26 Şubat 2010
Sayı: SİKB 2010/09

 Kızıl Bayrak'tan
İhanet ve teslimiyet engelini aşarak ilerleyelim!
TEKEL’de direniş kazanacak!
TÜSİAD şeflerinin derdi
Amerikancı düzenin bekasıdır!
Hiçbir demagoji katliamcı kimliğinizi gizleyemez!
TEKEL’de direniş günlüğü
Binlerce emekçi Ankara’da tek el-tek yumruk oldu!
TEKEL direnişiyle dayanışma eylem ve etkinlikleri
Metal işçilerinden
TEKEL direnişiyle dayanışma
Aka Deri direnişçisi ile
direniş süreci üzerine konuştuk...
Sendikalardan madenci katliamına tepkiler
İşçi ve emekçi hareketinden...
TKİP III. Kongresi
Kapanış Konuşması...
8 Mart ve sendikaların tutumu
8 Mart’ı sınıfsal ve tarihsel özüne uygun kutlamak için
Gençliğin TEKEL çalışmalarından..
İstanbul’da öğrencilerden
TEKEL’e destek eylemi
Ege’de TEKEL işçileri
öğrencilerle buluştu.
IG Metal ve SI temsilcileri ile TEKEL direnişi üzerine konuştuk...
Avrupa’dan TEKEL direnişiyle dayanışma eylemleri.
Dünyadan işçi ve emekçi eylemleri.
Suç dosyaları kabaran işgalci güçlerin kaçışı başladı...
Özel Savaş Mahkemeleri…- M. Can Yüce
Hasta tutsaklara özgürlük!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

TEKEL direnişi üzerine
gözlemler - D. Ümit

70’li günlerini geride bırakan direniş, bu haliyle bile, sınıf hareketimizin tarihi içinde farklı bir örnek olmaktadır. TEKEL direnişi kendine özgü yanlarıyla farklı bir deneyimdir ve kendi içinde sınıf hareketinin mevcut durumunda önünü açacak dinamikleri barındırmaktadır. Ancak gelinen yerde bu çıkışı yapabilecek, bu dinamikleri harekete geçirecek iç örgütlülükten ve bilinçten yoksun olduğu görülmektedir.

Direniş, klasik anlamda sendikal bürokrasinin denetiminden, yönlendirmesinden uzak kalmıştır. Süreç içinde yapılan kimi çıkışlar, işçi iradesinin gücünü ve örgütlü olursa neler yapabileceğini göstermesi bakımından anlamlı bir örnek olmuştur.

Başlangıcından itibaren sendikaya rağmen direnişe başlayan işçiler, bu aşamaya kadar bu “bağımsızlıklarını” korudular. Ancak bu, örgütlü, bilinçli bir duruş değil, kendiliğinden gelişen, işin son noktaya gelmesinin basıncı ile oluşan bir duruştur. Ancak zaman içinde ilerici, devrimci örgütlenmelerin desteğinin ve propagandasının politik etkisi, bu duruşa belli bir bilinç taşımış, bu sayede de bu direniş sendikal bürokrasiye ve sermayenin saldırı manevralarına rağmen bugüne gelebilmiştir.

Sendikal bürokrasiyi, özelleştirme sürecindeki tutumundan dolayı yakından tanıyan işçiler, bu süreçte, bunu somut bir eleştirinin konusu yapmaktalar. Bu eleştiriyi, kendi ilgisizlikleriyle bağlayabilmeleri anlamlı. Taban iradesi ve inisiyatifi konusunda kafaların açılmış olması, bunun pratiklerine yansımasına henüz yeterli olamıyor. Sendikal bürokrasinin özellikle ördüğü pasif, savunmacı hat aşılamamakta, hala edilgen bir tutum ve bekleyiş sürmektedir.

Bunu aşmaya yönelik girişimler karşılıksız kalmıştır. “Sendikayı karşısına almama” argümanı ile bilinçler bulandırılmakta, eylemsizlik meşrulaştırılmaktadır. İşçilerin bu açıdan kendine güvensizliği sürmektedir.

Komite kurma girişimlerinin olması anlamlıdır. Örnek olabilecek işler de yapılmıştır. (imza metni, deklarasyon vb. gibi) Ancak komite girişimi alanda bulunan işçileri etki sahasına çekememiş, bu yönlü adımlar sendikanın manevralarıyla etkisizleştirilmeye çalışılmıştır. Komitenin ileri çıkış yaptığı bir anda, resmi komite, sendikanın yönlendirmesiyle kurulmuş, sendika ihtiyaç duyduğunda bunu kullanmıştır. Bu, genel olarak işçilerde kafa karışıklığı yaratmakta işlevli de olmuştur. Politik bir bakışa sahip olan işçi sayısının oldukça az olması, toplam sayının kalabalıklığı, farklı illerden gelinmiş olması, direnişin öncülerini yaratamamasında etken olmuştur.

