26 Şubat 2010
Sayı: SİKB 2010/09

 Kızıl Bayrak'tan
İhanet ve teslimiyet engelini aşarak ilerleyelim!
TEKEL’de direniş kazanacak!
TÜSİAD şeflerinin derdi
Amerikancı düzenin bekasıdır!
Hiçbir demagoji katliamcı kimliğinizi gizleyemez!
TEKEL’de direniş günlüğü
Binlerce emekçi Ankara’da tek el-tek yumruk oldu!
TEKEL direnişiyle dayanışma eylem ve etkinlikleri
Metal işçilerinden
TEKEL direnişiyle dayanışma
Aka Deri direnişçisi ile
direniş süreci üzerine konuştuk...
Sendikalardan madenci katliamına tepkiler
İşçi ve emekçi hareketinden...
TKİP III. Kongresi
Kapanış Konuşması...
8 Mart ve sendikaların tutumu
8 Mart’ı sınıfsal ve tarihsel özüne uygun kutlamak için
Gençliğin TEKEL çalışmalarından..
İstanbul’da öğrencilerden
TEKEL’e destek eylemi
Ege’de TEKEL işçileri
öğrencilerle buluştu.
IG Metal ve SI temsilcileri ile TEKEL direnişi üzerine konuştuk...
Avrupa’dan TEKEL direnişiyle dayanışma eylemleri.
Dünyadan işçi ve emekçi eylemleri.
Suç dosyaları kabaran işgalci güçlerin kaçışı başladı...
Özel Savaş Mahkemeleri…- M. Can Yüce
Hasta tutsaklara özgürlük!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

İstanbul Valisi Muammer Güler’den Karadağ cinayeti ile ilgili önergeye sözde yanıt…

Hiçbir demagoji
katliamcı kimliğinizi gizleyemez!

Alaattin Karadağ’ın 19 Kasım 2009 akşamı sermaye devletinin kolluk güçleri tarafından katledilmesinin ardından BDP Dersim milletvekili Şerafettin Halis tarafından İçişleri Bakanı Beşir Atalay’a bir soru önergesi verildi. Çok sayıda soruyu içeren bu önergede Halis, Karadağ cinayeti açısından dikkat çeken ve infaz gerçeğine işaret eden konular üzerinde durdu ve bunlarla ilgili olarak yanıt verilmesini istedi. Verilmesinin üzerinden iki aya yakın bir süre geçtikten sonra, önerge İçişleri Bakanlığı’nın yetkilendirmesi doğrultusunda İstanbul Valisi Muammer Güler tarafından yanıtlandı.

Vali Muammer Güler’in önergeye verdiği yanıtlara bakıldığında, gerçekte hiçbir soruya yanıt vermediği görülmektedir. Yanıt adına yapılan açıklama ise, bugüne kadar resmi kurumlarca yapılanların bir benzeridir. Yani, yalan, demagoji ve manipülasyona dayalıdır.

Öyle ki, önergede ona yakın soru sorulmasına rağmen, bu sorular içerisinden sadece Karadağ’ın polisle girdiği çatışma ile ilgili olanına sözde yanıt verilmiştir. Bu konuda söylenen ise, “Karadağ polisle çatışmıştır” bilgisinin bir tekrarından ibarettir. Ve bu bilgiyi doğrulayabilmek için de TKİP MK tarafından konu ile ilgili yapılan açıklamaya atıf yapılmaktadır. TKİP’nin ilgili metninde zaten çatışma olduğu belirtildiğine göre, ortada tartışmalı bir sorun yoktur!

Oysa, verilmesi gereken yanıt, Karadağ ile polis arasındaki çatışmada Karadağ’ın yaralanmasından sonra ne olduğudur. Ancak Güler’in önergeye yanıtı mahiyetindeki açıklamasında, çatışma sonrasından ve bu konudaki iddialardan hiç sözedilmemekte, bilinçli bir biçimde sadece “çatışma” üzerinde durulmaktadır. Böylece bir kez daha “çatışma vardır, infaz yoktur” biçimindeki formülasyonla devlet eliyle işlenmiş bir cinayet meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır.

Evet, Alaatin Karadağ polisle çatışmaya girmiş ve yaralanmıştır. Karadağ’ın katledilmesinin ardından tartışılan, bir çatışmanın yaşanıp yaşanmadığı değil, ölüm nedeninin bir yargısız infaz olup olmadığıdır. Olayın tanıklarının basına da yansımış bulunan beyanları, yaralı bir halde yerde yatan Karadağ’ın bir sivil polis tarafından katledildiğidir. Yani kitlelerin gözleri önünde açık bir yargısız infaz gerçekleştirilmiştir.

İstanbul Valisi Muammer Güler tarafından yapılan açıklama ise açıkça manipülasyon amacı taşımaktadır. 19 Kasım akşamı yaşananların bir kısmını anlatmakta, diğer kısmını ise hasır altı etmektedir.

