26 Şubat 2010
Sayı: SİKB 2010/09

 Kızıl Bayrak'tan
İhanet ve teslimiyet engelini aşarak ilerleyelim!
TEKEL’de direniş kazanacak!
TÜSİAD şeflerinin derdi
Amerikancı düzenin bekasıdır!
Hiçbir demagoji katliamcı kimliğinizi gizleyemez!
TEKEL’de direniş günlüğü
Binlerce emekçi Ankara’da tek el-tek yumruk oldu!
TEKEL direnişiyle dayanışma eylem ve etkinlikleri
Metal işçilerinden
TEKEL direnişiyle dayanışma
Aka Deri direnişçisi ile
direniş süreci üzerine konuştuk...
Sendikalardan madenci katliamına tepkiler
İşçi ve emekçi hareketinden...
TKİP III. Kongresi
Kapanış Konuşması...
8 Mart ve sendikaların tutumu
8 Mart’ı sınıfsal ve tarihsel özüne uygun kutlamak için
Gençliğin TEKEL çalışmalarından..
İstanbul’da öğrencilerden
TEKEL’e destek eylemi
Ege’de TEKEL işçileri
öğrencilerle buluştu.
IG Metal ve SI temsilcileri ile TEKEL direnişi üzerine konuştuk...
Avrupa’dan TEKEL direnişiyle dayanışma eylemleri.
Dünyadan işçi ve emekçi eylemleri.
Suç dosyaları kabaran işgalci güçlerin kaçışı başladı...
Özel Savaş Mahkemeleri…- M. Can Yüce
Hasta tutsaklara özgürlük!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

TKİP III. Kongresi Kapanış Konuşması...

III. Parti Kongresi bir dönüm noktasıdır

I. Bölüm

7 Kasım 2009’da kamuoyuna ilan edilen TKİP III. Kongresi’nin Cihan yoldaş tarafından yapılan kapanış konuşmasının elden geçirilmiş kayıtlarıdır... Konuşmanın parti güvenliğini ilgilendiren bölümlerine yer verilmedi. Metnin başlığı ve ara başlıkları ise buradaki yayın esnasında konuldu...

Planlanana göre zaman kaybettiğimiz halde on gün süren aralıksız bir çalışma yürüttük. Bu süreye umduğumuzdan da fazlasını sığdırmayı başardık. Çok kapsamlı bir çalışma gündemi vardı önümüzde, bundan geriye pek az şey kaldı. Ana maddelerin tümü görüşüldü, geride yalnızca bazı alt maddeler ile birkaç özel sorun kaldı. Öteki her şeyi, özellikle de temel gündemleri asgari bir yeterlilikle tartıştık, değerlendirmeler yaptık, sonuçlar çıkardık, kararlar aldık. Zamanımız olsaydı belki çok daha fazlasını yapabilirdik, belli bakımlardan iyi de olurdu bu. Ama geçmiş deneyimleri bilen biri olarak söylüyorum; zaman bol olduğunda çalışma bu kadar derli toplu gitmeyebiliyor, zamana güven sonuçta bir gevşeklik etkeni de olabiliyor.

Ben gerçekten başarılı bir çalışma yaptığımız inancındayım. Partimizin düzeyi konusunda bir fikir verebilen bir kongre yaptık. Bunu fazlasıyla önemsiyorum. Bazı yoldaşlar partimizin genel düzeyini ve üstünlüklerini yüceltiyorlar, ama bunu bazen somut gerçekliğimizi olduğundan zayıf görmenin bir dayanağı olarak da gösterebiliyorlar. Buna burada, kongre çalışmamız esnasında da tanık olduk. Bu yaklaşımda kuşkusuz gerçekliğimize uygun düşen yönler var. Dahası yaşamakta olduğumuz zaaf ve yetersizliklere karşı haklı bir tahammülsüzlüğü de yansıtmaktadır bu. Ama ben yine de mevcut düzeyimizin biraz fazla küçümsendiğine dair bir eğilim de görüyorum burada. Bunu doğru bulmuyorum, zira somut gerçekliğimiz üzerinden sahip olduğumuz düzeyi de önemsiyorum. Nitekim çalışmamız bunu açıkça ortaya da koymuştur. On gün boyunca burada kapsamlı bir gündem üzerinden ve belli bir düzeyi yakalayarak sorunlarımızı ele aldık, tartışmalar ve değerlendirmeler yaptık. Bunu partimizin ulaşmış bulunduğu gelişme ve olgunluk düzeyinin anlamlı bir göstergesi olarak ele almak gerekir.

