NATO: İşçi sınıfı ve emekçi halklara karşı
emperyalistlerin kirli savaş örgütü
NATOya karşı mücadele sosyalizm savaşımının
vazgeçilmez bir unsurudur
4 Nisan 1949da imzalanan NATO anlaşmasının 5. maddesine göre; Taraflar, Kuzey Amerikada veya Avrupada kendilerinden birine ya da daha fazlasına yöneltilecek silahlı bir saldırının, hepsine yöneltilmiş bir saldırı olarak değerlendirileceği ve eğer böyle bir saldırı olursa, (....) bireysel olarak ve diğerleri ile uyum içinde, silahlı güç kullanımı da dahil olmak üzerre gerekli görülen eylemlerde bulunarak saldırıya uğrayan Taraf ya da Taraflara yardımcı olacakları konusunda anlaşmışlardır.
Kuruluş tarihinin de gösterdiği gibi, bu ittifak, ikinci emperyalist savaşın hemen bitiminde ortaya çıkmıştır. Yani, Rusyadaki işçi devletini faşizmin ordularıyla da yıkmanın imkansız olduğu görülür görülmez. Yani, SSCBnin yok edilmesi bir yana, faşist işgale uğramış Doğu Avrupa ülkelerinin hemen tümünde, ardardına sosyalist sıfatlı halk cumhuriyetleri kurulmaya başlar başlamaz...
Zaten, Sovyetler Birliğine ve yeni kurulan halk cumhuriyetlerine karşı savunma ve saldırı amacı, NATOya ait belgelerde açıkça da ifade edilmektedir: 1945 ve 1949 yılları arasında yeniden bir ekonomik yapılanma ihtiyacı içindeki Batı Avrupa ülkeleri ve bunların Kuzey Amerikalı müttefikleri, SSCBnin yayılmacı politika ve yöntemlerini kaygıyla gözlemlediler. (...) Ayrıca, Sovyet Komünist Partisinin ilan edilmiş ideolojik hedefleri gözönüne alındığında, Birleşmiş Milletler Yasası veya savaş sonrasında ulaşılan uluslararası düzene saygı çağrılarının, dış saldırı veya iç bozgunculuk tehditleriyle karşı karşıya olan demokratik devletlerin bağımsızlıklarını ya da ulusal egemenliklerini garanti altına almayacağı açıktı. Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde ve dünyanın başka bir çok yerinde demokratik olmayan hükümet şekillerinin varlığı ... bu kaygıları artırmıştır. (NATO El Kitabı, s.20)
Bugün azgın bir savaş ve saldırı örgütü olarak işleyen NATO çarkları, ifadelerde de açık olduğu üzere, kuruluş aşamasında emperyalist devletlere hakim korku (Doğu Avrupada elini kolunu sallayarak dolaşmaya başlayan sosyalizm hayaletinin korkusu) nedeniyle, daha ziyade savunma üzerine kurulmuştu. Bu korku emperyalist dünyaya öylesine hakim durumdaydı ki, söz konusu savunma, sonraları bekledikleri işgaller bir türlü gerçekleşmeyince, ülke içi sorunlarda kullanılan birer siyasi cinayet örgütüne dönüşen kontr-gerilla örgütlenmelerine de götürdü onları.
NATO, emperyalizmin dünya halklarının
tepesinde sallanan kılıcıdır
NATO üzerinden örgütlenen bu cinayet şebekeleri, her ne kadar, bir Sovyet işgaline karşı ayaklanma amaçlarına ulaşamadılarsa da, ülkemizdeki faaliyetlerinden de çok iyi bildiğimiz gibi, iç düşmana, işçi sınıfı ve devrimci harekete karşı son derece etkin biçimde kullanıldılar. Türkiyede binlerce siyasi cinayet bu çeteler eliyle işlendi, halen de işlenmeye devam ediliyor. Türkiye işçi sınıfının ve devrimci gençliğinin en değerli kadroları bu şebekeler tarafından yok edildi. Dolayısıyla, Türkiyenin geleceği, bir NATO örgütlenmesi kontr-gerilla tarafından karartıldı, karartılmaya da devam ediliyor...
