02 Nisan 2010
Sayı: SİKB 2010/14

 Kızıl Bayrak'tan
1 Mayıs yolunda ayrışma ve
birleşme ekseni
TEKEL işçilerinin 1 Nisan eylemi..
Faşist baskı ve terör sökmedi, sökmeyecek!
Anayasa tartışmaları ve emeğin sömürüsünün meşrulaştırılması
TEKEL işçilerinin
1 Nisan buluşması...
BDSP’den yaygın 1 Nisan çağrısı
İşçi ve emekçi hareketinden..
EKK’dan direnişteki TÜBİTAK işçisi
Aynur Çamalan’a..
Adana BDSP’den
TEKEL gündemli toplantı
Sınıf hareketi yeni bir dönemin başında / EKİM
Yolsuzluk düzeni kapitalizme karşı mücadeleye!
Avukatlar sömürüye karşı birleşti
Kusursuz cinayet ve
çıplak gerçekler
Kızıldere şehitleri
katliamın 38. yıldönümünde anıldı
Gençliğin Kızıldere anmalarından...
“Hayatımız sınav” raporunun verilerinin gösterdikleri...
Genç-Sen’den geleceksizlik karşıtı faaliyetler...
Irak halklarının sorunları
birleşik direnişle çözülebilir!
Arap Birliği’nin Sirte Konferansı…
Almanya’da ırkçılık ve faşizm devlet eliyle örgütleniyor
Türkiye’de demokratikleşme
sorunu hakkında kısa notlar…- 6 -
M. Can Yüce
Polis terörüne son!
Hasta tutsaklar için
eylemler sürüyor.
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Emperyalist işgal altında ikinci seçim…

Irak halklarının sorunları
birleşik direnişle çözülebilir!

Emperyalist işgal devam ederken Irak’ta ikinci kez düzenlenen seçimlerin sonuçları üç hafta sonra belli oldu.

Bağdat’tan yapılan açıklamaya göre, “ulusal birliğe” vurgu yapan eski başbakan İyad Allavi liderliğindeki güçler en çok milletvekili kazanan taraf oldu. Halen başbakan olan Nuri El Maliki’nin partisi de, “ulusal birlik” söylemini kullanarak Sünnilerden oy kazanmaya çalıştı, fakat buna rağmen ikinci duruma düşmekten kurtulamadı. El Hekim grubunun desteğini alan Mukteda es Sadr liderliğindeki güçler ise, üçüncü sırada kaldı.

Geçen seçimleri boykot eden Sünni ittifak, beklenenin de gerisine düşerek yüzde 6 civarında oy alabildi. Bu sonuç, Sünnilerin İyad Allavi listesine azımsanmayacak oranda oy verdiğini gösteriyor.

Bu arada Güney Kürdistan’daki güçler, önceki seçimden farklı olarak dört ayrı parti olarak seçimlere katıldı. Türkmenler ise, çoğunlukla mezhepsel aidiyetlerine göre oy vermeyi tercih ettiler.

7 Mart’ta gerçekleştirilen seçimlere katılan güçlerin bir kısmı, hükümet tarafından hile ve baskı yapıldığı iddiasıyla bazı bölgelerde yeniden oylama yapılmasını talep ettiler. Ancak inceleme yaptığı söylenen ilgili kurumlar, söz konusu talebi reddederek açıklanan sonuçların kesin olduğunu teyit etti.

Emperyalist işgali sorgulamayan seçimler…

Seçimler, ABD’nin başını çektiği emperyalist işgal yedinci yılını doldurmak üzereyken gerçekleştirildi. Yabancı orduların gölgesinde yapılmasına rağmen, seçime katılan güçlerin gündeminde emperyalist işgal karşıtlığı öne çıkmadı. İşgal karşıtlığını dillendiren tek güç, Mukteda es Sadr liderliğindeki Şii hareket oldu. Diğer güçler ise, işgal sorunu üzerinde durma gereği duymadılar.

Direnişçilerin seçimlere dair taktikleri hakkında kayda değer bilgilere ulaşılamazken, El Kaide ile bağlantılı olduğu söylenen güçler ise, seçimlere katılmamaları için halkı tehdit ettiler. İki yerde bombalı saldırı düzenleyen söz konusu güçler, onlarca Iraklıyı katletmekten başka bir şey yapmadılar.

ABD, 2011’in sonlarına doğru işgalci ordularını çekmeyi planladığını ilan etmiş olsa bile, Bağdat’taki siyasi arenada boy gösteren güçlerin işgali kanıksadıkları görüldü. Zira (Sadr hareketinin bazı çıkışları dışında) işgale karşı direnmeyen bu güçler, esas olarak iktidardaki paylarını arttırıp güvence altına alma derdindeler. Farklı etnik, dinsel, mezhepsel kökenlere mensup Iraklı zenginler tarafından yönetilen bu hareketler, perişan haldeki milyonlarca yoksul Iraklının sorunlarıyla ilgili değiller.

100 bini aşkın yabancı askerin Irak’ta bulunmasına karşı çıkmayan güçlerin kuracakları hükümetin “kukla” olmaktan kurtulması olası değildir. Zira işgale cepheden karşı çıkmayanların, bağımsız hareket edebilmelerinin olanağı ortadan kalkıyor. Bu da Bağdat’ta yeni kurulacak koalisyon hükümetinin ABD güdümünde hareket etmeye mahkum olduğu anlamına geliyor ki, böyle bir hükümetin “kukla” tanımlamasını hak edeceği aşikar.