Kongre çalışması ve parti içi demokrasi

 III. Parti Kongresi parti içi demokrasinin bir başarısıdır her şeyden önce. Bunu açılış konuşmasında da ifade etmiştim, kongre çalışmamızın somut seyrini ve taşıdığı özel önemi gözeterek burada yineliyorum. Parti tüzüğünün tanımladığı toplanma sınırları içerisinde, partiye bir gündem sunulmuştur. Kongrede temsil esasları belirlenmiş ve temsil yeteneği olan organlarda özgür seçimler yapılmıştır. Kongremiz bu biçimde seçilen delegelerle ve geniş bir temsil oranıyla toplanmıştır. Saptanan gündem üzerinden çalışmalarını yürütmüş, anlamlı ve düzeyli tartışmalar yapmış, partinin önünü açabilecek önemli sonuçlara ulaşmıştır. Bütün bunların partide iç demokrasinin düzeyi yönünden büyük bir önemi ve anlamı var.

Kongre çalışması boyunca tartışma ve değerlendirmelerin özgürce, açıkça ve yüreklice yapılabilmiş olması, parti içi demokrasi düzeyini ortaya koyan önemli bir yeni gösterge olmuştur. Bunun son örneğini dün MK seçimleri üzerinden de somut olarak gördük. Böyle platformlarda MK seçimi en netameli konulardandır, geleneksel örgütlerin deneyimlerden bilirim. Üzerine çok şey söylenmek, çok tartışma yapılmak istenir, ama bu rahatlık gösterilemez, zira buna uygun bir ortam olmaz genellikle. Çoğu durumda eski MK’nın sunduğu yeni liste üzerinden herhangi bir tartışma yapılmaksızın seçim bir sonuca bağlanır, bu öyle çok bir zaman da almaz, bazen yarım saati bile bulmayan göstermelik bir işlem olarak kalır. Oysa partimiz bu konuda da yeni bir çizginin, yeni bir kültürün temsilcisidir. Parti öncesi dönemin üç konferansı ile partili dönemin üç kongresi buna tanıktır. Tüm bu kongre ve konferanslarda yeni MK’nın seçimi üzerine uzun zamanlar alabilen özgür tartışmalar yapılmış, sonuçta konferansın ya da kongrenin tercihi bunun üzerinden şekillenmiştir. MK seçimi bu temel önemde organa seçilecek olan adayların kapsamlı bir eleştirel değerlendirmesine ve adayların kendi yönündense özeleştirel değerlendirmelere sahne olmuştur, her defasında.

Kongremiz bu devrimci geleneğin son bir örneğini verdi, yeni bir kanıtlanması oldu. Yoldaşlarımız düşüncelerini, özellikle de gösterilen adaylara karşı eleştirel ya da karşıt düşüncelerini tüm açıklığı ile ortaya koydular, bunu da yüreklice gerekçelendirdiler. Tersinden de bu, eleştirel ya da karşıt düşüncelerin hedefi durumundaki adaylar tarafından büyük bir sükunet ve olgunlukla karşılandı. Bütün bunları fazlası ile önemsiyorum, sanıldığı kadar olağan ya da alışılmış şeyler değil bunlar. Hele de merkezi devrimci otoritenin genellikle güçlü olduğu ve çoğu durumda tabu sayılabildiği yeraltı örgütlerinde.