Bu tür açıklamalar özellikle devrimci güçleri hedef alan açık devlet terörünün ardından hemen her seferinde yinelenmektedir. Toplumda polisin/devletin cinayetlerini meşrulaştırabilmek için öncelikle katledilen kişinin adının önüne “terörist” yakıştırması eklenmekte, ardından da silahlı çatışma ölüm nedeni olarak gösterilmektedir.

Bunlar yıllardır tekrarlanan demagojilerdir. Ancak hiçbir demagoji sermaye düzeninin katliamcı yüzünü gizleyemez!


Erzurum valisinden tehdit

Sermaye devleti elinde avucunda ne varsa peşkeş çekerken, buna dair verilen en ufak tepkiye dahi tehditle karşılık veriyor. Erzurum’un Karadeniz bölgesine yakın kesimlerinde yaptırılacak 100 Hidro Elektronik Santral (HES) için DSİ Tortum’da düzenlenen toplantıda Erzurum Valisi Sebahattin Öztürk, santralin olumsuz etkilerini ifade edenleri tehdit etti.

AKP Erzurum Milletvekili Muzaffer Gülyurt, Vali Sebahattin Öztürk, Tortum Kaymakamı Fatih Ürkmezer, belediye başkanları, muhtarlar ve 200 kadar köylünün katıldığı toplantıda söz alan TEMA İl Temsilcisi Işıl Bedirhanoğlu ise şimdiye kadar 30 kadar HES yapıldığını hatırlatarak şunları söyledi:

“Su kaynakları vatandaşın haberi olmadan satıldı. Biz kendimize çevreci bir firma bulmak zorunda değiliz. Bu su öncelikle burada yaşayanlara ait. Sonra bizlere ve kentlerdekine ait.

Elbette enerji üretilmeli. Ancak, 1980 yılındaki su verileriyle harita üzerinde yapılmış Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporlarıyla çevreye zarar veriyorsunuz. ÇED raporlarının masa başında yapıldığını iddia ediyoruz. Vatandaşa ‘Yarın sizi mağdur etmeyeceğiz’ diyorlar. Ama sözleşmelerde böyle bir şey yok. Kimse milyon dolarlardan vazgeçip köylüyü düşünecek değil”

Bedirhanoğlu’nun bu konuşması ise Vali Öztürk tarafından tahamülsüzlükle karşılandı. Öztürk oturduğu yerden “Yeter artık” diye müdahale edip, vakit sıkıntısını gerekçe göstererek Bedirhanoğlu’nu susturmaya çalıştı.

Bedirhanoğlu’nun “Sayın valim. Herkesin vakti çok kıymetli. 200 kişiyi de dinlemek zorundasınız” demesine bu kez Vali Öztürk, “Yapmayın yahu. İşimi sizden mi öğreneceğim” diye karşılık verdi. Öztürk, “HES’lerle ilgili olarak buraya gelenlere yardımcı olunuz. Yoksa canınız yanar” diye tehdit etti.

 

 

 

“Özürsüz devam” açıklaması

Bir ders yılı içinde okula toplam 20 gün özürsüz olarak devam etmeyen öğrenciler, notları ne olursa olsun başarısız sayılırken, Milli Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Genel Müdürlüğü yayınladığı genelge ile bu dönem üzerinden yeni bir uygulama devreye soktu.

Bu genelgeye göre; “öğrencilerin sınav streslerinin azaltılması, derslere motivasyonlarının sağlanması ve sınavlara psikolojik olarak daha rahat girmeleri” gerekçesiyle bu öğretim yılına mahsus olmak üzere öğrenci velisinin okul müdürüne yazılı olarak başvurması halinde beyan edeceği sürenin de özürlü devamsızlıktan sayılacağı ifade edildi.

Eğitim Sen Adana Şube Başkanı Güven Boğa konuyla ilgili 24 şubat günü yaptığı yazılı açıklamada, özürlü devamsızlık üzerinden yapılan düzenlemenin, eğitim sisteminin sınav endeksli olduğunun itirafı olduğunu belirtti. Ayrıca öğrenciler okula gelmediklerinde öğretmenlerin ders yapamayacağını, bunun da fiilen öğretmenlerin ek ders ücretine yansıyacağını ifade etti.

Açıklamada şunlar söylendi: “Öğrenciler okula gelmediklerinde öğretmenler ders yapamayacak, bu da fiilen ders yapılmadığından öğretmenlerin ek ders ücreti almamasına neden olacaktır. Öğretmen görevinin başında olduğu halde haksız yere ek ders ücretinden mahrum olacaktır. Bu, zaten zor koşullarda görevini yapan öğretmenlerin yaşamını daha da zorlaştırmaktan başka bir şey değildir.”