1 Mayıs Saraçhane eylemi, işçi hareketi ve devrimci hareket için önemli bir kazanım olmuştur...
1 Mayıs, Saraçhane ve işçi hareketi
2004 1 Mayısı İstanbulda iki ayrı alanda kutlandı. DİSK ve KESKin düzenlediği, TMMOB ve TTBnin desteklediği fiili Saraçhane eylemi, sonuçta sınıf hareketi için önemli bir kazanım oldu. Son güne kadar yaşanan belirsizliklere rağmen 20 bini aşkın bir kitle, Saraçhanedeki fiili eyleme katılarak emperyalist saldırganlığa, sosyal yıkım politikalarına ve 28-29 Haziranda İstanbulda yapılacak olan NATO Zirvesine karşı öfke ve tepkilerini haykırdı. Aynı saatlerde Abide-i Hürriyet alanında ise Türk-İşin düzenlediği bir başka miting gerçekleştirildi. Şişlideki kutlama geçmiş yıllardaki türden icazetli bir eylem olurken, Saraçhane eylemi; öne çıkardığı NATO zirvesiyle; devletin icazet alanını zorlamayı, hatta dışına çıkmayı başaran duruşuyla, yalnız Abide-i Hürriyetteki mitingten değil fakat son ylların 1 Mayıs kutlamalarından da önemli bir farklılaşma ve kopuşu gerçekleştirdi.
Saraçhane eyleminin önemi
nereden gelmektedir?
2004 1 Mayısının en önemli kazanımı, fiili bir duruşla devletin icazet alanı dışında bir eylemin başarılmış olmasıdır. Bu eylemle, fiili ve meşru mücadelenin sendikalar tarafından epeydir unutulan pratikte yapabilmek ve kazanabilmek gücüne geri dönülmüştür. Bu her şeyden önce, üstelik fazlasıyla ihtiyaç duyulan bir dönemde, işçi sınıfı ve emekçilere büyük bir moral vermiştir/verecektir. Sürecin temel örgütleyicisi olan DİSK ve KESKin, ön süreçte göze batan yalpalamaları, yanısıra aldıkları bu yeni tutumda sınıf mücadelesinin ihtiyaçlarından öte bir takım özel saiklerin rol oynuyor olması, bu durumu esası yönünden değiştirmez. Yılları bulan atalet tablosu içerisinde, en temel hak mücadelelerinden dahi sonuçta yenik ayrılan işçi sınıfı, 2004 1 Mayısında, politik muhtevası fazlasıyla önemli ama yine de kıa vadeli sonuçları açısından fazlaca abartılmaması gereken bir kazanım elde etmiştir.
Bu kazanım yalnızca, yıllardır devletin 1 Mayısı sıkıştırmayı başardığı boğucu bir cenderenin dışına nihayet çıkılarak, yasak ve tehditlere rağmen kitlesel bir büyük 1 Mayıs eyleminin gerçekleştirilmiş olmasıyla sınırlı değildir. Eylemin temel örgütleyicisi iki sendika konferadasyonudur. Ve ikisinin de uzun yıllardır izlemekte oldukları tutumlar gözönüne alındığında, uzlaşmacı ve icazetçi bir çizgide hareket ettikleri bilinmektedir. DİSK ve KESK, bu yılın 1 Mayısı vesilesiyle bu çizginin dışına çıkmışlar, çıkmak zorunda kalmışlardır. Bu da bir başka önemli gelişme/kazanım sayılmalıdır. Bunda taban baskısının yanısıra 1 Mayısı önceleyen günlerde devrimci güçlerin uyguladığı sistemli baskının da önemli bir rol oynadığının altını çizmek gerekir.
Aldıkları tutumla DİSK ve KESK, onların iradesinin güçlenmesini sağlayan ilerici ve devrimci güçler, bu 1 Mayısın son yılların 1 Mayıslarından farklılaşmasını ve kopmasını sağlamışlardır. Sonuçta bu girişimin başarıya ulaşması, kuşkusuz hem bu sendikalar içerisindeki mücadeleci anlayışları tetikleyecek, hem de burdan gelen sistemli baskının da etkisiyle bürokratik yönetimleri gitgide daha çok bu tür eylemlere başvurmak zorunda bırakacaktır. Ancak bu sonuçtan hareketle 1 Mayıs Saraçhane eyleminin sendikal planda bir kopuşun, temel bir anlayış farklılaşmasının ürünü olduğunu söylemek ciddi bir yanılgı olacaktır. Bu DİSK ve KESK yönetimlerinin kuşkusuz özel hesaplara da dayanan bir söylemidir, fakat halihazırda herhangi bir ciddi ve inandırıcı dayanağı yoktur.
DİSK, KESK ve ötesi
Genel sendikal çizgisi ve son dönemde sınıfa yönelen saldırılar karşısında aldığı tutum temel alınırsa, DİSKin halen Türk-İşten esasa yönelik bir farklılığı yoktur. DİSKin şu ya da bu dönemde aldığı ileri tutumların arkasında her zaman ya şanlı geçmiş nostaljisinin yüzeyselliği ya da ilerici tabanın doğrudan müdahalesi vardır. DİSKin farklılığı esasa ilişkin bir sendikal çizgi farklılığından değil, fakat tümüyle, hala da tabanınında işçi hareketinin nispeten dinamik unsurlarını barındırıyor olmasından gelmektedir.