MK adaylarına yönelik eleştiri ve değerlendirmelerde yer yer ölçü kaçırılmış olabilir, öyle de oldu. Ama ben bunu da çok abartmıyorum. Önemli olan bu açıklığı, bu yürekliliği gösterebilmektir ve bu gösterilmiştir. Düşünüp de söylememektir asıl sorunlu olan, zaafiyet oluşturan. Düşündüğünü söyleyememek, genellikle demokrasinin, rahatlığın, samimiyetin ve ancak bunlarla olanaklı olabilen açıklığın olmadığı, kadroların özgür iradelerinin baskılanma altında tutulduğu küçük-burjuva mezheplere özgü bir davranış biçimidir. Yoldaşlarımızın, hele de genç yoldaşlarımızın, sakınmadan düşündüklerini söyleyebilmeleri, bu rahatlığı gösterebilmeleri önemlidir. Bu, partide düşündüğünü söyleyebilme olanağı ve rahatlığı konusunda, dolayısıyla parti içi demokrasinin mevcut düzeyi konusunda bir fikir vermektedir. Bunu önemli, elbette çok sevindirici buluyorum ve partimiz payına önemli bir kazanım sayıyorum.

Parti kongresinin toplanması sürecinde, parti tüzüğü çerçevesinde ve parti içi demokrasi kapsamında benim gördüğüm en önemli eksiklik, MK’nın partiye kongre gündemini biraz gecikerek sunması oldu. Bu daha erken bir zamanda yapılabilirdi. Partide gündem üzerinden rahat ve verimli inceleme ve tartışmaların yapılması böylece daha da kolaylaşırdı. Ama bir kısmı bizi de aşan belli nedenlerle bu konuda biraz geciktik...

(Yayınlanamaz açıklamalar... -Red.)

Bunu hiç de biçimsel bir sorun olarak görmüyorum. Kongre gündemi, partinin tümünün kongre sürecine etkin bir biçimde katılabilmesi bakımından son derece önemlidir. Gündemin partinin önündeki en temel ve öncelikli sorunlar üzerinden oluşturulduğu düşünülürse, bu önem daha da iyi anlaşılır. Dolayısıyla gündemi partiye daha erken bir zamanda sunabilmeli ve partinin tümünü bunun üzerinden etkin, canlı ve verimli bir iç hazırlık süreci içerisine çekebilmeliydik. Eski MK olarak bunda kısmen yetersiz kaldık. Kongre hazırlık sürecimizin temel önemde bir yetersizliği olarak bunu görüyorum. Tüm partiyi yeni bir kongre sürecinin bilinci, heyecanı, sorumluluğuyla eğitebilmenin ve hazırlayabilmenin apayrı bir önemi vardı. Biz bu olanağı gözetemedik demeyeceğim ama gereğince kullanamadık, bu açık.

Ama kongre sonrasını pekala aynı amaç doğrultusunda kullanabiliriz. Bunun için kongre kararlarını da beklemek gerekmiyor. Önümüzde kapsamlı bir gündem metni var. Bu metin tüm partide yeniden incelenmelidir. Gerekirse buna Eylül 2008 tarihli MK metni de eklenebilir. Bu iki metin, III. Parti Kongresi’nin sonuçlarını daha güçlü ve verimli bir biçimde tartışabilmenin de bir ön zemini olarak, partide yeniden ele alınabilir. Gelinen yerde bu tartışma ve eğitim artık parti çeperini de kapsayabilmelidir. Bu gerekli ve fazlasıyla da önemlidir. Zira sorunlarımızı parti çeperimizin de desteği ve katılımıyla çözmek ihtiyacı ile yüzyüzeyiz. Dahası bu çeperden sürekli olarak parti saflarını beslemek gibi bir sorunumuz var. Buradaki tek sorun belki metinlerin içerdiği özel bölümler ve sorunlar nedeniyle güvenliğe ilişkindir. Düne kadar bu aynı zamanda parti kongresinin güvenliği sorunuydu. Ama artık parti kongresi toplanmıştır ve bu açıdan sorun geride kalmıştır.

(Yayınlanamaz bölümler...-Red.).

