışına itmeye çalışıyor. Bizdeki yoksulluk insanları depresif davranışlara itiyor. Onları psikolojik hastalıkların kucağına atıyor, yalnızlaştırıyor. Mücadele, yoksulluğa ve insanların gelecek korkusuyla toplum dışına itilmelerine karşı yönelmek zorundadır. TEKEL işçilerinin direnişi en zor ve umutsuz koşullarda bile yapacağımız ve yapmamız gereken şeyler olduğunu gösterdi. Ben bunu çok önemsiyorum. Toplumsal çürümeye karşı yeni bir dönemin yolunu açtı.

- Şimdiye kadar kendi cephenizden TEKEL direnişine yönelik dayanışmayı etkili bir biçimde örgütlemeye çalıştınız. Bu çerçevede yürütülen çalışmalar hakkında bilgi verir misiniz? Bundan sonra neler yapılabilir?

Zeliha Reçber: TEKEL işçilerinin direnişinin içeriğini 25. günlere kadar tam olarak kavrayamamıştık. Ancak o günden itibaren, bizi de tabii ki sancı tutmaya başladı ve geç kaldığımızın farkına varmaya başladık. TEKEL işçileriyle dayanışma için mücadeleyi en kısa zamanda başlatmamız gerekiyordu. Bir haftalık bir araştırmadan sonra, direniş ile ilgili oluşturulan delegasyona katıldım. Direnişin 31. ve 32. günlerinde TEKEL işçilerini ziyaret edip Almanya’ya dönmemizin hemen ardından, Türkiyeli ve yerli işçileri bilgilendirmek için bir toplantı yaptık. Bunu oranın yerel güçleriyle birlikte yaptık. TEKEL işçilerine yönelik çalışmaları benim bulunduğum şehirde BİR-KAR, Almanya Marksist Leninist Partisi (MLPD) ile birlikte başlattı. Daha sonra TEKEL İşçileriyle Dayanışma Komitesi kuruldu. Komitenin bastığı yüzlerce bildiri bir hafta boyunca grev alanlarında, yürüyüşlerde ve fabrika önlerinde dağıtılarak TEKEL süreci ile ilgili bilgilendirmeler yapıldı. Almanya’nın değişik şehirlerinde de bilgilendirme toplantıları düzenledik. Ben buradan gittikten sonra Cumartesi (27 Şubat) günü Essen’de, Pazar (28 Şubat) günü de Stuttgart’ta TEKEL’le dayanışma etkinlikleri düzenleyeceğiz.

Elsbeth Sureau: Almanya’da ve Stuttgart’ta dayanışma komiteleri kuruldu. TEKEL işçilerinin mücadelesinin ve taleplerinin tanıtılması için çalışmalar yapıldı, yapılıyor. Bu çalışmaların devamı olarak, 18-21 Şubat günlerinde Ankara’ya, TEKEL işçilerine bu dayanışma ziyaretini gerçekleştirdik. Dönünce çalışmalarımıza devam edeceğiz. 28 Şubat günü MLPD, BİR-KAR, ATIF ve İran Komite’nin hazırlıklarını yaptıkları dayanışma etkinliği yapılacak. TEKEL işçilerinin mücadeledeki kararlılıklarını yaymaya devam edeceğiz. Onların kazanması bizlerin de kazanması demek olacaktır.

Ayrıca ziyaretim süresince önemli deneyimler edindim ve sizleri daha yakından tanıdım. Kavganızda başarılar dilerim...

- Sınırları aşan bu mücadelenin büyütülmesi ve sınıf bölüklerine yayılması için sendikalara, ilerici, devrimci kurumlara ve işçi-emekçilere ne gibi görevler düşüyor. Siz, yürütülen mücadeleyi yeterli görüyor musunuz?

Zeliha Reçber: Bundan sonra çalışmalarımız çok daha yoğunlaşmalı, bu yaptığımız çalışmaların yeterli olduğu düşüncesinde değilim. Örneğin, işyerinde işçi temsilciliğini ve sendika temsilciliğini zorlayarak onlar ile birlikte hazırlayacağımız bildirileri işçilere dağıtabiliriz. Bu benim aklıma gelen çözüm. Fakat daha geniş bir çözüm için fabrikalarda çalışan işçiler ile toplantılar yaparak öneriler alınabilir. 30 kişiden birer tane öneri geldiği zaman en etkileyici öneriler yakalanıp ona göre de çalışmalar yapılır.

- Son olarak neler söylemek istersiniz?

Zeliha Reçber: TEKEL işçilerinin direnişi ırk, cinsiyet, mezhep gibi ayrımcılıkları ortadan kaldırdı. Daha düne kadar Kürtler’e yönelik linç girişimleri tırmandırılmaya çalışılıyordu. Şimdi ise direniş alanında Kürt, Türk, Laz, Arap gibi farklı ırktan ya da inançtan insanları ekmek davası için birbirine kenetlenmiş çok dostane bir ilişki içerisinde görebiliyorsunuz. Buradaki Kürt işçilerin dediği gibi, gerçek anlamıyla Kürt açılımını TEKEL direnişi hayata geçirdi. Devrimci kurumların ve diğer işçi-emekçilerin sürecin başında olduğu gibi TEKEL direnişini kesinlikle küçümsememeleri gerekiyor. Bu direniş sadece Türkiye’deki halkları birbirine bağlamadı. Direniş karanlığı yaşayan Türkiye’nin içerisine bir güneş parçası gibi düştü ve bu güneş dünyanın karanlığını yırttı. Uyuyan işçi sınıfının yeniden rehberi oldu. TEKEL işçilerine Avrupa’dan gelen delegeler büyük bir güç ve azim veriyor. Beni ikinci defa gördükleri zaman sanki ailelerinden birisini görmüş gibi çok mutlu oldular. Devrimci örgütlerin Avrupa’dan gönderecekleri her insanın onlara büyük bir güç vereceğini bilmelerini istiyorum.