Yapılan ileri çıkışlar, “bireysel” algılanmakta, sendikayı-örgütlülüğü karşılarına almama kaygısı aşılamamaktadır. Sonuçta çadırlarda şimdiye kadar pasifçe beklenilmiştir. İlk olarak Abdi İpekçi Parkı’ndaki saldırıyla direnişin yönü belirlenmiş, bu direniş kürsü işgaliyle bir dönemeç atlatmış, 4 Şubat, 20 Şubat gibi sendikal manevralarla içi boşaltılan eylemlere rağmen belli bir kararlılıkla bugüne gelmiştir. Ancak bundan sonrası kritik bir süreç, yeni bir dönüm noktasıdır. Son bir haftadır, sonun başlangıcı denebilecek bir süreç işletilmektedir. İşçiler uzun süre pasif eylemlerle oyalanıp, çadırlarda, soğukta yıpratıldıktan sonra hukuksal çözüme ikna edilmeye çalışılmaktadır. Bunda da belli bir başarı sözkonusudur. Bu yönlü beklenti hem sendikanın inisiyatifi eline almasına vesile olmuş, hem de ileri-militan eylemlerin önüne set çekilmiştir. “Eylem sürecini baltalamamak” adına pasif beklemeye devam edilmekte, işçiler eylem önerilerine, eskisine göre, belli-hissedilir bir mesafeyle yaklaşmaktalar. Ancak “genel grev” şiarı, tüm bunlara rağmen sahiplenilmekte, çözüm anahtarı olarak kabul görmektedir. Sendikanın bu işin “zor” olduğuna dair özel ikna çabaları, bu konuda kimi zaman kafa karıştırsa da, her konfederasyon toplantısına bu beklentiyle bakılmaktadır.

Başından beri işçileri eve göndermeye çalışan sendika ağaları, son olarak 26 Mayıs genel eylem kararı ile bunu tekrar ifade etmiş oldular. İşçilerde belli bir öfkeyle karşılanan bu “eylem” takvimi, moral bozukluğu da yarattı. Bu kararlar sendikanın ele geçirdiği inisiyatifin el değiştirmesine vesile olabilir. TEKEL işçisi bu potansiyeli içinde barındırıyor hala. Bu açıdan 22 Şubat sonrası en kritik dönem durumunda. Direnişin kaderi için işçiler inisiyatifi ele geçirirse direnişin kazanımla bitmesinin yolu da açılır. Ancak bu irade gösterilmezse hukuksal çözüm zemininde direnişin sürece yayılarak sönümlendirilmesi hesaplanıyor. İşçilerin bu senaryoyu oyunu bozması, kürsü işgalinde gösterdiği iradeyle, Türk-İş işgali yaparak mümkün olur. Mevcut potansiyel bunu yapabilecek güçte. Ancak bunu örgütlü bir duruş halinde yapması, ileri işçilerin özel çabasıyla mümkün.

Devrimci güçlerin müdahalesinin karşılık bulacağı nokta da burası. 72 günün politik kazanımının sınırları da bu şekilde sınanmış olacak.

Ayrıca bu çıkışın, sınıf hareketine katacağı politik etki oldukça anlamlı olacaktır. Direnişin genel grev silahını sınıfın diğer bölüklerine taşıdığı-hatırlattığı, buradan doğru eylemselliğinin arttığı düşünülürse bu politik etki, toplamında hareketin önünü bir adım daha açacaktır.

 

 

 

Çelebi: Gündem meşgul ediliyor


DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, “Balyoz Darbe Planı” iddiaları üzerine gerçekleştirilen operasyonlarla ilgili gündemin meşgul edildiğini söyledi. Eski kuvvet komutanlarının gözaltına alınmalarını da değerlendiren Çelebi şunları söyledi: “Şu anda yapılan bütün operasyonlara bakıldığında, hergün son dakika haberleriyle Türkiye gündemi meşgul ediliyor. İçtenlikle gerçekten bir sorgulanma yapılacaksa bu ülkede darbe yapanların, bilinen darbecilerin sorgulanması gerekiyor. Eğer gerçekten demokrasi dışı sorunların üzerine gidilmek isteniyorsa hala faili meçhul birçok cinayetin ortaya çıkarılması gerekiyor. Biz demokrasi dışı çözümlerin hiçbirisini doğru bulmuyoruz. Ama hergün Türkiye’nin gündemi yeni kaoslar, sanal bir takım yaklaşımlarla meşgul edilmemeli. Hergün 12 milyon 400 bin kişi açlık sınırının altında yaşıyor”

Çelebi, Türk-İş Genel Sekreteri ve Tek Gıda-İş Sendikası Başkanı Mustafa Türkel’in istifası üzerine de konuştu. İstifanın konfederasyonlar arası bir sorundan kaynaklanmadığını belirten Çelebi, “Dün beraberdik, aldığımız kararların hiçbirisine ilişkin en ufak bir tereddütü, en ufak bir karşıtlığı yoktu” dedi.