Parti yaşamının sorunları

Yeniden parti içi demokrasi sorununa dönüyorum. Bu sorun bizi her zaman yakınen ilgilendirdi. Siyasal mücadele sahnesine çıktığımız evrenin siyasal sorunları ve düşünsel tartışmaları, bu ilgiyi özellikle güçlendirdi. EKİM olarak ortaya çıktığımız evrenin hemen sonrasında, dünyada ve Türkiye’de sosyalizmin sorunları tartışılıyordu. Orta yerde büyük bir yıkılış, Ekim Devrimi’yle birlikte elde edilen tüm politik-maddi kazanımların artık biçimsel yönden de ortadan silinmesi vardı. Bu büyük bir tarihi yıkımdı ve sarsıcı etkilere yolaçıyordu. Doğal olarak nedenlerine ilişkin yoğun bir ilgi ve tartışmayı da beraberinde getiriyordu. Bir zamanların devrimci partilerinin zaman içinde bu denli kolay yozlaşıp çürümeleri de bu sorgulamanın bir parçasıydı. Bu sorun, devrime bağlı her ciddi devrimciyi, dolayısıyla da devrimci bir yenilenme iddiası ile ortaya çıkmış bir hareketin mensupları olarak bizleri de, yakından ilgilendirmekteydi. Devrimci bir parti yaşamı, bunun temel bir unsuru ve vazgeçilmez bir koşulu olarak da parti içi demokrasi, bu çerçevede fazlasıyla önemli bir konu idi. Geçmişe her açıdan sorgulayıcı yaklaşan yeni bir hareketin mensupları olarak özellikle de bizler için.

Bolşevik partisi Lenin sonrası dönemde bir dizi başka alanda olduğu gibi parti içi demokrasi alanında da zamanla sorunlar yaşamaya, git gide bozulup yozlaşmaya başladı. Sorun bununla da kalmadı. Bu bozulmuş biçimiyle Bolşevik partisi modeli, onun yeni uygulama ve alışkanlıkları, uzun sayılabilecek bir dönem boyunca tüm dünyada model olarak alındı. Böyle olunca da bütün bu zaafiyetler dünya komünist hareketine de taşınmış oldu, üstelik daha da ağırlaşmış biçimiyle. Bunun temel alanlarından biri de parti içi demokrasi sorunu idi. Bu alanda çok büyük zaafiyetler yaşandığını ve bunun partilerin yapısını ve iç yaşamını felce uğrattığını, canlılığını, zenginliğini, üretkenliğini ve en önemlisi de yenilenme gücünü yok ettiğini, git gide çürütücü ve tüketici sonuçlara yolaçtığını biliyoruz.

Sorun bundan da ibaret değildi bizim için. Bir de Türkiye sol hareketinin devrimci merkeziyetçilik adı altında kurumlaştırdığı küçük-burjuva bürokratik örgüt geleneğinden gelen sorunlar ve bunun sağladığı deneyimler vardı önümüzde. Bir yandan örgütsel bir şekilsizlik ve gevşeklik, öte yandan güçlü bürokratik gelenekleri olan bir sol hareket gerçeği ile yüzyüzeydik. Solun az çok örgüt geleneği olan kesimlerinde merkeziyetçilik adı altında yer etmiş güçlü bir bürokratik gelenek vardı. Merkeziyetçilik adına örgüt içi demokrasinin boğulması olağan bir uygulama idi.

Merkezi olarak şekillenen ve geniş yetkilere sahip bir önderlik tarafından yönetilen devrimci bir yeraltı örgütü, elbette devrimci siyasal mücadelenin zorunlu bir ihtiyacıdır. Sorun burada değil, halkçı akımların ideolojik-sınıfsal konum ve kimliklerinde idi. Bu örgütler küçük-burjuva bir ideolojik-sınıfsal kimlik üzerinden şekillendikleri için, buna uygun düşen bir örgütsel anlayış ve kültürün de temsilcileri oldular. Biçimsel olarak devrimci görünen örgütsel kurumlaşmayı, merkeziyetçiliği ve buna bağlı olarak hiyerarşik yapı ve işleyişi, uygulamada en kötü bir biçimde yaşayabildiler. Küçük-burjuva ideolojik, kültürel, ruhsal şekillenmeye dayalı bir siyasal-örgüt zemininde bu başka türlü de olamazdı. Bozulmuş biçimiyle dünya komünist hareketi üzerinden alınan etki ve referanslarla bu belli bir kolaylıkla meşrulaştırılabildi de. Geleneksel sol örgütlerde birbirine taban tabana zıt gibi görünen zaafiyetler, içiçe geçmiş olarak ya da birbirini izleyerek, duruma ve koşullara göre yer değiştirerek kolayca yaşanabildi. Başlangıçta bürokratik bir sulta, sonra da buna tepki olarak anarşizan ya da liberal eğilimler olarak karşı tepkiler, aynı ideolojik-sınıfsal gerçeğin iki yüzü olarak birbirini izledi. Bu, bu tür örgütleri içten içe kemiren, kısırlaştıran, zaman içerisinde de eritip tüketen sonuçlar üretti.