Her 1 Mayıs döneminde DİSK içerisinde Taksim tartışmaları şu ya da bu ölçüde ortaya çıkmış, tabandaki öncü işçiler ile kimi ilerici şubeler bunu genellikle gündeme getirmişlerdir. Tabana ve ilerici yönetimlere dayanan bu irade, kendini bu sene daha bir kararlı şekilde ortaya koymuştur. DİSKin kongre arifesinde olması ise bu iradenin elini güçlendirmiştir. Yıllardır uyguladıkları sendikal politikalarla kendi varlık zeminlerini bile tehlikeye düşüren bürokratların siyasal bir çıkışla kendilerini rahatlatma istekleri de, bu iradeyi tanımalarını ayrıca kolaylaştıran bir etken olmuştur.
KESK cephesine gelince, orada da durum çok farklı değildir. Fiili-meşru mücadele çizgisinden gün be gün kopan, onun yerine uzlaşmacı masabaşı sendikacılık çizgisine kayan ve son kamu yönetimi yasası sürecinde bunu artık bir tarz haline getirdiği de açık olan KESK bürokrasisi, Abide-i Hürriyete girmeyeceğiz tutumuyla, bir bakıma kendi içindeki basıncı manipüle etme yoluna gitmiştir.
Tüm bunlara aslında 1 Mayıs eylemlerinin hem nitelik hem de nicelik olarak temel güçlerinden biri olan devrimcilerin basıncı ve desteği de eklenmiştir. Reformist çevreler de, Abide-i Hürriyet dışında 1 Mayıs eylemini başlangıçta mümkün ve yararlı görmeseler bile, sonuçta ağırlıklı olarak tercihlerini DİSK ve KESKten yana yapmışlardır. Türk-İşin, çıkışsızlıklarını farkederek DİSK ve KESKi sıkıştırma, hatta ezme eğilimine girmesi, bu konfederasyonların yönetimlerini fiili eylemden yana tutuma zorlayan bir başka neden olmuştur. Bu noktada Türk-İşin rezilce hesapları ters tepmiş, 1 Mayıs gibi bir eylem üzerinden onun ilerici ve devrimci güçlerden tecritiyle sonuçlanmıştır.
Tüm bu tablo içerisinde, sonuçta DİSK ve KESK bürokratları fiili eylem yapma gücünü kendinde bulmuşlardır. Denebilir ki DİSK ve KESK bürokratlarının olumluluk hanesine yazılabilecek tek önemli nokta, devletin basıncından ürkerek son anda bir manevrayla eylemi ortada bırakma yoluna gitmemiş olmalarıdır. Bunda da kuşkusuz ilerici-devrimci güçler tarafından kendilerine verilen geniş ve cömert destek, maddi ve moral açıdan temel bir rol oynamıştır.
Devrimci hareket ve reformizm
Bu sene 1 Mayıs tartışmalarının başında, sendikal bürokrasinin kendisini yok sayma çabalarını etkisizleştirmek üzere bir araya gelen devrimci güçler, sürecin başından itibaren etkin bir taraf olma çabası göstermişler ve bunda önemli bir başarı da elde etmişlerdir. Bu güçlerin büyük bölümü, son ana kadar Abide-i Hürriyet dışında bir alanda (özelde Taksimde) 1 Mayısın kutlanması için çaba göstermiştir. Böyle bir eylemin oldu bittiye getirilmemesini, sendikalar içindeki basınçla söylem birliği yaparak sağlanmıştır.
Bu süreç içerisinde sendikaların oyalayıcı tutumları ve uzun süre yaşanan belirsizlik tablosu, bazı devrimci güçlerin süreçten düşmesine yolaçmıştır. İleriye doğru bir çıkışın zemini hala mevcutken, ilerici devrimci işçiler ile kamu emekçileri bu çıkışın arkasındayken, dahası DİSK ve KESK bürokratları bile hala başka bir alan iradesi gösterebiliyorken, bazı devrimci gruplar yazık ki Abide-i Hürriyete yönelmiştir. Bu onlar payına büyük bir politik hata olmuştur.
Abide-i Hürriyete yönelen devrimci grupların yanısıra, 1 Mayısın Taksimde ya da tecritten kurtulmuş bir başka alanda kutlanmasının önemi, özellikle EMEPliler olmak üzere reformistler tarafından da anlaşılamamıştır ya da kasıtlı olarak anlaşılmak istenmemiştir. Onların Abide-i Hürriyet ya da Saraçhane tercihlerinde, soruna mücadelenin ve kitle hareketinin gerçek ihtiyaçlarından çok kendi grupsal duruşları ve çıkarları üzerinden bakma eğilimi kuşkusuz belirleyici bir rol oynamıştır.
Sınıf ve kitle hareketi kazanmıştır!
