02 Nisan 2010
Sayı: SİKB 2010/14

 Kızıl Bayrak'tan
1 Mayıs yolunda ayrışma ve
birleşme ekseni
TEKEL işçilerinin 1 Nisan eylemi..
Faşist baskı ve terör sökmedi, sökmeyecek!
Anayasa tartışmaları ve emeğin sömürüsünün meşrulaştırılması
TEKEL işçilerinin
1 Nisan buluşması...
BDSP’den yaygın 1 Nisan çağrısı
İşçi ve emekçi hareketinden..
EKK’dan direnişteki TÜBİTAK işçisi
Aynur Çamalan’a..
Adana BDSP’den
TEKEL gündemli toplantı
Sınıf hareketi yeni bir dönemin başında / EKİM
Yolsuzluk düzeni kapitalizme karşı mücadeleye!
Avukatlar sömürüye karşı birleşti
Kusursuz cinayet ve
çıplak gerçekler
Kızıldere şehitleri
katliamın 38. yıldönümünde anıldı
Gençliğin Kızıldere anmalarından...
“Hayatımız sınav” raporunun verilerinin gösterdikleri...
Genç-Sen’den geleceksizlik karşıtı faaliyetler...
Irak halklarının sorunları
birleşik direnişle çözülebilir!
Arap Birliği’nin Sirte Konferansı…
Almanya’da ırkçılık ve faşizm devlet eliyle örgütleniyor
Türkiye’de demokratikleşme
sorunu hakkında kısa notlar…- 6 -
M. Can Yüce
Polis terörüne son!
Hasta tutsaklar için
eylemler sürüyor.
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kusursuz cinayet ve çıplak gerçekler

Yedi genci öldüren doğalgaz faciasının ardından hazırlanan ilk raporda kusurlu bulunan EGO ve Başkent Doğalgaz’ın yöneticileri, son bilirkişi raporunda kusursuz oldu. Rapora göre yöneticiler gerekli uyarıları yaptıkları için kusurlu değil...

Doğalgaza, ulaşıma durmadan zam yapan AKP’li Ankara Büyükşehir Belediyesi insana nereden nasıl değer verdiğini yaklaşık bir yıl önce Ankara Çankaya’da yedi gencin doğalgaz faciası sonucu ölümüyle açıkça ortaya koymuştu. Kamudaki kadrolaşmanın yarattığı sonuçlar da bu kaza ile ortaya dökülmüştü. Daha sonra gördüğü tepkiler yüzünden istifa etmek zorunda kalan Başkent Doğalgaz A.Ş. Genel Müdürü Veysel Karani Demir’in elinde bir boruyla ölen üniversitelilerin ölümünü haklı çıkartmak, ilahi bir adaletin sonucu olduğunu anlatmak için “gençler yarı çıplaktı” demişti. Ancak bu ölümlerin ardından gelişen süreç bu örümcek kafalı zihniyetin çırılçıplak ortada gezdiğini açıkça ortaya koydu.

2009’un ilk saatlerinde yedi gencin doğalgaz faciası sonucu ölümünde “taksirle ölüme neden oldukları” gerekçesiyle haklarında 15’er yıla kadar hapis cezası istenen EGO ve Başkent Doğalgaz’ın üst düzey yöneticileri 3 bilirkişi tarafından hazırlanan raporda kusurlu bulunmadı. Kombinin bakımını yapan teknik servis yetkilileri, müteahhit, ev sahibi, kiracı ve doğalgaz görevlisinin kusurlu bulunduğu raporda, ilk zehirlenme olayının yaşandığı başka bir daireye giden doğalgaz görevlisinin inisiyatif kullanarak diğer dairelere bakması halinde yedi gencin hayatta kalacağı da belirtildi.