Hareketimizin parti içi demokrasiye verdiği önemin gerisinde aynı zamanda tüm bu deneyimlerin eleştirel bir değerlendirmesi ve kavranışı vardır. Parti içi demokrasiyi fazlasıyla önemsemek ama onu biçimsel kuralların biçimsel işleyişine de indirgememek sorunu üzerinde daha önce de gereğince durmuştum. Kadrolara parti yaşamında kendi düşüncelerini özgürce ifade etme hak ve olanağı tanıyabiliyorsanız, bu çerçevede partide rahat ve özgür bir demokratik ortam yaratabiliyorsanız, bu ifade edişin araçları, mekanizmaları ve platformaları da varsa ve işleyişleri güvence altındaysa eğer, bu bence demokrasinin ta kendisidir. En temel sorun budur. İnsanlar uğruna hayatlarını ortaya koydukları bir davanın gerekleri ve sorunları konusunda düşünebilmeliler ve düşündüklerini özgürce ortaya koyabilmelidirler. Parti içinde ve gerekli durumlarda tüm parti önünde. Demokrasinin özü ve esası budur.

Partinin birliğinin, disiplininin ve mücadele kapasitesinin güvencesi

Önemli olan, ifade uygunsa, parti içinde gerçek bir düşünce özgürlüğünün, kendini ifade etme özgürlüğünün, devrimci anlamda anlaşılmak kaydıyla eleştiri özgürlüğünün olabilmesidir. Bu “eleştiri özgürlüğü” ifadesinde tatsız bir tını var kuşkusuz, ama yineliyorum, bu devrimci bir manada anlaşılmalıdır. Zira devrimci bir partiyi uluorta eleştirmek de, bir partinin iç yaşamında olur olmaz tartışma gündemleri yaratmak da, birilerince eleştiri özgürlüğü adına savunulabilir. Kuşkusuz kastettiğim bu değil. Partinin birliğini, disiplinini, mücadele kapasitesini felce uğratan liberal ya da anarşizan bir eğilimin ifadesi olarak eleştiri özgürlüğü bize yabancıdır. Bu tür bir demokrasiye ihtiyacımız yok.

Parti içi demokrasi devrimci bir partide, partinin birliğini ve disiplinini güçlendirmeye hizmet eder, etmelidir, temelde bunun için vardır. Devrimci parti kendi içinde rahat bir demokratik ortam yaratabilmelidir. Kadroları bunu hissedebilmeli, yaşayabilmeli, bundan gereğince yararlanabilmelidir. Ama tam da bu, partinin iç birliğinin pekiştirilmesine, parti disiplininin güçlendirilmesine hizmet edebilmelidir. Sorunun doğru devrimci konuluşu böyledir, verimli devrimci diyalektiği buradadır. Bir partinin mensupları doğru devrimci bir çizgide olduğunu düşündükleri ve demokratik iç ortamını da yaşayarak gördükleri bir partiye çok daha sağlam bir biçimde bağlanırlar. Disiplinine bilinçli bir gönüllülükle tam olarak uyarlar, gerektiğinde de kendilerini bu parti için, onun temsil ettiği dava için demek istiyorum, sakınmasız olarak feda ederler. Bu duyguyu kadrolara yaşatabilmek, parti içi demokrasiyi bu açıdan güçlendirmek ve bunu partinin birliğini ve disiplini güçlendirmenin bir manivelası olarak kullanmak, büyük bir önem taşımaktadır. Parti olarak ihtiyacımız olan demokrasi de mantığı yönünden, etki ve sonuçları bakımından, işte bu türden bir demokrasidir.