Yukarıda sayılan olgular kazanılmış 1 Mayıs gerçekliğini değiştirmez. Ancak kazanımın sınırlarının iyi çizilmesini sağlar. Sınıf hareketinin mevcut şartlarında fiili bir eylemin üstelik kitlesel bir tarzda yapılması ve bunun devletin tüm baskı ve tehditlerine rağmen başarılması, bundan sonrası için olumlu bir başlangıcın dayanağı yapılabilir. Tüm titrek ve sallantılı tutumlarına rağmen DİSK ve KESK, şimdilik İstanbul 1 Mayıs eylemi şahsında ve onun sınırlarında, devletin icazet cenderesinin dışına çıkmış, çıkarılmıştır.
İki sendikal konfederasyon fiili bir eylem için açık çağrı yapmış, siyasal oluşumların ve devrimcilerin desteğiyle bu çağrı sonucunda Saraçhane eylemi başarıyla gerçekleştirilmiştir. Saraçhane eylemi, az-çok iradeli bir basıncın bile, sendikal bürokrasiyi zorlayabileceğini, iç dengelerinin de yardımıyla onu sınırlarını aşan bir tutuma sürükleyebileceğini göstermiştir.
Ve herşeyden öte, sınıf ve emekçi hareketinin asgari sınırlarda bir kitlesel gücünün dahi devleti geriletebileceği, onun saldırgan tutumunu frenleyebileceği düşüncesi bir kez daha doğrulanmıştır. Sınıf hareketinin en büyük sorunlarından biri, yılları bulan yenilgiler tablosunun ürünü olan kendine güven sorunudur. 2004 1 Mayısının bu sorunun aşılmasında olumlu etkileri olacaktır. Tüm mesele, bundan sonrasının iyi değerlendirilmesi, kazanımı sağlayan olguların doğru tespiti ve kazanım ruh halinin tüm sınıf bölüklerine yansıtılabilmesidir.
Komünistlerin tutumu
Devrimci politika devrimci imkanlar üzerinden yapılır. Bu imkanlar sınıf ve kitle hareketinin bereketli toprağında saklıdır. Devrimci bir imkanı değerlendirebilmek ise ancak olası riskleri göze almakla ve sonuna kadar arkasında durmakla mümkündür. 1 Mayısın Şişli dışındaki bir alanda (özelde Taksimde) kutlanabilmesinin politik önemi, komünistler tarafından daha sürecin başında ifade edilmişti. Böyle bir çıkışın asgari başarısının, mevcut tablo içerisinde ancak DİSK ve KESKin açık bir çağrı yapmasıyla, ötesinde, devrimci güçler başta olmak üzere sol siyasal güçlerin bir araya gelerek tutum ve davranış birliği göstermesiyle olanaklı olabileceği önemle dile getirilmişti.
Sendikal bürokrasinin 1 Mayıs politikasına karşı tam açıklığa sahip olmamıza ve son günleri bulan belirsizlik tablosuna rağmen, özelde Taksimin genelde ise o söylemin bir kazanımı olan tecrit alanı dışında bir eylemin hep arkasında durduk. Üstelik bunu yaparken eylemin örgütleyicisi olarak karşımıza çıkan sendikal bürokrasiye karşı hiçbir hayal beslemedik. Süreç içerisinde sendikal bürokrasi, iç basınç, denge hesapları ve devlet baskısı arasında yalpalarken, onun tutarsızlıklarına açıklıkla işaret etmeyi devrimci bir görev saydık. Bu eleştirel basıncı sağlıklı ve başarılı bir eylemin güvencesi olarak algıladık.
***
2004 1 Mayısı İstanbulda iki ayrı alanda kutlandı. İşçi kitleleri iki ayrı alanda mücadele şiarlarını haykırdılar. Sümerbankın ve Tuzlanın mücadeleci işçileri şu veya bu nedenle Saraçhanedeki fiili çıkışın bir parçası olamadılar. Şimdi görev onları ve benzer konumdaki sınıf bölüklerini, milyonlarca örgütsüz ve sigortasız işçiyi birlikte fiili-meşru bir mücadele hattında birleştirmektir. Birleşilmesi gereken yön ileriye doğru olandır. Türkiye işçi hareketinin yeni, tutarlı ve devrimci bir sendikal anlayışa ihtiyacı vardır. Kuşkusuz sınıf hareketi mücadeleci bir hatta çekilmeden, bu mücadeleci hatta cevap vermesi imkansız olan işbirlikçi-icazetçi anlayışlar sendikalardan sökülüp atılmadan, doğrudan tabanın inisiyatifine dayanan iradeler ortaya çıkarılmadan, böyle bir anlayış da işçi hareketi i&cceil;inde başarı kazanamaz.
2004 1 Mayısı böyle uzun erimli bir mücadele için önemli dersler barındırmakta, yol gösterici öğeler içermektedir. Ortalığı saran fakat dayanaktan tümüyle yoksun olan sendikal harekette politik kopuşma iddialarına aldırmadan, bu uzun erimli görevin gereklerini yerine getirmek herkesten çok komünistlere düşmektedir.
|