NATO, emperyalist sömürüyü
tüm dünyaya hakim kılma aracıdır
Sosyalist Sovyetler Birliğine karşı örgütlendiğine ve Sovyetler Birliği çoktan dağıldığına göre, NATOnun neden halen varlığını sürdürdüğü, hatta genişleyip yayıldığı, gücünü ve kapasitesini artırdığı sorusunun yanıtı, bizi konunun başlığına götürecektir: Evet, Sovyetler Birliği ve Doğu Blokunun dağılması sosyalizmin yenilgisidir. Ancak bu yenilginin son derece konjonktürel olduğunu, bu hayaletin metropollerde de dolaşmaya devam ettiğini ve eninde sonunda ete-kemiğe kavuşmuş biçimde karşılarına çıkacağının, emperyalistler işçi ve emekçilerden daha fazla farkındalar. Bu yüzdendir ki, bir propaganda malzemesi olarak sosyalizm öldü yaygarasını sürdürmelerine rağmen, yeni bir sosyalist kalkışmaya yönelik her türl&uum; tedbiri de alıyorlar. NATOda ve her yerde emperyalistlerin elebaşı ABDnin ifadelendirdiği üzere, yeni strateji, doğmadan boğma üzerine kurulmuş bulunuyor. Gerçi onlar bunu, yeni moda deyimle, global terörizme karşı ifadelendiriyorlar; ancak hedef gösterdikleri bölge ve ülkeler gözönüne alındığında, buralarda bir kopuş ihtimalinin gözönüne alındığı da açıktır. ABDve emperyalist dünya, Büyük Ortadoğu Projesini, salt bölgenin enerji kaynakları vb. üzerinden geliştirmiyor; bölge ülkelerinin nispeten zayıf görünen bağlarını sağlamlaştırmak, emperyalist sömürü zincirinden kopma ihtimalini ortadan kaldırmak ve köleleştirme sürecini tam olarak sonuçlandırmak da istiyor.
NATO, sadece üyelik yoluyla devletleri değil,
çeşitli örgütlenmeler yoluyla sivilleri de ajanlaştırır
NATO çoğunlukla bir askeri ittifak olarak öne çıktığından, bundan ibaretmiş gibi algılanır. Oysa sözkonusu ittifak kapsamında çok geniş ve yaygın bir örgütlenme ağına sahiptir. NATO örgüt ve yapıları içinde, üye ülkelerde yeraltında örgütlenmiş kontr-gerilla ağına ek ve destek faaliyet yürütmek üzere sivilleri örgütlemeye yönelik pek çok organizasyon bulunmaktadır. Bunların başlıcaları şunlardır:
1. Altyapı, Lojistik ve Sivil Olağanüstü Hal Planlama Bölümü,
2. Atlantik Antlaşması Dernekleri,
3. Müttefiklerarası Yedek Subaylar Konfederasyonu,
4. Atlantik Eğitim Komitesi ve NATO Okulu
5. Genç Siyasi Liderler Atlantik Derneği.
Bunlardan, Atlantik Antlaşması Derneklerinin amaçları içinde; Kamuoyunu NATOnun amaçları hakkında eğitmek ve bilgilendirmek, Üye komiteler ve kuruluşlar arasında daimi ilişkiler geliştirmek gibi maddeler sayılmaktadır. Örgütlenmenin Türkiyedeki ayağı olarak da, Türkiye Atlantik Komitesi, Kuleli Sokak No:44/1 Gaziosmanpaşa 06700 Ankara, gösterilmektedir. (age, s.198-199)
Müttefiklerarası Yedek Subaylar Konfederasyonunun (CIOR) yerel ayağını ise, yine aynı kaynağa göre, Selanik Caddesi 3416 Kızılay-Ankara adresinde gösterilen Türkiye Emekli Subaylar Derneği oluşturur.
Yeraltı çeteleri için MHPli faşist katiller, yerüstü çeteleri için emekli subaylar... Emperyalist haydutlarla işbirliği için daha fazlasını bulamamaları elbette sevindiricidir. Ancak asıl ve en büyük işbirliğini ordu ve hükümetler üzerinden sağladıkları oranda, bu yedek kuvvetlerin çok fazla bir önemi de bulunmamaktadır.