İddianame oluşturulurken savcılığın talebiyle hazırlanan ilk raporda “Uygun kalitede malzeme bulundurma zorunluluğu getirmeyen, bacaların temizlenmesini tüketici inisiyatifine bırakan EGO Genel Müdürlüğü ve BAŞKENTGAZ’da yöneticilik yapan İhsan Fincan, Kazım Usta, Ethem Uludağ, Haldun Aydın, Veysel Karani Demir ve Yusuf Büyük tali kusurlu olarak” gösterilmiş ve “taksirle ölüme neden oldukları” gerekçesiyle 2’şer yıldan 15’er yıla kadar hapisle cezalandırılmaları talep edilmişti.

Mühendis ve doğalgaz uzmanı 3 bilirkişinin hazırladığı yeni raporda ise sanıklardan eski EGO Genel Müdürü Fincan, eski Başkent Doğalgaz Genel Müdürü Demir’in de aralarında bulunduğu kamu görevlileri kusurlu bulunmadı. Raporda şöyle denildi: “Kombiye bakan teknik servis yetkilisi Levent Kuzu ve Erdal Us, ev sahibini eksiklikler konusunda bilgilendirmedikleri için 2. derecede; ev sahibi Cemal Özdemir, spiral boruda sızdırmazlık bandı kullanmadığı için 3. derecede; ölen Turan Özgür Atilla’nın annesi, kiracı Okşan Attila yıpranmış spiral borunun kullanılması nedeniyle 3. derecede; müteahhit Emre K. Karadağlı, bacanın gerektiği gibi yapılmaması nedeniyle 1. derecede kusurludur.”

Olayda Başkent Doğalgaz Acil Yardım görevlisi Ali Vural da 4. derecede kusurlu bulundu.

Raporda acil yardım görevlisi Vural’ın kusuru açıklanırken, doğalgaz acil yardım yetkililerini ilgilendiren çok önemli bir tespit yapılarak şöyle denildi: “İlk zehirlenme Şahin Koç ve ailesinin oturduğu 4 No’lu dairede 03.30-04.30 sıralarında meydana gelmiş, önce polise, sonra Başkent Doğalgaz Acil Yardım ekibine haber verilmiştir. Görevli Vural, acil durum prosedürünün 6.1 maddesinde belirtilen hususlara göre dairenin doğalgaz vanasını kapatıp, merdiven boşluğunda kaçak gaz ölçümü yaptıktan sonra ayrılmıştır. Görevli kaçak olmadığı için daireleri bir bir açtırıp kontrol yapmamıştır. Oysa doğalgaz eğitimi almış bir görevlinin, ‘benim görevim acil durum prosedürünün ilgili maddelerine göre bitti’ deyip ayrılmaması gerekirdi. Aldığı eğitim gereği olay yerine varmışken olabilecek olayları tahmin edebilmesi gerekirdi. İnisiyatifini kullanarak diğer dört dairenin zillerini de çalıp içerilere girip bakabilirdi. Veya uyandırabilirdi. Şayet inisiyatif kullanmış olsa idi, belki o yedi genç de kurtulup şimdi yaşıyor olacaktı.”

Daha önceki duruşmaları adliye koridorlarını kuşatan silahlı adamların gölgesinde gerçekleşen davanın bugünü yarın olacakları anlatmaktadır. Bu yedi gencin katili Ankara Belediyesi ve ona bağlı çalışan kamu ve taşeron şirketleridir. Ancak azmettiricisi yağma düzenidir. Doğalgaz denetimini özelleştirerek yandaş taşeron şirketlere peşkeş çeken, kamusal denetim işini de Allah’a havale edip, kadrolaşma ile neredeyse yok eden anlayış bu gençlerin katilidir. Doğalgaz, kullanımı bir başka siyasal ve teknik tartışmanın konusu olsa da bu haliyle kullanımı bir felaketin habercisidir de aynı zamanda. Böyle yönetilen ve bir bomba sayılabilecek doğalgaz dağıtımı işi örneğin yaşanması olası bir depremde facia yaratacaktır. Ufak bir sızıntıyı bile önlemek aciz bir kadronun göz göre göre (yedi gencin ölü bulunmasından önce yerel gaz dağıtım şirketinin adamları binada kontrol gerçekleştirmişlerdi) bu katliama davetiye çıkarttığını düşündüğümüzde örneğin İstanbul’un bir bombanın üzerinde olduğunu açıkça söyleyebiliriz.