İşgalcilerle bölgedeki gerici güçlerin müdahalesi…

İşgal altındaki Irak’ta sadece ABD emperyalizminin değil Türkiye, Suudi Arabistan, İran, Ürdün gibi gerici bölge devletlerinin de çıkarları çatışıyor. Bu güçlerin tümü şu veya bu düzeyde, doğrudan veya dolaylı bir şekilde seçimlere müdahale etmeye çalıştı. Şimdi ise koalisyon hükümetinin şekillenmesine etki edebilmek için manevralar çeviriyorlar.

1.5 milyon Iraklının katledilmesiyle ilgilenmeyen, Irak halklarının ödediği ağır bedellerin sözünü etmeyen, dahası bu ülkeyi yakıp yıkan emperyalist barbarlarla işbirliği yapan bu gerici güç odakları, seçim sürecinin başlamasıyla birlikte sefil çıkarlarını korumak amacıyla seferber oldular. Irak, işgalciler tarafından yakılıp yıkılırken, bu ülke halklarının tüm birikimleri tarumar edilirken sesini çıkarmayanlar, başta Türk burjuvazisi olmak üzere şimdi yağmadan pay almak için sıraya girmiş haldeler.

Emperyalist işgalcilerle gerici güç odaklarının müdahalesine açık olan seçimlerin, Irak halklarının herhangi bir sorununa çözüm üretmesi söz konusu bile olamaz. Zira Irak halklarının sorunlarını ne Bağdat’ta kurulacak kukla hükümet ne Irak yağmasından pay almak için sırada bekleyenler çözebilir. Göründüğü kadarıyla böyle dertleri de yok.

Halklar etnik/mezhepsel parçalanmadan yana değil…

Baas yönetiminin hem Kürt halkı hem Şii Araplara karşı ayrımcı politika izlemesi, Irak’ta ulusal ve mezhepsel sorunların çözümünü engellemiştir. Emperyalist işgalle birlikte daha da pekişen bu ayırımlar, doğal olarak seçime katılan siyasal güçlerde de etkisini göstermiştir.

Seçime katılan partilerin çoğu, Irak halklarının karşısına belli bir program sunmaktan çok, etnik veya mezhepsel kimliği öne çıkarttılar. Şiiler, Sünniler, Kürtler, Türkmenler şeklinde bölünen siyasi güçler, bu aidiyetlere dayanarak meclisteki güçlerini arttırmaya çalıştılar. Sadece İyad Allavi’nin başını çektiği ittifak genele seslenen bir söylem tutturdu.

Siyasal arenadaki bu tarz parçalanma belli bir nesnelliğe dayanmakla birlikte, pek çok soruna yol açmaktadır. Yazık ki, bu parçalanmadan kaynaklanan sorunlar henüz çözülebilmiş değil.

Irak halklarının, kendini Şii veya Sünni olarak değil, “laik Irak koalisyonu” olarak tanımlayan, buna uygun bir programla çıkan İyad Allavi ittifakına oy vermesi, Iraklıların önemli bir kesiminin etnik/dinsel bölünmelere karşı olduğuna işaret ediyor. İyad Allavi’nin ABD ve Türkiye tarafından desteklenmiş olması alınan sonuçta etkili olmuş olsa bile, bu, durumu değiştirmiyor.

En çok oy alan koalisyonun başındaki İyad Allavi’nin hem eski bir Baasçı hem İngiliz vatandaşı olmasının yarattığı olumsuz etkiye rağmen ulaşılan başarı, 30 yıldır savaş ve ambargolarla perişan edilmiş Irak halklarının sağduyulu tercihler yaptığına işaret ediyor.

Büyük olasılıkla İyad Allavi başkanlığında kurulacak koalisyon hükümetinin, Irak halklarının yakıcı dertlerine derman olması beklenmiyor. Zira tahrip edilen ülkede emperyalist işgal devam ederken, işsizlik yüzde 40’ların üzerindeyken, halkın ortasında bombalar patlarken, bu musibetler yemiyormuş gibi etnik/mezhepsel parçalanma riski orda dururken, işgalci güçlerden medet uman, iradesi ipotek altına alınmış bir hükümetin, istese bile yapabileceği fazla bir şey olmayacaktır.

Saddam Hüseyin’in yıllar süren zorba rejiminin ardından gelen emperyalist işgal, 30 yılda yaşanan üç yıkıcı savaş, on yıl süren vahşi ambargo, bu felaketlerin yarattığı tarifsiz tahribatlar… Tüm bunlara emperyalistlerle gerici güç odaklarının Irak’a müdahalelerinin yarattığı sorunlar eklenmeli.

Bu sürecin, Irak halklarının birkaç kuşağında yarattığı tahribat akıl almaz boyutlara varmıştır. 30 yıldır devam eden bu trajedinin açtığı derin yaraların sarılması ve insanca bir yaşamın kurulması yazık ki, kolay olmayacaktır. Ancak bunu gerçek anlamda başarabilmenin yolu ulusal, dinsel, mezhepsel ayrım ve baskıları ortadan kaldırmak, halklar arasında kardeşlik ve dayanışmayı güçlendirmek, işgalcilere ve işbirlikçilerine karşı birleşik bir direniş örebilmekten geçiyor.