Örgütsel demokrasi bizde buna aykırı sonuçlar da yaratabildi, kısa tarihimiz boyunca. Parti içi demokrasi küçük-burjuva sorumsuzluğunun örgüte karşı uluorta davranışlarına, önü alınamadığı durumlarda ise yıkıcı çıkışlara yolaçabildi. Ama bu bizim doğru devrimci tutumumuzu etkilemedi. Demokratik hak ve olanaklar konusunda titiz davranınca demek ki böyle oluyor kolaycılığına götürmedi. Öteki türlüsünün tümüyle bir çıkmaz yol olduğunu tüm deneyimlerin ışığında biz zaten biliyorduk. İç demokrasisi boğulan bir partinin devrimci bir geleceğinin olmayacağı konusunda yeterince açık bir bilince sahiptik. Dolayısıyla biz, demokrasinin devrimci bir uygulanışının, daha çok geçmiş kültürden gelen küçük-burjuva öğeler üzerinden kendini gösteren yan sonuçlarına katlanmasını da bildik. Bununla uğraştık ama partide demokratik yaşamın zamanla devrimci sonuçlarını üretebileceği bir gelişim aşamasına ulaşacağından da kuşku duymadık. Nitekim zaman bizi yanıltmadı, bugün bu alanda geçmişe göre epeyce ileri bir noktadayız. Partimizin ulaştığı gelişme ve iç olgunluk düzeyi bunun ifadesidir.

Demokrasinin bu kötüye kullanımı, partinin olgunlaşamamasıyla, sınıf zeminine oturamamasıyla, geçmiş küçük-burjuva kültür ve geleneğin etkilerinden tam kurtulamamasıyla ilgilidir. Yeni bir bakışaçısı getiriyorsunuz ama bunu eski insan malzemesi için ya da üzerinden uyguluyorsunuz. Farklı bir kültürle, küçük-burjuva halkçı bir kültürle şekillenmiş ve peşpeşe yenilgilerin öğütücü etkileri altında da bir hayli yıpranıp bozulmuş bir insan malzemesi bu. Bu eski insan malzemesi ile sizin yeni kültürünüzün uyumsuzluğu ve giderek çatışması son derece anlaşılır bir durum. Geçmişin küçük-burjuva kültürünün şekillendirdiği insanlar, devrime ve bir partiye bağlılıklarını korudukları sürece, at gözlüğü takılmış misalidirler, örgüte bağlılık adı altında merkezi iradeye kölece boyun eğerler. Ama bu inançta bir zayıflama ya da kırılma yaşandığında ise, tersinden bir tepkiyle, yıkıcı liberal ya da anarşizan tutumlar içerisine girerler, zaten çok geçmeden de devrimi terkedip giderler. İkisi de küçük-burjuva sınıf kültürüne özgüdür; birbirinden doğar, birbirini besler, birbirini tamamlarlar. Aynı sınıfsal gerçeğin iki yönünü, iki yüzünü oluştururlar.

Canlı devrimci bir parti içi yaşam

Parti örgütümüzün bir dönem zaafa uğraması, etki ve sonuçlarını parti içi yaşam üzerinde de gösterdi. Ama gelinen yerde canlı ve verimli bir parti içi yaşam için hemen tüm önkoşullara sahibiz ve bunun ilk önemli adımlarını da atmış bulunuyoruz. Şimdi önümüzde bunu geliştirmek, sağlamlaştırmak, sağlam biçimde kalıcılaştırmak görevi durmaktadır. Partide bunun tüm mekanizmaları ve araçları vardır. Parti tüzüğü bunun rehberi ve güvencesidir. Parti Merkez Komitesi’nin düzenli olarak partiye raporlar sunması, parti dışının haberdar olmadığı bilgileri, yaklaşımları, hazırlıkları, kaygıları partiye duyurması, partiyle paylaşması ve buna ilişkin tartışmalara partiyi dahil etmesi, bunun bir yöntemidir. Örgütsel rapor mekanizması, düzenli olarak aşağıdan yukarıya raporlar akması bunun bir yolu ve yöntemidir. Bunlar partinin toplamını kesen araç ve uygulamalardır. Bir de tek tek organlar, her organın kendi yaşamı vardır. Burada da canlı devrimci bir yaşamı örgütlemek sorunu vardır. Organ yaşamı bunun daha özel ama daha yoğun, daha canlı, daha zengin bir alanıdır. Zira burada her şey kesintisiz biçimde, adeta gündelik olarak yaşanmaktadır.