NATO, ajanlarına kirli savaş eğitimi vermektedir
NATO Okulunun faaliyeti konusunda fikir edinmek için, yine kendi kaynağından bilgi aktarmak yeterli olacaktır: Askeri ve sivil personelin eğitiminde en önemli merkezlerden biridir. Bu okulun başlangıcı Oberammergaudaki ABD Ordu Okulu Özel Silahlar Bölümünün 1953te müttefik subaylar ve sivillere strateji ve konvansiyonel ve nükleer silahlardaki gelişmeler üzerine kurslar açmasına dayanır. 1966da Özel Silahlar Bölümü, NATO Silah Sistemleri Dairesi olmuş ve SACEEURün kontrolü altına verilmiştir. Ders programı genişletilmiş, ek kurslar konmuştur. 1973te bu Daire NATO Silah Sistemleri Okulu olmuştur. Okul SACEURün kontrolü altında kalmakla beraber ABD Avrupa Komutanlığının ayrı, fakat müşterek hizmet veren çokuluslu bir faaliyeti olarak planlanmıştır.
Okulun faaliyeti üzerine bu bilgiye ek olarak, okulun kurulduğu 1953ten el kitabının yayımlandığı 1995 yılına kadar, bu okulda 50.000den fazla subay, assubay ve sivil in eğitildiği ve bu eğitim kapsamında öğrencilere, nükleer, biyolojik ve kimyasal savunma; elektronik savaş; komuta ve kontrol; seferber edilebilir kuvvetler; çokuluslu kuvvetler; barışı koruma; çevre koruması; kriz yönetimi ve temel NATO konularında kurslar veril diği kaydedilmiş. (vurgular bize ait)
NATO El Kitabından alınan bu satırlarda altını çizdiğimiz ifadelerin de gösterdiği gibi;
1. NATOnun en kirli faaliyetlerini, ittifakın şefi olarak ABD üstlenmiş durumdadır.
2. NATOnun gizli faaliyeti olarak lanse edilen kontr-gerilla örgütlenmesinin sınırları, hiç de yeraltında son bulmamakta, NATOya ait resmi kuruluşlara kadar uzanmaktadır.
NATO okullarında askeri eğitim gören sivillerin, bu bilgileri nerelerde, hangi amaçla ve hangi kirli faaliyetler için kullandığı, ilgili ülkelerin devrimcileri için muamma olmamakla birlikte, resmen açığa kavuşturulmuş da değildir.
Sözde yasal kuruluş ve faaliyetlerinin bile öz itibarıyla gayrı-meşru olduğu gün gibi ortada olan NATO örgütünün suç çetelesi son derece kabarıktır. Üye ülkelerde işlenen gizli-açık suçları bir yana, dünyanın dört bir yanındaki müdahalelerde gerçekleştirdiği soykırımlar, NATOnun, dünya proletaryası ve emekçi halklarının tepesinde nasıl bir bela olduğunu göstermeye yetmektedir.
Dünya halklarının bu beladan kurtuluşu, işçi sınıflarının kurtuluşuna bağlıdır. Emperyalizmin NATO kılıcını parçalamanın yolu, ülkelerdeki kapitalist barbarlık rejimlerine son vermekten geçmektedir.
Saldırganlık ve savaş paktı NATO
Afganistana Türk askeri istiyor
11 Eylülden sonra ilk işgal edilen ülke Afganistan oldu. Bin Ladini teslim etmediği gerekçesiyle Taliban rejimine saldıran ABD önderliğindeki emperyalist güçler, bu ülkeyi yakıp yıktıktan sonra işgal ettiler. Amerikan emperyalizminin eski sadık müttefiki olan Taliban rejimi kolayca devrilmişti. Ancak ülkeyi denetim altında tutmanın işgal etmek kadar kolay olmadığı kısa sürede anlaşıldı.