Bu cinayetin tetikçileri ve onun soysuz destekçileri kendi çıplaklıklarını ortaya koymuş kendilerini yaratan kokuşmuş düzenin insana verdiği değeri göstermiştir. Bu davadan aklanacaklar kendi vicdanlarıyla hesaplaşabilirler ama bu düzen hesabını işçi ve emekçilere vermek zorundadır.



“Tramvay kazası”nda
rant düzeni aklandı

İstanbul Merter’de 11 Mart günü yaşanan tramvay katliamı, rant ve kara dayalı kent yönetiminin ulaştığı boyutu resmetti.

Yayaların kullanabileceği en yakın sinyalizasyonu 250 metre uzaklığa yerleştiren, velilerin defalarca kez talep etmesine rağmen üst geçit yaptırmayan İstanbul Büyükşehir Belediyesi gerekli önlemleri almayarak Bahçelievler Kemal Hasoğlu Lisesi öğrencisi 3 genci göz göre göre ölüme yolladı.

Yaşanan ölümlerin sonrası ise bildik manzaralara sahne oldu. Tramvay “kaza”sının ardından öğrencilerin gerçekleştirdikleri protesto nedeniyle okulun 3 öğretmenine soruşturma açıldı. Benzer “kazalar” sonrasında da kendini aklayan rant ve kar düzeni “kaza”nın faturasını tramvay sürücüsü ve şefine kesti. Tramvay kazasıyla ilgili Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma sonucunda savcılık, kazadan tramvay sürücüsü Ali Osman Erdoğan ile Ulaşım A.Ş.’de çevre kontrolünde görevli Cengiz Yıldırım’ı sorumlu tuttu.

İddianamede, tutuksuz olarak yargılanan tramvay sürücüsü (vatman) Ali Osman Erdoğan ile Ulaşım A.Ş.’de çevre kontrolünde sorumlu Cengiz Yıldırım hakkında “Taksirle birden fazla adam öldürme” suçundan 2 yıldan 15 yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı.

Kaza sonrası gözaltına alınan vatman Ali Osman Erdoğan mahkemedeki savunmasında, “Çocukları görünce hemen korna ve zile bastım. Acilen fren sistemini devreye soktum ancak araç özelliği nedeniyle gereken mesafede duramadı” dedi. Erdoğan, tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmıştı.



3. köprüye karşı insan zinciri

İstanbul’da hayata geçirilmek istenen 3. köprü projesine karşı Sarıyer’de insan zinciri oluşturuldu. 28 Mart Pazar günü gerçekleştirilen eylem Üçüncü Köprü Yerine Yaşam Platformu tarafından örgütlendi. Köprünün geçeceği olası güzergahlarda yaşayan emekçiler el ele tutuşarak yürüdü.

Sarıyer Hacıosman Mahallesi’nde toplanan grup, “3’üncü köprü bir cinayettir. 27 Nisan 1995, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan” ve “Rant köprüsüne geçit yok. Mahalleme dokunma” yazılı pankartlar taşıdı.

Çocukların da yer aldığı yürüyüş Tarabya bayırı üzerinden Büyükdere Caddesi’ne doğru devam etti. Yoldan geçen otomobillerin de klakson çalarak destek verdiği insan zinciri, İstanbul Çevre ve Orman Müdürlüğü önünde sona erdi. Burada basın açıklamasını okuyan, Orman Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu üyesi Kader Cihan, AKP hükümetinin, İstanbul’da halkın yararlandığı son doğal ve kamusal alanları hızla büyük sermaye ve rant çevrelerine peşkeş çekmeyi planladığını söyledi. 3’üncü köprü projesini ‘organize cinayet projesi’ olarak nitelendiren Cihan İstanbul’un son orman alanlarını, su havzalarını ve yoksul halkın yaşam alanlarını hedefine koyan işgalin yaygınlaştırılmak istendiğini vurguladı.