Burada bana birkaç tane işçi şunları söyledi: “Biz ayın 28’inde birçok delegenin burada olmasını istiyoruz. O gün bizim için çok önemli. Delege sayısı çok olduğu zaman ve Avrupalılar’a vurmaya korktukları için belki bize saldırmazlar ve çadırlarımızı dağıtmazlar.” Onun için üzerimize büyük görevlerin düştüğü kanaatindeyim. Son sözüm, artık herkes kendi vicdanıyla düşünsün.

Kızıl Bayrak / Ankara


 

BİR-KAR’dan Avrupa’da yaşayan tüm uluslardan işçilere, emekçilere, ilerici ve devrimcilere çağrı…

TEKEL direnişiyle eylemli dayanışmayı daha da büyütelim!

En sonunda beklenen oldu. Türkiye’deki en büyük işçi konfederasyonlarının başına çöreklenmiş bulunan sendika bürokratları bir kez daha uğursuz rollerini oynadılar. “TEKEL direnişi toplumun vicdanında başarıya ulaşmıştır” gibi samimiyetten tümüyle yoksun açıklamalar yaparak ve yasak savma niteliğinde bir sözde eylem planı açıklayarak sahneden tamamen çekildiler. Böylece, TEKEL işçisi sınıf kardeşlerimizi, sermaye uşağı AKP hükümetinin günler öncesinde uygulamakta kararlı olduğunu açıkladığı saldırı ile başbaşa bıraktılar

İşçi kardeşler!

TEKEL işçileri geçtiğimiz günlerde mücadele taleplerini de içeren bir bildiri yayınlamışlardı. İşçiler, bu taleplere yanıt verilmediği takdirde direnişlerini daha ileri bir mevziye çekerek büyük bir kararlılıkla sürdüreceklerini ulusal ve uluslararası kamuoyuna açıklamışlardı. Onların bu tarihi nitelikteki çıkışları, ilerici ve devrimci güçler başta olmak üzere, Türkiye ve dünyadaki tüm emek dostlarını heyecanlandırmış ve büyük bir coşkuya yol açmıştır. Bu öncü çıkış en çok sendika bürokratlarını büyük bir korku ve telaşa düşürmüştür.

Sendika bürokratları bu korku ve telaşla, hiç vakit kaybetmeksizin direnişi kırmak için çok yönlü bir çabanın içine girmişlerdir. 26 Mayıs günü yapılacağı söylenen “genel eylem” kararı ve hiçbir karşılığı olmayan yasak savma niteliğindeki eylem planları da bunun ifadesidir.

Kardeşler!

Kuşkusuz ki, TEKEL direnişi herkesten önce TEKEL işçisi sınıf kardeşlerimizin eseridir. İçerden ve dışardan, her türden saldırıya karşı bu direnişi savunma, yaşatma ve bugünlere taşıma onuru da öncelikle TEKEL işçilerine aittir. Ve dahası, bu onurlu direnişin bundan sonraki kaderi konusundaki ilk söz hakkı da haliyle TEKEL işçilerinindir. Ama yine de unutulmamalıdır ki, seyri ne olursa olsun, tarihe malolan bu direnişin bugünlere gelmesinde, diğer sınıf kardeşleri başta olmak üzere tüm emek dostlarının, ilerici ve devrimci güçlerin de büyük payı vardır. Bunu, Avrupa’nın çeşitli uluslarından işçilerin, emekçilerin, ilerici ve devrimci güçlerin heyecan verici eylemli dayanışma çabaları tamamlamıştır.

Yerli ve göçmen tüm uluslardan işçiler, emekçiler, ilericiler ve devrimciler,

TEKEL direnişi haklı, meşru ve onurlu bir direniştir. Saldırı uluslararası sermayenin bir saldırısıdır ve hepimize dönüktür. TEKEL işçileri hepimiz için direniyor. Gerçek şu ki, bu onurlu direniş en kritik günlerini yaşıyor. Hükümet saldırı için adeta gün sayıyor. Tam da bu nedenle, direnişin her zamankinden daha fazla desteğe ve eylemli dayanışmaya ihtiyacı var.

Unutmayın, Ankara’da iki sınıfın iradesi çatışıyor. Bu çatışmayı mutlaka biz kazanmalıyız! Öyleyse durmak yok, ileri! Her gün ve her yerde TEK-EL ve tek yumruk olalım. B. Brecht’in dizelerini rehber edinmiş TEKEL işçisi sınıf kardeşlerimizle birlikte biz de haykıralım:

“Ya hep beraber, ya hiçbirimiz!”

İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği Platformu (BİR-KAR )
23 Şubat 2010