Aradan geçen iki yılı aşkın süreye rağmen, başkent Kabil dışında hiçbir bölgeye hakim olamayan emperyalist güçlerle işbirlikçileri, son aylarda sık sık saldırıya uğramaya başladılar. Iraktaki direnişin güçlenmesi de Afganistandaki işgal karşıtı güçleri etkiledi. Halen Kabil dışındaki birçok bölge ISAFın (Uluslararası Güvenlik Destek Gücü) denetimi dışındadır. Bu durum Kabile sıkışan kukla Karzai rejimini de tehdit eder hale geldi.
Haziran sonlarında İstanbulda gerçekleşmesi planlanan NATO Zirvesinin önemli gündemlerinden biri de, ISAFın Kabil dışındaki bölgelere de yayılmasıdır. NATO Zirvesine ilişkin hazırlık çalışmalarıyla ilgili İstanbulda brifing veren NATO Genel Sekreteri Jaap de Hoop Scheffer, NATO Zirvesinin en önemi gündemlerinden birinin Afganistandaki tehditler olduğunu belirtti. Scheffer, güvenliklerinin Afganistanın geleceğiyle bağlantılı olduğunun farkında olduklarını ifade ederek Afganistandaki ISAF gücünün yeni askeri birliklerle güçlendirileceğini dile getirdi.
AKP hükümet sözcüleri ise Afganistana asker gönderilmesi konusunda kendilerine yapılmış bir talep olmadığını iddia ediyorlar. Ancak NATO genel sekreteri başka şeyler söylüyor. Scheffer, bir dönem ISAFın komutasını üstlenen Türkiyenin Afganistanda büyük deneyimi olduğuna, güce önemli askeri katkılar yapmaya devam ettiğine işaret edip, bunun süreceğini ve belki de artabileceğini belirtiyor.
Stratejik önemdeki Kafkaslar ve Orta Asya bölgelerine de değinen Scheffer, Türkiyenin güçlü tarihi, ekonomik, kültürel bağlarının bu bölgelerde güvenlik projelerine yardım etmede hayati bir köprü olduğunu ve zirvede bu konunun değerlendirileceğini de açıkladı. ABD emperyalizminin Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında da Türkiyeye roller biçen NATO sekreteri, daha geniş alanlara yayılmak için Müslüman dünyada laik ve demokratik bir devlet modeli olarak Türkiyenin NATOya yardımcı olacağını açıkça ifade ediyor.
Küstahça konuşan bu haydut, laf olsun diye bu açıklamaları yapmıyor. Belli ki, bu konular Ankaradaki Amerikan uşaklarıyla görüşülmüş ve mutabakata varılmış. Zaten Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Namık Tanın açıklamaları da bu yönde. Sözcü, Türkiyeye somut bir talep gelmediğini öne sürerken, ISAF görev alanının tüm Afganistanı kapsayacak şekilde genişletilmesi nedeniyle ilave asker katkısına ihtiyaç olacağının da bir gerçek olduğunu ve Eylülde yapılacak Afgan seçimleri nedeniyle Kabil dışındaki kentlere de asker konuşlandırılmasına ihtiyaç duyulacağını ifade ediyor.
Bu ifadeler de gösteriyor ki, NATO Afganistana yeni birlikler göndermeyi planlıyor. Zira Afganistanda denetim kurmadan Kafkaslar ve Orta Asyada yayılmanın kolay olamayacağını biliyorlar, bu nedenle asker sayısını arttırmaya hazırlanıyorlar.
Ankaradaki Amerikan uşaklarının efendilerinin bu talebini karşılamak için canla başla çalışacağına kuşku yok. Bu uşakların tüm tarihleri, NATOnun her türlü saldırısına destek vermek için çırpındıklarının pek çok örneği ile doludur. Koreden Somaliye, Bosna-Hersekten Afganistana kadar Türk askerini her tarafa koşturmaları bu uşaklığın somut örnekleridir.
Emperyalist saldırganlık ve savaşın temel kurumu NATOya, İstanbula gelmeye hazırlanan savaş kundakçıları güruhuna ve onların işbirlikçilerine karşı direnmek günün temel görevlerinden biridir.
|