Parti ruhunu ve yoldaşlık ilişkilerini güçlendirmek, devrimci iç yaşam kapsamında bir başka temel önemde ihtiyacımızdır. Küçük sorunların büyük sonuçlara yolaçmasına, yoldaşlık ilişkilerini zedelemesine hiçbir biçimde fırsat vermemeliyiz. Tabii ki sorunlar olacaktır ve bunlar açıklıkla tartışılacaktır, tabii ki yanlışlara yüreklilikle işaret edilecektir, gerektiğinde kararlılıkla üzerine de gidilecektir. Ama bu yoldaşlık ilişkilerinde zaafiyet, zayıflama, giderek mesafelerin oluşması olarak yaşanırsa, burada temelli bir sorun var demektir. Böyle durumlar, küçük-burjuva kültürün etkisinden sıyrılamadığımızın da en tartışmasız göstergesi olurlar. Zira son tahlilde bundan kaynaklanırlar.

Ama biz bilinçli komünistleriz; dolayısıyla da, devrimci sınıf zeminine henüz gereğince oturamamış olmanın getireceği güçlükleri, bilinç faktörüyle ve iradi bir çabayla aşmak zorundayız. Bunu birçok meselede yapıyoruz, bu meselede de yapabilmeliyiz. Bir partinin iç birliği, kenetlenmişliği, onun en büyük güç kaynağıdır. Kenetlenmiş bir parti, birbiri için ölmeye hazır devrimci kadrolardan oluşan bir parti, geleceği olan yıkılmaz bir güçtür. Partimiz halihazırda bu açıdan belli zaafiyetler taşımaktadır, bunu açık yüreklilikle görmek, bununla bilinçli bir biçimde uğraşmak zorundayız.

Eleştiri-özeleştiri mekanizmasını sürekli ve yöntemli biçimde kullanmak bir başka temel önemde sorunumuzdur. Eleştiri ve özeleştiri devrimci bir partide sorunları çözmenin, hata ve zaaflardan arınmanın, partiyi geliştirmenin ve devrimcileştirmenin temel ve vazgeçilmez aracı ve yöntemidir. Ama bu hayati önemde yöntemi, devrimci bir parti içi yaşamın bu en temel aracını, doğru ve amaca uygun biçimde kullanabilmeliyiz. Oysa halen bu alanda da sorunlarımız var. Yeri geliyor eleştiriden sakınabiliyoruz; ya da tersinden, eleştiri yaparken ölçüyü kaçırabiliyor, böylece amacından uzaklaşabiliyoruz. Eleştirilerin olup da ifade edilmediği bir durum, ciddi bir zaafiyet ifadesidir. Ama eleştiri adı altında devrimci eleştirinin meşru sınırlarını, nesnel temellerini aşan ve dolayısıyla devrimci işlevinden, amacından uzaklaşan tutum ve davranışlar da bir başka zaafiyet ifadesidir. İlkinde bir parça uzlaşma ile içiçe bir liberalizm, ikincisinde ise kabaca sekterlik sözkonusudur. Bunların çoğu kere içiçe yaşandığını, birbirleriyle yer değiştirdiğini de biliyoruz, küçük-burjuva bir sınıfsal kimlik ve kültürün tartışmasız etki ve sonuçları olarak.

Parti, eleştiri-özeleştiri yönteminin devrimci bir tarzda, amaca uygun bir biçimde kullanılabilmesi bilincini ve davranışını saflarında sağlamca yerleştirmek durumundadır. Bu devrimci bir parti içi yaşam bakımından en önemli kazanımlarımızdan biri olacaktır. Birikmiş, saklanmış, çözülmeden kalmış sorunlar, bir parti üzerinde kanserojen etkide bulunurlar. Onu içten içe kemirir, bozup yozlaştırır, zamanla da dağılmaya götürürler.

Tüm bu sorunlar üzerine enine boyuna düşünmeli ve partimizin iç yaşamını her açıdan güçlendirmeli, her bakımdan devrimcileştirmeliyiz.

(Devam edecek...)

Ekim, Sayı: 263, Şubat 2010
(www.tkip.org)